İnsanın evriminde egzersizin yeri

Evrim Gökçe
BAA Spor ve Sosyalizm Komisyonu


Dayanıklılık koşucusu olarak insan

Evrimsel süreçte çevre ve genetiğin etkileşimi, günümüzün büyük bilimsel araştırma alanlarından birini oluşturmaktadır. Egzersiz; beslenme ve genetik gibi stratejik değiştirici faktörlerin ayrılmaz bir parçasıdır ve türümüzün evrimine büyük ölçüde katkısı olan önemli bir davranışsal bileşen olarak karşımıza çıkmaktadır.

Hareket, canlıların belirleyici özelliklerinden biridir. Egzersiz (hedefe yönelik hareket) biyolojik olayların en yaygınlarındandır ve memeliler arasında vücudun büyük bölümü, hareket amacına hizmet eder. Başlıca hareket aracı ise, ayrıntılı homeostatik mekanizmalara sahip kas-iskelet sistemidir.

Hareket, en geniş anlamda, çeşitli vücut işlevleri içindir; bununla birlikte, çoğu memelinin günlük yaşamındaki baskın amacı gıda alımıdır. Dolayısıyla, hareket ve beslenme arasındaki etkileşim doğamızın ana temasıdır. Her biri diğerine hizmet eder. "Egzersiz hipotezi" ne dayanarak avlanma tarihimizin belirli yönlerini incelemek, gıdanın popülasyon büyüklüğü üzerindeki merkezi rolüne işaret eden bulgular sunmuştur (1).

İlk homininler modern insanlardan farklı yürüse de, iki ayaklılık muhtemelen doğal seleksiyon sürecinde bir avantajdır ve homininlerin Afrika'da daha yaygın hale gelen açık, ormanlık olmayan habitatlarda daha etkili bir şekilde seyahat etmesine ve beslenmesine yardımcı olmuştur (2).

Yaklaşık üç milyon yıl önce, iklim değişikliği Afrika'daki açık habitatları genişletmiş ve Homo cinsinin kökenlerinin tohumları atılmıştır. Doğu Afrika’daki değişken iklim besin bulma güçlüğü doğurmuş, kıt kaynaklar daha geniş bir alanda daha küçük gruplarla yaşamayı getirmiştir. Geniş çayırların varlığı, "hareketliliğin hayatta kalmanın anahtarı olduğu" göçebe bir yaşam tarzına yol açmıştır (3). Homo'nun en eski türleri iyi bilinmemekle birlikte, özellikle önemli bir tür olan H. erectus, iki milyon yıl önce evrilmiştir. Görünen o ki daha dayanıklılık temelli bir fenotipe doğru ilk geçiş, muhtemelen erken homininler arasındaki iki ayaklılığın kökenleriyle, geniş çayırlarda başlamıştır (4).

H. erectus, daha küçük dişlerle birleştirilmiş daha büyük bir kafatası ve nispeten uzun bacakları, kısa kolları ve modern ayakları olan insan benzeri bir vücuda sahiptir ve önceki homininlerden farklıdır (2). Çok sayıda kanıt, erken H. erectus'un, Homo türleri içindeki ilk avcı toplayıcılar olarak geliştiğini göstermektedir (5). Avcılık ve toplayıcılık, yiyecek arama ve avlamayı, yiyecekleri elde etmek, çıkarmak ve işlemek için araçların yanı sıra yiyecek paylaşımı ve iş bölümü de dahil olmak üzere yüksek düzeyde işbirliğini gerektiren bir geçim sistemidir. Egzersiz açısından bakıldığında, avcı-toplayıcı yaşam biçimi anıtsal bir değişimdir çünkü bu geçim sistemi, özellikle dayanıklılığa bağımlı olan çok çeşitli yeni ve yoğun fiziksel aktiviteler gerektirmektedir.

H. erectus'a benzer vücut kütlesine sahip ve benzer kurak, tropikal Afrika ortamlarında yaşayan modern avcı-toplayıcılar, yeterli yiyecek bulmak için günde ortalama 9 ila 15 km (5 ila 10 mil) yürürler (6). Bir çalışma, bugünkü Buşmanlar’ın, günde 30 km yürüdüğünü (13-48 km/gün) (7), haftada ortalama 10-19 saat avlanma için harcadığını ve genellikle haftada üç kez avlandıklarını belirtmiştir (8). H. erectus'un yeterince yiyecek bulabilmek için günlük benzer mesafelerde yürümesi gerektiği neredeyse kesindir, bu da Homo cinsinin, özellikle H. erectus'un, uzun bacaklar gibi uzun mesafeli yürüyüş için daha modern bir pelvis ve nispeten büyük eklemler gibi yeni adaptasyonlarını açıklamaya yardımcı olur (6).

Tarımla tanışan Homo sapiens'ten önceki 25,000 nesil avcı, periyodik av bakiyesi ve ondan elde edilen kalori ve protein ile yüksek oranda seçilim göstermiş, avcının besin kıtlığı yıllarındaki yeteneği, hayatta kalmalarını, onların aile birimlerini ve genlerini belirlemiştir (9). Afrika'daki modern avcı toplayıcılar, kalorilerinin yaklaşık % 30'unu avladıkları etten elde etseler de, ok, yay, köpekler gibi avlanmak için kullandıkları alet ve yöntemler muhtemelen 100 bin yıldan daha eski değildir. Benzer şekilde taş uçlu mızraklar da en fazla 500 bin yıllıktır (10). Bu nedenle, yaklaşık iki milyon yıl boyunca, et elde etmenin en önemli yolunun sürek avcılığı olması muhtemeldir. Bu tür avlarda, dört ayaklı memelilerin dörtnala gitmesini gerektiren hızlarda uzun mesafeler koşabilme ve soluk alıp vererek soğumasına karşın, insanların öncelikle terleyerek soğuması bir avantaj olarak ortaya çıkmaktadır. Dört ayaklı memeliler, koşarken hızla soluyamadıkları için, uzun süre kovalandıklarında aşırı ısınabilirler ve sonunda soğuma için durmaları gerekir. Avcı toplayıcılar ise büyük hayvanları koşarken kovalayıp yürürken izleyerek, etkili ve güvenli bir şekilde avlayabilirler. Kalahari'de, sürek avları ortalama 31 km sürer ve avcılar bu mesafenin sadece yarısı kadar, genellikle ılımlı bir hızda koşarlar (11).

