Türkiye Uzay Ajansı: Niyet ettim uzaya açılmaya!

Geçtiğimiz günlerde Türkiye Uzay Ajansı kuruldu. Ancak ülkemizde hali hazırda etkin olan yönetim anlayışının, uzay çalışmalarıyla ilgili konularda ne gibi sorunlar yaratabileceği  üzerinde düşünmek gerekiyor.

[BAA - Maddenin Temel Hareketleri/ Görüş]

Geçtiğimiz günlerde Resmi Gazete’de  yayınlanan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Türkiye Uzay Ajansı resmen  kurulmuş oldu. Merkezi Ankara’da yer alan ajans, Sanayi ve Teknoloji  Bakanlığı’na bağlı olarak çalışacak.

Aslında Türkiye Uzay Ajansı’nın kurulması ile ilgili haberler  yaklaşık 20 yıldır belirli aralıklara ülke gündeminde yer alıyordu. Daha  önceki yıllarda da bu konuda taslaklar hazırlanmış, ancak sonrasında  Ajansın işleyişi ile ilgili herhangi bir gelişme ya da haber söz konusu  olmamıştı. Yeni yayınlanan tasarıda da öncekilerde olduğu gibi büyük ve  iddialı hedefler yer almakta.

Şimdi ajansın görev ve yetkilerinin neler olacağına bir göz atalım:

  • Ülkenin Uzay ve Havacılık programını hazırlayıp Cumhurbaşkanı’nın onayına sunmak,
  • Şimdiye kadar uzay ve havacılık faaliyetleri konusunda çalışma yapan  çeşitli kamu kurum ve kuruluşları ile özel sektöre ait şirketlerin  koordinasyonunu ve denetimini sağlamak,
  • Gerçekleştirilecek uzay çalışmaları ile ilgili ilkeleri, bilimsel, teknolojik, hukuki ve idari altyapıyı oluşturmak,
  • Uzay araştırmalarında dışa bağımlılığı ortadan kaldırılmak,
  • Uzay araçları, fırlatma tesis ve ekipmanları ile ilgili gerekli  sistemleri geliştirmek, gönderilen araçların uzaydaki seyrinin takibini  yapmak,
  • İnsanlı veya insansız araçlarla uzayın keşfine yönelik operasyonlar gerçekleştirmek,
  • Kamu kurumları ve özel sektör kuruluşları tarafından uzaya gönderilecek uydular için gerekli izinleri vermek,
  • Uluslararası uzay hukukundaki gelişmeleri izlemek, yabancı kuruluşlarla bu konuda işbirliği yapmak,
  • Yıllık bütçe hesaplarını düzenlemek ve ajans bünyesinde kurulacak  şirketlerin yönetim kurulları ve diğer görev alacak kişileri atamak,
  • Gerekli görüldüğünde yurt içi ve yurt dışında temsilcilikler açmak,
  • Olağanüstü haller ile ülkenin güvenliğini ilgilendiren durumlarda,  sıkıyönetim, seferberlik ve savaş halinde tüm uzay sistemleri, ilgili  mevzuatı çerçevesinde milli güvenlik ve milli savunma amaçları  doğrultusunda kullanmak,
  • Bakan tarafından verilecek diğer görevleri yerine getirmek.

Bunların yanı sıra tasarıda Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı ve Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’ne verilen görevler saklı tutulmuş. Ayrıca, uzay ve havacılık teknolojilerinin gelişimi ve kullanımında özel sektöre büyük misyon biçilmiştir, ancak bağımsız şekilde hareket etmemeleri  için denetim altında tutulacakları ifade edilmiş. Ajans, kendisine  verilen görevlerle ilgili yapacağı her türlü deney, test, imalat,  araştırma ve inceleme faaliyetlerinde herhangi bir izne tabi  tutulmayacak ve yerli veya yabancı personel çalıştırabilecek.

