Küba’da Bilim: Ziyaret Notları 2022

1.0.Küba’da Bilimin Genel Karakteri

Erhan Nalçacı, Nahide Özkan

Bilim ve Aydınlanma Akademisi’nin (BAA) başlıca görevlerinden birini sosyalizm altında bilimin gelişimini incelemek, belgelemek, karalamalara karşı korumak olarak belirlemiş, birçok okuma, yazma çabasının dışında Sovyetler Birliği’nde bilimi daha iyi anlayabilmek için 2019’da Moskova’ya bir arşiv ve kütüphane gezisi düzenlemiştik. Çok verimli geçen bu araştırmayı sürekli hale getirmek istemiş, ayrıca Küba’da bir bilim turu yapmayı planlamıştık. Ancak önce pandeminin bizden çaldığı yıllar, sonra Ukrayna savaşı Rusya’da arşiv ve kütüphane gezilerinin devamını imkânsız kıldı. Küba’da bilim turunu ise 2022 başında planlamaya başlayabildik. BAA etkinliklerine siyasi öncelikler nedeniyle bir süre ara verdiğimiz halde Küba ziyaretini iptal etmedik, çünkü bağlantılar kurulmuş ve ziyaret ekibi oluşmuştu.

Küba’da ziyaret edeceğimiz kurumlardan randevular Jose Marti Küba Dostluk Derneği tarafından alındı, yolculuk ve konaklama ise Bizim Ada Turizm ve Seyahat Acentesi tarafından sağlandı.

Yirmi bir kişilik heyette iki halk sağlıkçı, bir biyolog, bir sinirbilimci, bir biyokimyacı, bir denizbilimci, bir kimya mühendisi, bir psikiyatrist, bir dil bilimci, bir moleküler biyolog, bir mimar, tarım uzmanları ve çeşitli kültür insanları bulunuyordu. 11-19 Eylül 2022 tarihleri arasında gerçekleşen gezinin mihmandarlığı ve İspanyolca tercümanlığı Nahide Özkan tarafından yapıldı.

Ziyaretimiz esnasında Havana Üniversitesi Rektörlüğü ile buluştuk, BioCubaFarma çatısı altında Finlay Aşı Enstitüsü, Sinirbilim Merkezi, Moleküler İmmünoloji Merkezi hakkında bilgi aldık, sunumlar dinledik, sorular yönelttik. Ayrıca Havana içinde bir kent tarım merkezi ile Havana’nın batısında kalan bir biyorezerv alanını ziyaret ettik. Bilimsel kurumlar ile yapılan görüşmelerin dışında 1961’de Küba Devrimini perçinleyen ve ABD’nin bozguna uğradığı Domuzlar Körfezi bölgesinde bir sanat projesini yakından gördük, ayrıca Trinidad’da bir Devrimi Savunma Komitesi ile buluşma fırsatı yakaladık.

1.1.Küba’da bilimin karakteri

Küba bilim gezisinden önce heyetimiz ziyaret konularına göre daha küçük komisyonlara ayrılmış ve araştırmalarına başlamıştı. Bu nedenle dönüşte ziyaret ettiğimiz kurumlarla ilgili raporları yazmak çok zor olmadı.

Raporlarda ayrıntısını bulacağınız Küba’da bilimin karakterine ilişkin ise şu genellemeleri yapabiliriz:

1.1.1. Bilim üretimi kamusaldır

Bilimsel bütün kurumlar Küba devletine aittir, araştırmaların ve araştırmacıların finansmanı devlet bütçesinden karşılanmaktadır. Ancak devlet bünyesindeki işletmeler bir bütün olarak bilim üretimi ve bu bilginin teknolojiye uygulanmasını sağladıktan sonra uluslararası alanda ürünlerin satışını da gerçekleştirmektedir. Elde edilen gelir yine Küba devlet bütçesine dönmektedir. Bu aşamaların hiçbirinde özel sektöre yer yoktur.

1.1.2. Konuya özel araştırmalar enstitülerde örgütlenmiştir

Araştırmaların enstitüleşmesi geçen yüzyıl Sovyetler Birliği ve diğer sosyalist ülkelerin de karakteristiğiydi. Çok disiplinli kadroların tam zamanlı olarak bilimle uğraşmasının bilimin gelişimine büyük bir ivme kazandırdığını biliyoruz, Küba örneği bunu bir kez daha kanıtlıyor.

Enstitüleşme üniversitelerin önemini azaltmıyor; lisans öğrencisi yetiştiren üniversiteler ile enstitüler çok yönlü bir işbirliği yapıyorlar. Bilim insanı yetiştiren ve bu anlamda eğitim görevi de olan enstitülerin üzerinde lisans eğitimi sorumluluğunun bulunmaması ve tam zamanlı bilime odaklanma bilimsel gelişme hızını dramatik şekilde arttırıyor gözüküyor.

1.1.3. Enstitüler sanayiyi bünyelerinde barındırıyor

Küba’da bir bilim enstitüsü aynı zamanda sanayi anlamına gelmektedir; üretilen yenilikler doğrudan aynı çatı altında ürüne dönüştürülür. Bunun çok büyük bir avantaj olduğu raporlarımızdan anlaşılacaktır.

Türkiye gibi ülkelerde ağızdan düşmeyen üniversite-sanayi işbirliğinin nasıl kof bir kavram olduğu da ortaya çıkmaktadır. Zaten odaklı olmayan ve bilim üretiminin yavaş ilerlediği üniversiteyi patronların dar ufuklu çıkarlarına mahkûm eden bu anlayış sosyalizm ile dönüşmektedir.

Raporlarımızda değinilen ve bize yaptıkları sunularda geçen “kapalı devre” kavramı araştırmanın, teknoloji üretiminin ve topluma sunulmasının aynı çatı altında gerçekleştirilmesidir.

1.1.4. Küba’da bilim, merkezi planlamaya bağlıdır

Küba’da bilimin kişilerin keyfi meraklarına ve kariyer planlarına bağlı değil ama toplumun öncelikli sorunlarına odaklanmış olması sosyalizmde bilimin başlıca karakterini sunmaktadır.

Raporlarımızda göreceksiniz, bir çocukluk çağı enfeksiyonu mu sorun, yaşlı nüfus ve buna bağlı olarak beynin dejeneratif hastalıkları mı artıyor, bilim hemen bunlara odaklanmaktadır.

Bu toplumsal mülkün ve emekçi iktidarının mümkün kıldığı merkezi planlama sayesinde gerçekleştirilmektedir. Küba’nın genel olarak biyoteknolojideki üstünlüğü de merkezi planlamanın 30 yıl önceki siyasi kararlarının sonucudur.

Ayrıca merkezi planlama sadece uzun vadeli planları içermez,  anlık müdahaleleri de içerir. Örneğin, bütün bilim kurumlarının COVID-19 pandemisi esnasında salgının önlenmesine odaklanması bu şekilde gerçekleşmiştir.

Devlet ve bilim arasındaki eşgüdüm bütün bilimsel kurumlarla en üst düzeyde haftalık olarak gerçekleştirilen toplantılarla sağlanmaktadır. Sinirbilim Merkezi nasıl salgın esnasında solunum makinesi üretimini üstlendiyse, kent tarım bahçesine de Sağlık Bakanlığı’ndan “hastalarda şu tip bir eser element eksikliği belirtisi ortaya çıktı, bu elementi içeren şu ürünleri yetiştirmeyi önceleyin” yönlendirmesi anlık olarak gelmektedir.

Merkezi planlama sayesinde bilim üretiminde tasarruf sağlanırken aynı zamanda bilim insanları ürünlerinin toplumsal bir gelişmeye, halkın mutluluğuna katkı yaptığına yaşamları boyunca birçok kez şahit olmaktadırlar. Bilim uluslararası yayın üretmek için değil halkın güncel yararı gözetilerek yapılmakta ve bu bilim emekçilerinin yaşamına büyük bir anlam katmaktadır.

1.1.5. Bilim enstitüleri tüm ülke çapında buluş ve yeniliklerine uygulama alanı bulmaktadır

Enstitüler odaklı çalışan aşağı yukarı 500 civarındaki kadroları ile bütün ülkeye ulaşabilmektedirler. Bu, bilim kurumlarının Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Tarım Bakanlığı, Sanayi Bakanlığı gibi kurumlarla çok yoğun ve süreklileşmiş ilişkisi sayesinde gerçekleştirilmektedir. Örneğin, Sinirbilim Merkezi, Eğitim Bakanlığı ile ilişki içinde bütün öğretmenlere ulaşabilmekte ve öğrencilerde özgül öğrenme güçlüklerine karşı ulusal bir programı yönetebilmektedir. Ya da enstitü tarafından üretilen bir aşı yeterliliğini aldıktan sonra hızla ülkedeki herkese uygulanabilmektedir.

Yine örneğin, tıp fakültesi öğrencileri bilim enstitülerinde staj yapmakta ve bu uygulama enstitüler için geleceğin bilim insanlarını seçmeyi kolaylaştırmaktadır.

Bu alanlar arasındaki gelişmiş eşgüdüm sosyalizmde bilim ve toplum bütünleşmesi için eşsiz bir deneyim yaratmaktadır.

1.1.6. Küba’da bilim enternasyonaldir

Küba’da bilim kendi toplumunun sorunlarını çözmeye adanmış ve bu konuda çok başarılı olmasının ötesinde oldukça enternasyonal bir özellik de göstermektedir. Küba bilim kurumlarının 600 kadar uluslararası projesi bulunmakta, bazı üretimler yurtdışında yapılmaktadır.

Küba’da üretilen bilimden bütün dünya emekçi halkları yararlanabilmektedir. Uluslararasılaşma Türkiye’de olduğu gibi sonuçlarından çoğunlukla uluslararası teknoloji tekellerinin yararlandığı ve neoliberal dönüşümün bir veçhesini oluşturan uluslararası yayınlara indirgenmemiştir. Bu Küba’nın uluslararası yayın yapmadığı anlamına gelmez, ancak odak noktasını başka bir yerde kurmuşlardır.

Son söz

Küba’da bilimin incelenmesi; bilim üretiminde, bilim-toplum ilişkisinde, sosyalist yurdun korunması ve bilim konusunda sosyalizmin oynadığı role ilişkin önemli bir birikim ve deneyimi ortaya çıkarmaktadır.