H. erectus fosilleri, genişlemiş gluteus maksimus, kısa ayak parmakları ve başı eğme kuvvetlerine karşı stabilize etme yetenekleri gibi yürüme ile ilgisi olmayan birçok koşu adaptasyonu gösterir (12). Yürüyüş kesinlikle baskın fiziksel aktivite olmasına rağmen, koşma, taşıma, kazma, tırmanma ve fazlası da önemli görünmektedir. Bu eksende avcılık ve toplayıcılık talepleri, güç veya hız yerine dayanıklılık gerektiren çok çeşitli yeni adaptasyonları açıklamaktadır. Erken homo cinsinde, dayanıklılık ve güç arasındaki intrinsik değişim nedeniyle, gücün hakim olduğu maymun benzeri bir fizyolojiden, dayanıklılığın hakim olduğu daha modern bir insan benzeri fizyolojiye geçişin özellikle H. erectus için güçlü bir şekilde seçilim gösterdiğini söyleyebiliriz.

İlkel insanlar küçük, yavaş ve ölümcül silahlardan genellikle mahrumdur. Onları diğer büyük yırtıcılarla karşılaştırdığımızda, muazzam farklılıklar ortaya çıkar. Örneğin kediler büyük bir hıza, güce, öldürücü çenelere ve dişlere sahiptir. İnsanın fırlatıcı silahları ve diğer araçları benimsemesi ise nispeten yenidir (13). Araştırmacılar, erken insanın avladığı etin bir kısmını attığını öne sürmektedir (14). Başka bir yırtıcı hayvanın saldırısına meydan okuyacak kadar silahlı olmasa da insan, kendisine son derece başarılı yırtıcı olma fırsatı veren güçlü bir ayırt edici kapasite, koşma yeteneği ve özellikle uzun süre koşma yeteneği açısından farklıdır.

Örneğin av hayvanları saatte yaklaşık 60 km hızla koşabilir. Aslan saatte 50 km; çita saatte 90 km, insan ise saatte en fazla 30 km hızla koşabilmektedir. Büyük kedilerin kovalamacası patlayıcı ama kısadır. Aslan ve çita, sırasıyla 90 ila 270 metre sonra koşuyu bırakır. İnsan dayanıklılığı yeteneği, neredeyse benzersizdir. En iyi avcı -alfa koşucu- hayatta kalma ve üreme avantajına sahiptir. Yırtıcı hayvanların topraklarında, bu dayanıklılık kapasitesinin, erken insanın başarısına katkıda bulunduğu düşünülür. Buna karşılık maymunlar çok daha az hareket eder, örneğin goriller günde en fazla yarım mil hareket etmektedir (9).

Avcı toplayıcılarda, yetişkin bir kadın, erkek ve hayatta kalan iki çocuktan oluşan bir birimin günlük kalori ihtiyacı ortalama 10,000 kcal’dir (15). Bu tablo, kalorilerin tamamının av hayvanlarından türetileceği en kötü durumda, avcının kendisini ve ailesini desteklemek için her hafta 100 kg hayvanın eşdeğerini avlaması gerektiği anlamına gelir. Kalahari'deki mevcut av başarı oranlarının kayıtları, bu hesaplamanın gözlemlenen örüntüye yakınlığını göstermiştir. Dört denemeden sadece bir av başarılı olmaktadır. Et proteinine mutlak bağımlılık bu tür davranışların seçici ve fırsatçı değil, zorunluluk olduğunu ve erken insan sağ kalımında av etkinliğinin oynadığı kritik role işaret etmiştir.

Erken insanın farelerden fillere kadar her şeyi yediği, ancak Olduvai'deki en yaygın kemiklerin antiloplara ait olduğu bildirilmiştir (16). Bir grup çağdaş Buşman’ın avlarıyla karşılaştırıldığında, bulgular Olduvai'deki kemikli kalıntılara oldukça benzerdir (17). Bu raporlar, erken insanın orta büyüklükteki antilopların avlanmasından büyük bir besin kaynağı oluşturduğunu göstermektedir. Bu uzun sürecek kovalamayı sağlayan farklılaşmış kapasite, insanın sıcağa karşı olağanüstü direncinden kaynaklanır (18).

Çoğu hayvan sıcaktan olabildiğince kaçınır. İnsanın dik duruşu ise, başın üstünden güneşe maruz kalan yüzeyi sınırlar. Bununla birlikte, egzersizin ürettiği ısı da, bir yüktür. Koşarken 50-80 kat daha fazla ısı yükü oluşur (19). Hayvanlar, egzersiz yapmak zorunda kalmazlarsa ısıya iyi dayanırlar.

İnsan dahil hayvanlar, sadece 6-7 °C'lik bir gövde sıcaklık artışını tolere edebilir. Vücut sıcaklığı ~ 44 °C'yi aştığında bir dizi yapısal ve işlevsel değişim ortaya çıkar ve ölüm meydana gelir. Ortam ve metabolik ısı üretiminin çifte yükü, hipertermi ve ölüme yol açar. Oysa insanın ısı kaybetme kapasitesi mükemmeldir. Etkili bir ısı kaybı aracı elde etmenin insan evrimindeki önemi, erken insanın çok fazla metabolik ısı üretimi ile yoğun kas aktivitesine maruz kaldığını göstermektedir (20). İnsanların sahip olduğu ilk avantaj tüy eksikliğidir. Çıplak cilt daha verimli ısı kaybına izin verir. İkinci ve daha önemli soğutucu ise ter bezlerinin gelişmesidir. Ter bezlerinin ve ilişkili nöral aparatın gelişimi insanlarda en yüksek düzeydedir, insanlar vücut sıcaklığını sabit tutma yetenekleri açısından en gelişkin hayvandır (21). Saatte 4,2 litre veya günde 12 litre ter salgılayabilen iki milyon ter bezimiz vardır (22). Amerikan yerlilerinin sergilediği olağanüstü koşu kabiliyetleri bilinmektedir. Kuzey Meksika'nın Tarahumara yerlileri olağanüstü koşu yetenekleriyle tanınırlar. Yüz binlerce insan 42+ km maratonu, ısı kaybetme yeteneklerinin de sağladığı büyük avantajla koşmaktadır (23).

İnsanın oksijene bağımlılığı ise, sürekli ve uzlaşmazdır. Yemeksiz haftalar, susuz günler yaşayabilen insanlar, oksijensiz sadece birkaç dakika hayatta kalabilirler. “Fiziksel uygunluk” vücudun tüm vücut dokularına maksimum oksijen verme kapasitesi olarak tanımlanır (24). Fizyologlar bu yeteneği VO2maks olarak ifade eder. Optimum bir fiziksel uygunluk seviyesi (yüksek VO2 maks) elde etmek için, haftada üç kez, her seferinde en az yarım saat yorucu ve tekrarlayıcı egzersiz yapmak gerektiği belirtilmektedir. Bu sıklık ve süre gereksiniminin, Buşmanların av modeline kabaca karşılık geldiğini gözlemlemek dikkat çekicidir; mevcut oksijen taşıma kapasitemizin yapısal ve işlevsel olduğunu, avcı yaşam tarzımızın ayrılmaz bir parçası olarak geliştiğini kuvvetle göstermektedir. Türler arası bir çalışma, geleneksel ve filogenetik olarak kontrol edilen analizler kullanarak, VO2maks'in kemirgenler, toynaklılar, kanidler ve keçiler de dahil olmak üzere insan olmayan memelilerdeki beyin büyüklüğü ile önemli ölçüde korele olduğunu göstermiştir. Benzer şekilde, yüksek düzeyde fiziksel uygunluğun sıcakta daha fazla çalışma (egzersiz) yeteneği sağladığı görülmektedir (22). Gerekli telafilerin sempatik sinir sistemi ve sinirsel haberciler olan noradrenalin/adrenalin tarafından başlatıldığını ve entegre edildiğini gözlemlemek, egzersiz ve sinir sistemi ilişkisini kavramak için önemli görünmektedir (25).

