Yapay Zekânın Önündeki Engelleri Kaldırmak: Bir Teorik Sorgulama Denemesi

UNBLOCKING THE BARRIERS OF ARTIFICIAL INTELLIGENCE: A THEORETICAL INVESTIGATION ATTEMPT

Anıl Çınar
B.Sc. İstanbul Teknik Üniversitesi, İstanbul
Özet
Yapay zekâ (YZ), birlikte ele alındığı Endüstri 4.0 ile, ekonominin ve sosyal hayatın bir tür kurtarıcı modeli olarak kurgulandı ya da böyle yansıtıldı. Bu yazıda YZ’nin kapitalist üretim tarzının genel hareket yasaları tarafından nasıl sınırlandırıldığı, dolayısıyla hem komünist üretim tarzında hem de sosyalist-planlı ekonomide nasıl büyük bir olanağa dönüşebileceği inceleniyor. YZ’nin olanaklarının farkına varılabilmesi için öncelikle genel entelektüel iklimde onun hangi yanılsamalarla ele alındığı incelenecek; bu yanılsamalardan kurtulunduğunda yeni, planlı bir ekonominin hangi temel ilkelerine denk düşeceği ortaya çıkartılacak. İncelemedeki bu geçişin mümkün kılınabilmesi için farklı teorik bakış açılarından yola çıkılacak. YZ bir teknoloji olarak üretim tarzı içerisinde konumlandırıldıktan sonra; insanbiçimcilik, insanın çalışma sürecinde içinde bulunduğu insan-erek-araç ilişkisi, kolektiflik ve kendi-kendine-yapabilme kavramları üzerinden incelenecek. İnceleme, yapay zekâ ve genel olarak bilişim sistemlerinin sosyalist ekonominin ve sosyalist toplumsal hayatın hedefli, planlı, kolektif olarak kurgulanabilmesi için nasıl kaldıraç işlevi görebileceğine dair öneriler ile sonlandırılacak. Oluşturulan yeni teorik olanaklar ve bakış açısı vesilesiyle iş bölümü, uzmanlaşma, katılım mekanizmaları gibi başlıklara da temas edilecek.

Anahtar kelimeler: yapay zekâ, insanbiçimcilik, insan-erek-araç ilişkisi, kolektiflik
Abstract
Artificial Intelligence (AI), contextualized in relation with Industry 4.0, is planned to be or presented as a saviour figure for economy and social life so far. In this paper, AI will be analyzed in terms of how it is confined by the general laws of capitalist mode of production. Therefore it will be presented how AI could turn to a major possibility in both communist mode of production and socialist-planned economy. To discern these opportunities, at first, AI will be investigated by the way of its relation to current intellectual climate and this relation’s illusory character. Once be freed of this confinement, in the context of AI, fundamentals of a new, planned economy will be brought in the open. To surmount this work of theoretical transition, different vantage points will be applied. AI as a technology will be positioned within the mode of production, then anayzed by use of concepts of anthropomorphism, human-tool-goal relationship in the process of labour, collectivity and self-performability. This process of investigation will brought to an end with suggestions by which AI and information systems will be understood as a leverage point to build a socialist economy and socialist public life; both must have main elements such as purposefulness, planning and collectivity. Creating a new theoretical ground, some final topics such as division of labor, specialization and participation will be touched on too.

Key words: artificial intelligence, anthropomorphism, human-tool relationship, collectivity

GİRİŞ

Endüstri tarihinde, yeni teknolojilerin üretim sürecinin kalbine yerleşmeden önce isimlendirildiği yeni bir paradigma ile karşı karşıyayız. Makineleşme, elektrifikasyon, otomasyon ve bilgisayarlaşma üretim sürecinin temeli haline geldikten sonra aşamalandırılmış ve endüstri 1-2-3 etiketiyle isimlendirilmişti. Şimdi endüstri 4.0 ve hatta sonraki aşamalar önceden planlanıyor (Özoğlu, 2019).

