Toplumsal kriz dönemleri psikiyatrik bozuklukları nasıl etkiliyor? Sosyalizm ne yapacak?

Umut Kırlı
Tolga Binbay
Sinirsel Mekanizmalar ve Beyin Bilim Alanı



Tarihin en önemli toplumsal krizlerinden birisinin içinden geçtiğimiz bu günlerde, bu soru oldukça anlamlı. Ruh sağlığı çalışanları olarak “herkesin psikolojisi fena halde bozuldu, işiniz zor” türünden cümleleri hemen her gün duyuyoruz. Günlük hastane işleyişi ve klinik gözlemlerimiz de salgın sürecinin toplumumuzu olumsuz etkilediği yönünde. Salgın karşılaştığımız ilk toplumsal kriz değil: Ülkemizde depremlerin, sel felaketlerinin, trafik kazalarının, ekonomik belirsizliklerin, savaşın, göçün ve psikolojik şiddetin ardı arkası kesilmiyor. Yardım arayan bireylerin yaşam öykülerinden de biliyoruz: Yüzbinlerce insanın hayatı örneğin “depremden önce ve sonra” şeklinde ikiye ayrılmış durumda. Toplumsal krizler milyonları etkiliyor.

Toplumsal kriz dönemleri birbirinden farklı olayları ve sorunları içermekle birlikte öncelikle doğal afetleri, salgınları, kazaları, insan eliyle oluşturulan kitlesel travmaları (patlamalar, terör eylemleri, katliamlar vb.), savaşları, kapitalizmin döngüsel iktisadi krizlerini içerir. Bu dönemlerde hem psikiyatrik bozuklukların görülme sıklığı artar hem de daha önceden ruhsal bozukluk yaşamış kişilerde alevlenme riski ortaya çıkar (Charlson ve ark. 2019; Brooks ve ark. 2020). 1917-1918 influenza salgınında (İspanyol gribi) ABD’de; 2003 SARS-CoV salgınında da (koronavirüsler ailesinden bir başka virüs) Hong Kong’da intihar oranları artmıştır (Cheung ve ark. 2008). Türkiye’de 1999 Marmara depremleri sonrasında etkilenen bölgelerde psikiyatrik sorunlar 3-4 kat artmıştır (Aker 2006).

İçinde bulunduğumuz Covid-19 salgını ortamında da depresyon, bunaltı (anksiyete) bozuklukları, ruhsal nedenli bedensel belirtiler (somatizasyon), uyku bozuklukları, travma sonrası stres bozukluğu, alkol-madde kullanım bozuklukları, psikoz, özkıyım düşünceleri ve davranışları gibi birçok ruhsal sorunda artış olduğunu gösteren veriler mevcut (Brown ve ark. 2020; Hossain ve ark. 2020; Niles ve ark. 2021). Türkiye’de 2020 yılında reçete edilen antidepresan miktarı bir önceki yıla göre %10 artmıştır (Özdilek 2021). Son bir yıl içinde Türkiye’de pandeminin psikiyatrik/psikolojik etkileri ile ilgili 100’ün üzerinde araştırma yayınlanmış (PubMed taraması, 30.04.2021) olsa da sonuçları sistematik olmaktan uzaktır. Ancak anksiyete ve depresif bozuklukların 3 kat arttığına işaret eden bulgular bulunmaktadır (Necho ve ark. 2021). Öte yandan yoğun stres ortamı bir miktar gevşediğinde, psikiyatrik sorunlardaki artışın daha görünür hale gelmesi bekleniyor. En azından geçmiş savaşlardan, kriz dönemlerinden edinilen deneyim bu yönde (Stein ve Rothbaum 2018).

Kriz dönemlerinde psikiyatrik sorunlar neden artıyor?

Peki bu artışların sebepleri neler olabilir? Bu durumu anlamak için psikiyatrik bozuklukların risk etkenlerini incelemek gerekli. Bu tür rahatsızlıkların hem “kalıtımsal (genetik?)” hem de “çevresel” nedenleri olduğunu iyi biliyoruz (van Os ve Murray 2008). Çevresel etkenler içerisinde, toplumsal krizin doğrudan neden olduğu stres ve örselenme ile ilişkili etkenler yer alıyor. Örneğin içinde bulunduğumuz pandemi sürecinde sürekli olarak kendimizin ve sevdiklerimizin sağlığı ile tehdit ediliyor olma hali, bazılarımızın yaşadığı hastane/yoğun bakım yatışları, yakınlarımızı kaybetmemiz, günlük alışkanlıklarımızdaki zorunlu değişiklikler, birçok iş kolunun durması, eğitimin aksaması, belirsizlik ortamı ve bilgi kirliliği zihinsel dengemizi zorlayan birçok etkenden bazıları. Bunlara kısıtlamalar ve uyarılarla gelen “diğer insanlardan uzak durma” zorunluluğu ve “diğer insanları hasta etme” endişeleri de ekleniyor.