Birlikte ele alındığında bu deliller, erken insanın son derece aktif bir canlı olduğu hipotezi ile tutarlıdır. İnsanın evrim dalı, yaklaşık 5 milyon yıl önce büyük maymunlardan ayrılmıştır. Bu nispeten statik canlılardan iki büyük davranışsal ayrılmanın, diyette yüksek oranda et ve yüksek düzeyde sürekli fiziksel aktivite olduğu görülmektedir. Bu değişiklikler kendi kendini devam ettiren olumlu bir geri bildirim döngüsü oluşturur. Karşılıklı olarak birbirini tamamlayan bu iki özelliğin, Homo sapiens'in iki ana ayırt edici karakterine, beynimize ve uyum yeteneğimize önemli ölçüde katkıda bulunduğu ileri sürülmektedir (9).

İnsanın evrimi sırasında genel olarak dayanıklılık kapasitesini ve performansını artıracak seçimi vurgulayan özellikler için bir dizi morfolojik veri önerilmektedir: Göreli alt ekstremite uzunluğu, yarım daire kanal çapı, ensefelizasyon oranı (26,27,28).

Mevcut insanlarda uzun alt ekstremite, adım uzunluğunu arttırır (aynı büyüklükteki dört ayaklılardan yaklaşık 1 metre daha uzun), yüksek koşu hızını destekler, uzun mesafeli yürüyüş veya endurans koşusu için önemli olan yürüme ve koşma enerji maliyetlerinde azalma sağlar (12).

Yarım daire kanalları, başın açısal dönüşlerini algılar, koşu sırasında stabiliteyi korumak için gerekli olan baş, göz ve vücut hareketlerini koordine eder. Kanalların çapı, kafanın daha yüksek açısal hızlanmasına neden olan daha hızlı, daha çevik lokomotor davranışlarda bulunan hayvanlarda artmıştır. Nispeten büyük kanal boyutları, belirli bir taksonun kafa hareketlerinin frekans spektrumuna ayarlanmıştır (29). İnsanlarda, daha önceki homininler (australopithecines) ve büyük maymunlarla karşılaştırıldığında ön ve arka semisirküler kanal yarıçaplarında artış olduğu ve daha büyük kanalların koşu ve diğer çevik davranışlar için seçilime bağlı olduğu gösterilmiştir. Ensefelizasyon ise gözlemlenen beyin büyüklüğü ile benzer vücut kitlesine sahip bir memeli için beklenen beyin büyüklüğü arasındaki oranı ölçmekte ve böylece beyin büyüklüğü, evrimin önemli bir ölçüsünü sunmaktadır (27).

Büyük maymunlar, insanlar ve fosil hominin kayıtlarında ensefelizasyon, ön ve arka semisirküler kanal çapları (ÖSKÇ-ASKÇ) ve göreli ekstremite uzunluğu (GEU) karşılaştırıldığında aşağıdaki gibi bir tablo izlenmiştir (30).



Ensefelizasyon, göreli ekstremite uzunluğu ve semisirküler kanal genişliği arasında pozitif bir korelasyon gösterilmiştir. Bu ölçümler endurans koşusunun hız/enerji talebi, stabilite gibi farklı parametreleriyle ilişkili atletik yetinin, nörobiyolojik evrimle sıkıca bağlı olduğuna işaret etmektedir. Özetle insanın aerobik aktivitesi, hominin fosillerindeki beyin büyüklüğündeki evrimsel artışla ilişkili görülmüştür.

Egzersiz ve Beyin

Beynimizin nasıl evrimleştiği sorabileceğimiz en önemli sorulardan biridir. Genel bir kural olarak, davranışsal ilerlemeler, hayvan için mümkün olan hareket sayısı ve çevre hareketliliğindeki artış ile ilişkilidir ve bu gelişmeler bir dizi nörolojik ve morfolojik değişikliklere yol açar (31).

Aktif yiyecek aramaya izin veren hareketli bir hayat, eksenel bir simetri ve daha karmaşık bir sinir sistemi geliştirir. Sölenter gibi, kendisine gelen yiyeceğin varlığına bağlı bir hayvan, radyal simetri ve basit bir merkezi sinir sistemi ile karakterizedir. İlkel yumuşakçalar nispeten basit sinir sistemlerine sahipken, hareket kapasitesi geliştirenler buna göre daha karmaşık sinir sistemlerine sahiptir. Filogenetik olarak katekolaminlerin, vejetatif işlevlere hizmet eden ve alt hayvanlarda bulunan diğer büyük sinirsel habercilerden farklı olan asetikolinin aksine ilk olarak yumuşakçalarda görüldüğünü gözlemlemek ilginçtir (32).

Evrim boyunca daha aktif yırtıcıların otçullardan veya daha az aktif canlılardan daha büyük beyinleri vardır (33). Tyrannosaurus rex, Brontosaurus'tan daha büyük bir beyne sahiptir. Köpekbalığı ve büyük kediler, daha az obur kemikli balıklara ve daha sakin küçük memelilere göre nispeten daha büyük beyinlere sahiptir.

Maymun çizgisinden sapma, insan sinir sisteminin hızlı genişlemesini getirmiştir. Canlılık tarihimizdeki hiçbir organ, insan beyni kadar hızlı bir şekilde evrimsel olarak büyümemiştir (34). Serebral hacim her 100,000 yılda 20 santimetreküp artmıştır. Kortikal genişlemenin, insanın fiziksel olarak aktif olduğu ve et yediği aynı gelişimsel evrede meydana geldiği görülmektedir (35, 36). Olduvai ve Koobi Fora'daki etoburun, en eski hominid beyninin ortaya çıkmasıyla çakıştığı gözlemlenmiştir (37). Çeşitli primatlarda yaşam alanı ve beyin büyüklüğü ilişkilendirilmiş ve daha geniş bir aralıkta yer alan bilgilerin karmaşıklığı ile beyin büyüklüğü bağlı bulunmuştur (36).