TKP’nin son dönemde toplumla paylaşmaya başladığı Çözüm Belgeleri tartışılırken Küba örneğinin yeniden derinliğine ele alınması çok yararlı olacaktır. Bu inceleme Çözüm Belgeleri’nin gerçekliğini artırırken, tartışmayı ve hayal gücünü zenginleştirecek veriler içermektedir.

Bilim gezisi ise geziyi yapanlarda iki düşünce uyandırmıştır:

İlki, Küba ile Türkiye bilim insanları arasındaki işbirliği ve eşgüdüm eksikliğidir. Bu konuda Jose Marti Küba Dostluk Derneği aracılığıyla bir çalışma yapılabilir.

İkincisi, şimdiye kadar Küba’da yaptığımız çalışmalar eğitim, sağlık, bilim gibi üst yapı kurumlarını hedef almıştı; oysa merkezi planlama, sanayi, enerji ve tarım alanında bir ziyaretin planlanmasının Küba’da sosyalist kuruluşun özelliklerini anlamaya çok yardımcı olacağını düşünüyoruz.


2.0. Havana Üniversitesi Ziyareti Notları

Nazlı Cihan, Özgül Ağbaba, Ozan Akşar

2.1. Küba’da Yükseköğretime Genel Bakış

60 yılı aşkındır ablukaya maruz kalan Küba'da her düzeyde eğitim, toplumsal kalkınmanın başat anahtarı olarak görülüyor ve bugün de bu doğrultuda uzun vadeli, hedef odaklı eğitim politikaları izleniyor. Küba, bilgi toplumu olmanın dayanaklarını, eğitim politikalarında izlediği kararlı tutumdan ve düşünsel birikiminden oluşan güçlü alt yapısından almaktadır. Okul öncesi eğitimden lisansüstü öğrenime kadar tüm eğitim kurumlarının erişimi Kübalılar için eşit ve ücretsiz. İnsana yaraşır bir eğitim ilkesi doğrultusunda eğitim, hiçbir koşulda ticarileştirmeye tabi tutulmaması gereken bir insan hakkı olarak görülüyor. Dünya Bankası’nın verilerine göre Küba devleti, GSYİH'nin yaklaşık yüzde 13'ü ile eğitime dünyadaki diğer ülkelerden daha fazla yatırım yapıyor. %99,8’lik bir oranla Latin Amerika genelinde en yüksek okuryazarlık oranına sahip Küba’da, %100’lük bir okullaşma oranı kaydedilmektedir. Bu tablo, Küba'yı Latin Amerika'da UNESCO'nun “Herkes İçin Eğitim“ programının hedeflerine ulaşan tek ülke haline getiriyor.

Küba'da 240.000'den fazla öğrencisi olan 50 üniversite ve yüksekokul bulunuyor. Buna ek olarak, 126 yerel üniversite şubesi, yani belediye düzeyinde yükseköğretim kurumları mevcut. Lisansüstü programlara ve kurslara kayıtlı öğrenciler (302.734) dâhil edildiğinde, üniversitelerde ve yüksekokullarda kayıtlı öğrenci sayısı 542.000’a ulaşıyor. Yükseköğretimin yanı sıra öğrenciler için yurt giderleri ve konaklama da ücretsiz. Küba, GSYİH'nın ortalama %3'ünü yükseköğrenim alanına ayırıyor. 11,27 milyon Kübalının yaklaşık 1,5 milyonu üniversite mezunu; bu rakam toplam nüfusun yaklaşık %12'sine, çalışan nüfusun %22'sine denk geliyor.


Fotoğraf 1: Havana Üniversitesi’nin girişi

Küba'daki tüm yükseköğretim ve araştırma kurumları kamuya ait. Önde gelen üniversiteler Universidad de la Habana (Havana Üniversitesi), Universidad Tecnológica de la Habana - CUJAE (Havana Teknoloji Üniversitesi), Santa Clara'daki Universidad Central de las Villas (UCLV) ve Santiago de Cuba'daki Universidad de Oriente (UO)’dir. Araştırma ve öğretimin kalitesi, ilgili bakanlık komisyonları tarafından düzenli olarak değerlendiriliyor (acreditación). 2018'deki son ulusal değerlendirmede, Havana, Santa Clara ve Santiago de Cuba üniversiteleri sıralamanın en üst sıralarında yer aldı ve Mükemmellik Mührü ile ödüllendirildi. İdari olarak Küba üniversiteleri, üniversiteyle ilgili tüm süreçleri ve lisansüstü eğitim ve araştırmalardaki öncelikleri tanımlayan Havana'daki bakanlıklar (özellikle Ministerio de Educación Superior, MES) tarafından yönetilmektedir.

En fazla ilgi gören bilim dalları arasında tıp (%36,4), eğitim (%19,4) ve teknik bilimler (%13,57) yer alıyor. Küba yükseköğretim sisteminde, yüz yüze öğretimin yanı sıra, yarı zamanlı çalışma olanağı sunan ve blok öğretim veya uzaktan eğitim şeklinde düzenlenmiş öğretim programlarının geliştirilmesine özel önem verilmiş. 2018-2019 yıllarında Küba'da blok öğretime toplam 89.000 öğrenci kayıtlıydı. Buna ek olarak, ikincil yollardan (örneğin 2016-2017 yıllarında 77.000'den fazla kayıtlı öğrencisi olan 299 "işçi ve köylü fakülteleri" gibi) yükseköğretime erişimi sağlayan ve iyi işleyen bir sistem geliştirilmiştir.

Küba yükseköğretim sisteminin özü ve temelleri ile yükseköğretimin topluma yayılımı, özellikle Karayipler veya Latin Amerika karşılaştırmasında olağanüstü nitelikte iyi bir derece sergilemektedir. Bununla birlikte, 1990'lardan beri süregelen ekonomik zorluklar, eğitim ve bilim alanında da kendini hissettiriyor, mali kaynaklar konusunda sıkıntıların yaşanmasına neden oluyor. Küba üniversiteleri teorik düzeyde mükemmel denilebilecek bir eğitim ve öğretim sunmaya devam ediyor. Öte yandan, ekipman ve malzeme ihtiyacına dayalı pratik araştırma faaliyetleri, ABD ablukası ve birçok Küba kurumunda bilimsel veya teknik ekipman alımına uygulanan kısıtlamalar nedeniyle ancak sınırlı bir ölçüde gerçekleştirilebiliyor.

Küba'da araştırma ve öğretim 1959'dan beri genel olarak uygulama odaklı bir seyir izlemiştir ve bilimin amacı, ülkedeki sorunların çözümüne adanmış bir katkı biçiminde tarif edilmektedir. Küba Yükseköğretim Bakanlığı’nın (MES) belirlediği akademik odak noktaları ve öncelikli araştırma hatları, ülkenin ihtiyaçlarına ve Birleşmiş Milletler'in Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinin (SKH) uygulanması alanına yönelik geliştirilmiştir: Tarım ve hayvancılık, gıda üretimi ve güvenliği alanlarını içeren tarım bilimleri; altyapı, ulaşım, kültürel koruma, akıllı şehirler ve temiz enerji alanlarını içeren mühendislik bilimleri, bilimsel çalışma ve araştırma alanlarında önemli bir rol oynamaktadır. Tüm bu alanlar, yerel kalkınma bağlamında da özellikle desteklenmektedir. Doğa bilimlerinde, biyoteknoloji ve enerji konuları öncelikli araştırma alanlarını oluşturmaktadır. Özellikle tıp ve enerji üretimi alanlarındaki uygulamalar için nanoteknoloji, bir kesişme alanı olarak büyük ilgi görmektedir. Bunların yanı sıra eğitim bilimleri, öğretmen yetiştirme (özellikle Fen bilimleri ve teknoloji alanlarında) ve spor bilimleri alanları da Küba yükseköğretiminin son derece önemli araştırma alanlarını oluşturmaktadır.

2.2.Küba’nın ilk üniversitesi: Havana Üniversitesi

Havana Üniversitesi kurulduğu 1728 yılından beri çok çeşitli düşünce akımlarına ev sahipliği yapmış önde gelen kurumlardan biridir. 1728-1842 yılları arasında Papalığın izniyle kurulduğundan dolayı “San Gerónimo Havana Kraliyet ve Papalık Üniversitesi” olarak adlandırılmış, İspanyol yönetiminin egemen olduğu 1842-1898 yılları arasında sekülerleştirilen üniversite “Havana Kraliyet ve Edebiyat Üniversitesi” adını almıştır. 1898-1958 yılları arasındaki Cumhuriyet döneminde ise “Ulusal Üniversite” olarak anılmıştır. 1959 Devriminden bu yana “Havana Üniversitesi” olarak çalışmalarına devam etmektedir.

1842-1898 yılları arasında doğrudan adanın sömürge hükümeti tarafından yönetilen üniversitede, 1898-1958 yılları arasında Küba’daki birinci askeri müdahaleden, yeni sömürge cumhuriyetinin sonuna kadar tüm üniversite dönüşümleri askeri emirlerle yönetildi. 1940’lı yıllarda Fidel Castro’nun da Hukuk Fakültesi öğrencisi olduğu üniversite 1952 yılından itibaren Fulgencio Batista karşıtı hareketin merkezi konumuna geldiğinden 1956 yılında kapatıldı, devrimden sonra 1959 yılında tekrar açıldı. Üniversite Öğrencileri Federasyonu’nun (FEU) kurulması ile üniversite reform süreci başladı. Militarizme karşı ayaklanan öğrencileri bünyesinde toplayan FEU, 1937 yılında Yeni Öğretim Yasasının çıkmasını sağladı.

Devrim öncesinde diktatörlük karşıtı hareketin merkezlerinden biri haline gelen üniversite, Devrim tarafından ilan edilen Üniversite Reformu (Ocak 1959 ve Ocak 1962) sonrasında da ilerici fikirlerin yaşadığı ve bilimin geliştirildiği önemli bir kurum haline gelmiştir.

