Türkiye kapitalizminin çalışma ilişkileri çerçevesinde sınıflar mücadelesi ve işçi sınıfının durumu-I: Koronavirüs krizi öncesi durum

Dr. Burçak Özoğlu
BAA Kolektif Yaşamı Kurgulama Bilim Alanı


GİRİŞ

Türkiye kapitalizmi ve onun çerçevelediği sınıflar mücadelesi bağlamında ilerleyecek Türkiye işçi sınıfını ele alacağımız bu çalışma, üç ana bölümden oluşacak. Birinci bölüm, yani bu bildiri, Mart 2020’nin hemen öncesinden inceleyeceği bir tarihsel kesit içerisinde Türkiye’de emek sermaye çelişkilerini ve çatışma noktalarını ele alarak ülkenin koronavirüs krizine sınıflar mücadelesi anlamında nasıl bir durumda yakalandığını değerlendirmeye çalışacak. Mart 2020’nin hemen öncesindeki kesit için yapılacak bu durum değerlendirmesinin yanı sıra, bu bölüm çalışmanın temel yöntemsel ve kavramsal setinin de sunulduğu bir giriş metni olarak değerlendirilebilir.

Çalışmanın ikinci bölümü, Mart 2020 dönemiyle başlayan ve henüz ne zaman sönümleneceği belirsiz olan koronavirüs krizinin Türkiye üretim ilişkileri bütününü ve bunun içerisinde emekgücü piyasası ve emek süreçlerini hangi içerik ve ölçeklerde etkilemekte olduğunu irdelemeye çalışacak.

Üçüncü ve son bölümde ise, ilk iki bölümde ortaya konan değerlendirmeler ışığında, bir sosyalist mücadele çerçevesi ve gelecek kurgusu ortaya konmaya çalışılacak.

1. ÜRETİM İLİŞKİLERİ KAPSAMINDA SINIFLAR MÜCADELESİ ÇÖZÜMLEMELERİ İÇİN TARTIŞMA ÇERÇEVESİ ÖNERİSİ

Marksizmin temel ekonomi politik kavramsallaştırmasına göre, herhangi bir tarihsel kesitte ve coğrafyada varolan bir üretim tarzı, üretici güçlerin ve bu üretici güçlerin gelişkinlikleri ile önayak olduğu ve bütünleştiği üretim ilişkilerinin diyalektik birlikteliği ile tanımlanır. Üretici güçler, tanımladıkları üretim tarzında üretim süreçlerinin gerçekleşmesinde yer alan her türden üretim araçlarının (alet, makine, hammadde, enerji kaynağı, mühendislik-teknik bilgi ve teknolojiler) ve söz konusu üretimin gerçekleşmesinin temel bileşeni olan emek gücünün birlikteliğidir. Üretim ilişkileri ise, artı değerin üretimine doğrudan katkı koyan ancak karşılığını almayan emek gücü ile, ortaya çıkan artı değere el koyan ve emek gücü dışında kalan üretici güçlere sahip olan sermaye arasındaki iktidar, güç ve denetim ilişkileri bütünlüğüdür. Bu kavramsallaştırmayı tamamlayacak biçimde, nesnel anlamda değer üretiminin gerçekleştiği, somutlandığı alan olarak üretim süreci kavramı ile devam etmek gerekir. İşin/Çalışmanın (work), işin nesnesinin ve araçlarının bir araya geldiği emek süreci ve ortaya çıkan ürünün değerlendiği (valorization) süreçlerin bütünlüğü üretim süreci olarak adlandırılır. (Özoğlu, 2019) Üretim sürecinin, somutlandığı mekansal ya da kurumsal yapılar bize üretim birimlerini verir. Üretim birimlerinin ortaya çıkardığı ürünler bütününün nasıl paylaşıldığı, nasıl değerlendirildiği üretim ilişkilerinin konusudur.

Üretim tarzı bütünü içerisinde, sınıflar mücadelesi açısından daha odaklı nesnel çözümlemelere gidilmek istendiğinde ise, tartışmaları diyalektik ve tarihsel ilişkiler çerçevesinde yürütebilmek için bazı detaylı şemalaştırmalar yapmak önerilebilir.