Sorun bir “birikim modeli”nin oluşturulamamasıyla ilgili olabilir. Neoliberalizm ya da daha önceki modeller kapitalizmin krizini ötelemekte kısmen başarılı oldular. Aslında, büyük krizlerle dönemlenen kapitalizmin ekonomik süreçlerinin tamamen kendi haline bırakılması pek mümkün değildir. Krizsiz bir kapitalizmin mümkün olduğu tartışmaları ise yerini, krizlerin nasıl sağaltılabileceği tartışmalarına bırakmıştır. Politika üreticilerin de bu doğrultuda büyük bir deneyim geçmişi bulunmaktadır. İşleyiş mantığı ve genel hareket yasaları itibariyle planlanması mümkün olmayan bir üretim tarzını planlı bir geleceğe doğru yönlendirmek başlı başına bir çelişki olsa da kapitalizmin gelgitli yapısını kimi müdahalelerle belli sınırlar içerisinde tutmanın mümkün olduğu düşünülür. Fakat bu işlem ekonomi planlarından ibaret kalmamaktadır. Kapitalist ekonominin yönetildiği büyük kuruluşlar çeşitli politikalar oluşturur. Yeni politikaların ikna edici olması da beklenir ve artık söz konusu politikalar mevcut düşünsel iklimle de ilgilenir, buraya biçim verecek şekilde tasarlanır. Bu yüzden, geleceğin üretim sürecini şimdiden yeni bir paradigma olarak ortaya koyma çabaları rehabilitasyon sorununu çözme ve entelektüel iklime müdahale etme arayışlarından türer.

Bununla birlikte, kapitalizmin geleceğine dair ortaya koyulan tasarımlar onun genel karakteriyle o kadar uyumsuzdur ki başka ikna edici araçlara ihtiyaç duyulur. Bir diğer deyişle kimi makyajlama tekniklerinin kullanımı devreye girer. Bunun ne kadar bilinçli ne kadar el alışkanlığıyla yapıldığı kapitalizmi kurtarmak isteyenlerin planlarındaki zayıf yanları ortaya koymak için anlamlı olsa da sonuç değişmemektedir. Kapitalist üretim tarzının kaotik doğası ile planı çağrıştıran kurgu bir arada yaşayamaz. Bu büyük çelişki sosyalist-planlı üretimin bir gelecek kurgusu olarak kendisini ortaya koyabilmesi için yalnız ekonomik çerçevede değil entelektüel dünya anlamında da büyük bir avantaj yaratır. O halde, bunun için “makyajlama teknikleri”nin deşifre edilmesi bir ihtiyaç olacaktır. İşte yapay zekâ üzerine konuşacaklarımız bu yüzden önemlidir. Üretim sürecinin planlanmasından, toplumsal yaşantının her alanına, bilgi toplama ve kullanma süreçlerine kadar çok yönlü bir toplamın merkezinde durmaktadır.

Bir teknoloji olarak yapay zekânın ne anlama geldiği elbette kapitalist üretim tarzının bir bütün olarak incelenmesiyle mümkündür. Ancak, bir deneme girişimi olarak kurgulanan bu çalışmada böyle bir incelemeye baştan sona girişme imkânımız bulunmuyor. Bunun yanında, bizi bu çalışmada asıl ilgilendiren amaç entelektüel iklimle bağlantı noktalarına ışık tutmak olduğundan, bu işlevi görebilecek kuramsal hareket noktaları ile yetinilecek, bunun ötesine geçecek bir ekonomi incelemesi kapsam dışı bırakılacaktır. Bundan dolayı farklı bir yaklaşım denemesinin, daha doğrusu farklı birkaç bakış açısından yola çıkılarak inşa edilecek bir kuramsal incelemenin oldukça faydalı olacağını ve daha sonra üzerinde düşünmek üzere verimli sorular ortaya çıkarabileceğini düşünüyoruz. Bu doğrultuda diyebiliriz ki bu yazının amacı, bitmiş bir inceleme sunmaktan ziyade yeni sorularla yeni incelemelerin gerçekleştirilebileceği bir zemin oluşturmaktır.