2.3.Havana Üniversitesi Ziyaretimizden İzlenimler…

Jose Marti Küba Dostluk Derneği ve Bizim Ada Turizm ve Seyahat Acentesi’nin düzenlediği Eylül 2022 Küba gezisi kapsamında Havana Üniversitesi’ne bir ziyaret gerçekleştirildi. Rektör Birinci Yardımcısı Dr. Dionisio Zaldivar Silva Correos beraberinde 4 kişilik bir heyet ile karşıladı grubumuzu. Ziyaretimizden duyduğu mutluluğu paylaşarak selamladı bizleri. Bilim ve Aydınlanma Akademisi (BAA) adına Erhan Nalçacı, grubun kimlerden oluştuğunu, düzenlediğimiz gezinin içeriğinin ne olacağını ve gerçekleştirilen Havana Üniversitesi ziyaretinden beklentimizi aktardı.


Fotoğraf 2: Havana Üniversitesi Rektör Birinci Yardımcısı Dr. Dionisio Zaldivar Silva Correos ile birlikte

Rektör yardımcısı ilk olarak üniversite hakkında genel bilgiler paylaştı. Havana Üniversitesi’nin Küba’nın en eski üniversitesi olduğunu, gelecek Ocak ayında 295. kuruluş yılını kutlayacaklarını belirtti. Üniversitede toplam 20 fakülte ve 13 araştırma merkezinin bulunduğu ve 16000 lisans, 11000 yüksek lisansüstü öğrencisi mevcut olduğu bilgisini paylaştı.

Konuşma içerisinde, üniversitenin araştırma alanında çok güçlü, Küba yükseköğretim sistemi içinde ise temel bir referans sistemi oluşturduğu vurgulandı. Pandemi sürecinde bilim alanındaki çalışmaların güncel sorunların çözümüne yönlendirildiği, toplum hizmetine odaklı araştırmalar yürütüldüğü söylendi. Güncel örnekler pandemi sürecinde gerçekleştiren projelerden verildi. Havana Üniversitesi öncülüğünde uzaktan eğitim yöntemleri geliştirildiğinden bahsedildi. Havana Üniversitesi öğrencilerinin sosyal misyonlar da üstlendikleri, gönüllü olarak pandemi sürecinde nasıl organize oldukları ve ne gibi görevler üstlendikleri anlatıldı. Bin iki yüzden fazla öğrencinin bu süreçte aktif olarak çalışmalara katıldığı belirtildi. Hastanelerde, PCR testlerinin üretiminde ve uygulanmasında, hastaların izolasyon süreçlerinde, yemek servislerinde, odaların temizlenmesinde görev aldıkları paylaşıldı. Dışarıya çıkamayan profesörlerin ihtiyaçlarının karşılanmasında da öğrencilerin katkısının olduğu belirtilirken, mahallelerde, sokaklarda görev alan öğrencilerin bu sayede çok deneyim kazanmış oldukları söylendi.

Üniversitenin en bilindik çalışma alanının biyoteknoloji konusunda yapılan çalışmalar olduğu, üniversitenin biyoteknoloji sektörü ile işbirliklerinin çok eskilere dayandığı, bu arada biyoteknoloji sektörünün kurulması konusunda Fidel Castro’nun öncülük ettiği vurgulandı. Bu işbirliğinin başka alanlara da örnek teşkil ettiği, şu an farklı bakanlıklar, araştırma merkezleri, özel ve devlete ait olan birçok şirket ile işbirliği içinde olundukları paylaşıldı. Tarım ve gıda, halk sağlığı ve ekonomi bakanlığı ile ortak çalışmalar düzenlendiği, bu sayede üniversitenin bilimsel birikimi toplumun hizmetine sunulduğu vurgulandı.

Bu çalışmalara örnek olarak pandemi döneminde matematik bölümünün gerçekleştirdiği modelleme çalışmaları gösterilebilir. Fizik bölümünün yürüttüğü, insanların lokasyonlarını ve bulundukları konumları takip eden istatistiksel çalışmalar; coğrafya bölümünün de Sağlık Bakanlığı ile iş birliği halinde yürüttüğü benzer haritalandırma çalışmaları ve çevrimiçi eğitim alan çocuklar için psikoloji bölümünün sağladığı destek çalışmaları da pandemi döneminde üniversitenin sunduğu örneklerden bazıları.

Pandemi süresince birçok farklı aşı üzerine çalışmalar başlatıldığı, bunlardan 5 aşının başarılı sonuçlar verdiği ve şu ana kadar 3 aşının sağlık otoritelerince onaylandığı ve uygulandığı bilgisi paylaşıldı. Kimya Fakültesinin Finlay Aşı Ensititüsü ve BioCubaFarma şemsiye kurumunun altındaki diğer bileşenlerle birlikte iki aşının geliştirilmesinde katkıları olduğu belirtildi. Bu sebeple alınan patentlerde buluşçulardan biri olarak yer alıyor Havana Üniversitesi.

Rektör yardımcısının aktardığı bilgilere göre, Havana Üniversitesi bünyesinde toplam 3 laboratuvar işletilmekte; bunlardan ilki, kimyasal sentez gerçekleştirilen bir merkez, Biyoloji Fakültesi’ne bağlı İmmünoloji Merkezi ve Kimya Fakültesine bağlı Genetik ve Biyoteknoloji Merkezi. Uluslararası ilişkiler ve projelerin yürütülmesi sonucunda 600’den fazla anlaşma imzalanmış durumda. Öğrenci değişim programları ile ABD dâhil olmak üzere farklı ülkelerden birçok öğrenci yükseköğretim için Havana’ya gelmekte ve yürüttükleri çalışmalardan oldukça memnun ayrılmaktalar. Havana Üniversitesi bünyesinde bir Türk Dili ve Edebiyatı Kürsüsü, Jamaika’da bir araştırma merkezi bulunduğu; Şangay’da yeni bir araştırma merkezinin yapımının devam etmekte olduğu; Panama, Rusya ve Meksika’da ise benzer araştırma merkezlerinin planlanma ve kurulma aşamasında olduğu bilgileri aktarılırken Türkiye’de de bir araştırma merkezinin açılması yönünde istek dile getirildi.

Küba Devrimi’nden sonra üniversitelerin ülkede yaygınlaştırıldığını aktaran Rektör Yardımcısı Dr. Dionisio Zaldivar Silva Correos, Havana Üniversitesi’nden ayrılan birçok bölümün kendi başına bir üniversiteye dönüştüğü bilgisini aktardı. Tıp Fakültesi kendi başına bir üniversite olurken, mühendislik fakülteleri de Havana Teknoloji Üniversitesi’ni oluşturmuş. Pedagoji, tarım ve spor bölümlerinin de farklı üniversiteler olarak çalışmalarını sürdürdükleri belirtildi.

Küba’daki eğitim sisteminin kurulmasında sosyalist bloğun önemli bir rolü olduğunu söyleyen rektör yardımcısı, Fidel Castro’nun üniversitelerin kurulmasının mimarı olduğunu vurguladı ve abluka olmasaydı çok daha fazlasını yapabileceklerinden bahsetti. Ayrıca biyoteknoloji sektörünün kurulmasında da Fidel’in öncülük ederek sürece birebir dahil olduğunu ve her gün üniversiteyi ziyaret ederek, sadece profesörlerle değil öğrencilerle de fikir alışverişinde bulunduğunu belirtti. Rektör yardımcısı sözlerini, “Vizyon ve heyecanımız vardı, çok daha fazlasını yapabilirdik fakat abluka çalışmalarımızı kısıtlıyor. Buna rağmen biyoteknoloji başta olmak üzere birçok konuda sesimizi dünya çapında duyurabiliyoruz” diyerek bitirdi. Son olarak ekibimizde bulunan akademisyenler, Mayıs 2023 yılında yapılacak olan uluslararası bilim kongresine davet edildi ve konuşma yapılması durumunda mutlu olacaklarını ifade ettiler.

Sorular kısmında sürenin kısıtlı olması sebebiyle yalnızca birkaç soru sorma şansımız oldu. Sorular ve kısa cevapları şu şekilde:

Merkezi planlama ile uyum hangi düzeyde ve nasıl gerçekleştiriliyor?

Bölümlerde okutulan müfredat zaten belirlenmiş durumda. Araştırma konularımız ve uzman olduğumuz alanlar da biliniyor, merkezi planlama ile uyumlu olarak çalışma alanlarımızı güncelleyebiliyoruz. Öğrencilerin bölümlere kabul edilmesi ise, merkezi planlama ile yürütülüyor, hangi alanda kaç kişiye ihtiyaç olduğu biliniyor. Mezun olur olmaz öğrencilerin çalışacakları pozisyonlar hazır oluyor. Yeni üniversitelerin kurulumu ya da yeni bölümlerin açılması da yine ülkenin ihtiyaçları doğrultusunda merkezi planlama ile belirlenmiş kararlar oluyor.

Akademik yükselme kriterleri nelerdir ve uluslararası yayın sayısının bu pozisyon yükseltmelerindeki payı nedir?

Uluslararası alanda yayın yapmak ya da yayın sayısı bir kriter değil akademik yükselmede. Üniversitede bir heyet oluşturuluyor, kişi bilimsel ve metodolojik bir tez sunuyor ve bu tez üzerinden savunma yapıyor. Bunun yanında öğrencilere bir ders vermesi bekleniyor. Çalışmalarını topluma nasıl iletebilir, topluma nasıl bir katkı sunabilir diye bir plan sunması da gerekiyor. Ayrıca İngilizce bilmesi şart.

Üniversitenin yönetimi nasıl yürütülüyor ve öğrenciler karar aşamasında ne kadar yetki sahibi olabiliyor?

Üniversite Yönetim konseyine üye olanlar şu şekilde: Üniversite başkanı, fakülte başkanları, Üniversite Öğrenci Federasyonu temsilcisi, Küba Komünist Gençliği üniversite temsilcisi ve üniversite sekreterliği. Rektör her hafta bu bileşenlerle toplantı yapıyor ve kararlar bu şekilde alınıyor.

İnternet erişiminin kısıtlı olduğunu gözlemledik, internet kullanımı nasıl sağlanıyor?

Belirli sektörler ve kurumlar internet kullanımında öncelikliler ve sorun yaşamıyorlar. Diğerleri için erişim ücretli ve de kısıtlı. Pandemi sürecinde çevrimiçi eğitime geçildiğinde telekomünikasyon şirketi ile anlaşma yapıldı ve öğrencilerin bedava internete erişimi sağlandı.