Kriz ile doğrudan ilişkili etkenlerin yanında, yaşadığımız toplumsal düzenin hali hazırda bünyesinde barındırdığı sorunlar da kriz dönemlerinde daha fazla etkili hale gelmektedir. Toplumsal eşitsizlikler ve sosyal güven duygusu, ruh sağlığı ile doğrudan ilişkilidir (Chaves ve ark. 2018). Araştırmalar COVID-19’un, sanılanın aksine tüm toplumsal sınıfları aynı şekilde etkilemediğini gösteriyor. Azınlıkların, düşük gelir düzeyine sahip grupların, üretim araçlarının mülkiyetinden yoksun olanların hastalık nedeniyle ölüm riski daha yüksek seyretmektedir (Abedi ve ark. 2020). Bu grupların hastalık bulaşma ve bulaştırma riskini daha fazla “almak” zorunda oldukları, tedbirlere uyma “fırsatlarının” daha az olduğu açık bir gerçek olarak karşımızda duruyor.

Ekonomik kriz dönemlerinde psikiyatrik sorunlar artış gösterir (Chaves ve ark. 2018). Pandemi ortamında ortaya çıkan ekonomik daralmanın da emekçi sınıfları daha fazla etkilediği; bu grupların daha fazla işsiz, gelirsiz ve sosyal sigortadan yoksun kaldığı; barınma, beslenme, sağlık hizmetlerine erişim gibi temel ihtiyaçlarındaki aksamaların daha belirgin olduğu biliniyor (Anderson ve ark. 2020). Sadece 2020 yılı temel alındığında, pandemide ABD’deki yoksullar grubuna 8 milyon kişinin daha eklendiği, bunun da iyimser bir tahmin olduğu bildirilmiştir (Han ve ark. 2020). Emekçi sınıfların toplumsal krizlerden daha fazla etkilendiklerine dair on yılların verisi bulunmaktadır (Saxena ve ark. 2007; Reiss 2013). Kapitalizm, bir sarmal biçiminde, daha anne karnından (hatta öncesinden) başlayarak emekçi bireyleri dayanıksızlaştırır, kırılganlaştırır ve sonra da yaşam karşısında yenik duruma düşürdüklerine “sorunlu ve sorumlu sensin” der.

Toplumsal krizlerde bir dizi risk etkeninin daha zihin sağlığımız üzerine etkileri artmaktadır. Dünyanın farklı bölgelerinden gelen veriler, pandemi sürecinde kadına ve çocuğa yönelik şiddetin arttığına işaret etmektedir (Ünal ve Gülseren 2020). Yine alkol-madde kullanımı sorunları, psikiyatrik bozuklukların hem en önemli “çevresel” nedenlerindendir hem de sonuçlarından birisidir. Çeşitli araştırmalar ve raporlar pandemi sürecinde alkol-madde satışının ve maddeye bağlı ölümlerin önemli ölçüde arttığını göstermektedir (Niles ve ark. 2021). Kötü beslenme alışkanlıkları ve yetersiz fiziksel egzersiz de psikiyatrik sorunlarla yakın ilişkisi gösterilmiş sorunlardandır. Yine düzensiz kentleşme ve yeşil alanlara ulaşma güçlüğünün de psikiyatrik bozukluk riski ile yakın ilişkisi artık daha çok biliniyor (Kendler 2019; Choi ve ark. 2020).

Kriz dönemlerinde hem toplumun hem de tek tek bireylerin akıl sağlığının korunması, yukarıda değinilen “geriye döndürülebilir” etkenler ile mücadeleden geçiyor. Ayrıca, yüksek risk altındaki bireylere (üretim araçlarının mülkiyetinden yoksun olan, kalıtımsal riski yüksek, azınlık gruplarında yer alan, psikiyatrik bozuklukların silik belirtilerini gösteren vb.) yönelik kapsamlı koruyucu planlamaların, toplum ruh sağlığının geliştirilmesinde anahtar rolde olduğu biliniyor.

Sosyalizm ne yapacak?