Beyin büyüklüğü yaşam biçimlerine işlevsel bir uyumdur (38). Serebral neokorteks, maymunlar ve insanlar arasındaki aralıkta, en düşük primatlar ve maymunlar arasındaki önceki tüm aralıkta olduğundan daha fazla genişlemiştir (39). Filogenetik ölçek yükseldikçe, primatlarda ve özellikle insanda neokorteksin motor yolları giderek artmaktadır (34). Beyin gelişimi, yüksek derecede hareketlilik gereksinimlerine hizmet etmiştir. Beynimizin en çok büyüyen kısımları arasında olan motor korteks ve beyincik, hareket ihtiyaçlarına hizmet eden kısımlardır.

Vücut kütlesine göre hem mutlak beyin boyutunda hem de göreli beyin boyutundaki bu büyük artış, Homo cinsinin erken evrimi sırasında meydana gelmiştir ve özellikle Homo erectus'un evrimi sırasında belirginleşmiştir . İnsan evrimindeki beyin büyüklüğü değişiklikleri sıklıkla biliş bağlamında yorumlandığından (40) homininlerde artan beyin büyüklüğü için önceki hipotezler daha fazla sosyal karmaşıklığa (41) veya daha fazla çevresel uyarana odaklanmıştır (42,43). Bununla birlikte, beyin büyüklüğünün artışına, aerobik aktivite düzeyleri de eşlik etmiş gibi görünmektedir. Atalarımız, H. erectus ile başlayarak, daha yüksek düzeyde aerobik aktivite gerektiren bir avcı ve toplayıcı yaşam tarzına geçtiklerinde, uzun mesafeli yürüyüşler için adaptasyon ve dayanıklılığın gelişimini göstermiştir. Bu nedenle, insan olmayan memelilerde beyin evrimi örüntülerini gözden geçirmenin yanı sıra, insan lokomotor dayanıklılığına etki eden seçilimin, insan beyninin yapısı ve bilişinin evrimi üzerinde ölçülebilir bir etkisi olduğu önerilmektedir. Üstelik egzersiz, sosyal karmaşıklık ve çevresel uyarandan ayrı bir çerçeveye dahil değildir. Erken insanlar, uzun mesafeleri gruplar halinde, çok sayıda çevresel uyaranı yorumlayarak, öğrenerek beraber kat etmişlerdir.

Neandertal kuzenleriyle karşılaştırıldığında, homo sapiens beyni boyut olarak daha küçük, fiziksel aktivitesi ve protein tüketimi de daha azdır. Neandertal kafatasının, daha büyük motor korteks ve serebellum için yer sağlayan, büyük ölçüde genişlemiş bir oksiputu vardır (44).

Fiziksel aktivite, yüksek seviyelerde katekolaminin, adrenalin ve noradrenalinin salgılanmasına neden olur (9,25). Bu maddelerin güçlü sinirsel uyarıcılar olduğu bilinmektedir. Katekolaminler, görsel korteksin gelişimi için gereklidir (45) ve deneysel olarak zekayı arttırdığı gösterilmiştir (46).

Sıçan beyin büyüklüğü, fonksiyonu ve dendritik dallanmanın erken yaşamdaki "zenginleşmeye" duyarlı olduğu bildirilmiştir (47,48). Fenilalanin ve tirozin, insanlar için iki esansiyel amino asit, katekolaminlerin doğrudan öncüleridir. Bir başka esansiyel amino asit olan triptofan, başka bir hayati sinirsel haberci serotoninin öncüsüdür. Egzersizin, amino asitlerin beyin proteinine dönüşümünü arttırdığı görülmüştür (49). Fiziksel aktivitenin kalsiyum döngüsünde bir artışla sonuçlandığını gözlemlenmiştir. Kalsiyumun bilinen bir sinirsel uyarıcı olduğu düşünüldüğünde, bunun modern beynin evrimine katılmış olabileceği öne sürülmüştür (37).

Katekolaminlere ek olarak, fiziksel aktivitenin yüksek düzeylerde endorfin artışı doğurduğu, endorfinlerin endojen ağrı modülatörlerini temsil ettiği gösterilmiştir. Pavlov, aç bir hayvanın yemeğe erişim için ağrıyı daha iyi tolere ettiğini vurgulamıştır (50). Bu birleşik reaksiyona muhtemelen endorfinler aracılık eder. Bunun egzersiz hipotezi ile ilgisi açıktır. Ağır eforlara eşlik eden yüksek endorfin seviyeleri, daha fazla harekete izin verecektir. Avın kıt olduğu yıllar boyunca bu ilişkinin sağladığı sağkalım avantajı önemli olabilir.

Bulgular, ayaklarımız ve uzuvlarımızın beynimizden önce geliştiğine işaret etmektedir. Fiziksel olarak aktif olan ve et yiyen erken insanda, fiziksel aktivitenin kışkırttığı iç ortam, beynimizin derin fiziksel ve işlevsel değişiklikleri için zemin sağlamıştır.

Günümüzdeki inaktivitenin kökenleri evrimsel mi?

İnsanlar dayanıklılık koşucuları olarak seçilim göstermiştir, ancak insanların da mümkün olduğunca dinlenmeye adapte olduklarını söylemek mümkündür.

Örneğin, Kalahari Buşmanları zorlu işleri yapmak için sadece 4 ila 6 saat harcamaktadır (51). Her ne kadar bu mütevazı çalışma saatlerini avcı-toplayıcıların kolay yaşamlarının kanıtı olarak yanlış yorumlamaya gitmek mümkün olsa da (52), enerji dağıtım teorisi, çabanın en aza indirilmesinin sınırlı gıda içeren koşullarda bir adaptasyon olduğunu göstermektedir. Organizma, enerjiyi üreme, büyüme veya bakım için kullanır. Doğal seleksiyon sadece üreme başarısını arttıran adaptasyonları gerektirdiğinden, organizmalar enerjiyi mümkün olduğunca üremeye yönlendirecek şekilde seçilim gösterir ve hayatta kalan sayıların artmasını sağlamayan işlevlere harcanan fazla enerji adaptif değildir.