Kaynak:


3.0. BioCubaFarma

3.1. Sinirbilim Merkezi (CNEURO)

Cem Taylan Erdem, Cihan Demirci Tansel, Erhan Nalçacı

CNEURO, ülkenin zihinsel kapasitesinin korunması için beyin araştırmalarına ve nöroteknolojinin geliştirilmesine adanmış bir yüksek teknoloji şirketidir. BioCubaFarma bünyesindeki kuruluşlardan biri olan CNEURO çalışmalarının tamamını Küba halkının ihtiyaçları doğrultusunda örgütlemektedir.

Olağan zamanlarda çalışma alanları Odyoloji/ İşitme Cihazları, EEG ve uyku çalışmaları, nörogelişimsel bozukluklar, okul çağındaki öğrenmede nörorehabilitasyon, yaşlanmada nörorehabilitasyon, Alzheimer hastalığının erken tanı ve tedavisi, nörocerrahi ve beyin haritalama cihazları ve bilişsel sinirbilimleri olan kuruluş COVID-19 pandemisi boyunca bütün olanaklarıyla medikal maske ve test svabı üretimine yönelmiştir. Yine pandemi döneminde abluka nedeniyle yurtdışından edinilemeyen solunum cihazlarının üretimi üzerine çalışan kurum, Küba halkının ihtiyaçlarını karşılayacak miktarda mekanik solunum cihazlarını başarıyla üretmiştir. Halen kuruluş bünyesinde COVID-19 hastalığının uzun dönemli etkilerine yönelik klinik nörofizyoloji çalışmaları sürmektedir. Yine kuruluş bünyesinde, COVID-19 hastalığına yönelik olarak geliştirilen ve burundan nazal yolla uygulanan Mambisa aşısının nazal atomizasyon cihazı üretilmiştir.

Abluka nedeniyle üretimini İspanya’da açtığı fabrikada sürdüren kuruluşun bünyesinde farklı kademelerde yaklaşık 500 kişi çalışmaktadır. Çok çeşitli işkollarından çalışanı olan kuruluşun bütün çalışanları Kübalıdır. Küba’nın birçok bölgesinde şubeleri bulunan kuruluş tıp profesyonellerine yönelik olarak klinik nörofizyoloji eğitim programları da düzenlemektedir.

Klinikte yürütülen en önemli projelerden biri yeni doğanların işitme ve görme yetilerini ölçen tarama ve tanı cihazlarının geliştirilmesidir. INFANTIX Neuronic adı verilen bu projede üretilen cihazlar sayesinde Küba’da doğan hiçbir çocuk doğuştan gelen işitme ve görme yeti kayıpları yüzünden gelişme geriliği yaşamamaktadır. Kuruluş aynı zamanda işitme yetileri kısıtlı çocuklara yönelik özelleşmiş tedavi cihazları da üretmektedir.


Fotoğraf 3: Havana’da bulunan Küba Sinirbilim Merkezi

Kuruluş bünyesinde yürütülen projelerden bir diğeri de nörogelişimsel sorunlar gösteren okul çağı çocuklarının tanı ve tedavisini kolaylaştıran dijital uygulamalar geliştirmektir. Ülke çapındaki bütün öğrenme ve davranış bozuklukları gösteren çocukların nörobilişsel profillerinin takip edildiği ve bu verilerin çocuklarla iletişim halindeki bütün kademelerdeki profesyoneller ile paylaşıldığı projede, bu tür sorunların tedavisi ve rehabilitasyonu için kullanılacak dijital içerikler de üretilmektedir.

Tüm dünyada ve Latin Amerika’da Alzheimer hastalığı oranlarının önümüzdeki 30 yılda yaklaşık olarak üç kat artacağını öngören kuruluşun yürüttüğü başka bir proje de Alzheimer hastalığının tedavisinde kullanılacak ilaçların ve yine bu hastalığın tanısında kullanılacak sinirsel görüntüleme ajanlarının geliştirilmesidir. Bu projede üretilen CNEURO 201 molekülünün dünyada ilk kez olarak Alzheimer hastalığını gerileten bir etkiye sahip olduğu bulunmuştur. Yine bu hastalıkla ilgili olarak geliştirilen dijital tarama, müdahale ve bakım uygulamaları ile yapılan erken terapötik müdahalelerin bilişsel işlevi iyileştirmede, depresyonu tedavi etmede, bakıcı ruh halini iyileştirmede ve hastane yatışlarını geciktirmede etkili olabileceği söylenmektedir.

Ablukanın yarattığı bütün ekonomik ve sosyal zorluklara rağmen ayakta kalan ve üretmeye devam eden CNEURO, bilimin halkın ihtiyaçları doğrultusunda nasıl işlev kazanabileceğinin örneğidir. Sadece bilimsel bilgi üretmekle kalmayan kuruluş bu bilgileri somut kazanımlara dönüştüren cihazların üretimini sağlayarak ve bu cihazların ihtiyaç sahiplerine ulaşmasını da örgütleyerek bütünlüklü bilimsel tutumun ancak sosyalizm koşullarında gerçeklenebileceğini kanıtlamaktadır.


3.2. Finlay Aşı Enstitüsü

Iraz Akış, Çiğdem Çağlayan, Layka Abbasi

Finlay Aşı Enstitüsü, BioCubaFarma adlı şemsiye kurumun altında faaliyet gösteren 35 tane ayrı biyoteknoloji kuruluşundan biridir. Bütün bu kuruluşlar tümüyle ulusal ve kamusal finansmana sahiptir ve her biri ulusal gereksinimlerin karşılanmasının ötesinde ihracat yapmaktadır. Adını, Sarı Humma’nın bir sivrisinek aracılığıyla bulaştığını keşfeden, dolayısıyla vektör kaynaklı hastalık araştırmalarının temelini atan Kübalı epidemiyolog Dr. Carlos Juan Finlay'den alan enstitüde günümüzde çok sayıda çocukluk çağı aşısının yanı sıra yetişkin aşıları da üretilmektedir. Şu anda enstitüde idari bölümde 50 kişi, toplam 5 üretim fabrikasında 350 kişi, kalite kontrol ve güvence biriminde 150 kişi, araştırma geliştirme tesisinde 150 kişi, klinik etki değerlendirme biriminde 50 kişi olmak üzere 800 çalışanı bulunmaktadır. Genel Direktörlüğünü Dr. Vicente Verez Bencomo yapmaktadır. Finlay Aşı Enstitüsü, Küba’daki pek çok biyoteknoloji kurumu gibi kapalı devre entegre bir sisteme sahiptir. Her bir aşının araştırma-geliştirme, üretim, pazarlama ve satış sonrası izleme aşamaları enstitü bünyesinde gerçekleşmektedir. Bu işleyiş tarzı Ar-Ge’den üretime ve pazarlamaya kadar kapalı bir döngü şeklinde çalışmakta olup Fidel Castro’nun fikridir. Temel uğraşı alanı çocuk aşıları başta olmak üzere insan aşıları üretimidir. Çoğunluğu Finlay Aşı Enstitüsü tarafından geliştirilen aşılar olmak üzere Küba’da çocukluk çağı aşı programı kapsamında çocuklara 13 hastalığa karşı aşı uygulanmaktadır.


Fotoğraf 4: Finlay Aşı Enstitüsü Genel Direktörü Dr. Vicente Verez Bencomo ile birlikte.

Finlay Aşı Enstitüsü 1991 yılında, özellikle çocukluk çağı aşılarının Küba’da üretilebilmesi amacıyla kurulmuştur. Enstitünün kurulmasından önce 1980’li yıllarda Küba’da menenjit salgını görülmesi nedeni ile salgının kontrol edilmesi için aşı geliştirilmesi çalışmalarına başlayan Küba’da ilk geliştirilen aşı Menengitis-B (VA-MENGOC-BC )aşısı olmuştur. Bu aşı sayesinde Küba’da menenjit salgınının önüne geçilmiştir. Bu başarının ardından bu alandaki çalışmaların geliştirilmesi amacıyla Finlay Aşı Enstitüsü kurulmuştur. Aynı dönemde başka ülkelerde de (Brezilya, Kolombiya, Uruguay ve Vietnam) benzer salgınlar görülüyordu. Küba’daki salgın kontrolündeki başarılar görülünce bu ülkeler de aşı talep ettiler ve üretim kapasitesi arttırılarak bu ülkelere aşı gönderildi. Aşı 17 ülkede lisanslandı ve 20 yıl boyunca tek aşı olarak kaldı, sonrasındaki diğer uluslararası büyük aşı şirketleri tarafından da üretilmeye başlandı. Bugüne kadar Küba ve diğer Latin Amerika ülkelerinde 60 milyon dozdan fazla aşı uygulandı.

Yaşanılan deneyim ve yanıt verme kapasitesi ülkede önemli bir etki yarattı ve hızla başka aşıların üretimine geçildi. Havana Üniversitesinden araştırmacıların çabalarıyla geliştirilen bu aşılar ve aşı üretimi Küba’da bilim ve sanayi işbirliğinin bir örneğini oluşturmaktadır. İşbirliği konusunda diğer bir örnek uluslararası işbirliğidir.  Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) 2006 yılında Güney Afrika’daki salgınlar nedeniyle üye ülkelerden yardım istemiştir. DSÖ’nün bu çağrısı üzerine Küba’nın öncülüğünde Brezilya ile ortak bir çalışma yürütülmüş ve aşı üretilmiştir. Bu Güney-Güney işbirliğine önemli bir örnek olmuştur.


Fotoğraf 5: Ekibimizdeki iki Halk Sağlığı Hocası Zuhal Okuyan ve Çiğdem Çağlayan COVID-19 pandemisi için üretilmiş aşıların maketleri ile

Finlay Aşı Enstitüsü bünyesinde bulunan Biyomoleküler Kimya Merkezi'nde (CQB) araştırma-geliştirme çalışmaları yürütülmektedir. Merkezin en önemli ürünlerinden biri Haemophilus influenzae tip B'ye karşı geliştirilen Quimi-Hib adlı konjuge aşıdır.

Enstitüde farklı platformlara sahip glikokonjuge, sentetik, kombine ve tedavi edici aşılar üzerine çalışmalar yürütülmektedir. Finlay Enstitüsü’nün çoğu çocukluk çağı aşısı olan ürünleri; leptospiroz aşısı, farklı tiplere karşı etkili menenjit aşıları, tifo aşısı, farklı yaş gruplarına özel difteri-tetanos karma aşıları şeklinde sıralanabilir.