YAPAY ZEKÂYI ÖZNELEŞME SÜRECİ ÜZERİNDEN DÜŞÜNMEK

YZ’yi incelemeye “zekâ”nın ne olduğunu tartışarak başlayabilirdik.  Fakat bu bizi “insan”,“bilinç”, “dil” ve daha birçok zor, kendi başına incelenmesi gereken başlıkla baş başa bırakırdı. Buysa fazlasıyla dağıtıcı olabilir ve bizi kapsam dışı bırakabilirdi. Bununla birlikte, tartışmanın başlangıç noktası zekâ olmasa bile, bu noktalara işlevli olduğu ölçüde ve yeri geldiğinde değinerek ilerlemek aydınlatıcı olacaktır. Bunu not ettikten sonra, YZ’yi incelemeye asıl yönü, yani onu benzer teknolojik atılım örnekleriyle birleştiren en genel özelliği üzerinden başlayabiliriz. YZ’nin bu yönü her “makine”de bulunan bir özelliktir: bir takım işleri kendi kendine yapabilmesi. Hemen fark edilebilir ki bu özellik canlı varlıklarda ve bizim konumuz açısından daha önemli olan “insan”da da bulunmaktadır. O halde burada bir kavram önerebiliriz. Makine ile insan arasında, kendi kendine yapabilme özelliği üzerinden kurulabilecek ilişkilere gönderme yapan bu kavrama “kendi-kendine-yapabilme” diyeceğiz.

YZ’de bizim açımızdan kritik özellik “kendi-kendine-yapabilme”dir dedik. Yine hemen fark edilebileceği gibi kendi-kendine-yapabilme önceki “endüstri devrim”lerinin de çarpıcı yönüdür. Her aşamada insanlık üretim sürecini bir önceki aşamaya göre daha kendi kendine işleyebilir hale getirmiştir.[1] Aslında dikkatli bir gözün hemen fark edebileceği gibi, burada işleyen temel yasa “sermayenin organik bileşimi” ile bağlantılı olarak “kâr oranlarının düşme eğilimi yasasıdır”. Bu eğilimsel yasa, sermayenin organik bileşiminin alacağı seyrin ve dolayısıyla teknolojinin üretim sürecinde nasıl işlevleneceği sorusunun yanıtlandığı temel çerçeveyi çizer (Marx, 1990). Yani daha basit bir anlatımla, makinenin kullanımı ve dolayısıyla kendi-kendine-yapabilme özelliğinin artışı tek tek insanların, kurumların ya da sermayedarların inisiyatifinde değildir. Bunları da içine alan bir tür yasallık kontrol etmektedir bu değişiklikleri.

Bunu üretim süreci açısından belirmekle yetindik. Bununla birlikte, YZ’nin toplumsal yaşantıda edindiği yer o kadar geniştir ki telefon reklamlarından filmlere, sosyal medya platformlarından insansız araçlara uzanacak genişlikteki üretim-dolaşım-tüketim sürecinin [2] her yerinde YZ popüler bir yer kaplar. Bir adım ötesi, insanlığın kurtarıcısı ya da insanlığın sonu olmasıdır. Aslında YZ’nin kendi-kendine-yapabilme ile asıl önemli ilişkisi, neyin parçasıysa onun bilgisine vakıf olmasıdır. Çok basitçe şöyle örneklendirebiliriz: Büyük bir fabrikanın bilişiminde kullanılacak YZ sistemi, yalnızca fabrikanın girdi-çıktısının değil, makinelerin kullanım ömrü ve arıza yapma olasılığı dâhil pek çok kritik veriyi gerçek zamanlı işleyebilir, korelasyonunu çıkartabilir hatta uzun dönemli gelişme grafiğini sunabilir, buna bağlı olarak da fabrikanın işleyişini neredeyse kendi başına yürütebilir. Kendi kendisinin verisine hâkim olabilme, mekanizasyon ile birleştiğinde ortaya gerçekten de neredeyse insansız bir fabrika çıkması mümkündür.