Sosyalizmde “olağan” zamanlar ve kriz dönemleri için toplumsal yaşamda köklü temel değişimler ortaya çıkacaktır. Öncelikle önlenebilir toplumsal krizleri ortaya çıkaran devasa kapitalist yapı ortadan kaldırılacaktır. Bu ilk adım, sonraki krizlerin önlenmesi için yaşamsaldır. Sosyalizmin en güçlü yönü örgütlü ve bilinçli bir toplumsal dokunun ortaya çıkmasıdır. Toplumdaki farklı gelişim özellikleri gösteren çocuklar, gençler, risk altındaki bireyler ilk olarak kendi ortamlarında saptanabilecek ve yardım alabilecektir. Rekabet ve çatışmanın değil dayanışma ve kolektivitenin belirleyici olduğu bu yeni toplumsal doku, bireyleri koruyan ve geliştiren köklü bir dinamik işleyiş ortaya çıkaracaktır. Deyim yerindeyse sosyalizmle birlikte toplumsal yaşam insanileşecektir. Bu nedenle sosyalizm tüm toplumu dikey ve yatay olarak değiştirirken toplumsal krizlerin yol açtığı zihinsel sorunları da kökten değiştirecek ve önemli bir kısmına yol açan (ve yukarıda sayılan) etkenleri sıfırlayacaktır. Sosyalizm, hem çevresel hem de kalıtsal risk etkenlerinin tamamında köklü değişimler ortaya çıkarabilecek olanaklara sahiptir.

Sosyalizmin genel müdahalesi

Sosyalizmin ortaya çıkaracağı farklılıkları psikiyatrik sorunlar başlığında üç düzeyde ele alabiliriz:

  1. Genel önlemler ve değişimler (tüm topluma yönelik),
  2. Odaklanmış önlemler ve değişimler (bir bölgeye ya da risk grubuna yönelik),
  3. Bireysel önlemler ve girişimler.

Kapitalizmde tüm bu basamaklardaki “önlemler” piyasanın kargaşasına bırakılır ve bireysel önlemler öne çıkarılır. Örneğin ülkemizde örnekleri sık yaşanan deprem, sel, hortum ya da kuraklık gibi doğa felaketlerinin sonuçlarından kapitalist devlet yönetimi ve piyasanın her nesneyi/durumu metalaştırıcı karmaşası sorumludur. Ama “kaza yapan, yıkılan binadan ev alan” birey sotumlu tutulur. Hiç olmadı “kader” denerek geçilir. Kapitalizmin bizzat kendisi bir felakettir. Kapitalist bir “başa çıkmama” hali COVID sürecinde de her basamakta (sayılar, önlemler, aşı geliştirme, aşılama) görülmüştür.

Sosyalizmde ise ağırlık öncelikle tüm topluma yönelik geliştirilen önlemler ve girişimlerdedir. Bu önlemler ve değişiklikler öncelikle çevresel risk etkenlerini ortadan kaldıracak ya da etkilerinin en az düzeye indirecektir. Tüm maddi yaşamın kökten değişimi, toplumsal krizlerde çeşitli zorluklara mahkûm edilenlere daha önce hiç karşılaşmadıkları olanaklar sunacaktır: Üretim birimi ile entegre olarak yaşama geçirilecek olan gündelik toplumsal yaşam barınma, genel bedensel kültür, sağlık, eğitim, bilgiye erişim ve aydınlanma için büyük bir sıçramayı ortaya çıkaracaktır. Her birey, toplumsal zenginliğin üretiminin anlamlı bir parçası olacaktır.

Örneğin konut standartlarının ve bileşimimi köklü değişimi neredeyse tüm “doğal olaylara” karşı (deprem, sel, hortum, kuraklık, fırtına) köklü bir değişimi de beraberinde getirecektir. Sosyalizmde “dere yatağına” konut, üretim birimi dikilmeyecektir ve varolanlar da ortadan kaldırılacaktır. İnsan bedeni, doğa ve tüm canlılık piyasanın ve sermaye sınıfının körlüğünden kurtarılacaktır. Sadece bu değişim bile son 20 yıl içinde ülkemizde hayatını kaybeden binlerce kişinin yaşamının kurtarılması anlamına gelmektedir.