Bu çalışmada, kapitalist üretim tarzı kapsamında özellikle emek-sermaye çelişkisini türeten alanların; sınıfsal konumların; üretim süreçlerinin ve araçlarının; tüm bunları düzenleyen ve kurgulayan yapıların, niteliksel ve niceliksel boyutlarını ama daha önemlisi ilişkiselliklerini ortaya dökebilmek için bir yöntemsel yaklaşımdan yararlanılacaktır. Buna göre “Çalışma İlişkileri sistemi” adı verilen bir ilişkisel kavramlaştırmadan yararlanılacaktır (Kaufmann, 2004).

Bu kavramlaştırmaya göre sınıflar mücadelesinin merkezinde üretim ve emek süreçlerini kapsayan üretim birimi bulunur. Çalışma ilişkileri kavramlarıyla ifade edildiğinde, üretim biriminde: yazılı ya da sözel, iş sözleşmesini; çalışma saatleri, mekânı, yöntemi, ortamı, kuralları vb. anlatan çalışma koşullarını; emek gücü yönetimi yöntem ve araçlarını sıralayabiliriz.

Üretim birimlerinin hemen dış halkasına, emek gücü piyasasını ve ürün /hizmetler piyasasını yerleştirebiliriz.

Emek gücü piyasası, üretim birimlerine farklı dönemlerde giriş çıkış yapan ekonomik olarak aktif nüfusu ifade eder. Emek gücü piyasasında demografik özellikleri eğitim durumları, mesleki donanımları ile birer figür olan yurttaşlar, üretim biriminde yer alma biçimleri ile kategori kazanırlar, örneğin, iş sözleşmeleri ve çalışma koşullarının tanımlamasıyla, ücretli ya da yevmiyeli, tam ya da yarı zamanlı, kalıcı ya da geçici işçiler haine gelirler. Emek gücü piyasasının bir diğer çok önemli bileşeni yedek işgücü ordusu kavramıyla bilinen boyutudur. Yedek işgücü ordusu, işsiz, geçici/mevsimlik işçi, görünmez işsiz, kayıtsız işgücü gibi emek gücü piyasası içerisinde yer alan kategorilerle tanımlanır, ama bir de emek gücü piyasasının içerisine dahil edilmeyen, istatistik diliyle yazarsak, işgücüne dahil olmayan geniş nüfus kesimlerini kapsar. Türkiye için bakıldığında bunlar içerisinde ev kadını tanımlamasıyla, ücretli çalışma alanlarından uzaklaştırılmış kadınlar ana gövdeyi oluşturur, öte yandan iş bulma umudu ve olanakları çeşitli nedenlerle tamamen ellerinden alınmış insanlar da işgücü piyasasına dahil edilmeyen ancak yedek ordunun içerisinde tutulan nüfusa dahil edilmelidir.

Ürün ve hizmetler piyasası alanına gelindiğinde çalışma ilişkilerinin gündemine giren konu:  tarım, hizmetler, sanayi, inşaat gibi farklı ekonomik sektörlerde, ve üretim birimlerinin mülkiyet ve yönetim ilişkileri ile tanımlanan özel ve kamusal sektör ayrımına göre istihdam dağılımıdır. Çalışma ilişkileri alanından türeyen bu veriler, sınıflar mücadelesi alanının bütünü açısından da önemli çözümleme başlıkları sağlar.

Türkiye kapitalizmi açısından koronavirüs krizinin hemen öncesinde gerek işçi sınıfının güncel durumunun analizi gerekse de üretim tarzının tüm aygıtlarıyla birlikte sınıflar mücadelesi bağlamında ortaya dökülmesi için bu yöntem tercih edilmiştir.

2. EMEKGÜCÜ PİYASASI VE İSTİHDAM VERİLERİ BAĞLAMINDA TÜRKİYE’DE MART 2020 ÖNCESİNDE İŞÇİ SINIFININ DURUMU

Türkiye işçi sınıfının güncel durum analizi, rakamlar üzerinden bir görünüm aktarımı olarak değil, sınıflar mücadelesinin nesnelliği ve tarihselliği açısından irdelenmesi olarak kavrandığı ölçüde, kriz döneminin emek sermaye çelişki ve çatışma dinamikleri ve geleceğin mücadele başlıkları belirecektir. Emek sermaye çelişkisi ve sınıflar mücadelesi başlığında, işçi sınıfına odaklanılacak ve işçi sınıfına ilişkin güncel olgu ve verilerin bu sistem içerisinde ele alınması ve değerlendirilmesi yoluna gidilecektir.