Hâlbuki genel üretim-dolaşım-tüketim sürecinin ancak “bir” birimi olan fabrika, pek çok birimin oluşturduğu genel üretim tarzı yapısının sadece bir hücresidir. Bahsettiğimiz örneğin gün geçtikçe gelişmesine ve yaygınlaşmasına rağmen, aslında, yapının tamamı planlanmadan gerçekte pek de ileri bir adım atılmış olunmaz. Bununla birlikte, fabrika örneğinin yaygınlaşabilme olanağı [3], fakat üretim tarzının genel yasalarına takılıp kalması, planlı ekonominin ayağını bastığı en güçlü zemindir. İnsan toplumu kapitalizm içerisinde çeşitli teknolojik yenilikler geliştirebilmekte, üretim sürecine ve toplumsal yaşantının genelinin verisine hâkim olabilmek için yöntemler ve buluşlar ortaya koyabilmektedir; fakat kendi kendinin verisine hâkim olabilmenin kritik uğrağını sürekli ötelemektedir. Burada kritik bir uğrak bulunur; çünkü bu komünizmde dahi hiç bitmeyecek bir süreçtir. Kritik uğrak üretim ilişkilerinin radikal değişimiyle gerçekleşecektir.

Bu genel gidişat bize kapitalizm tarafından olanakları yaratılan ve aynı olanakların yaratılır yaratılmaz tahrip edildiği bir “özneleşme süreci”ni anlatmaktadır. Kendinin verisine hâkim olabilmek, kendinin farkında olmak ile ve bu da özneleşme süreci ile ilgili bir özelliktir. Dolayısıyla özneleşme süreci bizim meseleyi kavramamız için bakış açılarımızdan biridir. Bununla birlikte, sürecin ayrıntıları da önemlidir. Çünkü insanlar madden bir şeyler üretmek ve eylemekte ama bir yandan da bununla bağlantılı bir takım fikirlere sahip olmaktadır. Bu fikirlerin genel entelektüel iklimle bağlantı noktalarının da incelenmesi ve ondan sonra özneleşme için ne anlama geldiği üzerine tekrar düşünülmesi gerekmektedir.

İNSAN-EREK-ARAÇ SÜRECİNDE YAPAY ZEKÂ

Tek tek insanlar üretim sürecinin içerisinde üretirken belli hedefler doğrultusunda planlar yapmakta, yeteneklerini harekete geçirmekte ve sonra da bu hedeflere ulaşmaktadır. Tüm bu sürecin merkezinde ihtiyaçlar yatmaktadır. Bir örnekle anlatmak istersek, aç olduğu için ağacın tepesindeki elmayı düşürebilmek ereğiyle yerdeki uygun taşı arayan ilk insan, ihtiyaç-erek-araç süreci doğrultusunda hareket etmektedir (Nalbantoğlu ve Mücen, 2010). Bu elbette gerçek tarihsel gelişimin dolambaçlı yollarını değil bir şemayı anlatmaktadır; ancak sürecin mantığını kavramak açısından işlevlidir. Bugün ve uzun zamandır bu süreç başından sonuna dek kapitalist üretim tarzının damgasını taşır.

YZ de bir araçtır. Kapitalizmde toplumun önünde duran ihtiyaçların nasıl üretildiğine burada girmemiz mümkün değil; ancak sonuç olarak YZ bir araç olarak buradadır. Tıpkı buhar makinesi gibi, tıpkı iplik eğirme makinesi gibi, tıpkı bilgisayar gibi… İşte bu araç ile o aracı kullanan insan arasındaki ilişkinin doğası bizim incelememiz için önemlidir. YZ bir araç olarak hayatın tümüne nüfuz ettikçe bu ilişkinin kazandığı yeni boyut da ayrıca önemli hale gelir.

Üstelik insan-erek-araç ilişkisinin yanlış kavranılması estetik ve sanat dünyasında yansımalarını bulan yanlış sonuçlar da üretir. Sinema tarihinin en ünlü sahnelerinden birine sahip olan, Kubrick’in “2001: A Space Odyssey” filmi başından sonuna dek bu ilişkiyi ters yüz edilmiş bir biçimde ele alır.[4] Ters yüz edilmiş bir kavrayış yalnızca yanılsamalı bir fikir dünyası yaratmakla kalmaz. Aynı zamanda ve ironik bir biçimde, aracın potansiyellerinin bizzat o aracı yaratan tarafından anlaşılamamasına neden olur. Bu çarpık süreci yaratan kapitalist üretim ilişkileri ise eğer, o aşıldığında gerçekleşeceklerden biri de insanın, kendi ürünü olan aracının potansiyellerini kavrayacak özgürlüğe ulaşması olacaktır.

