Sosyalist Gelecek ve Planlama Sempozyumu tamamlandı
Bilim ve Aydınlanma Akademisi tarafından düzenlenen Sosyalist Gelecek ve Planlama Sempozyumu'nun üçüncü gününde 'Reel Sosyalist Deneyimler', 'Sosyalizm ve Tarım', 'Sosyalizm, Çevre ve Enerji', 'Sağlığımızı Nasıl Koruyup Geliştireceğiz?' başlıklı sunumlar gerçekleştirildi. Sempozyumun sonunda bir de kapanış bildirisi yayımlandı.
soL - Haber Merkezi
08.12.2019
soL Portal
Bilim ve Aydınlanma Akademisi (BAA) tarafından Ankara ODTÜ Vişnelik Tesisleri'nde düzenlenen Sosyalist Gelecek ve Planlama Sempozyumu'nun üçüncü ve son günü başladı. Sempozyumun altıncı oturumunda "Reel Sosyalist Deneyimler" başlığında üç sunum düzenlendi.
Başkanlığını Burçak Özoğlu’nun yaptığı oturumdaki ilk sunum Nahide Özkan'ın gerçekleştirdiği "Küba’da biyoteknoloji" oldu. Özkan, dünyada ilaçların halkın ulaşamayacağı kadar pahalı olduğunu, bu sektörde bir tekelleşme olduğunu, ürünlerin tümünün yüzde 90’ının sadece ihtiyacın yüzde 10’unu karşıladığını söyledi. Kalan yüzde 90’lık toplamı da emekçi halkın oluşturduğuna dikkat çekti. Öte yandan Özkan, Küba’da kamuya ait olan biyoteknoloji sektörünün ile temel motivasyonunun kâr maksimizasyonu değil toplumun sağlığı olduğu için diğer ülkelerdeki gibi ilaç sektörünün ulaşılmaz olmadığını söyledi.
Bilim ve Aydınlanma Akademisi (BAA) tarafından Ankara ODTÜ Vişnelik Tesisleri'nde düzenlenen Sosyalist Gelecek ve Planlama Sempozyumu'nun üçüncü ve son günü başladı. Sempozyumun altıncı oturumunda "Reel Sosyalist Deneyimler" başlığında üç sunum düzenlendi.
Başkanlığını Burçak Özoğlu’nun yaptığı oturumdaki ilk sunum Nahide Özkan'ın gerçekleştirdiği "Küba’da biyoteknoloji" oldu. Özkan, dünyada ilaçların halkın ulaşamayacağı kadar pahalı olduğunu, bu sektörde bir tekelleşme olduğunu, ürünlerin tümünün yüzde 90’ının sadece ihtiyacın yüzde 10’unu karşıladığını söyledi. Kalan yüzde 90’lık toplamı da emekçi halkın oluşturduğuna dikkat çekti. Öte yandan Özkan, Küba’da kamuya ait olan biyoteknoloji sektörünün ile temel motivasyonunun kâr maksimizasyonu değil toplumun sağlığı olduğu için diğer ülkelerdeki gibi ilaç sektörünün ulaşılmaz olmadığını söyledi.
Sayısal ve bilimsel verilerle desteklenen konuşma, Küba’da biyoteknoloji alanında çalışanların genç olmasına ve cinsiyet eşitliğinin söz konusu olduğuna vurgu yapılarak devam etti. Konuşmada, özel mülkiyete dayalı rekabet olmaksızın teknolojik yeniliğin olmayacağı tezini, sosyalist Küba’nın yerle bir ettiği sonucuna varıldı.
KÜBA'DA EĞİTİM
"Küba’da öğretmen yetiştirme" başlığı ile bir sunum yapan Derya Ünlü de, eğitimle ilgili Küba’daki devrim öncesi duruma dair sayısal veriler paylaşarak başladığı konuşmasına devrimden sonra uygulanmaya başlanan çözüm yollarına değinerek devam etti. Eğitimin Küba’nın temel karakteristiklerinden biri haline geldiğini söyleyen Ünlü, Küba’nın okumaz yazmazlıktan kurtulmasının bir sene içerisinde gerçekleştiğini belirtti.
