Kanal İstanbul lojistik değil rant projesidir!

Kanal İstanbul projesine ilişkin 2018 yılı başında başlayan ÇED sürecinde son şekli verilen raporun duyurulması ile proje tüm kesimlerce tartışılır hale gelmiştir. ÇED raporunun ardından bu hafta, İstanbul’un 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planında kanal ve çevresine ilişkin yapılacak değişikliğin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca onaylanıp askıya çıkması ile projenin niteliği ve amacı ortaya serilmiştir.

Plan ve raporlar ne diyor?

Bakanlıkça halka duyurulan tüm plan ve raporlarda projenin amacı; gemi trafiğindeki nitel ve nicel artışın İstanbul üzerinde tehdit oluşturması nedeniyle İstanbul Boğazı’na alternatif bir geçiş güzergâhının planlanması olarak açıklanmaktadır. ÇED raporu kapsamında kanal ile birlikte kanalın Karadeniz ve Marmara girişlerinde iki adet konteyner limanı, lojistik merkezi ve Küçükçekmece Gölü'nün doğu kıyısında bir yat limanı bulunmaktadır. Çevre düzeni planında ise kanal çevresinde daha önce tarım ve orman niteliğine sahip alanlara kentsel gelişme alanları, sağlık turizmi, eko turizm, özel proje alanları gibi fonksiyonlar verildiği göze çarpmaktadır. Çevre düzeni planına bakıldığında projenin yaratacağı rantın büyüklüğü görülebilmektedir. Proje şüphesiz başta İstanbul olmak üzere tüm bölgeyi çevre, ekonomi ve toplumsal ilişkiler bakımından etkileyecektir.

Proje kırsal alanların kaybına yol açacak, nüfus daha da artacak

ÇED raporunda, projenin gerçekleşmesi ile doğal çevrenin yapılı çevreye dönüşmesi ve kırsal alan kaybı açısından bölgesel ölçekte ve yüksek ölçüde çevresel etki ortaya çıkacağı açıkça görülmektedir. Öte yandan projenin gerçekleşmesinin uzun dönemde ve bölgesel ölçekte altyapı hizmetlerinde yetersizliklere neden olacağı, doğal çevre üzerindeki nüfus baskısını artıracağı, tarım ve hayvancılığa olumsuz etkileri olacağı göze çarpmaktadır. Buna karşın alınacak önlemlerin yerel ölçek ile sınırlı kaldığı ve belirsiz tarihlere ötelendiği kolayca fark edilmektedir. Oluşacak etkilerin kontrol altında tutulabilmesi için alınabilecek önlemlerin temenni seviyesinde kaldığı, öznesi belli olmayan tavsiyelerle dolu raporun sonucunda bölgesel ölçekte çok boyutlu ve büyük zararların oluşması kaçınılmazdır.

Projenin finansmanı yok, AKP yalan söylüyor

Projenin yap-işlet-devret modeli ile hayata geçirileceği ifade edilmektedir. Ayrıca henüz bir yatırımcı bulunmadığı, bir yıl içerisinde bulunmasının hedeflendiği belirtilmektedir. ÇED raporunun kapsamına giren işlerin maliyeti 75 milyar TL olarak açıklanmakta, projenin gelir kaynaklarının başında gayrimenkul gelirleri yer almaktadır. Sadece bu ifadelerden yola çıkarak bile Kanal İstanbul’un bir lojistik proje olmaktan çok bir gayrimenkul ve inşaat projesi olduğu sonucuna varılabilir. Proje kendi başına yatırımı karşılayamamakta, kanal çevresindeki gayrimenkullere bel bağlanmaktadır. Hükümet bu projeye ihtiyaç olmadığını, projenin kriz içinde debelenen sermaye sınıfının kısa bir süre için nefes almasını ve günü kurtarmasını sağlayacağını bilmekte, olası deniz kazalarının önlenmesi, İstanbul’un korunması, Montrö’nün delinmesi gibi iddialarla halka yalan söylemektedir.

Amaç oluşacak rantı patronlara aktarmak

ÇED raporunu takiben askıya çıkan çevre düzeni planı oluşacak rantı gözler önüne sermektedir. Plan değişikliği kapsamında hazırlanan araştırma raporunda mevcut yerleşik dokunun haricinde planlanan yeni kentsel gelişme alanlarında nüfusun yoğunlaşacağı ifade edilmektedir. Kanal İstanbul’un, oluşacak kentsel ranttan kaynaklı gelirlerin büyük gayrimenkul ve inşaat şirketlerine aktarılabilmesi için planlandığı açıktır. Kanal İstanbul; 3. Havalimanı, 3. Köprü, Kuzey Marmara Otoyolu gibi inşaat şirketlerini canlı tutmak ve İstanbul’un bakir arazileri üzerinden kentsel rant yaratmak üzerine bina edilmiş bir projedir ve AKP eliyle çevreye ve kentlere verilen geri dönülemez zararlara bir yenisini daha eklemekten başka bir sonuç doğurmayacaktır.

İstanbul’un geleceği inşaat şirketlerine teslim edilemez

Bir eşikten sonra rapordaki şişirilmiş projeksiyon ve analizler üzerinden yapılacak değerlendirmeler anlamını yitirmektedir. Kanal İstanbul lojistik bir proje değil sermaye sınıfının ve ona hizmet eden AKP hükümetinin kısa vadeli rant elde etme projesidir. Bilim ve Aydınlanma Akademisi olarak, büyük gayrimenkul ve inşaat patronları başta olmak üzere sermaye sınıfının hırsları uğruna İstanbul’u felakete sürükleyecek, yalnızca İstanbul’u değil tüm Türkiye’yi etkileyecek ve uluslararası sorunlar yaratacak olan bu projenin karşısında olduğumuzu ilan ediyoruz.

Bilim ve Aydınlanma Akademisi
02.01.2020