Çözümlemede kullanılacak verilerin koronavirüs krizi öncesi rakamlardan oluştuğu bilgisi eklenmelidir. Kullanılan tablo ve veriler 10 Nisan 2020’de yayınlanan Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) Ocak 2020 dönemsel sonuçlarına dayandırılan istatistiklerden alınmıştır.

İşgücü istatistikleri içerisinden Türkiye kapitalizmi açısından emek sermaye çelişkisinin derinleşme odaklarına ve bu odakların ülkenin çalışma ilişkileri sistemi içerisinde konumlanışına dönük bir analiz sunulacaktır.

Buna göre bazı seçilmiş göstergeler üzerinden ilerlenecektir, bunlar: işgücüne katılma oranı ve işgücü dışı nüfus bilgileri; sektörel istihdam; işteki durum ve işsizlik göstergeleridir.

Her bir göstergenin güncel verileri incelendikten sonra sistemin bütünü ve sınıflar mücadelesi açısından durumu çözümlemeye eklenecektir.

2.1 İşgücü

İşgücü tanımı, istihdam edilen ve işsiz nüfusun toplamını kapsar. İşgücüne katılma oranı (İKO), TUİK metodolojisinde, işgücünün kurumsal olmayan çalışma çağındaki nüfus içindeki oranını ifade eder.

Çalışma ilişkileri açısından, hem ürün ve hizmetler piyasası, yani ekonomik sektörler hem de üretim birimlerine ilişkin verisel kaynak sağlar.

Ocak 2020 dönemsel verilerine göre, işgücü bir önceki yılın aynı dönemine göre 196 bin kişi azalarak 31 milyon 629 bin kişi, işgücüne katılma oranı ise 1,2 puanlık azalış ile %51 olarak gerçekleşmiş görünmektedir. Mevsim etkisinden arındırılmış işgücüne katılma oranı ise bir önceki döneme göre 0,5 puan azalarak %51,8 olmuştur. İşgücüne katılan sayısı 256 bin kişi azalarak 32 milyon 150 bin kişi olarak tahmin edilmektedir.

İşgücüne dahil olmayan nüfus açısından anlam taşıyan veri, işgücü dışı nüfusun dahil olmama nedeni bilgisiyle ortaya çıkarılan rakamlardır. Son verilere göre toplamda 30 milyon 386 kişilik çalışma yaşında nüfusun işgücü dışında kaldığı görülmektedir.

Bu sayının %9,2’si çalışmaya hazır olmalarına rağmen, iş bulma ümidi olmadığını ifade eden ya da diğer başka gerekçelerle iş aramayan/arayamayanlardır. Eğitim/öğretimde olma gerekçesiyle işgücü dışında kabul edilen kısım %15,3 iken bu göstergenin % 37,6 ile (11 milyon 438 bin kişi) en büyük oranını oluşturanlar ise ev işleriyle meşgul olma gerekçesiyle işgücü dışında tutulan kadınlardır.

2.2 İstihdam

İstihdam kavramı, işbaşında olsun ya da olmasın en az bir iktisadi faaliyette bulunan kişileri tanımlar. Bu tanımlama kapsamında: yevmiyeli, ücretli, maaşlı, kendi hesabına, işveren ya da ücretsiz aile işçisi olarak çalışanlar ile, kendi hesabına çalışanlar ve işverenler yer alır.

İşteki durum olarak kategorize edilen bu veriler, sınıfsal konumlanmaların niceliksel göstergelerine zemin sağlayacak bilgi içerir.

İstihdam verileri ayrıca tarım, sanayi, hizmetler, inşaat gibi ana sektörler ve detay kırılımlarla izlenen alt sektörlere dağılım verilerini de kapsar. Çalışma ilişkileri açısından sektörel dağılımın, üretim/hizmet/ticaret birimlerinin niceliksel bilgisini sağlar.

Ocak 2020 dönemsel verilerine göre istihdam edilenlerin sayısı bir önceki yılın aynı dönemine göre 109 bin kişi artarak 27 milyon 266 bin kişi, istihdam oranı ise 0,5 puanlık azalış ile %44 olmuş görünmektedir.