Tarihsel gelişimden bahsettikten sonra bugün Küba’da eğitim ile öğretmen yetiştirme sisteminin nasıl işlediğine de değinildi. Öğretmenlerini topluma yabancılaştırmadan, bütünlüklü bir bakış açısıyla yetiştiren Küba’nın, bunu sosyalizm sayesinde yapabildiği anlatıldı.
'SPOR TOPLUMSAL İLİŞKİLERİN BİR PARÇASIDIR'
Altıncı oturumun son sunumunu yapan İsmail Sarp Aykurt ise "Emperyalizm çağında spor, sosyalist prototipler ve yeni referanslar"dan bahsederek, sporun bugün sunulduğu gibi sadece bir endüstri ve yarış anlamına gelmeyeceğini, toplumsal ilişkilerin bir parçası olduğunu belirtti. Bu çerçevede spora sınıfsal bir yaklaşımın da getirilebileceğini söyleyen Aykurt, Sovyet Rusya’da sporun devlet gündemine alındığını ve bu dönemdeki gelişimini anlattı.
Aykurt, zihinsel eğitim ve beden terbiyesi üzerinden bütünlüklü bakışın bu dönemde gerçekleştiğini belirterek, Demokratik Alman Cumhuriyeti’nden de örnekler sundu. Yugoslavya’nın sosyalizm deneyimi dönemlerinde Türkiye’ye çok sayıda sporcu sağladığını anlatan Aykurt, son olarak Küba’dan da örnekler verdi. Sunum, bu konuda yapılması gerekenler tartışılarak bitirildi.
Soru cevap kısmının ardından son günün ilk oturumu sona erdi.
Yedinci oturum ise Sosyalizm ve Tarım başlığıyla Iraz Akış başkanlığında yapıldı. "Türkiye'nin genel tarım envanteri ve tarımının kapitalizm kaynaklı sorunları" başlığıyla sunum yapan Burhan Özalp, Türkiye’nin özellikle yakın dönem tarım durumunun değerlendirmesini gerçekleştirdi. Son yıllarda tarımda ciddi bir finansallaşma olduğunu söyleyen Özalp, Türkiye’de kullanılan tarım kredilerinin orta ve uzun vadeli olanlarında da önemli derecede artış olduğunu dile getirdi.
Son yıllarda Türkiye’de tarım üretiminin daha çok ihracata ve kâr maksimizasyonuna dayandığı belirtilen sunumda, bu çerçevede buğday alanlarının yüzde 69 azaldığı da verilerle ortaya kondu. Bu kayıp buğday alanlarının karşılığı olan miktarın ithalat ile ikâme edildiği söylenirken, olası bir devrimden sonra ilk elden yapılması gerekenlerin tartışıldığı sonuç bölümünden sonra tarımda planlamaya duyulan ihtiyaca vurgu yapıldı.
SOVYETLER BİRLİĞİ'NDE TARIM DENEYİMİ
Nevzat Evrim Önal, da "Sovyetler Birliği deneyimi ışığında tarımda küçük üreticilik, kooperatifçilik, kolektivizasyon ve kamusal üretim" başlığında bir sunum yaptı. Önal, Rusya’da devrim öncesi tarımın durumunu özetleyerek başladığı konuşmasına, devrimin ilk yıllarında yapılanlar ve sonrasında izlenen yolu özetleyerek devam etti. Önal, "Tarım piyasaya bırakıldığında birileri açlıktan ölebilir bunun bir önemi yoktur, kâr maksimizasyonu önceliklidir ve üretim buna göre yapılır" dedi. Sunuş, 1917 Rusyasından günümüz Türkiyesine çıkarılabilecek dersler ve öngörülerin tartışılmasıyla sona erdi.