Öte yandan, bu ilişkiyi ayakları üzerine oturtmak istiyorsak “meta”nın kapitalist üretim sürecinde nasıl bir doğası olduğuna daha yakından bakmamız gerekir. Yani “metafetişizmi” burada önem kazanır. İhtiyacın hissedilişi ve ona yönelik bir ereksellik içerisine girilmesi; ereğe uygun aracın geliştirilme gereksiniminin tetiklenmesi; bu bağlaşık gereksinimin de ulaşılabilecek araç arama işlemine neden olması; uzun bir deneme yanılma, neden - sonuç ilişkileri demetinden sonra “araç”ın keşfi ve o araç üzerinden insanın kendisinin, fikrinin ve yeni erekselliklerinin gelişimi, değişimi süreci… Basit bir şema ile tarif ettiğimiz bu süreç aslında oldukça karmaşıktır ve kapitalizmde farklı bir karakter kazanmıştır. Çünkü kapitalist üretim tarzı farklı bir sistematiğe sahiptir. Yani kapitalist üretim tarzı için konuştuğumuz bu sürekli gerçekleşen süreç bir sistematiğe sahiptir ve noktalanmaz; fakat sürecin asıl esprisi ürünlerinin “meta” olmasıdır. Meta biçimi ise esrarlı bir yan taşır. Çünkü kapitalist üretim tarzında, insan emeğinin ve ürünlerinin toplumsal niteliğinin karşısına, sanki bunlar insan emeğinin ürünü değilmiş gibi, bir tür “şeyler dünyası” çıkartır. İşte insanın kendi yarattığı bu şeyler dünyası karşısındaki yabancılığı ve acizliği onun fikir dünyasının kaçamayacağı bir zemin yaratır. Bu koşullarda insan kendi aracıyla yanılsamalı bir ilişki içerisine girer. YZ de bir araç olarak bu ilişkiye tabidir.

Fakat aynı şeyler söz gelimi “bilgisayar” için de geçerli değil midir? Bilgisayar da YZ gibi, bir iplik eğirme makinesinden farklı olarak, günlük hayatın her yerine nüfuz etmiştir. Buradaki fark YZ’nin formuyla ilgilidir. YZ ile birlikte teknoloji ya da araç bizim karşımıza “insan” biçiminde çıkar. O halde sorun yeni bir boyut kazanır: “insanbiçimcilik”.İnsanbiçimciliğin kökenleri, insan toplumunun ürettiği fikirsel ürünlerdeki yeri, bunun tarihi ve üretim tarzıyla ilişkisi ancak ayrı ve kapsamlı bir çalışmanın konusu olabilir. Bununla birlikte, insanbiçimcilik bir sonuç olarak incelememizin sistematiğinde son derece işlevsel bir yer tutuyor. Çünkü insanın karşısında, insan olmayan ama insana benzeyen özelliklere sahip bir insan-gibinin var olması insan ile insan-gibi arasında içinden kolayca çıkamayacağımız yönleri olan bir ilişki yaratır. İnsan bilincinin gelişimi insanın karşısında kendisi-gibi bir özneyle karşılaşması olmadan gerçekleşmez. Bir tür “gibi”lik ile karşı karşıya kalmamız; insan, özne, dil, bilinç, kolektiflik gibi pek çok şeye temas etmemizi sağlar ve bu ilişkinin olumlu tarafları da olabilir, olumsuz tarafları da.

Bu noktada, insanın insan-gibi ile yaşadığı karşılaşmanın incelemesini belirli bir üretim tarzı (bizim örneğimizde kapitalizm) üzerinden yükseltmemiz gerekir.  Böylece kapitalizmde metafetişizmi ve şeyleşme üzerinden baktığımız insan ile insanın ürünü ilişkisinin doğasını daha rahat kavrarız. Bu ilişkinin doğasını anlamak önemlidir; çünkü genel entelektüel iklimde YZ’nin bir insan-gibi olarak insanın karşısına kötü bir içerikle çıkartılması, insana düşman ya da onu işlevsizleştirici bir şeymiş gibi sunulması bu ilişkinin doğasının çarpıtılmasıyla ilgilidir.