Sosyalizmin özelleşmiş müdahaleleri

Sosyalizm toplumsal krizlerin etkisinin önlenmesi için “odaklanılacak grupların” saptanmasında da büyük bir kolaylık ortaya çıkaracaktır. Bugün kapitalizmde odaklanmış önlemler söz konusu bile değildir ya da mecburen yapılmaktadır. Bu tür önlemler ya da girişimlere ayrılabilecek kaynaklar ise bir avuç sermayedara aktarılmaktadır. Sosyalizm en başta bu gaspı ortadan kaldıracaktır. Sonrasında ise planlama ve öngörme ile krizlerden etkilenen ya da etkilenmesi sözkonusu kesimlere (yaşlılar, gençler, bedensel/zihinsel engelliler, gebeler ve loğusalar, ağır işlerde çalışan işçiler, azınlıklar, göçmenler) odaklanılabilecektir. Yeni teknolojilerin de yardımıyla geniş kapsamlı ya da bölgesel (ve hatta üretim birimi düzeyinde) önlemler geliştirebilecektir.

Kapitalizm koşulları altında önceki krizlerden dağınık olarak birikmiş olan deneyimler, piyasanın değil etkilenen kesimlerin ihtiyaçları doğrultusunda kullanılabilecektir (örn. çocuklar için eğitimin organizasyonu, işsiz öğretmen sorununun ortadan kalkması ya da deprem bölgelerinde yıkım ve can kaybı/yaralanma olmasa bile hızlıca psikososyal desteğin sağlanması gibi). İnsanın insan olma süreci farklı basamakları içeren bir gelişimdir. Örneğin çocukluk çağına özgü psikiyatrik sorunların belirgin bir gelişimsel yönü vardır. Çocukluk çağına özgü müdahale ve önlemler yaşamsaldır. Sosyalizm anne karnından ve hatta öncesinden başlayarak tüm yaşam dönemeçlerinde tüm bireylerin dayanıklılığının artması anlamına gelecektir.

Günümüzde toplumsal krizlerin psikiyatrik bedellerinin külfeti bireylere bırakılmış durumdadır: egemen yaklaşım sorunun “bireyde” olduğuna işaret eder ya da bu tür bir algıya kayıtsız kalır. Ağır travmalardan sonra bile mağdurlar acılarıyla ve suçluluk hisleriyle başbaşa bırakılır. Türkiye’nin deprem tarihi bu tür deneyimlerle doludur ve sonuncusu Ekim 2020’de İzmir’de yaşanmıştır. Halbuki travma sonrası stres bozukluğu için en kritik süreç olayın hemen ardından gelen dönemdir. Sosyalizmin örgütlü ve kolektif eli, kapsamlı bir psikososyal müdahale işleyişi olarak bu tür travmatik durumlarda mağdurların üstünde olacaktır. Toplumun hiçbir üyesi, travmasıyla yalnız bırakılmayacaktır.

Sosyalizm bireysel önlemler ve girişimlerde de köklü bir değişimi beraberinde getirecektir. Günümüzde çocukluk çağı zorlu yaşam olayları, akran zorbalığı, parçalanmış aile bireyi olma, işsizlik, cinsiyet, sorunlu alkol-madde kullanımı, göç gibi nedenler tüm toplumsal yönlerine rağmen bireysel trajediler olarak yaşanmaktadır. Ayrıca bu tür trajedilere bir çok örnekte ailedeki psikiyatrik hastalık yükü (yani önceki kuşaklardaki hastalıklar, sorunlar) da eklenir. Böylece genetik ve çevresel risk etkenleri bireysel bir trajediyi karşılıklı etkileşim içinde hazırlarlar. İşte sosyalizm hem tekil risk etkenlerine hem kalıtsal özelliklere hem de bunların etkileşimine dair temel ve karmaşık tüm önlemlerin alınabilmesine olanak sağlayacaktır.

Sosyalizm, yaşam kavgasında daha dayanıklı ve zorluklarla başetmeye daha hazır bireyler ve kolektif bir ortam ortaya çıkaracaktır.    


Kaynaklar

Abedi V, Olulana O, Avula V ve ark. (2020) Racial, Economic, and Health Inequality and COVID-19 Infection in the United States. J Racial Ethn Health Disparities. doi: /10.1007/s40615-020-00833-4.

Aker AT (2006) 1999 Marmara Depremleri: Epidemiyolojik Bulgular ve Toplum Ruh Sağlığı Uygulamaları Üzerine Bir Gözden Geçirme. Turk Psikiyatri Derg 17: 204-12.

Anderson G, Frank JW, Naylor CD ve ark. (2020) Using socioeconomics to counter health disparities arising from the covid-19 pandemic. Bmj 369: m2149.

Brooks SK, Webster RK, Smith LE ve ark. (2020) The psychological impact of quarantine and how to reduce it: rapid review of the evidence. The Lancet 395: 912-20.

Brown E, Gray R, Lo Monaco S ve ark. (2020) The potential impact of COVID-19 on psychosis: A rapid review of contemporary epidemic and pandemic research. Schizophr Res. 222: 79-87.