Bu bağlamda, çok çeşitli habitatlardan toplanan enerji verilerinin, avcı-toplayıcıların enerjiyi dengede tutma mücadelesi verdikleri için mümkün olan her yerde dinlendiğini göstermesi şaşırtıcı değildir. Avcı toplayıcılardaki ortalama günlük kalori ihtiyacı erkeklerde 2,600-3,000 kcal, kadınlarda ise 2,000-2,600 kcal olarak ifade edilmiştir (53). Ancak kadınlar genellikle yaklaşık 1,000 ila 2,000 ek kcal’ye ihtiyaç duyar çünkü neredeyse her zaman hamile veya emzirir durumdadırlar; ayrıca hem bebeklere hem de kendi başına yemek bulamayan çocuklara yiyecek sağlamaktadırlar. Bununla birlikte, bu kadar enerjiyi elde etmek, özellikle sadece 2,000 kcal’yi güvenilir bir şekilde toplayabilen ve dolayısıyla eşler ve büyükanneler de dahil olmak üzere başkaları tarafından desteklenmesi gereken anneler için zor bir iştir (54, 55). Avcı-toplayıcılar genellikle enerji dengesine yakın kalabilseler de, bolluk ve kıtlık mevsimleri arasında birkaç kilo alıp kaybederler ve açlık şikayetleri yaygındır (56). Avcı-toplayıcı enerji talepleri üzerinde yapılan çalışmalar, fazla aktiviteden kaçınan insanların seçilimine dönük çıkarımı makul kılmaktadır. Erkek ve kadın avcı-toplayıcılar için fiziksel aktivite düzeyleri (toplam enerji harcamasının, dinlenim metabolik hızına bölünmesiyle hesaplanır) sırasıyla 1,9 ve 1,8 (aralık, 1,6 ila 2,2), geçimlik çiftçiler için olanlardan biraz daha düşüktür, bu da erkekler için ortalama 2,1 ve kadınlar için 1,9’dur (aralık 1,6 ile 2,4). Sanayi devrimi sonrası süreçteki ABD’liler için ise bu sayı, 1,6 olarak avcı toplayıcılardan oldukça düşüktür (57).

Bu veriler, fiziksel aktiviteden ziyade diyetteki değişikliklerin enerji fazlalarının baskın nedeni olduğunu ve dolayısıyla çağdaş insanlarda obezitenin nedenine işaret etmek için kullanılmıştır (58). Ancak, avcı-toplayıcıların gelişmiş ülkelerdeki insanlardan çok daha küçük vücut kütlelerine sahip olma eğiliminde olduklarını belirtmek önemlidir, bu nedenle vücut kütlesine göre aktif enerji harcama oranları tahminleri (30 kcal/kg/dk) ABD’lilerinkinin neredeyse iki katıdır (17 kcal/kg/dk). Başka bir deyişle, günde 4-6 saat fiziksel olarak çok aktif olan avcı-toplayıcılar hala sanayi sonrası ekonomilerdeki insanlardan neredeyse iki kat daha aktiftir (2), bu da neden mümkün olduğu kadar aktif olmadıkları durumda daha güçlü bir seçilim altında olduklarını açıklayabilir. Avcı-toplayıcılar arasında hareketsizlik konusunda bilinen bir davranışsal çalışma olmamakla beraber, fiziksel aktiviteden kaçınmaya istekli oldukları, bu kuralın önemli istisnasının, geçim ile ilgisi olmayan gönüllü bir egzersiz şekli olan oyun olduğu belirtilmektedir. Oyun, çoğunlukla yetişkin olmayanların atletik becerileri öğrenmesine ve uygun fiziksel kapasiteleri geliştirmesine yardımcı olan, insanlar için neredeyse benzersiz olan eski bir adaptasyondur.

Buna ek olarak kanıtlar, insanların, özellikle de kadınların, büyük beyinler ve bedenler, hızlı üreme oranları, bebekler ve diğer bağımlı çocukları beslemek gibi insan biyolojisinin birkaç maliyetli yönünü güvenilir ve tutarlı bir şekilde sağlamak adına, yeterli enerji rezervine sahip olmak için mümkün olduğunca fazla yağ depolayacak şekilde özel olarak adapte olduklarını gösterir. Çoğu memelide olduğu gibi, diğer primat türleri de yaklaşık %5 ile %8 vücut yağına sahipken, avcı-toplayıcı erkeklerde %10 ile %15 ve kadınlarda %15 ile %25 yağ oranı izlenmektedir. Buna rağmen, avcı-toplayıcıların vücut kitle indeksi daima 23 kg/m2’nin altındadır (59). İnsanların diğer primatlarla karşılaştırıldığında nispeten yağlı olmaları için güçlü bir seçilim vardır, ancak bu depoları düzenli olarak katabolize etmenin yanı sıra diğer primatlardan daha fazla fiziksel aktiviteye girmek ve mümkün olduğunda dinlenmek de bu sürece dahildir.

Ancak insanın evriminde inaktivite eğilimine dönük bu veriler, bugünkü hareketsiz insan için bir “seçilim izi” olarak yanlış yorumlanmamalıdır. Yakın zamana kadar insanların düzenli olarak fiziksel aktiviteden kaçınma şansına sahip olmadığı, bu nedenle aşırı hareketsizliği önlemek için güçlü bir seçilim gelişmesine uygun koşulların bulunmadığı unutulmamalıdır. Aynı mantıkla, obeziteyi önlemek için de hiçbir zaman seçilim mekanizması gelişmemiştir çünkü obezite insan için yeni bir sorundur.

Bir ilaç olarak egzersiz

Seçilim nihayetinde üreme başarısı üzerinde etkili olduğu ve enerji sınırlı bir kaynak olduğu için, seçilimin hareketsizliğin olumsuz etkileri ile başa çıkmak zorunda hiçbir zaman kalmadığını söyleyebiliriz. Başka bir ifadeyle, doğal seçilimin üreme başarısı üzerinde etkisi ve organizmalar sınırlı enerji kaynakları ile hareket etmek zorunda olduğundan, seçilim her zaman enerjiyi üremeyi tercih edecek şekilde takas eden mekanizmaları desteklemiştir. Sonuç olarak, vücudun fizyolojisi ve anatomisi, fiziksel aktivite tarafından üretilen gerilmelere yeterli kapasiteyi ancak çok fazla enerji kaybı doğurmayacak şekilde tepki verecek şekilde uyarlanmıştır.

Fiziksel aktivite ile kas dokusu arasındaki doz-yanıt ilişkisini ele alalım. Kaslar vücudun istirahat metabolik hızının yaklaşık % 40'ını tükettiğinden, ayrı ayrı kaslar ihtiyaç üzerine hipertrofiye giderken, kullanmama durumunda atrofi gelişir (4). Değişen fiziksel aktivite seviyelerine yanıt olarak benzer reaksiyon normları, dolaşım sistemi, iskelet sistemi ve metabolizma dahil olmak üzere vücuttaki hemen hemen her sistem için geçerlidir. Dolaşım sisteminde, örneğin kuvvetli aktivite periferik dolaşımın genişlemesini uyarır, kardiyak debiyi arttırmak için ventriküler genişlemeye neden olur ve arteriyel esnekliği arttırır. Orta derecede fiziksel aktiviteden kaçınan bireyler düşük kardiyovasküler kapasite geliştirir, bu da onları nadir görülen birçok hastalığa yatkın hale getirir (60). Yürüme, koşma ve diğer fiziksel aktivite biçimleri de iskelette kemik birikimini ve onarım mekanizmalarını uyarmak için gerekli olan mekanik gerilmeleri oluşturur. Sonuç olarak, uzayan hareketsizlik osteoporoz ve diğer nadir görülen hastalık riskini artıran zayıf kemiklere yol açar. Örneğin, egzersizin osteoporoza karşı koruyucu etkileri muhtemelen iskeletin maliyetli bir şekilde aşırı inşasını önlemek için bir seçilim ürünüdür. Yani, egzersizin osteoporozun önlenmesine yardımcı olması, öncelikle iskelet sisteminin - diğer her sistem gibi - kapasiteyi talebe göre ayarlamak için fiziksel aktivite gerektiren ve dolayısıyla normal talep olmadığında normal kapasite geliştirememesinin bir sonucudur. Bu haliyle egzersiz evrimsel olarak bir ilaç değil, adaptasyon gibi yanıt vermekte öte yandan günümüzde pek çok hastalığın önlenmesi ve tedavisinde pekala bir ilaç gibi davranmaktadır.