Özgür Selvi'nin "Türkiye tarımında devlet üreticiliği, mülkiyet yapısı ve sosyalist kuruluş için olanaklar" başlıklı sunumunda da Cumhuriyet'in kurulduğu ilk yıllarda tarımın durumu özetlendi. Türkiye tarımında devlet üreticiliğinin anlatıldığı bölümde, bu başlıktaki en önemli örnek olan Atatürk Orman Çiftliği’ne değinildi. Türkiye tarımındaki mülkiyet yapısının anlatıldığı bölümde, 1950-1960’lardaki değişimlere değinildi. 80’lerden sonra özelleştirmelerle değişen üretim sürecinden ve çok uluslu şirketlerin yüksek kârlı ürünlerin tek üreticisi haline gelmesinden söz edildi. Sosyalist kuruluştan sonra tarım meselesine dair yapılabileceklerin tartışıldığı bölümün ardından oturum sonlandı.
'BİRLİKTE İŞ YAPABİLME, SOSYALİZMİN DEĞERİDİR'
Sempozyumun bugünkü konferansının konularından biri de Ovacık deneyimi oldu. Dersim Belediye Başkanı Fatih Mehmet Maçoğlu ise davetli konuşmacı olarak Gizem Gül’ün oturum başkanlığında söz aldı.
"Birlikte iş yapabilme kültürü, birlikte üretme ve birlikte aynı coğrafyada iş yapabilme kültürü, sosyalizmin değerlerindendir" diyen Maçoğlu, kendilerinin de bunları bölgeye dair bir planlama ile gerçekleştirebildiklerini söyledi. Maçoğlu, "Basın devrimci bir yönetimi nohutçu, şirinler köyü vb. marjinalize edilmiş bir şekilde sunsa da bir yönüyle daha fazla insana ulaştık" dedi.
"Ovacık, tarım alanlarının çok büyük olduğu bir bölgeydi ancak köylerin boşaltılmış olması nedeniyle küçük bir alan üzerinden kamu arazisiyle işe başlamak zorunda kaldık" diyen Maçoğlu, ekime başladıkları zamanlardaki zorluklardan da bahsetti. Üretim kooperatiflerinin yanı sıra tüketim kooperatiflerinin de açılmasıyla, tüketicilerin de az da olsa üretime dahil edildiğini söyleyen Maçoğlu, "Kendi tohumlarımızı üretemediğimiz, ekim ve hasat bittikten sonra tekrar tohum almak zorunda olduğumuz bir hale geldik" diyerek halkın kendi üretimiyle ilgili söz sahibi olmaya başladığını belirtti.
Bir sonraki oturum "Sosyalizm, Çevre ve Enerji" başlığıyla ve Engin Özkan'ın oturum başkanlığında gerçekleştirildi.
Yücel Çağlar, "Ormanlarımızı nasıl koruyacağız?" başlıklı sunumunda "Türkiye’deki ormanların nerdeyse tamamının mülkiyeti devlete ait" diyerek ormanların dağılımı, genişliği, niteliği ve yapısı hakkında bilgiler verdi. Orman yangınları ve orman suçları ile ilgili sayısal veriler paylaşan Çağlar, orman işçileri verileri ve parasal kayıplara da değindi. Temel ilkelerin arasında, en geniş anlamda kamusal yararın önemli olduğunu belirtildi.