YZ insan formundadır. İnsan kendi ürettiği aracın dolayımıyla insan olmaya, bilince, özneliğe, arzularına, isteklerine dair düşünmektedir. Fakat kapitalizmde bu süreç şeyleşmeyle gerçekleştiğinden insanın kendine ve geleceğine dair ürettiği fikirlerde problem oluşmaktadır. Daha önce özneleşme üzerinden bahsettiğimiz gibi, normalde, insan-özne, başka bir insan-özne dolayımıyla kendi özneliğini kurmaktadır. Fakat bu sefer devreye bir de kendi ürettiği ürün olarak bir tür insan-gibi girmektedir ve insanın kendi ürünüyle yaşadığı yabancılaşmış ilişkinin boyutları da değişmektedir. Böylece insan ne kendini ne de ürettiği aracı tarihsel olarak doğru konumlandırabilmektedir. Bunun sonucu korku, tiksinme dahil pek çok duygulanım ve düşünce olabilmektedir. İnsan bu yüzden kendi potansiyellerini de fark edememektedir. Bu sefer potansiyelden kastımız sadece üretebilme kabiliyetiyle ilgili değildir. İnsan, insan toplumuna, insan olmaya dair problemli düşünceler üretmektedir. Bu problemler insanın kapitalizmle karşı karşıya gelişinin de önüne setler çekmektedir.

YAPAY ZEKÂ KOLEKTİFLİK VE PLANLAMANIN KALDIRACI OLABİLİR Mİ?

Bunun devamı da getirilebilir. YZ sadece formuyla bir tür insan-gibi değildir. Bu şey insan gibi üretmektedir de. Buradan çıkan problemli sonuçları hemen fark etmek mümkündür: insanın zaaflarından kurtulmuş, ondan daha iyi üreten bir şey.

Burada yol alındıkça şunu da görebiliriz: Bunun getirdiği bir başka sonuç YZ’nin rasyonalitesi olacaktır. Rasyonalite ve zekâ fetişleşecek; bunların bir otorite gibi sunulmasıyla bir tür yasa haline kavuşturulabilecektir. Bunun şirket ya da toplum içindeki çalışan-işçi-yurttaşın karşısına nasıl çıkartılabileceğini de tahmin etmek mümkündür.

Bu kısıtlardan kurtulabilmek için en azından genel planda ve şimdilik, insanbiçimci düşünceden kurtulmamız gerekmektedir.

İnsanbiçimci düşünme tarzının sonu yapay insanı yaratmakla ilgili olmaya başlar. Üstelik artık meseleye estetik boyutu dâhil pek çok yönün de karışmaya başladığını fark ederiz. İnsanı biyolojik sınırlarının ötesine taşımanın kötü bir yanı elbette bulunmaz. Ancak bu düşünme tarzının tam da kendisi bir takım sınırlar örmeye başlar. Bu düşünme tarzının kendisi YZ kavramını da sınırlamaktadır. İnsanı büyüleyen insanbiçimci, insan formunda ve giderek yapay insan haline gelen YZ-insan, YZ’nin olanaklarını sınırlandırır. Yapay insanı yaratmak teması - mitolojik hikâyelerden romanlara (örneğin Mary Shelley’in Frankenstein’ı) uzanan bir geçmişe sahiptir. Şimdi ise yapay insanı yaratmanın en büyük hedef olarak sunulması miti, bugün bir ideoloji halini almaktadır. Düşünme tarzını doğru kurgulamak istiyorsak, adım adım önce insanbiçimcilikten ve sonrasında da insan-birey üzerinden düşünmekten kurtularak işe başlamamız gerekir. Böyle başlayıp net bir resim elde etmeden insan formuna ve bireye geri dönemeyiz.