Hareketsizlik gibi yeni çevresel koşulların neden olduğu, evrimsel adaptasyon tarihimizin kurallarının dışına çıkan hastalıklar nedeniyle hastalandığımız için, egzersiz modern insan için bir kültürel çözüm, bir ilaç halini almıştır.

Hareketsizlik, mevcut üretim ilişkileri zemininde bir sonuç olarak ortaya çıkmış; beraberinde ise giderek artan sayıda insanın koroner kalp hastalığı, hipertansiyon, tip 2 diyabet, osteoporoz, nörodejeneratif hastalıklar ve daha fazlasına neden olmaktadır. Hareketsizlikten kaynaklanan hastalıkların nedenleri yerine semptomları hedef almak, egzersiz paradoksunun devam etmesine ve kötüleşmesine izin vereceğimiz zararlı bir kısır döngünün içine sıkışma anlamına gelmektedir. Hem koruyucu sağlık hizmetlerinin bir bileşeni hem de tedavi edici etkileri düşünüldüğünde, daha fazla egzersizi teşvik etmek kamusal bir sorumluluk olarak bilim insanlarının önünde durmaktadır.

Yukarıda paylaşılanlar ışığında, emekçi halkın egzersiz açığına dair bir veri seti oluşturmak, çalışmamızın amaçlarından biridir. Günümüzde egzersiz yapmak, ayrıcalıklı sınıfın bir nişanı haline gelmiştir. Oysa fiziksel aktivite, tüm üretim birimlerinde, okullarda ve bir eğlence biçimi olarak da, emekçi halkın erişimine açık hale getirilmelidir. Kapitalizm bu erişim hakkını engellemektedir ancak kapitalizmin geçici bir üretim biçimi olduğu vurgulanmalıdır. İnsanların tüm maddi ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri bir toplumu oluşturmak için üretimi belirleyen tüm koşulların gelişmesi için verilecek mücadele, hem harekete ihtiyaç duymakta hem de hareket vaat etmektedir.