'SOSYALİZM DEMİRYOLU, KAPİTALİZM KARAYOLU YAPAR'
Yavuz İrs de, "Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nde Taşımacılık Sistemleri ve Ulaşım" başlıklı bir sunum gerçekleştirdi.İrs, SSCB’de bir çok şeyin olduğu gibi taşımacılık sistemlerinin de devletin tekelinde olduğunu hatırlatarak SSCB’de taşımacılıkta en önemli aracın demir yolu olduğunu söyledi. Sunumda, mühürlü tren, Troçki treni ve Kalinin’in Ekim Devrimi treni örnekleri üzerinden, iç savaşın yürütülmesinde trenlerin önemine değinildi. Bu alanda çalışan iş gücünün, alana ayrılan bütçenin, yük taşımacılığının sayısal verileri paylaşıldı. Sovyetler Birliği’nde kişi başına düşen araç sayısının 7 iken ABD’de ise 434 olmasının, sanıldığı gibi bir eksikliğin değil, yaygın toplu taşımanın varlığı nedeniyle buna gerek duyulmamasının bir sonucu olduğu söylendi. Kara taşıtlarının çevreye saldığı zararlı gazlar ve gürültü kirliliği gibi nedenlere daha az tercih edilmesi gerektiğine değinilerek, "Sosyalizm demiryolu yapar, kapitalizm karayolu yapar" sözleriyle sunum sonlandırıldı.
BAA Enerji Komisyonu "Sosyalist Türkiye enerjisini nasıl sağlamalı?" başlıklı sunumunda ise enerji hakkının, eğitim, sağlık, barınma hakkı gibi insanca ve ücretsiz bir şekilde sağlanması gerektiği söylendi. Türkiye’de enerjinin hangi yöntemlerle ve hangi yüzdelerle kullanıldığı anlatıldı. Enerji ihtiyacımızın yüzde 90 oranında dışarıdan alındığı belirtildi.
Tüketimin planlanması ve enerji verimliliğin arttırılması, yapısal ve mimari çözümler, nükleer enerji seçeneğinin sosyalist koşullarda daha güvenli bir şekilde değerlendirilmesi, mevcut santrallerin rehabilitasyonu, ulaşım alışkanlıklarının değiştirilmesi, yenilenebilir enerji ekipmanlarının yerlileştirilmesi, üretim ve yaşam birimlerinin ölçeğinin değiştirilmesi, dış ticaretin planlı yönetimi gibi çözümlerle enerji kaynaklarının arttırılabileceği söylendi.
Oturum başlamadan önce, sosyalizm için mücadele eden akademisyen Necdet Bulut ölüm yıldönümü nedeniyle anıldı. ODTÜ’de akademisyen olarak görev yapan Bulut, Trabzon’da 26 Kasım 1978 tarihinde uğradığı silahlı saldırı sonucunda 8 Aralık 1978 tarihinde yaşamını yitirmişti. Aydınlanma mücadelesine katkısının unutulmayacağı deklare edilen Bulut, aynı zamanda TİP üyesiydi.
'SAĞLIKSIZLIK KAPİTALİZMİN DOĞASINDADIR'
Sempozyumun dokuzuncu ve son oturumunun başlığı ise "Sağlığımızı Nasıl Koruyup Geliştireceğiz?" oldu. Volkan Kavas’ın başkanlığını yaptığı oturumda Akif Akalın, "Sosyalizm ve Sağlık" başlıklı sunumunu gerçekleştirdi.
Akalın, sağlık hakkının tarihçesinden bahsederek söze başladı. Engels’in 1845’teki "sağlıksızlık kapitalizmin doğasındadır" tezinin hala geçerli olduğunu söyledi. Akalın, "Virchow ise 1848’de sağlığın bir devlet hizmeti olması gerektiğini ve yoksulların avukatlığını doktorların sağlık alanında yapması gerektiğini söylemiş, bu tezin de benimsenmesi gerektiği belirtilmiştir" dedi. Sovyet Rusya’da devrimin hemen ertesinde sağlık konusunda atılan adımlar ve alınan önlemlerden bahseden Akalın, SSCB’deki sağlık birimlerinin çalışma prensipleriyle ilgili de bilgi verdi.
Sunumda, önleyici ve tedavi hekimliklerinin birlikte bir bütünlük içinde çalışmalarının gerekliliğinden bahsedildi. Beslenmenin devlet garantisi altına alınması önleyici tedbirleri somutlamak adına görsellerle örnek olarak gösterildi.