YZ’yi, özneleşen insan toplumunun bir kendi-kendine-yapabilme aracı olarak düşünmeye başlamamız gerekir. Asıl amaç bu olmalıdır. İnsanbiçimci tahayyülün dışına çıkıldığında “kolektiflik” hakkında daha rahat konuşabilir hâle de geliriz. Yapay insanı yaratmanın en büyük gaye olarak ileri sürülmesi bir illüzyondur. Bunun dışına çıkıldığındaysa, bu sefer insan-gibiyi yaratmak gibi fetiş bir hedefe değil, bu aracın bağlandığı asıl amaca erişim sağlarız: yani kendi kendini yönetebilmeye. Bu amaç ise hiç de insana benzemek zorunda değildir. Asıl amaç, insan toplumunun kendi kendini yönetebilmesi, kendi verisine ve eylemine hâkim olabilmesi (bunu yukarıda özneleşme bağlamında anlatmıştık) olduğunda elimizdeki teknolojik araçlar bütünü bir tür “kolektif yapay zekâ”nın parçalarından biri olarak işlevlenecektir. Yani “yapay-zekâ” kelime çiftinde cisimleşen kavramın kendisi çok daha büyük olanakları ifade edecek hale gelir. Bu aşamada elimizdeki aracın potansiyellerini kavramaya da başlamış oluruz. Komünist toplum, böylece, insanlığın gelişiminin ortaya çıkardığı aracı hakkıyla kullanabileceği özgür bir noktadan hareket etmiş olur. Bu yeni teorik olanak ortaya konulmadan mevcut kaynakların ihtiyaç-erek-araç süreciyle bir plana oturtulması mümkün olmayacaktır.

Bu araç kendinden menkul değil gerçek bir araç olduğu vakit, “zekâ” ya da “bilince” dair problemli bakış açılarının düzeltilmesi de mümkün olur. Artık, hayatı planlayabilmek elimizdeki aracı eğitmek ile ilgilidir. “Supervised machine learning” olarak bilinen yöntemi bir espriyle kullanacak olursak, büyük ölçekte ilginç bir olanağa kavuşulur. Kendi kendini yönetebilmek anlamında, kendi haline bırakılmış bir şey olmaktan, sadece teknik bir bağlama hapsolmaktan kurtulan YZ, toplumun hedefleri konusunda adım adım eğitilen, işlenilen, geliştirilen bir araç olmuş olur. Sosyalist planlı ekonominin elindeki en önemli olanaklardan biri işte bu düşünme tarzı olanağı olacaktır. Kapitalist üretim tarzının sınırlarından kurtulmuş bir ekonomi sadece plan yapabilmek konusunda değil, plan ile kendi-kendine-yapabilen bir üretim-tüketim sürecinin kısa ve uzun dönemli eğitilebildiği, yönlendirilebildiği bir bütün haline gelir.

Somut konuşmak istersek yeni endüstrinin kendi kendine işleyen fabrikalarından insansız trenlere; akıllı konutlardan, akıllı kentlerden otomatik yiyecek alma makinelerine; insanın biyolojik kısıtları yüzünden yapmaması gerektiği görevleri yapılabilir kılacak araçlara; hatta bir tür “ortak teknik dil”e kadar uzanan geniş bir kapsamdan bahsediyoruz. Dikkatle bakıldığında, bugün sentetik ihtiyaçların ürünü olarak yansıtılan pek çok tasarımın gerçek olanağını bulacağını; hatta kadim bir geçmişi olup kapitalizm ile uç noktalara varan uzmanlaşma-iş bölümü sorununun da çözülme yollarının açılacağını görebiliriz. Bir adım daha atarsak, toplumsal karar alma, hedef oluşturma ve bu hedefler doğrultusunda toplumsal enerji üretme sorunlarına da çözüm üretmeye başlarız.

Daha fazlası da düşünülebilir. Yüzyıl önce Lenin’in elektrifikasyona biçtiğine benzer, hatta daha fazlası olan bir rol üzerine düşünce yürümek anlamlı sonuçlar verecektir (Lenin, 1977). Elbette ekonominin çekici gücü tanımlamaları özünde riskli tanımlamalardır ve pek çok farklı değişkenin somut koşullar çerçevesinde düşünülmesiyle mümkün olur. Bununla birlikte, her parçanın bütüne etki ettiği ve farklı teknolojik başlıkların bu bütüne farklı biçimlerde dâhil olduğu ekonomipolitik süreç “çekici güç” tanımlamalarına bazen sığmayabilir de. Bununla birlikte, özneleşme, kendi-kendine-yapabilme ve kolektifliğin kaldıraçları olacak, planlı ekonominin bel kemiğini oluşturacak başlıkların önceliklenmesi bazı avantajlarıyla da birleştiğinde kaçınılmaz olabilir. Bu anlamda genel olarak bilişimin ve özel olarak YZ’nin yeni planlı ekonomi deneyimlerinin çekici güçlerinden biri olması şaşırtıcı olmayacaktır.

KAYNAKLAR

Lenin, V.I. (1977). Notes on electrification. Lenin’s Collected Works (ss. 280-281). Moskova: Progress Publication.

Lukacs, G. (1975). The young Hegel. (R. Livingstone, Çev.) Londra: The Merlin Press.

Lukacs, G. (1978). The onthology of social being 1-2-3. (D. Fernbach, Çev.) Londra: The Merlin Press.

Marx, K. (1990). Kapital 3. (A. Bilgi, Çev.) Ankara: Sol Yayınları.

Mücen, B., Nalbantoglu, H. (2010). György Lukacs'ın ontolojik arayışı. Toplum ve Bilim, 119, 57-83.

Özoğlu, B. (2019). Teknolojik ilerlemenin ekonomi politiği. Madde Diyalektik ve Toplum, 2 (1), 81-93.


[1] Burada sürece her bir yenilik sonucu yeni olarak eklenen insan müdahalelerini incelemeyi dışarıda bırakıyoruz. Genel izleği bozmamak için böyle bir soyutlamayla ilerliyoruz.

[2] Burada doğrudan Marx’ın tanımına gönderme yapmıyoruz. Marx’a göre sermayenin yeniden üretim sürecinde önemli olan “realize olduğu” momentidir. Bu tüketim ile tarif edilebilecek bir şey değildir. Tüketim, analizin başlangıcı ya da belirleyici noktası olamaz. Tüketim, “kullanım değerlerine” gönderme yapar.  Fakat tüketim alanının kimi özelliklerini görmezden gelerek burada bir çerçeve oluşturmamız da mümkün olmayacaktır. Çünkü, kapitalizm “değişim değeri”nin “kullanım-değeri”ne şekil verdiği, ona baskın olduğu bir üretim tarzıdır; ama biri diğeri olmadan da var olamaz. Bu yüzden YZ’nin popülerliğinin tarifinde tüketim dünyasının nasıl şekillendirildiği, düşünsel alanı anlayabilmek için önemlidir. Bununla birlikte sosyalist planlı ekonomide tüketimin geleceği kendi haline bırakılmayacağından, bir plan konusu olduğundan bu alanı ismiyle anarak devam etmek daha iyi olacaktır.

[3] Bu sanıldığından daha yakın bir olanaktır. Çoğumuz yüz tanıma uygulamalarından ya da arama motoru reklamlarından biliyor olabilir ancak camia içinde “analytics” ya da “big data” olarak bilinen kendi başına varlığa sahip sektör çoktandır oluşmuş durumda. Bir X havayolu firması, bilgi işlem altyapısındaki bir sunucunun işleyiş problemi yüzünden yaşanan aksamanın Y kodlu İstanbul-Ankara uçuşunun bilet zararına olan katkısını çok hızlı biçimde elde edebilmekte; hatta yakın gelecekte bu sunucunun performans problemi yaşamamasını dahi sağlayacak önlemi öncesinden alabilecektir. Elbette bu gerçekte kendi başına kâr - zarar denklemini belirleyebilecek bir şey olmasa da şirketlerin hareket tarzı olan öne geçmek ve kâr elde etmek arayışını ortaya döker.

[4] Filmde, insansı maymunun elindeki sopayı havaya fırlattığı ve ardından gelen sahnelerle insanlığın sonraki dönemine açılan o ünlü sahneden bahsediyoruz. Tüm sekansta “karakter”imizin elinde tuttuğu araç, önünde kendisinin de eğildiği bir şiddet aracıdır.