Mevcut aşıların yanı sıra yeni aşı adayları üzerinde de çalışmalar sürmektedir. Kolera, meningokok kaynaklı hastalık, streptokok kaynaklı pnömoni ve tifoya karşı aşılar geliştirilmektedir.

Tüm bu deneyim sayesinde COVID-19 pandemisiyle birlikte Finlay Aşı Enstitüsü’ndeki bilim insanları hızla aşı çalışmalarına başlamıştır ve virüsün ülkeye girmesinden önce hazırlıklı olmak için büyük çaba sarf etmiştir. Küba’nın ürettiği beş adet COVID-19 aşısından üçü; SOBERANA 1, SOBERANA 2 ve SOBERANA Plus bu enstitüde geliştirilmiştir. Bunlardan SOBERANA 2 ve SOBERANA Plus ruhsatlandırılarak yaygın kullanıma sokulmuştur. Küba hükümeti, 2021 yılının Ağustos ayında 2-18 yaş arasındaki tüm çocukların aşılanması kampanyasını başlattı ve Kasım ayında tamamlandı. 4 aylık bir sürede çocukların %96’sı aşılanmış oldu, aşının uygulanmasından sonra çocuklarda COVID-19 insidansı hızla azaldı ve geçtiğimiz Kasım ayından bu yana hiçbir Küba’lı çocuk COVID-19 nedeniyle yaşamını kaybetmedi. Bu aşı Küba dışında Venezuela, Nikaragua, İran ve Suriye gibi ülkelerde de uygulandı. Ayrıca Meksika ve Arjantin gibi diğer Latin Amerika ülkeleri, çeşitli Asya ve Avrupa ülkeleri ile aşının ihracıyla ilgili çalışmalar yapılmaktadır.

Araştırma-geliştirme çalışmaları başarıyla sonuçlanan, ardından milyonlarca insan üzerinde uygulanan ve etkileri gerçek yaşam verileriyle kanıtlanan SOBERANA aşılarının DSÖ tarafından onaylanması için hazırlıklar yoğun şekilde devam etmektedir. Aşıların dünya ölçeğinde tanınması için gerekli kriterlerin bir kısmı uluslararası tekellerin yönlendirilmesine tabi olduğundan, Finlay Aşı Enstitüsü’ndeki bilim insanları olası olumsuzluklara karşı çok ayrıntılı bir hazırlık yapmaktadır.

Aşı üretimi ile ilgili olarak elde edilen başarılar Küba’nın en zor ve en karmaşık koşullarda bile önüne koyduğu hedefleri başarma konusunda ne kadar etkili olduğunu bir kez daha gösterdi. ABD ablukası altında yıllardır, büyük bir adanmışlık, odaklanma ve seferberlik haliyle süren ve bu sayede Küba halkının sağlığı açısından büyük başarılarla sonuçlanan aşı araştırmaları, pandemiyle birlikte ek bir zorlukla daha karşılaştı. Tedarik zincirindeki aksaklıklar bütün biyoteknoloji araştırmalarında olduğu gibi aşı araştırmalarını da olumsuz etkiledi. Kübalı bilim insanları, gelişkin bir alt yapıya, bilgi ve deneyime sahip olmalarına rağmen sarf malzemelerine ve bazı teknik cihazlara ulaşımdaki zorluklarla mücadele etmek zorunda kaldılar. Tedarik zincirlerindeki söz konusu aksaklıkların siyasi nedenlerle Küba’yı diğer ülkelere oranla daha fazla etkilemesi de önemli bir etken oldu. Buna rağmen elde edilen sonuca bakıldığında, tüm halkını kendi ürettiği aşılarla bağışıklayan Küba’nın başarısı tüm insanlık için önemli bir örnek oluşturdu. Bu başarıda tek başına Finlay Enstitüsü’nün rolünden bahsetmek yeterli olmayacaktır. BioCubaFarma bünyesindeki tüm biyoteknoloji şirketleri, Havana Üniversitesi, Küba Halk Sağlığı Bakanlığı gibi ulusal tüm kurumlar da aşının üretilmesi için yardımcı oldular ve rekabet değil dayanışma sayesinde başarı elde edildi. Bu süreçte birçok ülkeden Küba ile dostluk ve dayanışma örgütleri de, gereksinim duyulan materyallere ulaşılması konusunda yardımcı oldu (Türkiye’den Jose Marti Küba Dostluk Derneği de bu örneklerden biri). Ayrıca birçok ülkeden araştırmacı hiçbir karşılık gözetmeden aşı geliştirme çalışmalarına bilimsel destek verdi, bu anlamda SOBERANA aşıları hem ulusal hem de uluslararası işbirliği ve dayanışmanın ürünüdür.

Sonuç olarak Finlay Aşı Enstitüsü başta olmak üzere ülkedeki biyoteknoloji sektörünün farklı kurumlarından çalışmalarını durdurarak aşı araştırmalarına odaklanan ekipler, faz çalışmalarına katılan öğrenciler, ekonomik olarak bu araştırmalara verilen öncelik; yani sosyalist Küba’daki merkezi planlama zor pandemi koşulları altında toplum sağlığının korumasını sağlamıştır.


3.3. Moleküler İmmünoloji Merkezi

Iraz Akış, Çiğdem Çağlayan, Layka Abbasi

Fidel Castro’nun öncülüğünde kurulan Moleküler İmmünoloji Merkezi (Centro de Inmunologia Molecular-CIM) de diğer BioCubaFarma enstitüleri gibi entegre bir yapıya sahiptir. Entegre yapının unsurları araştırma geliştirme faaliyetleri, üretim, pazarlama ve sonuçta toplumsal etki olarak tanımlanmıştır. CIM’in misyonu sağlık için innovatif biyoteknolojik ilaçların üretimidir. Merkezin ticari faaliyetleri kapsamında farklı ülkelerde yaklaşık 45 ortaklığı bulunmaktadır. Bunlar arasında Çin (BPL), Singapur (InnoCIMAB) ve Tayland (ABINIS) ile ortak girişim şirketleri (Joint Venture Companies) bulunmaktadır. Aynı zamanda Brezilya, Çin ve Hindistan ile konsolide ortaklıkları bulunmaktadır. Bu ortaklıklar sayesinde 30’dan fazla ülkeye ihracat yapılmaktadır. CIM, kanser araştırmaları ve diğer bulaşıcı olmayan hastalıklar üzerine odaklanmıştır. Özellikle memeli hücre kültürü konusunda uzmanlaşmıştır. Laboratuvarları ve üretim merkezleri birçok ülke tarafından akredite edilmiş ve GMP (Good Manufacturing Practices) - İyi Üretim Uygulamaları belgesine sahiptir.  


Fotoğraf 6: Moleküler İmmünoloji Merkezi çalışmalarını sunan seminerden bir an.

Moleküler İmmünoloji Merkezi’nde çeşitli tip kanserlerin tedavisinde kullanılmak üzere üzerinde çalışılan biyomoleküller arasında Anti EGFR MoAb:Nimotuzumab, terapötik aşılar olan  CIMAvaxEGF, VAXIRA, HER1-2 ve antiNeuGc-GM3  gibi ürünler bulunmaktadır. Merkezde ayrıca Sedef gibi otoimmün hastalıkların tedavisi için AntiCD6 MoAb:Itolizumab, nörolojik hastalıklar (Alzheimer) için nazal uygulanan NeuroEPO, ateroskleroz için chP3R99MoAb gibi biyomoleküller üzerinde çalışılmaktadır. Merkezin ürettiği ilaçlardan olan Biosimilar Erythropoietin 1998 yılında Küba’da ruhsatlandırılmış, akabinde 23 ülkede ruhsat almıştır. Bu ilaç ile kronik böbrek hastalıkları, HIV ve radyasyon ile ilişkili anemi tedavisi yapılmakta olup son 20 yılda 1 milyondan fazla hasta tedavi edilmiştir. Anti EGFR MoAb:Nimotuzumab; ileri evre akciğer kanseri, ileri evre glioma, özofagus kanseri ve pankreas kanseri tedavilerinde kullanılan bir ilaçtır ve 25 ülkede onaylanarak 75 binden fazla hastanın tedavisinde kullanılmıştır. CIM’in üzerinde çalıştığı umut vadeden ilaçlar arasında bulunan Alzheimer hastalığı için nazal uygulanan NeuroEPO’nun Faz II/III çalışmalarında hastaların %54’ünün FDA kriterlerine göre belirgin klinik iyileşme gösterdiği saptanmıştır. Yine Sedef hastalığının tedavisi için geliştirilen AntiCD6 MoAb:Itolizumab’ın Faz III araştırması Hindistan’da yapılmış olup hastaların %54’ünde %75’ten fazla klinik gerileme saptanmıştır. İlaç Hindistan’da ciddi Sedef hastalığının tedavisinde onaylanmıştır.


Fotoğraf 7: Moleküler İmmünoloji Merkezi

Moleküler İmmünoloji Merkezi COVID-19 pandemisi ile birlikte diğer tüm bilim kuruluşları gibi çalışmalarını pandemi ile mücadeleye kaydırmış, bütün olanaklarını COVID-19 için aşı ve ilaç geliştirilmesi, pandemi ile mücadelede gerekli araç-gereç ve donanımın sağlanması için seferber etmiştir. Küba’nın COVID-19’a karşı geliştirdiği aşılardan Abdala bu merkez tarafından geliştirilmiştir.

Küba’daki tüm bilimsel kurumların yürüttüğü çalışmalar rekabete değil, dayanışma ve işbirliğine odaklı olup hedefinde toplum sağlığının korunması ve geliştirilmesi bulunmaktadır. Üstelik tüm bu çalışmalar ablukanın getirdiği zorluklara rağmen, Küba hükümetinin ve halkının kararlılığı ve bilim insanlarının özverili çalışmaları sayesinde başarılmıştır.