Cem Taylan Erden de, "Uyuşturucu sorunundan nasıl kurtulacağız?" sunumunda uyuşturucu maddelerin tarihini anlatarak, madde kullanımının beyni nasıl etkilediğine değindi. Daha sonra da Türkiye’de madde kullanımının arttığına dair veriler sundu. Madde kullanımının savaşlarda askerler üzerinde kullanıldığından bahseden Erden, "Elinde silah olan birinin üzerine doğru koşmak için beynin bir bölümünün saf dışı bırakılması gereklidir" dedi.
EŞİT VE KALİTELİ SAĞLIK HİZMETİ İÇİN DE SOSYALİZM
Erden, uyuşturucu maddelerin üretiminin, dağıtımının ciddi bir pazar olduğu, sistematik bir ekonomik yapı oluşturduğunu söyledi. "Bağımlılığın tersi bağımsızlık değil bağlılıktır" diyen Erden, bağlılığın da örgütlülükle mümkün olabileceğinin altını çizdi. Sosyalizmle birlikte bağımlılığın "suç değil, hastalık" olduğu bir anlayışa geçileceğini belirterek, çözümün ise yine ancak ve ancak sosyalizm ile sağlanabilecek olan eşit ve kaliteli sağlık hizmetinden geçtiğini dile getirdi.
"Kapitalizmin Günlük Hayatı İstilası ve Talanı" başlıklı son sunumu yapan Tolga Binbay, konuşmasını Ceren Özdemir’e adayarak söze başladı. Tarihin devinimi içerisinde zamanın ritminin değiştiğini vurgulayan Binbay, kapitalizmle birlikte ücretli emek ve üretimin ortaya çıkmasıyla gün ve saatlerin önem kazandığını, ilk saat kulelerinin inşası ile saat demenin kapitalizm demek olduğunu söyledi. Bunun emeğin ölçümü için gerekli olduğunu belirten Binbay, değişimin sürekli ve giderek artan bir hızla iletişim, ulaşım ve barınma alanlarında kapitalizmin ihtiyaçlarına ayak uydurduğunu söylendi. Sunumda, zamanın, mekânın ve zihnin istilası üzerinden çeşitli örneklerle kapitalizmin günlük hayatı istilası açıklandı.
SOSYALİST GELECEK VE PLANLAMA SEMPOZYUMU KAPANIŞ BİLDİRİSİ
Sempozyumun son oturumunun ardından bir de "kapanış bildirisi" yayımlandı. Bildiri şöyle:
Bilim ve Aydınlanma Akademisi’nin iki yıl boyunca hazırlanarak düzenlediği Sosyalist Gelecek ve Planlama Sempozyumu’nun son oturumuna geldik. Sempozyumda 26 bildiri ve üç konferans sunuldu. Türkiye Komünist Partisi Genel Sekreteri Kemal Okuyan ve Yunanistan Komünist Partisi Siyasi Büro üyesi Makis Papadopulos’un çok değerli katkıları oldu. Ayrıca Tunceli Belediyesi Başkanı Fatih Maçoğlu’ndan Ovacık Deneyimini dinleme şansı bulduk.
Bu uzun hazırlığa ve yoğun emeğe rağmen belki "Sosyalist Gelecek ve Planlama" gibi iddialı bir başlık için Sempozyum istediğimiz kadar derinliğe ulaşmamış olabilir. Ancak hemen Sempozyum sonrası bıraktığımız yerden tekrar hazırlıklara başlayacağız ve koşullar uygun olduğunda iki yıl sonra bir ikinci sempozyum için bir araya geleceğiz.
Bugün, herkes kapitalizmin sonunun geldiğini ve emperyalist düzenin akıl dışılığının insanlığı esir aldığını seziyor. Sermaye sınıfının kendi çıkarından başka bir şey gözetmeyen ufuksuzluğu ile insanlığı bir felakete sürüklediğini de herkes fark ediyor.