Kaynaklar

  1. Washburn, S. & Lancaster, C. (1968). The evolution of hunting. In (R. Lee & I. de Vore, Eds). Man the Hunter, p.293-307. Chicago: Aldine.
  2. Lieberman, D.E. (2013). The Story of the Human Body: Evolution, Health and Disease. p:460. New York (NY): Pantheon.
  3. Laporte, L. & Zihlman, A. (1983). Plates, climate and hominid evolution. South African Journal of Science 79, 96-110.
  4. Lieberman, D.E. (2015). Is exercise really medicine? An evolutionary perspective. Current Sports Medicine Reports 14, 313-319.
  5. Aiello, L.M., Dean, M.C. (1990). Human Evolutionary Anatomy. New York (NY): Academic Press, p. 595.
  6. Marlowe, F.W. (2010). The Hadza: Hunter-Gatherers of Tanzania. Berkeley (CA): University of California Press, p. 325.
  7. Lee, R. (1979). The/kung San, p. 526. Cambridge: C.U.P.
  8. Tanaka, J. (1970). Subsistence ecology of central Kalahari San. In (R. Lee & I. DeVore, Eds) Kalahari Hunter Gatherers, p.98-119. Cambridge, MA: Harvard University Press.
  9. Bortz, W.M. (1985). Physical Exercise as an Evolutionary Force. Journal of Human Evolution 14, 145-155.
  10. Lieberman, D.E., Bramble, D.M., Raichlen, D.A., Shea, J.J. (2009). Brains, brawn and the evolution of human endurance running capabilities. In: Grine FE, Fleagle JG, Leakey RE, eds. The First Humans: Origin and Early Evolution of the Genus Homo, p.77-98. New York (NY):Springer.
  11. Liebenberg, L. (2006). Persistence hunting by modern hunter-gatherers. Curr. Anthropol. 47,17-26.
  12. Bramble, D.M. & Lieberman, D.E. (2004). Endurance running and the evolution of Homo. Nature 432,345-352.
  13. Kortlandt, H. (1980). How might early hominids defended themselves against large predators in food Competition, Journal of Human Evolution 9, 79.
  14. Goodall, J. & Hamburg, D. (1974). Chimpanzee behavior as a model for the behavior of early man. New evidences on possible origins of human behavior. In (D. Hanburg & H. Brodie, Eds) American.Handbook of Psychiatry, Vol. 6, p.14-45. New York: Basic Books.
  15. Lee, R. (1968). What hunters do for a living or how to make out on scarce resources. In (R, Lee & I. deVore, Eds) Man the Hunter, pp. 30-48. Chicago: Aldine.
  16. Leakey, M. (1971). Olduvai Gorge, Vol. 3. Cambridge: C.U.P.
  17. Spaeth, J. & Davis, D. (1976). Seasonal variability in early hominid predation. Science 194, 441-445.
  18. Taylor, C. R. (1974). Exercise and thermoregulation. In Environmental Physiology. International Review of Science I, pp. 163-184.
  19. Taylor, C. R. (1980a). Response of large animals to heat and exercise. In (S. Horvath & M. Yousef, Eds) Environmental Physiology: Aging, Heat, and Altitude, pp. 79-89. Elsevier, N. Holland.
  20. Campbell, B. B. (1974). Human Evolution. Aldine, Chicago, p. 464.
  21. Kuno, Y. (1956). Human Perspiration, p. 56. Springfield: C. C. Thomas.
  22. Frisancho, A. (1974). Human Adaptation, A Functional Interpretation, p. 23. St Louis, Toronto, London: C. V. Mosby.
  23. Nabokov, P. & MacLean, M. (1980). Ways of native American Running. Coevolution Quarterly Summer, p:4-21.
  24. Hill, A.V., Lupton, H. (1923). Muscular exercise, lactic acid, and the supply and utilization of oxygen. Quart J Med 16,135–71.
  25. Ward, M., Mefford, I., Black, G. & Bortz, W. (1985). Plasma catecholamine response to exercise. In (K. Fortherby & S. Pal (Eds). Exercise Endocrin. Berlin, New York: (in press).
  26. Pontzer, H. (2006) Locomotor energetics, ranging ecology, and the emergence of the genus Homo. Cambridge, MA: Harvard University Press.
  27. Lieberman, D.E. (2011). The evolution of the human head. Cambridge, MA: Harvard University Press.
  28. Martin, R.D. (1981) Relative brain size and basal metabolic rate in terrestrial vertebrates. Nature 293, 57–60.
  29. Spoor, F., Wood, B., Zonneveld, F. (1994) Implications of early hominid labyrinth morphology for the evolution of human bipedal locomotion. Nature 369, 645–648.
  30. Raichlen, D.A., Polk, J.D. (2013) Linking brains and brawn: exercise and the evolution of human neurobiology. Proc R Soc B 280: 20122250.
  31. Piaget, J. (1978). Behavior and Evolution, p 146. New York: Random House.
  32. von Euler, U. S. (1956). Noradrenalin. Springfield Ill: Charles Thomas.
  33. Gould, S. (1977). Ever Since Darwin, p. 74. New York, London: W. W. Norton.
  34. Sarnat, N. & Netsky, M. (1974). Evolution of the Nervous System, p. 256. New York, London: O.U.P.
  35. Lovejoy, D. (1981). The origin of man. Science 211, 341.
  36. Clutton-Brock, T. & Harvey, P. (1980). Primates, brains, and ecology. Journal of Zoology (London) 190, 306-323.
  37. Blumenberg, B. (1983). The evolution of the advanced hominid brain. Current Anthropology 24, 589-623.
  38. Jerison, H.J. (1977). Evolution of the Brain and Intelligence. New York: Academic Press.
  39. Stephan, H. & Andy, L. (1969). Quantitative comparative neuroanatomy of primates; an attempt at a phylogenetie interpretation. Annals of the New York Academy of Science 167, 370-387.
  40. Holloway, R.L. (2008) The human brain evolving: a personal retrospective. Annu. Rev. Anthropol. 37, 1–19.
  41. Dunbar, R.I.M. (2003) The social brain: mind, language, and society in evolutionary perspective. Annu. Rev. Anthropol. 32, 163–181.
  42. Fabel, K., Kempermann, G. (2008) Physical activity and the regulation of neurogenesis in the adult and aging brain. Neuromol. Med. 10, 59–66.
  43. Kempermann, G., Fabel, K., Ehninger, D., Babu, H., Leal-Galicia, P., Garthe, A., Wolf, S.A. (2010) Why and how physical activity promotes experience-induced brain plasticity? Front. Neurosci. 4, 1–9.
  44. Geist, V. (1976). Neanderthal the hunter. Natural History 40, 26-36.
  45. Kasamatsu, T. & Pettigrew, J. (1979). Preservation of binocularity after monocular deprivation in the striate cortex of kittens treated with 6-hydroxydopamine. Journal of Comparative Neurology 185, 139-182.
  46. Dustman, R., Ruhling, R., Russel, E., Shearer, D., Bonekat, H., Shiyeoka, J, Wood, J. & Bradford, D. (1984). Aerobic exercise training and improved neuropsychological function of older individuals. Neurobiology of Aging 5, 35-42.
  47. Diamond, M. (1967). Extensive cortical depth measurement and neuron size in the cortex of environmentally enriched rats. Journal of Comparative Neurology 31,357-364.
  48. Kretch, A., Rsenzweig, M. & Bennett, E. (1962). Relativns between chemistry and problem solving among rats in enriched and impoverished environment. Journal of Comparative Physiological Psychology 55, 801-807.
  49. Altman, J. (1963). Differences in the utilization of tritiated leucine by single neurons in the normal and exercised rat; an autoradiographic investigation with microdensitometry. Nature (London) 199, 777-780.
  50. Pavlov, I.P.  (1928). Lectures on Conditioned Reflexes: Twenty-Five Years of Objective Study of the Higher Nervous Activity (Behaviour) of Animals, p.414. Liverwright Publishing Corporation: New York, NY, USA.
  51. Lee, R.B. (1979). The Kung San: Men, Women and Work in a Foraging Society, p.556. Cambridge and New York: Cambridge University Press.
  52. Sahlins, M.H. (1972). Stone Age Economics, p.348. Chicago (IL): Aldine.
  53. Kelly, R.L. (2007). The Foraging Spectrum: Diversity in Hunter-Gatherer Lifeways, p.446. Clinton Corners (NY): Percheron Press.
  54. Hawkes, K., O’Connell, J.F., Jones, N.G. (1998). Grandmothering, menopause, and the evolution of human life histories. Proc. Natl. Acad. Sci. U. S. A. 95,1336-1339.
  55. Kaplan, H.S., Hill, K.R., Lancaster, J.B., Hurtado, A.M. (2000). A theory of human life history evolution: diet, intelligence, and longevity. Evol. Anthropol. 9,156-185.
  56. Kelly, R.L. (2007). The Foraging Spectrum: Diversity in Hunter-Gatherer Lifeways. Clinton Corners (NY): Percheron Press, p. 446.
  57. Liebenberg, L. (2006). Persistence hunting by modern hunter-gatherers. Curr. Anthropol.,47,1017-1026.
  58. Pontzer, H., Raichlen, D.A., Wood, B.M. (2012). Hunter-gatherer energetics and human obesity. PLoS One 7,e40503.
  59. Jenike, M.R. (2001). Nutritional ecology: diet, physical activity and body size. In: Panter-Brick C, Layton RH, Rowley-Conwy P, editors. Hunter-gatherers. An Interdisciplinary Perspective. Cambridge (United Kingdom): Cambridge University Press, p:205-238.
  60. Zschucke, E., Gaudlitz, K., Strohle, A. (2013). Exercise and physical activity in mental disorders: clinical and experimental evidence. J. Prev. Med. Public Health., 46,12-21.

Katkılar

Akif Akalın

Merhaba,

Evrim Gökçe'ye İnsanın evriminde egzersizin yeri başlıklı makalesi için teşekkürler.

Makale kaynakça ve tablo hariç 9 sayfa. 7,5 sayfanın evrim ve egzersiz ilişkisine,1 sayfanın egzersiz ve sağlık ilişkisine ayrılırken, yazının "önerisine" yalnızca 1 paragraf ayrıldığını görünce bir DENGE sorunu olduğunu düşündüm. İlk 8,5 sayfanın uzunluğuna bir itirazım yok fakat önerinin 1 paragrafla verilmesi makaleyi eksik bırakmış.