Söz konusu dönemde, istihdam edilenlerin sayısı tarım sektöründe 242 bin, inşaat sektöründe 68 bin kişi azalırken, sanayi sektöründe 257 bin, hizmet sektöründe ise 161 bin kişi artmıştır. İstihdam edilenlerin %16,0'ı tarım, %20,7'si sanayi, %5,2'si inşaat, %58,1'i ise hizmet sektöründe yer almaktadır.

İşteki durum açısından bakıldığında, istihdamın %69,9’u (19 milyon 58 bin kişi)  ücretli veya yevmiyeli çalışanlar, %16,9’u kendi hesabına çalışanlar, %8,7’si ücretsiz aile işçileri ve nihayet 1 milyon 253 bin kişiyle %4,6’si işverenlerden oluşmaktadır.

2.3 İşsizlik

Resmi istatistiklerin tanımlamasına göre işsiz:

  • referans dönemi içinde istihdam halinde olmayan (kâr karşılığı, yevmiyeli, ücretli ya da ücretsiz olarak hiçbir işte çalışmamış ve böyle bir iş ile bağlantısı da olmayan);
  • iş aramak için son 4 hafta içinde iş arama kanallarından en az birini kullanmış;
  • 2 hafta içinde işbaşı yapabilecek durumda olan 15 ve daha yukarı yaştaki ferttir.

Ayrıca, üç ay içinde başlayabileceği bir iş bulmuş ya da kendi işini kurmuş ancak işe başlamak ya da işbaşı yapmak için çeşitli eksikliklerini tamamlamak amacıyla bekleyenler de işsiz nüfus kapsamına dahildirler. İşsizlik Oranı da işsiz nüfusun toplam işgücü içindeki oranı olarak hesaplanmaktadır.

Sınıflar mücadelesi açısından önemli çelişki ve çatışma başlıklarına işaret eden işsizlik verileri, büyüklük ve oran dışında, iş arama süresinin uzunluğu, iş arama öncesi durum ve işsizlik öncesi çalışılan ekonomik faaliyet verileri ile derinleştirilerek çözümlemeye katılmalıdır.

Ocak 2020 dönemi için mevsim etkisinden arındırılmış işsizlik oranı bir önceki döneme göre 0,4 puan azalarak %12,6 olmuş, işsiz sayısı bir önceki döneme göre 155 bin kişi azalarak 4 milyon 60 bin kişi olarak gerçekleşmiştir.

İş arama sürelerine bakıldığında işsiz nüfusun %25,8’i 1 yıl ve daha fazla süreli iş aramakta iken, bu oran 6 ay ve üzeri iş arayanlar için hesaplandığında bu oran %41,9’a denk gelmektedir.

İşsizlerin % 40,9 unun iş aramaya başlamadan önce geçici bir işte çalışıyor oldukları görülmektedir. Bunun yanında işsiz kalanların %51,7’si daha önce hizmetler sektöründe çalışanlardan oluşmaktadır.

DEĞERLENDİRME

Birkaç temel gösterge verilerine dayanan ve çalışma ilişkileri sisteminin sadece emekgücü piyasası odağıyla ele alındığı bu bölümün değerlendirmesine geçildiğinde. Bu kısa çalışmanın dahi kolaylıkla gözler önüne serdiği şekliyle Türkiye kapitalizminin çalışma ilişkileri sisteminin koronavirüs krizine son derece kırılgan ve sorunlu bir tablo ile yakalanmış olduğu görülecektir.

Temel kırılganlık noktalarının başında, ülke kapitalizminin tüm piyasalarının (emek gücü, ürün ve diğer tüm metaların piyasaları) kalıcı olamayan, niceliksel olarak negatif yönlü ilerleyen, niteliksel olarak da eşitsizlikler ve istikrarsızlıklar barındıran yapıları gelmektedir.

İşgücüne katılma oranı verileri bu tablonun geneline işaret eden bir gösterge sayılmalıdır. Nitekim işgücüne büyüklüğü, içerisinde hem işi olanların, hem işsizlerin hem de bu kategorinin belki de sermaye sınıfı açısından en önemli silahı olan yedek işgücünün niceliksel ve niteliksel değerlerine işaret etmektedir.