Çevre kirliliği, iklim değişiklikleri, teknolojik ürünlerin insanlığa karşı kullanım biçimleri çoğumuzu kaygılandıracak şekilde gündeme yerleşiyor.
Ancak sermaye sınıfı geniş örgütsüz emekçi sınıfların bu konuyu ele alış tarzını ve kaygılarını da istismar ediyor ve yönlendirici girdiler yapıyor. Sermayenin ideologları, emrindeki bilim insanları ve medyası bize şu umutsuzluğu dikte ettiriyorlar.
"Evet, dünyayı mahvettik ve geleceğini kararttık. Ama insanlığın başka bir geleceği yok. Son dönemlerinizi mümkün olduğu kadar eğlenceli bir şekilde geçirmeye bakın. Sizler için ürettiğimiz son teknolojik harikaları tüketin ve bize bu avutucu şeyleri ürettiğimiz için şükran duyun."
Bilim ve Aydınlanma Akademisi, emekçi sınıfların akademisi olarak, bu kötümserlik yayan korkunç yalanı yüzlerine vurmak ve şu tarihsel gerçeği hatırlatmak için Sempozyum’u topladı:
"İnsanlık önüne koyduğu her gerçek sorunu aşar"
Bu belgi ile hareket ederken herhangi bir jeopolitik analizi amaçlamadık. Emekçi sınıfların siyasi iktidarı nasıl ele geçireceğini veya emperyalist zincirde zayıf halka adaylarının hangileri olduğunu Sempozyum’da ele almadık.
Emekçilerden yana taraf tutan bilim insanları olarak sosyalizmin insanlığa en uygun düzen ve emperyalizmin biriktirdiği her türlü sorunu aşmanın biricik yolu olduğunu ortaya koymak için toplandık.
Bugün üretici güçlerin ve üretimin toplumsallaşmasının geldiği aşama kesinlikle üretim araçlarının özel mülkiyetini kabul etmiyor. Çağımızın içinde bulunduğu moral, siyasi ve iktisadi bunalım, hatta tüm emekçi sınıfların tehdit edildiği bir emperyalist paylaşım savaşı, bu uyumsuzluğun, üretimin toplumsal niteliği ile özel mülkiyet arasındaki çelişkinin yansımasından başka bir şey değildir.
Sempozyum; sosyalist devrimin ulusal düzeylerden başlayarak bir sosyalist dünya sistemine dönüşmesiyle, karşı karşıya olduğumuz bütün sorunların üstesinden gelebileceğimizi söylüyor.
İnsanın insanı sömürmesinin tarih sahnesinden kalkmasıyla; işsizlik, yoksulluk, gericilik, savaşlar, her türlü toplumsal eşitsizlik, ayrımcılık, çevre kirliliği ve iklim değişiklikleri, dünya kaynaklarının tükenmesi gibi sorunları aşabileceğimizi bilime dayanarak söylüyoruz. Bu süreçte merkezi planlama ve toplumsal mülkiyet en önemli araçlarımız olacak.
Sosyalizm; ulusların, kır ve kentin, kadın ve erkek, kafa ve kol, üretken ve üretken olmayan emeğin, tüketim ve tasarrufun bütünleştiği bir düzen olacaktır.
Bilim emekçileri olarak emeğimizin anlamını insanlığın böylesine parlak bir geleceği için çaba sarf etmekte buluyoruz.
Emperyalizmin, sermaye sınıfının, tekellerin insanlığı yok etmesine izin vermeyeceğiz. Sömürüsüz ve eşitlikçi bir toplumda insanlar yaşamaya devam edecekler. İçinde yaşadığımız akıldışı düzen insanlığın tarih öncesinin hastalıklı kısa bir dönemi olarak hatırlanacak.
İnsanlık sırlarını keşfetmeye devam ederek evrende hareket etmeyi sürdürecek.
Bunu biliyor ve umutla bu karanlıktan kurtulmak için mücadele ediyoruz.
Yaşasın sosyalizm! Yaşasın insanlığın parlak ve uzun geleceği!