Hazırlanan tasarıya göre ajans; Yönetim Kurulu, Başkanlık, ve ajansın  görevlerini yerine getirebilmesi için gerek duyulan çeşitli organlardan  oluşacak. Karar organı başkan dahil 7 üyeden oluşan Yönetim Kurulu  olacak. Her ay en az 1 kere toplanacak olan kurulda, başkan dışındaki  üyelerin görev süresi en fazla 3 yıl olacak. Kurul başkanı Cumhurbaşkanı  teklifi üzerine ortak karar ile, diğer üyeler ise Cumhurbaşkanı  tarafından atanacak. Bu atamalarda ise en az 4 yıllık eğitim veren bir  fakültenin ilgili alanlardaki bölümlerinden mezun olma ve en az 12 yıl  tecrübe şartı aranacağı ifade edilmiş.

UZAY ÇALIŞMALARINA AYRILAN BÜTÇE

Ajans, idari ve mali özerkliğinin yanında, ayrıca bir özel bütçeye de  sahip olacak. Her yıl bütçeden ayrılacak tutarın dışında; yayınlardan,  buluşlardan, yardım ve bağışlardan sağlanacak gelirler, TÜBİTAK Uzay  Teknolojileri Araştırma Enstitüsü ve Sivil Havacılık Genel  Müdürlüğü’nden aktarılacak yüzdeler de ajansın bütçesine katkı  sağlayacak. Türkiye Uzay Ajansı vergi, harç, katılma payından, damga,  veraset, intikal ve emlak vergilerinden her türlü dava ve icra  işlemlerinde teminat yatırmadan muaf olacak. Ajans tarafından sağlanacak  destek ve burslar ise TÜBİTAK tarafından yerine getirilecek.

Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) 2013 yılında yayınlanan  verilerine göre, Türkiye’de uzay araştırmalarına ayrılan bütçe yıllık  gelirin yalnızca yüzde 0.01’lik kısmını oluşturuyor.  Bu verilere göre  ilk sırada yer alan Rusya gelirinin yüzde 0.25’ini, ikinci sırada yer  alan ABD ise yüzde 0.23’ünü uzay araştırmaları için kullanmakta.

DÜNYA’DA UZAY ARAŞTIRMALARI

Uzaya 1957 yılında ilk yapay uydu Sputnik-1’i, 1961 yılında ise ilk  insanlı uzay aracı Vostok-1’i gönderen, ve kurulduğu ilk yıllardan  itibaren uzay çalışmalarına büyük önem veren SSCB’nin Uzay Programı  dünyada uzay araştırmaları açısından bir dönüm noktası olmuştu.  Şimdilerde SSCB dönemindeki günlerinden çok uzak olmakla birlikte,  Rusya’nın uzay çalışmalarını yürüten Roskosmos (Rusya Uzay Ajansı) uzay  araştırmalarında önemli kuruluşlardan birisi durumunda.

Uzay çalışmalarında yıllık olarak en yüksek yatırım yapan uzay ajansı  ise 19 milyar dolarlık bütçeyle ABD’nin uzay çalışmalarını yürüten,  1958 yılında kurulan NASA (Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi)’dır. ABD  aynı zamanda uzaya insanlı araç gönderen ikinci ülke olarak bilinmekte.  NASA’dan sonra en yüksek bütçeye sahip uzay ajanslarından birisi de 1975  yılında kurulan ve 17 Avrupa ülkesinin üyesi olduğu ESA'dır (Avrupa  Uzay Ajansı.) Uzay yarışına geç katılan ülkelerden olan Çin de uzay  çalışmalarını yürüten bir ulusal uzay kurumuna sahip ülkelerden. Uzaya  insan gönderen üçüncü ülke olan Çin, aynı zamanda bir uzay istasyonu  kurma projesini sürdürüyor, ve 2020 yılına kadar Mars’a insansız uzay  aracı göndermeyi planlıyor. JAXA(Japon Uzay Araştırma Ajansı) ise pek  tanınan bir kurum olmasa da önemli çalışmalar yapmaktadır. Uzaya  insansız hava aracı gönderebilen kuruluşlardan olmasının yanı sıra, en  çok Itokava asteroidinden örnek alarak dünyaya dönmeyi başaran Hayabusa  uzay aracı ile adını duyurmuştur. Ayrıca ajansın Mars’a uzay aracı  göndermeyi planladığı da biliniyor.  2013 yılına kadar uzay  çalışmalarındaki bütçesinin büyük kısmını Avrupa Uzay Ajansı’na aktaran  Almanya, bu yıldan sonra kendi uzay ajansı DLR’ı kurarak bütçesini  buraya aktarmaya başlamıştır. DLR’ın öncelikleri arasında uzaya yapay  uydu gönderme ve asteroidlere robot yollama çalışmaları yer alıyor.  Bütün Dünya ölçeğinde bakıldığında ise bu ülkelerle birlikte kendi uzay  ajansına sahip toplamda 38 ülke bulunuyor ve bu ülkelerden 12 tanesi  uydu fırlatma kabiliyetine sahip.