4.0. Devrim Sonrası Küba’da Yoktan Var Edilen Las Terrazas

*Cihan Demirci Tansel, Şadan Tütüncü, Zuhal Okuyan

Havana’nın batısında, Rosario Sıradağları’nın kalbinde yer alan Las Terrazas 100.000 hektar alanı kapsamaktadır. Bunun 5.000 hektarı biyosfer rezerv alanıdır. Ekoloji odaklı bu kompleks sıradağların farklı ekosistemlerini incelemek ve izlemekten sorumlu olan “Sierra del Rosario Ekolojik Koruma Alanı Araştırma Merkezi”nin sorumluluğundadır. Nemli bir tropikal iklimin hâkim olduğu bölgede yapraklarını dökmeyen ağaçlar ve geniş bir fauna yaşamı sürdürülebilmektedir. 5.000 hektarlık doğal bir alanda başlayan proje bugün yedi milyon ağaca sahip 25.000 hektara ulaşmış bulunmakta. Serçeler, bülbüller ve Küba’nın ulusal sembollerinden tocororo kuşu ve dünyanın en küçük sinekkuşu zunzuncito da dâhil olmak üzere 126 kuş türüne ev sahipliği yapmaktadır ve bu kuşlardan 14 tanesi endemik türdür. Havana’nın 50 km batısında, UNESCO tarafından 1985 yılında Biyosfer Rezerv Alanı olarak onaylanan önemli bir turizm kompleksidir. Koruma altındaki bölgenin flora ve faunası oldukça etkileyici olup, 1200 nüfuslu bir topluluk ile 50 yılı aşkın bir süredir korunup geliştirilerek, sürdürülebilir bir kalkınma deneyimini sergilemektedir.  Oysa 1968 yılından önce burası yöre halkı için hiç de vaatkar olmayan çölleşmiş bir alanmış. Proje kapsamında, 1360 km uzunluğunda teraslar oluşturulup sedir, maun, avokado, mandalina gibi çeşitli ağaçlardan altı milyon adet dikiliyor. Aynı proje çerçevesinde, 170 km yol açılıp San Juan Gölü çevresine ev, okul, klinik gibi yapılar inşa ediliyor.  Bugün köyün ortak alanında yer alan kamusal binalar arasında sağlık ocağı, eczane ve okulların yanı sıra kreş, yaşlı bakım evi ve dans geceleri, konserler, filmler için ayrılmış büyük bir eğlence salonu var. Devrim öncesinde yoksulluk ve cehalet içinde, izole şekilde yaşayan yöre halkı bu sayede kamusal hizmetlere ve ekolojik olarak sürdürülebilir ekonomik faaliyetlere kavuşmuş.


Fotoğraf 8: Laz Terrazas’tan bir görüntü

İspanyol sömürgeciliği döneminde bölgenin ağaçları kesilerek İspanya’ya götürülmüş. 19. yüzyıl başında Haiti Devrimi’nden kaçan Fransız kahve plantasyonu sahipleri de kahve üretimine devam etmek için Küba’nın doğu ve batı uçlarındaki bölgeleri seçmişler. Bölgenin çölleşmesine neden olan kahve döneminin en büyük plantasyonu Buena Vista’nın ortasında yer alan bina bütünüyle muhafaza edilip restore edilebilmiş, şimdilerde bir restoran olarak hizmet veriyor.

Küba’nın İspanyollar tarafından keşfinden (1492) devrime kadar (1959) doğal zenginlikler sömürülmüş, tüketilmiş, Amerika Birleşik Devletleri de sömürgeye devam etmiş. Sömürgecilik döneminde çevreye yönelik saldırılar; geniş orman alanlarının tüketilmesi,  toprağın verimsizleşmesi, su kalitesinin bozulması, erozyon, bilinçsiz tarım, sığırlar için arazinin kontrolsüz kullanımı oldukça geniş ağaçsız alanlar yaratmış. Ayrıca bu bölgede yaşayan halkın içler acısı durumu, sağlık koşullarının yetersizliği, aşırı yoksulluk, ırk ve cinsiyet ayırımcılığı, sosyal adaletsizlik, cehalet ve genel olarak sömürü düzeni ile bağlantılı ciddi sorunlarla karşı karşıya kalınmış. 1959’da iktidara gelen devrimcilerin hümanist karakterlerinden dolayı en geniş anlamıyla halkın yaşam kalitesinin artırılması temel ilke edinilmiş. Bu bağlamda Las Terrazas projesinin hedefleri; (1) sürdürülebilirliği destekleyen eşitliğin garantisi olan temel sosyal hizmetlere toplu erişimi savunmak, (2) üretim süreçlerinde, alternatif enerji kaynaklarından ve sürdürülebilir tarım uygulamalarından daha fazla verim elde etmek, (3) çevre bilincini artırmaya yönelik daha iyi eğitim, (4) devrimsel sürecin toplumsal kazanımlarını gelecek 1000 yıl için koruyarak, (6) arazi bozulması, su kirliliği, kanalizasyonlar ve insan yerleşimlerinin çevreye etkisi, ormansızlaşma ve biyoçeşitliliğin kaybı gibi ülkedeki temel çevre sorunlarına çözüm bulmaktı.

Las Terrazas; ıssız bir dağ, ormanları ve sakinlerinin doğa ile uyumlu, sürdürülebilir bir yaşam tarzına kavuşmalarını sağlayan kapsamlı bir yeniden ağaçlandırma projesiydi. Sürdürülebilir kalkınmanın üçüncü bir yolunu yaratan girişimciler, ekolojistler ve bölge sakinleri ile çalıştaylar yaparak projeyi hayata geçirdiler. Bu deneyim, başlangıçta bölgenin ekonomisini canlandırmanın ve insanların yaşam standardını iyileştirmenin önemli bir yolu olarak yüksek doğal ve tarihi değerlere sahip güzel bir dağlık alanda turizmi geliştirmeyi amaçlıyordu. Las Terrazas topluluğu, kentsel işleyiş için temel olanakları belirleyerek ve temel unsur olan binaları peyzaj ile uyumlu hale getirerek mimari bir üsluba sahip minyatür bir şehir tasarlamış. San Juan Gölü kıyısındaki küçük bir vadide yer alan bu kasabanın en çarpıcı yanı mimarisidir. Las Terrezas ayrıca geri dönüştürülmüş kâğıt, ahşap ve seramik kullanan zanaat butiği, serigrafi mağazası ve bitkisel elyaf dokuma dükkânları ile de hizmet vermektedirç

Bu proje üç amaca hizmet etmek üzere, devrimden sonra tümüyle ağaçsız olan bu bölgede oluşturulmaya başlanmıştır.

Birinci amaç: Ülkenin ekonomik ve sosyal kalkınmasına çevresel boyutu da dâhil ederek, eğitim ve kültür düzeyinin yükseltilmesine önem verilerek nüfusun maddi ve sosyal ihtiyaçlarının bütüncül bir şekilde karşılanmasıyla yöre halkının yaşam standartlarını yükseltmek. Etraftaki yoksul halkın göç etmeden bulundukları ekosistemde kaliteli yaşam sürmesini sağlamak. Dağlık bölgelerde dağılmış olarak yerleşmiş olan ailelerin birleştirilmesi onlar için ortak bir alt yapının kurulması, eğitim ve sağlık hizmetlerinin yerelde çözülmesi amaçlanmış. Temiz su, elektrik, kreş, ilkokul, lise ve öğretmen ihtiyacının karşılanması, aile hekimi, eczane, alışveriş merkezi ve sinema salonu gibi sosyal etkinlik alanlarının oluşturulması. Bu tamamen insan odaklı bir yaklaşım olup kimseyi eğitim ya da çalışmak için bulunduğu bölgeden ayırmamayı hedeflemektedir. Las Terrazas’da yaşayan 1.200 kişinin evleri devlete ait olup halka kullanım hakkı verilmiştir. Evin dış tadilatı devlete, iç tadilatı ise yaşayan aileye aittir. Elektrik ve su giderleri için halk minimum ödeme yapmaktadır. Nüfusun %80’i turizm ile geçinirken, %20’si ormancılıkla uğraşmaktadır. Halkın %92’si yerli, kasabada taşıt yok, yürüyerek veya bisikletle bir yerden bir yere gidiliyor. Kasaba dışına toplu taşıma araçları ile seyahat ediliyor. Halk sağlığı oldukça önemli, iki doktor çoğunlukla evleri ziyaret ederek sağlık sorunlarının çözümünü üstleniyor.

İkinci amaç: Adalet ve eşitlik çerçevesinde çevreyi korumak ve doğal kaynakların sürdürülebilir bir şekilde kullanımını garanti altına almak. Bunun için de ekonomik, mali, ticari, enerji, tarım ve sanayi politikalarını bütünleştirmek. Tabii bu çerçevede ormanlaştırma önem arz ediyor.

Üçüncü amaç: Biyoçeşitliliğin korunması, turizm odaklı olarak yerel halkın geçimini sağlamak.

Projenin temel ilkeleri sıralanacak olursa; (1) Hem gelişmiş hem de gelişmemiş alanlarda doğal kaynakları ve ekosistemi korumak, restore etmek ve sürdürmek. (2) Arazi kullanım planlamasının ilk adımı olarak doğal kaynakları değerlendirmek ve çevresel canlılık alanlarını belirlemek ve bunun için en iyi bilimsel yöntemi kullanmak. (3) Önemli ekolojik işleve sahip koruma alanları, kritik habitatlar ve bu alanları halihazırda korunan alanlarla birleştirecek koridorlar oluşturmak. (4) Su kaynaklarını, ovalardaki taşkını, sulak alanları ve diğer tampon bölgeleri koruyarak değerli olan yağmur suyunu yönetmek. (5) İyi bir bitki örtüsü oluşturarak, asfaltlanmış alanları azaltarak hava ve su kalitesini artırmak. (6)  Çevresel eğitim fırsatlarını artırarak açık alan ve doğal alanların yönetimini geliştirmek. (7) Biyoçeşitliliği korumak ve bölgedeki toplum ve doğa arasında sürdürülebilir bir ilişkiyi teşvik etmek için bölgedeki vatandaşları, kuruluşları ve ajansları işin içine katmak. (8) Bölge vatandaşları için yaşam kalitesini zenginleştirmek ve açık alanlara erişimi artırarak turizm ve doğal kaynaklara dayalı endüstriyi desteklemek. (9)  Yeşil alt yapılı arazi kullanılarak, ulaşım, su ve kanalizasyon planlaması yapılarak çevre kalitesini korumak.