Charlson F, van Ommeren M, Flaxman A ve ark. (2019) New WHO prevalence estimates of mental disorders in conflict settings: a systematic review and meta-analysis. The Lancet 394: 240-8.

Chaves C, Castellanos T, Abrams M ve ark. (2018) The impact of economic recessions on depression and individual and social well-being: the case of Spain (2006-2013). Soc Psychiatry Psychiatr Epidemiol 53: 977-86.

Cheung YT, Chau PH , Yip PS (2008) A revisit on older adults suicides and Severe Acute Respiratory Syndrome (SARS) epidemic in Hong Kong. Int J Geriatr Psychiatry 23: 1231-8.

Choi KW, Stein MB, Nishimi KM ve ark. (2020) An Exposure-Wide and Mendelian Randomization Approach to Identifying Modifiable Factors for the Prevention of Depression. Am J Psychiatry 177: 944-54.

Han J, Meyer B , Sullivan J (2020) Income and Poverty in the COVID-19 Pandemic. National Bureau of Economic Research, Inc.

Hossain MM, Tasnim S, Sultana A ve ark. (2020) Epidemiology of mental health problems in COVID-19: a review. F1000Res 9: 636.

Kendler KS (2019) From Many to One to Many-the Search for Causes of Psychiatric Illness. JAMA Psychiatry 76: 1085-91.

Necho M, TsehayM, Birkie M ve ark. (2021) Prevalence of anxiety, depression, and psychological distress among the general population during the COVID-19 pandemic: A systematic review and meta-analysis. Int J Soc Psychiatry. doi: 10.1177/00207640211003121.

Niles JK, Gudin J, Radcliff J ve ark. (2021) The Opioid Epidemic Within the COVID-19 Pandemic: Drug Testing in 2020. Popul Health Manag 24: S43-S51.

Özdilek Z (2021) Antidepresan ilaç kullanımı yüzde 9,6 arttı. İntiharlar korkutuyor. Cumhuriyet, 22.02.2021

Reiss F (2013) Socioeconomic inequalities and mental health problems in children and adolescents: a systematic review. Soc Sci Med 90: 24-31.

Saxena S, Thornicroft G, Knapp M ve ark. (2007) Resources for mental health: scarcity, inequity, and inefficiency. Lancet 370: 878-89.

Stein MB , Rothbaum BO (2018) 175 Years of Progress in PTSD Therapeutics: Learning From the Past. Am J Psychiatry 175: 508-16.

Ünal B , Gülseren L (2020) COVID-19 pandemisinin görünmeyen yüzü: Aile içi kadına yönelik şiddet . Klinik Psikiyatri Dergisi 23(Ek1): 89-94.

van Os J , Murray R (2008) Gene-environment interactions in schizophrenia. Introduction. Schizophr Bull 34: 1064-5.


Katkılar

Cem Taylan Erden

Bildirinin ilk halinde yer alan “toplumsal krizlerde kendi olanaksızlıklarına mahkûm edilenler” ifadesini sorunlu buldum. Olanaksızlık da bireysel bir mevzu değil, toplumsal paylaşım ilişkilerinin bir görüntüsüdür, dolayısıyla toplumsal bir mevzudur. Yine bildirinin ilk halinde yer alan “düşük sosyoekonomik gelir grubu” tanımı da artık geride bırakmamız gereken burjuva iktisat dili terimlerinden biri. Tıpkı “gelişmekte olan ülkeler, azgelişmiş ülkeler, zenginlik-fakirlik” vs. gibi. Bu bizim alandan örnekle “istismarcının” dili. Bu ezen sınıf ideolojisinin dili ile düşünmek ve yazmak bizi sınırlıyor, çıkışa dair tartışmamızı kadükleştiriyor. Bu bildiri için değil ama genel olarak kendi dilimizi kurmalıyız diye düşünüyorum, belki bunun üzerine ayrıca tartışırız veya bir bildiri yazarız.

Bildirinin son cümlesi çok önemli. Yazının ilk kısmına kapitalizmin aslında kriz öncesindeki hali ile bireyleri dayanıksızlaştırdığı, kırılganlaştırdığı eklenebilir. “Resilience” teriminin “rezilleştirilmesinin” kapitalizm koşullarında krizlere hazırlık mevzusunu bireyin kendi sorumluluğuna indirgemesi sonucunda ortaya çıktığı, sosyalizmin ise toplumu “resilient” hale getirecek önlemleri krizden önce çalışacağı vurgulanabilir.