Makalenin 2 somut önerisi var:

Birinci öneri bilim insanlarına: Bilim insanlarının egzersizi teşvik etmeleri isteniyor. Daha fazla egzersizi teşvik etmek kamusal bir sorumluluk olarak bilim insanlarının önünde durmaktadır

İkinci önerinin muhatabı biraz muğlak: Fiziksel aktivite, tüm üretim birimlerinde, okullarda ve bir eğlence biçimi olarak da, emekçi halkın erişimine açık hale getirilmelidir

Bence makale asıl buraya yoğunlaşıp, belki 2 - 3 sayfa bu öneriyi açmalıydı. Örneğin fiziksel aktivite üretim birimlerinde emekçilerin erişimine NASIL açık hale getirilecek. Önerilerimiz neler, devrimden sonra bunu sağlamak için biz ne yapacağız. Parti programımıza bu konuda bir şeyler eklemek gerekli mi?

Burada NASIL sorusu çok önemli, çünkü şeytan burada gizli. Bu önerilerle devrimci, sosyalist işler yapılabileceği gibi, işçi sınıfının BİLİNÇ düzeyine bağlı olarak pekâlâ kapitalist düzenin kendisini yeniden üreteceği alanlar da açılabilir ve yazarın umudunun aksine ( kapitalizmin geçici bir üretim biçimi ) kapitalizmin ömrü uzayabilir. Örneğin Toronto Belediyesi Halk Sağlığı Departmanı, tam da yazarın gerekçeleriyle, çalışanlarının sağlığı için her çalışanına ANLAŞMALI FITNESS SALONUNDAN ayda 6 kez 2'ser saat ücretsiz yararlanma hakkı tanımaktadır. Anımsadığım kadarıyla salonun bu hizmet için yıllık abonelik ücreti 500 dolardı.

Eğer NASIL sorusuna yanıt verilmezse, işçi sınıfının egzersiz talebine böyle yanıt vermek de mümkün. Elbette ayda 12 saat egzersiz işçi sınıfının mücadelesiyle elde edilmiş bir kazanımdır, fakat bu kazanım aynı zamanda sermaye için kendisini yeniden üreteceği bir alan sunmaktadır, hem de DEVLET GARANTİSİ ile.

Oysa Toronto Belediyesi emekçilerinin sendikasında CUPE (bizdeki KESK gibi) bilinçli komünistler olsaydı, yalnızca egzersiz istemez, bunun NASIL örgütlenmesini istediklerini de tarif ederlerdi.

Örneğin Sovyetler Birliği'nde de işçi sınıfının egzersiz talebi yanıtlanmıştır. Ancak BÜYÜK FARKLARLA. Birincisi Sovyetler Birliği'nde egzersiz Kanada'da olduğu gibi emekçinin zamanından değil, işverenin zamanından alınarak verilir. İşçiler işyerlerinde topluca uzmanların yönetiminde mesai saatleri içinde egzersiz yaparlar. İkincisi, Kanada HANGİ egzersizin yapılacağını işçiye bırakırken (işçilerin çoğu bu hakkını fitness salonundaki pahalı oyuncaklarla oynayarak kullanır), Sovyetler Birliği'nde emekçinin İŞİNİN ÖZELLİKLERİNE GÖRE HANGİ TÜR EGZERSİZLERE GEREKSİNİMİ OLDUĞU belirlenir ve programlar BİLİMSEL olarak düzenlenir.

Maksadın hâsıl olduğunu umarak, okullara ve diğer kısma girmeden burada kesiyorum. Yazara önerim makalenin sonunu bu yönde genişletmesidir.


Erhan Nalçacı

İnsanın evrim sürecinde egzersizin ne kadar önemli bir yer tuttuğu çok iyi açıklanmış. Öte yandan vücutta yağ birikimine karşı uzun avcı-toplayıcılık döneminde bir seçilimin işlemediği ve insanları obeziteye karşı neden savunmasız kaldığı belgelenmiş.

Şimdi sonbahara çalıştayında, Türkiye’de ve dünyada egzersiz eksikliğinin (açığının) boyutları, obezitenin yaygınlığı ve nedenleri, egzersiz açığının topluma neye mal olduğunun belgelenmesine geldi.

Ayrıca nasıl bir egzersiz ve spor öneriliyor. Reel sosyalist deneyimin bu konuda aldığı yol ışığında tartışmaya açabiliriz.

Ayrıca komisyondan 21. yy’da sosyalist kuruluşta yarışmacı sporların ne kadar yer alacağına ilişkin bir yaklaşım bekliyoruz.


KATKILARA YANITLAR

Toronto Belediyesi örneği, işçi sınıfının egzersiz yapma hakkına erişimi konusunda “başka bir kapitalizm mümkün” hayalinin bir parçası olarak yorumlanmaya müsait. Emperyalist-kapitalist sistemin ayrıcalıklı unsurlarının, halklarına yatıştırıcı “imkanlar” sunabildiğini biliyoruz. Üstelik bunu yaparken patronları incitmeyen hatta teşvik eden bir yöntem kullanılabiliyor (devletin özel fitness salonu ile anlaşması). Sınıfsal açıdan herkesin mevcut yerini koruduğu bu model, işçi sınıfı açısından hayatına el koyanlarla, haftada 2 saat egzersiz karşılığında masaya oturma anlamına geliyor. Ancak kapitalizmin maddi temelleri düşünüldüğünde bu ne sürdürülebilir ne de sistemin her halkasındaki emekçiye sunulabilir bir hak (bu noktada kapitalizmin geçici bir üretim biçimi olduğuna dair vurgunun mutlaka “umut” içerdiğini ancak saf umuttan değil tarihsel ilerleme fikrinden beslendiğini not etmeliyiz). Çevrenin korunması, sağlıklı beslenme, kadınların özgürlüğü gibi pek çok alanda olduğu gibi, egzersiz hakkımız konusunda kapitalizm içindeki çözümleri konuştuğumuz her an bir zaman kaybı. Her bir işçi için kas kütlesinde azalma, damar hastalıkları, duygu durumu bozuklukları anlamına gelen, telafisi çok güç bir zaman kaybı.

Akif hoca, sosyalizmde egzersizin işçi sınıfıyla nasıl buluştuğuna dair bir dizi örnek sunmuş. Bu konuyu değerlendirmeyi, komisyonumuz sonraki hedefleri arasında belirlemişti. Emekçi halkın spora erişiminin güncel durumuna dair verileri derlemek ve Erhan hoca’nın da değindiği “halkın egzersiz açığını sosyalist Türkiye’de nasıl kapatacağımızı” planlamayı, bu sıralama ile çalışmayı düşündük. Yine bilim insanlarına düşen görevler arasında, spor teknolojileri ve beraberinde getirdiği etik tartışmalara değinmenin de önemli olacağını düşünüyoruz. Dolayısıyla metindeki “denge” sorunu sonraki çalışmalarımız eşliğinde aşılacak, bir bütünlüğe erişecektir diye umuyoruz. Hiç de uzak olmayan geleceğe dair önerilerimizle, bir sonraki çalıştayda buluşmak dileğiyle.