Sonuç olarak, doğal alanlar ve yeniden ağaçlandırmalar ile, verimli besin döngüsü, toprak zenginleştirme ve taşkın kontrolü gibi çok çeşitli ekolojik olay gerçekleştirilmiş. Balıklar, doğal yaşam ve bitkiler için uygun habitatlar sağlanmış. Yangın, kuraklık ve sel gibi doğal afetler karşısında çevresel esneklik artırılmış. Yaban hayatı dostu, çevreye duyarlı düzenlemeler ve teşvik programları oluşturulmuş, farkındalık eğitim ve öğretimine önem verilmiş, yerel yönetim kaynakları, bölgesel ortaklıklar ve planlamalar, yasal çerçeveler oluşturulmuş.

Las Terrazas bilgi toplama ve izlemeye dayalı muazzam bir proje olarak sosyalist devrimin insanlığa armağanıdır.

Kaynak

J. D. Davey, After the revolution, sustainable development – Las Terrazas, Cuba, WIT Transactions on Ecology and the Environment, Vol 81, © 2005 WIT Press www.witpress.com, ISSN 1743-3541 (on-line)


4.3.1. Las Terrezas’ta Sağlık Hizmetleri

Çiğdem Çağlayan

Las Terrezas projesinin amaçlarından biri de bölge halkının eğitim, sağlık gibi kamusal hizmetlere ulaşımının sağlanması yoluyla sosyoekonomik açıdan gelişmenin sağlanmasıdır. Bu amaçla ülkenin genelinde olduğu gibi birinci basamak sağlık hizmetleri en ücra yerlere dahi ulaşacak biçimde örgütlenmiştir. Las Terrezas bölgesinde de birinci basamak sağlık hizmetlerinin sunumunda aile hekimliği merkezi rol oynamaktadır. Ziyaretimiz sırasında Laz Terrezas’ta Consultario adı verilen aile hekimliği biriminde iki doktor ve bir hemşire bulunmaktaydı.  Aile hekimi olarak çalışan hekimlerden biri 35 yıldır burada çalışırken diğer hekimin ise 3 yıldır çalıştığını öğrendik. Küba genelinde aile hekimleri sorumlu oldukları nüfusun yaşadığı mahallelerde yaşarlar ve böylece hizmet ettikleri toplumu tüm yönleriyle tanırlar ve o toplumun bir parçası haline gelirler. Bu durum aynı zamanda hizmetin sürekliliği ve hasta hekim arasındaki güven ilişkisinin kurulması açısından da önemlidir. Ziyaretimiz sırasında aile hekimlerinin öncelikli görevlerinin sağlığın korunması ve geliştirilmesi olduğu, sağlık sorunlarının tedavisinin yapıldığı ve gerektiğinde hastaların Policlinicos adı verilen uzmanlık birimlerine sevkinin sağlandığı belirtildi. Sağlığı geliştirici hizmetler arasında hijyen konuları (el yıkama eğitimi), fiziksel aktivite, obezitenin önlenmesi gibi konularda eğitimlerin verilmesi bulunmaktaydı. Koruyucu sağlık hizmetleri bebek ve gebelerin koruyucu sağlık muayenelerinin yapılması, aşılama, yaşlılara yönelik hizmetleri kapsıyordu. Aynı zamanda hemşireler ve hekimler evlere giderek halkın yaşam koşullarını yerinde incelemek, sağlık kurumuna gelemeyecek kişilere hizmet ve sağlık eğitimi vermek amacıyla ev ziyaretleri yaptıklarını belirttiler. Günümüzde “Tek Sağlık” yaklaşımı olarak nitelenen insan ve hayvan sağlığını birlikte ele alan yaklaşımın Küba’da nasıl vücut bulduğunu da yakından dinleme şansımız oldu. Bu kapsamda, Aile hekimi ev ziyaretleri sırasında hanede yaşayan evcil hayvanların da sağlığını gözlemleyerek, hayvanlara yönelik aşılarının yapılıp yapılmadığını, iyi beslenip beslenmedikleri ile de ilgilendiklerini belirtti. Koruyucu sağlık hizmetleri ve ev ziyaretlerinin yaptıkları çalışmaların önemli bir kısmını oluşturduğunu, önceliklerinin sağlığın korunması ve geliştirilmesi olduğunu belirtti. Las Terrezas’ta tüm çocukların COVID-19 aşısı dâhil aşılarının yapılmış olduğunu, COVID-19 nedeniyle ölümün olmadığı belirtildi. Bununla birlikte ablukanın etkileri sağlık hizmetlerinin sunumunda da olumsuzluklara neden olmuş, temel bir takım malzemelere ulaşmakta sıkıntılar yaşandığı belirtilmiştir.


Fotoğraf 8: Laz Terrazas’ta aile hekimi ile görüşme

Küba’da sağlık sadece hastalıkların tedavisine odaklanmamakta, sağlığın toplumsal belirleyicileri olan barınma, beslenme, sağlık hizmetlerine toplum katılımı gibi toplumsal boyutuyla ele alınmakta ve ülkenin sınırlı kaynaklarına rağmen sağlık hizmetlerine öncelik verilmektedir. Sağlık hizmetleri toplumun tümüne ücretsiz olarak ulaştırılmakta, sağlık için gerekli olan beslenme ve barınma gibi yaşamsal gereksinimler kamusal olarak karşılanmaktadır. Las Terrezas gibi kırsal bir bölgede de bu anlayışla sağlık hizmeti sunulduğunu ve sosyalist sistemin ayrılmaz bir parçası olarak ele alındığını gözlemledik.


5.0. KENT TARIMI BAHÇELERİ

Zuhal Okuyan, Şadan Tütüncü, Özgür Selvi

5.1. Küba'da bir tarım merkezini ziyaret: Vivero Alamar örneği

Küba’da 'organoponico' olarak adlandırılan kent bahçeleri gerek gübre gerekse pestisitler açısından herhangi bir kimyasal kullanmayan, kentlerin içinde ya da çevresinde tarımsal üretim yapan yerler. Ziyaret ettiğimiz ‘Organoponico Vivero Alamar’ üretim merkezi bir kooperatif, ülke dışında da ilgi odağı olmuş kent bahçelerinin ilk örneklerinden biri.  1997 yılında devletin başlattığı bu uygulama, daha önce 1990’ların başında Raul Castro'nun öncülüğünde daha küçük ölçeklerde ordu tarafından uygulanmış.

Özel dönemde ağır petrol ve enerji krizi yaşanınca tarım tüm ülkede durma noktasına gelmişti. Bu dönemden önce Küba'da tarım çok büyük ölçekli ve mekanize bir biçimde yapılıyor, üretimde kimyasal girdilere çok gereksinim duyuluyordu. Özel dönemde bütün bunlar durunca kent tarımı uygulamasına geçildi ve kentlerde ve çevrelerinde tarım yapmak için uygun alanlar seçildi.


Fotoğraf 9: Havana’da Vivero Kent Tarım Merkezi’ni ziyaret

Burası üretime küçük bir alanda başladı ve önceleri sadece beş kişi çalışıyordu. Başında bir tarım uzmanı olan merkezin kısa sürede elde ettiği başarı mahalleden daha fazla kişinin katılmasına neden oldu. Böylelikle giderek büyüyen bir kooperatifleşme süreci başladı. Çalışanlar çeşitli alanlarda eğitim almaya, konferanslara katılmaya başladılar. Dikilecek bitkiler tartışılarak giderek burada bir bilgi birikimi yaratılmaya başlandı. Bu öğrenme süreci ile birlikte zaman içinde ekilen biçilen alanlar büyüdü ve güzel ve şaşırtıcı sonuçlar alınmaya başladı ve daha fazla aile bu sürecin parçası oldu. Sonuçta Vivero Almera uluslararası alanda da ödüller kazandı. Kent bahçeleri konusunda kısa bir araştırma yapılsa buranın adının uluslararası tanınan bir yere dönüştüğü, başka ülkelere giderek danışmanlık hizmeti verdiği görülür. Burada sebze, meyve ve süs bitkileri üretimi ve hayvan yetiştiriciliği yapılıyor. Üretim için gereken gübre de burada üretiliyor.

Bu bölgede yaşayan ailelerin, iş yerlerinin, okul ve hastanelerin gıda ihtiyacının büyük bir bölümünü karşılayan 11 hektarlık (110 bin m2) bir alandan söz ediyoruz. Şu anda 150 civarında çalışanı var, çalışanlar bu bölgede yaşıyorlar.

Devletin uzman desteği sağladığı çiftliğe ayrıca uluslararası destek ve yardım da gelmiş. Başarının temel sebebi üretimin organik olması, herhangi bir kimyasal kullanılmaması. Dünyada kitlesel ölçekte organik tarım yapılması pek fazla rastlanılan bir durum değil. Burada yapılan organik tarım halkın temel ihtiyaçlarının giderilmesi, iyi ve temiz ürün elde edilmesi için yapılan bir üretim, yoksa iç piyasaya sertifikalı ürün vermek için değil!

Kimyasal maddelerin hiç kullanılmadığı çiftlikte değişik gübre kaynakları kullanılıyor. Bu süreçler şöyle özetlenebilir:

1.Kompost üretimi
2.Hayvansal gübre üretimi
3.Solucan gübresi üretimi (hayvansal gübre bu süreç için de gerekiyor)

Bol miktarda mineral içeren toprak oldukça zengin ve yağmur yağdığında yağmur sularının hızlı bir şekilde drene olmasını sağlayan bir yapıda. Yaz ve kış ürünleri ayrı ayrı belirleniyor, bunların ekim ve hasat zamanları farklı farklı. Böylelikle çok çeşitli ürün elde ediliyor.


Fotoğraf 10: Vivero Kent Tarım Merkezi’nde ekili bir alanda biyoçeşitlilik göze çarpıyor.

Tarım zararlılarını da dikkate almak gerekiyor, özellikle çok yağış alan dönemde böcek ve mantarlar artış gösteriyor. Bunlara karşı mücadele için birden fazla yöntem kullanılıyor.   Hiçbir şekilde kimyasal kullanılmayan üretimde tuzak ve biyolojik yöntemler kullanılıyor. Bunlar son derece sade ve basit yöntemler; tuzak olarak cazip renkli çiçekler ve yine renkli metal levhalar kullanılıyor, levhaların üstüne yağlı bir sıvı sürülerek böceklere çekici hale getiriliyor.  Biyolojik preparatlar ise değişik yönergeler doğrultusunda kimi toprak kimi bitki üzerinde uzmanlaşmış çok sayıda uzman kurumun rehberliğinde hazırlanıyor. Ortalama olarak bir ailenin 15-20 gün içinde burada üretilen ürünlerden 20-30 kg kadar gereksinimi var. Bazı ürünler, mesela patates ve mısır burada üretilemiyor. Nüfusun özelliklerine ve gereksinimlerine göre de üretim yapılabiliyor. Örneğin, pandemi sırasında gebe kadınlarda ve çocuklarda demir eksikliği olduğu belirtildiği için demirden zengin bitkilerin üretimi yapılmış.  