İşgücünde olma ya da olmama durumlarına ilişkin verilere bakıldığında Türkiye kapitalizminin üretim ilişkilerini egemen sınıfın emrine amade biçimde düzenleme yolunda daha ilk göstergede derinleşmiş sorunlara çarpmaktadır. İşçi sınıfı açısından her biri ayrı saldırı ve tehdit başlığı olarak tanımlanabilecek, kalıcı ve sürekli iş ile istihdam yarat(a)mama, ülkenin en üretken kapasiteye sahip nüfusunu işgücüne kat(a)mama gibi durumlar sermaye sınıfı için iki ucu keskin bıçak konumundadır. Ülke ölçeğinde sermaye birikimini güvenceye alma ile uluslararası kapitalist düzende, var olma ve rekabet edebilme ikilemi ve sorunsalıyla baş etmek durumunda kalmaktadır.

İstihdam ve işsizlik göstergeleri ise zaten düz rakamsal büyüklükleri ve izlenceleri ile ek değerlendirme notuna ihtiyaç duyulmadan bir kırlganlık durum sergileme işlevini yerine getirmektedir. Ancak tek başına bu kırılganlık ve zayıflık saptamaları bizi mücadele yol ve yöntemlerine yöneltmeye yetmez.

İstihdam ve işsizlik göstergeleri üzerinden derinleşmiş ve özelleşmiş bazı özel noktalara yönelmekte yarar olacaktır. İstihdamın sektörel dağılım, ücretli ve yevmiyeli çalışma biçimlerinin karşı karşıya olduğu yeni saldırılar ve nihayet artık ülke açısından kronik hale gelmiş ve asıl olarak, “iş bulamama” ile değil, “işten atılma” ile tanımlanabilecek işsizlik göstergeleri önemsenmelidir.

Koronavirüs salgınının ortaya çıkardığı kriz bu göstergelerinin ortaya döktüğü kırmızı noktaları doğrulamış görünmektedir. Esnek çalışma biçimleri ve gitgide anlam yitirmiş “çalışma sözleşmeleri” doğrultusunda içinde bulunulan gibi kriz dönemlerinde, eksik ücretle çalıştırma, fazla çalıştırma, angarya ve elbette kriz bahane gösterilerek işten çıkarma saldırıları ülkenin çalışma ilişkileri sisteminin patolojik odaklarından türemektedir.

Yine son salgın krizinin derinlemesine nüfuz ettiği temel ürün-meta alanları olan hizmet sektörü, istihdam ve işsizlik açısından da en baskın ve en derin kırılganlık ve saldırı barındıran sektör olarak karşımıza çıkmaktadır. Sağlık, eğitim, belediye hizmetleri, dağıtım ve taşımacılık, otel, restaurant, perakende satış, özel güvenlik, temizlik gibi sektörler koronavirüs krizinde hem sermaye hem işçi sınıfı açısından ön planda yer almış durumdadır.

Sonuç olarak çalışma ilişkileri sisteminin sadece bu sınırlı noktalarına bakıldığında bile, resmi göstergeler ve verilerle de doğrulanan biçimde Türkiye kapitalizminin çalışma ilişkileri bağlamında, koronavirüs krizinin hemen öncesinde zaten çoktan gittikçe derinleşen ve kronik bir krizin içerisinde olduğu görülebilmektedir.


Kaynakça

Kaufman B. E. (2004) Theoretical Perspectives on Work and the Employment Relationship IRRA Series

Özoğlu, B. (2019) “Teknolojik ilerlemenin ekonomi politiği”, Madde Diyalektik Toplum, Cilt 2, Sayı 1.

TUİK (2020) İşgücü istatistikleri Ocak 2020 Haber Bülteni

http://www.tuik.gov.tr/HbGetirHTML.do?id=33785


Katkılar

Erhan Nalçacı

Bildiri için teşekkürler. Türkiye kapitalizminin Türkiye’deki üretici güçleri nasıl geliştiremediği ve insanları işsizliğe mahkûm ettiği, bunu yarıca bir kırılganlık ve kriz konusu olduğuna iyi bir giriş olmuş.

Sosyalizmin emek alanına müdahalesini netleştirmek için daha ayrıntılı bilgiye ihtiyacımız olacak.

Iraz Akış

Son değerlendirme bölümü dışında, her bir başlıkta sunulan verilerin işaret ettiği kırılganlığın ayrıca tartışılması daha iyi olur. Bu sayede bildirinin vurguları güçlenecektir ve okurlar tarafından Türkiye kapitalizminin güncel durumu rakamlardan yola çıkılarak soyutlanabilecektir.