TÜRKİYE UZAY ARAŞTIRMALARINDA NE DURUMDA?

Türkiye’deki uzay çalışmaları ise bu zamana kadar TÜBİTAK Uzay  Teknolojileri Araştırma Enstitüsü tarafından yürütülüyordu. Türkiye’nin  ilk uydusu Türksat-1A 1994 yılında uzaya gönderilmiş, ancak teknik  nedenlerden dolayı düşmüştür. Daha sonra şu an aktif olmayan Türksat 1B  ve 1C uyduları uzaya gönderilmiştir. Türkiye’nin şu an 6 aktif uydusu mevcuttur. Türksat-3A, 4A ve 4B haberleşme alanında; Göktürk-1,  Göktürk-2 ve Rasat uyduları ise askerî alanda hizmet veriyor. Türkiye  için çalışan ve yörüngede dolanmakta olan uyduların tamamının  fırlatılması dış kaynaklar aracılığıyla gerçekleştirilmiştir. 2020  yılında tamamlanacağı, 2021 yılında fırlatılacağı ve yerli üretim bir  uydu olduğu söylenen Türksat-6A’nın üretimi tamamlandığında Türkiye  kendi haberleşme uydusunu üreten ülkeler arasına girebilecek.

Uzay araştırmalarının önemli bir bölümünü de astronomi ve astrofizik alanlarında yapılan çalışmalar oluşturmakta. Türkiye’de bu alanlarda  çalışma yürüten kurumsal yapılar arasında çeşitli üniversitelerin ilgili  bölümleri, Ankara Üniversitesi, Atatürk Üniversitesi (yapımı sürüyor)  ve İnönü Üniversitesi gözlemevleri ve TÜBİTAK’a bağlı olarak çalışan  Türkiye Ulusal Gözlemevi (TUG) sayılabilir.

İLK DEĞERLENDİRMELER

Türkiye Uzay Ajansı’nın kuruluşu ile ilgili ayrıntılarda görüldüğü  üzere, ajansın yerine getirmesi beklenen misyon esasen düzenleyici ve  organize edici bir yapı olarak çalışması olacak. Bu durumun yukarıda söz  edilen diğer uzay ajansları için de geçerli olduğunu ifade edebiliriz.  Bununla birlikte, sözü edilen diğer ajansların kurumsal yapı olarak  kendi başlarına büyük ölçekli projeler geliştirecek olanakları  bulunuyor. Türkiye Uzay Ajansı için böyle bir hedefin kuruluş  kararnamesinde tarif edildiği görülmekle beraber, bilimsel ve teknik  çalışmaların en azından ilk etapta yine üniversiteler ve TÜBİTAK  üzerinden yürütüleceği tahmin edilebilir.

Kuruluş kararnamesinin kapsamı ve konuyla ilgili (şu ana kadar az  sayıda olan) değerlendirmeler iddialı bir hedefe işaret etse de  ülkemizde bilim kurumları ve bilimsel araştırmaların genel düzeyine  ilişkin tecrübeler bu noktada soru işaretleri oluşturuyor. Uzay  araştırmalarıyla ilişkili bir örnek olarak, TUG’un bulunduğu bölgedeki  fiziki koşullara ilişkin bir habere atıfta bulunulabilir.