Tohumlara gelince, içeriği %50 solucan gübresi, %25 kompost ve % 25 de biyokömür olan özel bir karışımın içine ekiliyor. Kendi ürünlerinden elde edilen bir tohum bankası var, ama tohumların önemli bir bölümü ilgili enstitülerden geliyor.

Kuvvetli fırtınaların etkisini kesmek için çoğu meyve ağacı olmak üzere birçok ağaç dikilmiş. Bitkiler mikro klimaya göre seçiliyor. Farklı mikro klimalarda aynı bitkinin farklı türleri daha dayanıklı olarak yetişebiliyor buraya da buraya uygun bitkiler ekilmiş. Hassas bitkiler ise örtü altında ya da özel yataklarda yetiştiriliyor. Burada yapılan tarımın en önemli özelliklerinden biri kullanılan yükseltilmiş yataklar, bu yatakların yapımı için belli standartlar var. Buna göre ekim yapılıyor.

Zararlılarla mücadele çok basit bir biyoçeşitlilik ilkesi ile veriliyor. Bazı bitkiler koku ve renkleri ile çeşitli zararları uzak tutuyorlar. Biyoçeşitlilik ilkesi aslına bakarsanız her türlü sorunun çözümü. Biyolojik mücadelede kullanılan bitkilerin arasında mısır ve ayçiçeği de var, böcekler belli renklere geliyor. Sarı ve mavi renkler en çekici olanlar. Örneğin mavi tabelalar tuzak olarak kullanılıyor, üstleri bir çeşit yağ ile kaplanarak böceklerin yapışması sağlanıyor.

Tonlarca hayvan gübresi bir süre güneş altında bekletildikten sonra sönerek, asit oranı düşürüldükten sonra kullanılıyor. Kırmızı solucanlar bu gübre ile besleniyorlar. Farkı tabakalardan oluşan solucan gübresi 75 günün sonucunda olgun hale geliyor. Zamanı geldiğinde üstteki tabaka kaldırılarak gübrenin hazır hale gelip gelmediğine solucan sayımı yapılarak ve gübrenin ısısı ölçülerek karar veriliyor. Fermentasyon sürecinin tamamlanıp tamamlanmadığına bakılıyor.

Biyokömür üretimine gelince, bir metre derinliğinde iki metre çapında iki çukur yan yana açılıyor. Yollar içine yerleştiriliyor ve bunlar yakılıyor ateşin sönmesine hiç izin verilmiyor.  Bütün madde yandıktan sonra üzerine su atılıyor su atılması ile beraber tahtaların üzerinde gözenekler oluşuyor. Bu maddenin toprağı besleme amacı yok. İşlevi, bitkinin cinsine göre bitki ile minerallerin etkileşimini ve toprağın nemini düzenlemek ve böylelikle toprağın istenen yapısının korunmasını sağlamak.

Tıbbi aromatik bitkiler bölümündeki bitkiler ise tıpta, kozmetik sanayinde ve parfüm yapımında kullanılıyor. Ayrıca bitki zararlılarına karşı yetiştirilen bitkiler de var.

5.2. Günümüz Küba tarımından bir kesit

Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra Küba'nın içine düştüğü politik ve ekonomik izolasyon ve ABD'nin uyguladığı abluka nedeniyle yöneticiler Küba halkının aç kalmaması için yeni bir dönem başlatmak zorunda kaldılar. Başta mazot ve makine yedek parçaları olmak üzere kısıtlılıklar ve yoksunluklar yeni bir tarım modeli geliştirilmesine neden oldu. Ayrıca en çok üretilen ürünlerden biri olan şeker kamışının artık eski Sosyalist ülkeler tarafından alınmaması ve karşılığında besin maddesi gelmemesi 1990'lı yıllarda büyük bir sorun oluşturdu. Küba halkı tüm adil ve merkezi gıda dağıtımına rağmen açlıkla karşı karşıya kaldı. Ancak bu yoksunluk yaratıcılığı beraberinde getirdi. Petrol sıkıntısı sadece traktör gibi mekanize tarım araçlarının kullanımını etkilemedi, aynı zamanda ürünlerin nakliyesi de bir problem oluşturmaya başlamıştı. Bütün bu sıkıntılar Kent Bahçeleri modelini doğurdu.  Böylelikle nakliye masrafı da azalacaktı. Tüm nüfusun %20'sini oluşturan başkent Havana başta olmak üzere büyük kentlerin içinde ve yakınlarında uygun yerlere bu bahçelerden kuruldu. Kent Bahçesi deyince değişik büyüklüklerde, tarım yapılan yerleri anlıyoruz. 1998'e gelindiğinde Havana ve civarında 30.000 kişinin çalıştığı 8 binden fazla irili ufaklı Kent Bahçesi kurulmuştu. Büyüklükleri farklılık gösteren bu bahçelerin 5 ayrı tipi oluştu:

  1. Halkın küçük alanlarda özel olarak ekip biçtiği bahçeler (huertos populares)
  2. Kamu kuruluşlarının ya da bireylerin yükseltilmiş yatak ve doğal gübre ile üretim yaptıkları yerler (huertos intensivos)
  3. İş yerleri ve fabrikaların yemekhaneleri için üretim yapan bahçeler (auto consumos)
  4. Çiftçilerin kentlerin çevrelerinde işlettiği bahçeler (campesinos particulares)
  5. Devlet tarafından işletilen, bir şekilde otonomisi de olan, elde edilen kârın kısmen çalışanlara da paylaştırıldığı büyük çiftlikler (empresos estatales)

Fotoğraf 11: 2013’de Zuhal Okuyan tarafından belgelenmiş bir kent tarım merkezi ekili alanı.

Ekonomik kısıtlılıklar tarımın yapılma yöntemlerini de etkiledi, örneğin traktör yerine hayvan gücü kullanılması,  pestisitler yerine doğal mücadelenin yer alması devlet tarafından motive edildi. Ekoloji alanında çalışan bilim insanları biyolojik savaş yöntemlerini geliştirdiler, kimyasal gübre yerine doğal gübreler kullanılmaya başlandı. Şu anda ülkenin her yerinde solucan gübresi elde edilen çiftlikler var.  Küba, devlet eliyle ekolojik tarım uygulaması yapan dünyanın tek ülkesi. Bunu organik sertifika almak için değil, önceleri mecbur kaldığı, sonradan da halka zehirsiz ürünler sunmak, biyoçeşitliliği korumak ve doğaya zarar vermemek için devlet politikası haline getirdi. Ekolojik tarıma geçiş süreci çok sayıda devlet kuruluşunun ve bilimsel enstitünün işbirliği ile gerçekleşti, ülke çapında yaygın örgütlenmeler olan Devrimi Savunma Komiteleri ve Küba Kadın Konfederasyonu gibi örgütlerden de katkı alındı.

Ekolojik tarım daha fazla insan gücüne gereksinim duyduğu için işgücü istihdamı da bu tür tarıma göre olmaktadır. Yüksek eğitimli oranı çok yüksek olan Küba'da tarımın tekrar çekici bir iş haline gelmesi devlet tarafından özendirilmektedir. Gerçekten de ekolojik tarım insanlar için önemli bir gelir kaynağı olmaya başlamıştır. Ayrıca tarımın bu şekilde örgütlenmesi gıda egemenliğini sağlamak için de önemlidir. Gıda egemenliği ve gıda güvenliği Küba’da önem verilen bir konudur; bu konuda gerekli mevzuat geliştirilmekte, yeni bir kanun teklifi hazırlanmaktadır.

Ekolojik tarım mikro iklimin iyileşmesine, ürünlerin geri dönüşümüne, su ve biyolojik çeşitlilik yönetimine, kentsel atıkların en aza indirilmesine, daha az ulaşım masrafına ve enerji kullanımının azalmasına katkıda bulunduğundan gerçek anlamda sürdürülebilir bir çevre stratejisi oluşturur. Verimsiz, atıl veya yeterince kullanılmayan alanlardan yararlanılarak gıda üretim birimleri oluşturulmaktadır. Küresel ısınma, Küba’da yüksek yoğunluklu meteorolojik olayların görülme sıklığını arttırmıştır. Bu tarımsal üretkenlik için ciddi sonuçlar doğuran bir durumdur, kentsel tarımda yöntemsel olarak tarımsal ürün çeşitliliğini artırmak etkili çözüm yollarından biridir. Bitki ve hayvan üretiminin entegre yapılıyor olması, çeşitli bitkilerin bir arada yetişmesi, gübrenin de aynı yerde üretiliyor olması ve kimyasal kullanılmaması sürdürülebilir çevre yönetimine katkı sağladığı gibi biyoçeşitliliğin korunması için de önemlidir. Bu tarım yöntemine geçiş ile daha önce unutulan veya yok olmaya başlamış türler korundu. Biyoçeşitlilik, ekolojik tarımın temel ilkesi olduğu için bu bahçelerde uygun prensipler çerçevesinde üretim yapılmaktadır.

Ekolojik tarımın uygulanması ile birlikte yeni sulama sistemlerinin geliştirilmesi gerekti ve özel planlar oluşturuldu. Daha az su tüketen ancak aynı zamanda bitkinin ihtiyacına göre tam zamanında uygulanan damlama ve yağmurlama sulama sistemleri ile tasarruflu sulamaya geçildi.

Küba tarımının en önemli özellikleri

Gıda egemenliği ve gıda güvenliği ulusal bir sorun olarak ele alınır.  

  1. Kurumlar arası işbirliğine dayanır.
  2. Bilimsel temeller üzerinde merkezi planlama ile gelişir.
  3. Kimyasal girdiler minimuma indirilmeye çalışılır.
  4. Biyoçeşitliliğe çok önem verilir.
  5. Halkın temiz ve besleyici gıdaya erişmesi sağlanır.
  6. Su kullanımını azaltan yöntemler uygulanır.
  7. Tek tip değil, çoklu ürün yetiştirilir.

Kaynaklar