Elinize sağlık

Ekin Sönmez

Bildirinin kendi içinde bir bütünlüğü olduğundan önerilerimi bu bildiriye dahil etmeyi yazarlara bırakıyorum, sonraki çalışmalar için dikkate alınacak öneriler olarak da okunabilir.

Bildiride sosyalizmin ortaya çıkaracağı olanaklara yapılan vurgunun son derece önemli olduğunu düşünüyorum. Bu olanaklar bildiride de belirtildiği gibi tek tek yurttaşları ve tüm toplumu, kriz dönemleriyle sınırlı olmamak üzere, daha güçlü ve dayanıklı kılacaktır. Sosyalizmin sağlık ve ruh sağlığı açısından ortaya çıkarabileceği olumlu değişiklikler, ister istemez “toplumsal kriz” sınırlamasının dışında da düşünmeye zorluyor. Bu yazıda çizilen modelin kriz dönemleri dışında da bir karşılığı olacaktır, dolayısıyla devamında yapılacak çalışmalar bu sınırın ötesini de kapsayacak şekilde düşünülmeli.

Sosyalizmin en büyük güçlerinden biri örgütlü ve bilinçli bir toplumun yaratılmasıdır, ki bu özelliğin ruh sağlığına ilişkin koruyucu olanaklar açısından ilk sıralarda olması gerekir. Toplumdaki duyarlı bireylerin, farklı gelişim özellikleri gösteren çocukların, gençlerin, ilk olarak kendi okullarında, ailelerinde, mahallelerinde, iş yerlerinde saptanması; yine bu özgünlüğü olan bireylerin toplumun kendini koruma mekanizmaları sayesinde korunuyor, kollanıyor olması sosyalist düzenin yaratacağı köklü değişim sayesinde olacak. Rekabet yerine dayanışma, bencillik yerine paylaşma, bireycilik yerine takım ruhu- kolektivite gibi değerlerin belirleyici olması da ruhsal sorunların ortaya çıkması ve gelişiminde rol oynayan (kalıtımsal ve çevresel risklerle de karşılıklı ilişki içinde olan) psikolojik risk etkenlerini azaltacaktır. Örneğin günümüz kapitalist ülkelerinde giderek artan ve ruhsal rahatsızlıkların ortaya çıkması, ilerlemesi, özel olarak da intihar açısından büyük bir risk oluşturan “yalnızlaşma” sorunu, sosyalist düzenin örgütlü toplumu için geçerli olmayacak bir sorundur. Genel sağlık ve ruh sağlığı bilincinin (buna okuryazarlık da denebilir) ve bilimsel düşünmenin tüm toplum nezdinde yükseltilecek olması da bozuklukların ya da risklerin erken dönemlerde saptanması ve doğru müdahalenin zamanında uygulanabilmesi açısından önemli bir olanak sağlayacaktır.

Tüm bunlar genel ve bu yazıda odaklanılan özel dönemler açısından düşünülebilir. Güncel örneğini abluka ve pandemiyi birlikte göğüslemek zorunda olan Küba’da görüyoruz. Yazıda çeşitli şekillerde değinilmiş (modelin birinci basamağının açıklandığı, maddi yaşamın değişeceğinden bahsedilen paragrafta kısa bir değini var) olsa da tariflenen modelin üç basamağını da kesen bir özellik olarak örgütlü ve bilinçli toplumdan bahsedilmeli.

Evrim Durmaz

“Bulunduğumuz pandemi sürecini temel alırsak” diye başlayan kısımlara dair çeşitli yazılar çıktı:

  1. Kadınlara yönelik şiddetin artışı: hem şiddet failleriyle daha çok birarada bulunma zorunluluğu, evin zaten güvensiz olması, yardım mekanizmalarına başvurunun zorlaşması, ev içi emeğin katlanarak artması: çocuk ve yaşlı bakımı, çocuğun dersleri, ailenin yemeği, alınan her şeyin temizlenmesi gibi nedenlerle katlanması ve kadınların bunun içinde boğulması
  2. Çocukların çok boyutlu etkilenmeleri: yaşıtlarından uzak kalıp sosyalleşme süreçlerinin kesintiye uğraması, eğitimde eşitsizliğin artmasının verdiği sorunlar (tableti olan, özel öğretmeni dahi olandan interneti olmayana) çocukların anlam dünyasında pandeminin yeri, belki ileride daha çok kaygı sahibi bir kuşak olabilir? Yine istismarcılarıyla bir arada bulunma zorunluluğu) en azından okula gittiklerinde öğretmenleriyle paylaşabiliyorlardı) ayrıca eğitimi tamamen bıraktırılıp çalıştırılan çocuklar, özellikle kız çocuklarının ayrıca etkilenmesi.
  3. Yaşlı vatandaşların etkilenmesi: Toplumda ilk defa sistematik yaş ayrımcılığı ve düşmanlığı yapılması, kamu kurumlarının almadıkları önlemlerin suçunu onlara yükleyip hedef göstermesi, ergin olmayan çocuklarla bir tutulan yetişkin insanların anlamsızca sınırlanması, günlük hareket etmeye en ihtiyaç duydukları dönemde evlere kapatılmaları, internetle sosyalleşmeyen bir kuşak için yalnızlığın çok artması, yalnız ölme korkusu.
  4. Engelli bireylerin ve bakım verenlerin ruh hali.
  5. Evden çalışanların bu çalışma biçiminin bazıları için kalıcı hale gelmesi, işyeri sosyalleşmesinin ve mesleki dayanışmanın koşullarının ortadan kalkması, özel ve kamusal alan ayrımının yok olması, evde sürekli gözetlenme hissi ve hiç dinlenememe hali.
  6. Ekonomik belirsizliğin verdiği korku ve somut yıkımlar: borcundan dolayı intihar edenler, intihar etmeyi düşünenler, depresyona girenler, kamu kaynaklarının halka değil şirketlere gitmesi nedeniyle batan 100 bin esnaf, muhtemelen ruh sağlığı tamamen bozulanlar… (bir pazarcı “destekten vazgeçtim önümüzü görsek yeter iki gün sonra ne olacağı belli değil” dedi) neoliberalizmin karakteristiği belirsizlik olsa da insanlar asgari önünü görebilmek ister yaşadığı toplumda: ekonomik ve hukuki olarak.
  7. Pandemiyi devletlerin otoriterleşme için fırsat olarak kullanması, özellikle bizde kolluğun yetkilerinin arttırılması, keyfiyetin çoğalması, hak arama imkanlarının azalması, ayrıcalıklı kişilerin yasaklardan muaf olması yasalardan ziyade kararname ve genelgelerle yönetilir hale gelme, pandemi nedeniyle sokak siyaseti imkanının azalması, pandemi bahanesiyle örgütlenme ve protesto özgürlüğünün ortadan kaldırılması: 1 Mayıs yasaklarından baroların genel kurullarının yasaklanmasına, bütün bunların verdiği belirsizlik, yoğun çaresizlik ve öfke hissi.

Endam Köybaşı

Toplumsal krizlerde bazı gruplara öncelik tanınacağı söylenirken örneğin “yaşlı ve işçilere” diye belirtilmiş. Anlaşılma zorluğu ve her zaman bu gruplar öncelikli olacak anlaşılabilme riski olabilir. Bir de sosyalizm kurgusunda neredeyse herkesin “işçi/emekçi” olduğu düşünülürse eleştirilebilir.

Son cümle daha dayanıklı bireylere vurgu yapıyor. Yine günümüz psikiyatrisi kullanımı açısından sorun oluşturabilme ihtimali olabilir. Dayanıksızlıkla psikiyatrik hastalıklar açıklanıyor gibi yorumlanabilir. Farklı bir sözcük tercih edilebilir.

Emeğinize sağlık.

Erhan Nalçacı

Bu anlamlı ve ufuk açıcı bildiriden dolayı kutluyorum yazarları.

Felaketlerin ve kriz dönemlerinin asıl nedeninin doğa değil, toplumsal yapı olduğu çok iyi vurgulanmış.

Ayrıca şu noktalarda bildiri geliştirilebilir.

Örneğin, pandemi süresince yazarların da vurguladığı gibi en büyük stres kaynaklarından biri işsiz kalma oldu. Sosyalizmde işsizlik diye bir kavramın olmayacağı, emek süreçlerinde yer almanın bir hak olarak sosyalist devlet tarafından her durumda korunacağı belirtilebilir.

Yine yazarlar değinmişler ama biraz daha açılabilir veya sonraki çalışmaların konusu olabilir. Pandemi süresince bireylerin veya ailelerin izole olarak yaşamasının getirdiği yalnızlık çok fazla hissedildi. Sosyalizmin sağladığı toplumsallığın buna izin vermeyeceğini söylemeliyiz. Hem çocuklar, hem yaşlılar, hem de onlardan sorunlu olanlar kolektif bir sorumluluk ile yalnız kalmayacaklardır.

Belki tali görülebilir ama son dönemde egzersizin akıl sağlığını korumak ve psikiyatrik hastalıklarla mücadele etmek ve rehabilitasyonu için ne kadar önemli olduğu her geçen gün daha iyi anlaşılıyor. Sosyalizmin kitlelere sunduğu egzersiz olanaklarının bu yönü irdelenmeye ihtiyaç duyuyor.

Son olarak, büyük bir başlık var. Birinci basamak sağlık hizmetlerinin örgütlülüğü ve psikiyatri ile ilişkisi. Pandeminin Türkiye’de ve dünyada bu kadar etkili olmasının başlıca nedenlerinden biri piyasaya teslim olmuş ve birinci basamağı olmayan sağlık hizmetleriydi. Bir nüfustan her şeyiyle sorumlu bir birinci basamak sağlık ekibi sosyalizmde akıl sağlığını da geliştirmek ve korumaktan sorumlu olacaktır. Bu ekibin eğitim ve donanımı, hangi yöntemleri izleyeceği, psikiyatrist ve klinik psikologların çalıştığı kurumlarla ilişkisi üzerine düşünülmesi gerekiyor.

Gizem Gül

Bildiri için Sinirsel Mekanizmalar ve Beyin Bilim Alanı’nı tebrik ederim. Tüm dünya emekçileri için son derece yıkıcı geçen bir yıl sonunda, üstelik gelecekte daha iyiye gitmeyeceği çok açık olan bu dönemde önemli bir çalışma yaptıklarını düşünüyorum. Ben iki konuda katkı koymak isterim;

- Psikiyatrik bir takım sorunlar için aile öyküsü belli açılardan elbette önemli olmalı fakat kalıtım konusu dikkatli ele alınmalı diye düşünüyorum. Bildiri tabii ki psikiyatrik bozuklukların nedenini tamamen genetik sebeplere bağlamıyor, sebeplerden biri olarak belirtiyor ve çevre etkileşimi ile birlikte ele alıyor. Fakat günümüzde örneğin şizofreni için yapılan genom çapında ilişkilendirme çalışmalarına baktığımızda, her çalışma sonucunda başka genlerin şizofreni ile ilişkilendirildiğini görürüz. Bu konu daha başka psikiyatrik problemler için de açıklığa kavuşmuş değil. Üstelik kapitalist düzende yürütülen sözde bilim çalışmaları işi, intiharın bile geni olduğu yalanına getirip sorumluluğu verili üretim ilişkilerinin üstünden atma işlevi görüyor. Egemen yaklaşım sorunun “bireyde” olduğunu söylemekle kalmayıp, bunun genlerimiz nedeniyle kaçınılmaz olduğu yalanını da üretiyor.

- Bildiride psikiyatrik sorunların çözümü için bunu yaratan koşulların ortadan kaldırılmasının sosyalizmde mümkün olduğu iyi özetlenmiş. Sosyalist toplum her durumda, birey ve toplum sağlığının korunmasında olanakları hayli geniş bir toplum olacaktır. Ben şunu merak ettim, reel sosyalizmden verilebilecek bir örnek var mıdır? Savaş, kıtlık, vs gibi zamanların atlatılması ve sonrasındaki psikiyatrik sorunların çözümü konusunda ne gibi adımlar atılmıştı?

Yanıtlar

Katkı, eleştiri ve düzeltmeler için çok teşekkür ediyoruz. Bildiride yer alan harf hatalarını ve cümle düşüklüklerini giderdik. Bazı katkılar doğrultusunda metnin düzenlenişinde değişiklikler de yaptık. Öte yandan pandemi süreciyle ilgili psikososyal stresörleri arttıran özgül nedenleri ve bu nedenlerin olası mekanizmalarını iki nedenle eklemedik. Bu konu, ayrı bir yazı ile daha geniş olarak ele alınmayı gerektiriyor ve ikincisi de bu yazıda bir tek salgını değil deprem ya da ekonomik krizler gibi tüm diğer krizlerin etkilerini işlemeyi tercih ettik.

Aslında bir tek Küba değil, örneğin Sovyetler Birliği’nin ya da Demokratik Almanya Cumhuriyeti’nin de toplumsal krizler ve psikiyatrik sonuçları konusunda çok geniş bir deneyimi/mirası bulunuyor. Bu konu da sanırız ayrı bir yazı ile ele alınmayı bekliyor.

“Dayanıklılık” ya da egemen psikiyatrik terimler gibi bizlerin de zaman zaman çok sorgulamadan kullandığı tanımlamalar, kalıplar ve terimlerin de gözden geçirilmesi gerektiğine katılıyoruz.