Antalya’da 2550 metre yükseklikteki Bakırlıtepe’ye inşa edilmiş olan  gözlemevinin en büyük teleskopu 1.5 metre çaplı RTT150 ‘dir. Rus yapımı  olan teleskop, Türkiye ve Rusya tarafından ortak olarak kullanılmakta.  RTT150 ve gözlemevinde bulunan diğer teleskoplarla yapılan yüksek  çözünürlüklü gözlemler Astronomi ve astrofizik alanlarındaki soruların  cevaplanmasında önemli bir yer tutmaktadır. Ancak bölgede yer alan ve  büyük şirketler tarafından işletilen mermer ocakları, sebep olduğu ışık  kirliliği ve yoğun toz kirliliği ile teleskopların aynalarına zarar  vermekte, gözlem kalitesini düşürmektedir. Bu konuda uzun yıllardır  yasal yollara başvurulmasına ve gözlemevinin 5 kilometre çapındaki alan  içinde kalan bölgesi ‘Yasaklı Bölge’ ilan edilmesine rağmen, bu bölge  içerisinde yer alan ocaklar hâlâ faaliyetlerini sürdürmektedir. İşletme  ruhsatları bitene kadar da, yani 2021 yılına kadar çalışmaya devam  edecekler.* Bu da TUG bünyesinde hem ulusal hem uluslararası ortak  projelerle yapılan gözlemlerin uzun bir süre daha sekteye uğrayacağı  anlamına geliyor.

Ajansın kuruluşuyla birlikte özel sektörün de uzay çalışmalarıyla  ilgili konulara ilgi göstermesinin beklendiği anlaşılıyor. Sözü geçen,  özel sektörün endüstriyel anlamda uzay çalışmalarıyla ilişkilenmesi,  yani gerekli araç - gereç, tesis, yazılım ve benzeri ürünlerin  üretilmesi ve uzmanlaşmış insan gücünün yetiştirilmesi için yatırım  yapması ile ilgili beklentilerdir. Özel sektörün kâr getirisi  kesinleşmemiş bir üretim veya araştırma - geliştirme faaliyetine yatırım  yapma olasılığının düşük olduğu göz önüne alınırsa, bu beklentinin  karşılıksız kalma olasılığının yüksek olduğu düşünülebilir. Araştırmalar  için gerekli ürünlerin ve bilginin ithal edilmesi yoluna gidildiğinde  ise mevcut durumda devlet açısından araştırmaları destekleme  motivasyonunu zedeleyecek düzeyde yüksek harcamalarla karşılaşılması  beklenmelidir. Türkiye’nin yakın geçmişte uzay araştırmalarına ayırdığı  bütçenin oranı da bu savı destekler niteliktedir.

Ayrıca, ülkemizde hali hazırda etkin olan yönetim anlayışının da uzay çalışmalarıyla ilgili konularda ne gibi sorunlar yaratabileceği  üzerinde düşünmek gerekiyor. Ajansın kuruluşunun duyurulduğu güne  tesadüf eden, Ankara’da yaşanan hızlı tren faciası, yeterli teknik  bilginin ve insan gücünün mevcut olduğu alanlarda bile bu olanakların  doğru şekilde kullanılmayabildiğini gösteren acı bir tecrübe olarak kayıtlara geçmiş oldu. Ülkemizin çeşitli kurumlarında sıkça görülen, bilimsel yeterliliğe dayalı olmayan istihdam uygulamaları da yönetsel  boyutun ne kadar önemli olduğunu gösteren başka bir husus olarak  karşımızda duruyor. Dolayısıyla, teknik anlamda iddialı hedeflerin  toplumsal ve politik anlamda aynı iddiaya denk düşmeyebileceğini, mevcut  insan gücünün teknik yeterliliği ile yönetsel yeterliliğin eş anlamlı  olmadığını akılda tutmak gerekiyor.

Kaynaklar: