“Yapay Zekâ Çağında Hukuk” Raporu Üzerine Değerlendirmeler

Comments on the “Law in the Age of Artificial Intelligence” Report

Ceren Tuğlu Olpak
Ar. Gör, Hacettepe Üniversitesi, Hukuk Fakültesi, Ankara

Mehmet Ali Olpak
Dr. Öğr. Üyesi, Türk Hava Kurumu Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Ankara
Özet
Ankara, İstanbul ve İzmir barolarının ortak çalışması olarak yayımlanan “Yapay Zekâ Çağında Hukuk” raporu, “yapay zekâ” olgusuna hukukçuların gözünden bakan ve olgunun hukuk alanındaki mevcut ve potansiyel yansımalarına dair değerlendirme ölçütleri belirlemeye çalışan bir metin olarak geçtiğimiz haftalarda yayımlanmıştır. İlgili baroların birlikte düzenlediği bir çalıştayın ürünü olan ve Türkiye’de ilk kez gerçekleştirilen bir çalışma olduğu ifade edilen raporda, konuyla ilgili çeşitli başlıklar altında literatür bilgisi, teknolojinin hukuk alanında kullanımı ve hukuk eğitiminde ne şekilde ele alınması gerektiğine dair görüşler ile güncel bağlamda önerilere yer verilmektedir. Bu öneriler ağırlıklı olarak yapay zekâ uygulamalarının hukuk alanında yardımcı ve karar destek sistemleri şeklinde kullanılması, dijital delil tespitindeki rolü, performans ölçümü ve çalışanların işveren tarafından denetlenmesine katkısı gibi başlıklarda yoğunlaşmış durumdadır. Okumakta olduğunuz metin ise, bu rapor çalışmasına dair çeşitli değerlendirmeler sunmak ve önemli bir adım olarak gördüğümüz bu çalışmanın devamında ne tür başlıkların tartışılabileceğine dair öneriler getirmek amacıyla kaleme alınmıştır.

Anahtar kelimeler: Yapay zekâ ve hukuk ilişkisi, hukuk teknolojileri
Abstract
The report entitled “Law in the age of artificial intelligence”, which is a joint work of İstanbul, Ankara and İzmir bar associations, has been published in recent months as a text which views the fact of artificial intelligence from the standpoint of legal experts and aims to determine evaluation criteria for the present and potential reflections of the fact on the field of law. In the report, which has been declared as the product of a workshop organized by the mentioned bar associations and as the first work published in Turkey, literature reviews, ideas and recommendations within the current context have been presented under various titles related to the subject. This text which is being viewed has been written with the purpose of presenting various reflections relating to the report and to possible topics that may be discussed in continuation of the report which we regard as an important study.

Key words: Relation of artificial intelligence and law, technologies for law

“Yapay zekâ çağında hukuk” raporu, üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, yapay zekâ olgusuna dair alternatif tanımlar verildikten sonra, olgunun ve kavramın tarihsel arka planı, hukuk alanında kullanılan teknolojiler ve teknolojik gelişmelerin hukuk fakültelerinde öğretim müfredatına ne oranda yansıyabildiği tartışılmaktadır. İkinci bölüm, avukatlık mesleğinde teknoloji kullanımı ve teknolojik gelişmelerin avukatlık mesleği üzerindeki dönüştürücü etkisine odaklanmaktadır. Üçüncü bölüm ise “bilişim / yapay zekâ hukuku” ve bir hukuk aracı olarak yapay zekâ kullanımı üzerine yoğunlaşmaktadır. Her üç bölüm de, inceledikleri konularla ilgili çeşitli öneriler içermektedir (Barolar, 2019, s.3).

İlk etapta bazı genel gözlemleri ifade etmek faydalı olacaktır. Öncelikle, incelenen konularla ilgili önerilerin mevcut hukuksal mekanizmalar içerisinde teknik anlamda uygulanabilir önerilerle sınırlı olduğu belirtilmelidir. Hukuk sisteminin bir unsuru olan baroların yaptığı bir çalışmanın hâlihazırda uygulamaya konulabilecek önerilere odaklanması elbette doğaldır. Ancak mevcut koşullarda uygulanabilir görülen bağlamlara odaklanmak, tartışmanın hukuk tekniği bağlamına daralmasına da neden olmakta ve hukukun toplumsal yapının bütünü ile ilişkisi çalışılmadan incelenmesi mümkün olmayan kimi hususları atlama riski taşımaktadır. Ayrıca, hukukun toplumsal yapının bütünü ile ilişkisi üzerine çalışılması, toplumsal yapıda meydana gelmiş veya gelebilecek değişimlerin ortaya çıkarabileceği sorun ve olanakların da daha fazla sorgulanmasına vesile olarak, yakın geleceğe dair bir perspektif oluşturmayı da amaçlayan raporun bu motivasyonunu da destekleyecektir. Bu olanağın şimdilik değerlendirilmemiş olduğu ifade edilmelidir.

Başka bir genel gözlem ise, kavramsal temelin oluşturulması hususunda kimi zorluklarla karşılaşıldığının gözlenmiş olmasıdır. Yapay zekâ olgusunun görece yeni bir olgu olması, mevcut bilişim hukuku perspektifinin ötesinde konuyla ilgili yerleşik bir doktrin olmaması, mühendisler ve hukukçular arasında daha gelişkin bir ortak dilin (elzem olduğu halde) elde bulunmaması gibi nedenlerin kavramsal temeli sabitlemekte zorluklar yarattığı söylenebilir. Örnek olarak şu gözlem ifade edilebilir: Yapay zekâ olgusu tanımlanırken, mevcut bilişim araçlarından hangi noktalarda ne oranda farklılaştığı ve “yapay zekâ hukuku”nun mevcut bilişim hukuku bağlamının ne oranda ötesine geçeceği tam olarak anlaşılamamaktadır. Buna karşın, özellikle üçüncü bölümde yer alan ve hem doktrin hem hukuk tekniği bağlamında spesifik başlıkları (hukuk nesnesi ve muhtemelen öznesi olarak yapay zekâ uygulamaları, yapay zekânın delil toplamada kullanımı, yapay zekânın iş yerinde kullanımı ve mahremiyet sorunu gibi) tartışan katkılarda, kavramsal temel daha güçlü görünmektedir. Konu üzerine daha fazla çalışılması ve daha fazla üretim yapılması haricinde kavramsal zorluklara çözüm üretecek bir yol bulunması zaten beklenmemelidir. Genel bir yöntem önerisi olarak, böylesi çalışmalarda, raporda da kullanılan yöntem olan “çeşitli uzmanlardan görüşler alarak bunları derleme” yöntemi yerine, kendisi belirli bir asgari perspektife sahip bir kurulun o perspektif doğrultusunda sorular sorarak yanıtlar toplamaya çalışması daha ilerletici olabilir. Ankara Barosu bünyesinde oluşturulan Yapay Zekâ Hukuku Merkezi’nin böyle bir rolü üstlenmesi mümkün olabilir.

Çalışmanın en güçlü yönü olarak ifade edilebilecek husus ise, meslek örgütü olarak baroların gerçekleştirdiği bir çalışma olarak bu raporun, mevcut ve yakın gelecekte olası pek çok duruma ilişkin çalışılmış değerlendirmeler içermesidir. Yapay zekâ başlığı altında tartışılması gerekebilecek çok çeşitli temalar (temel tanımlar, yapay zekâ uygulamalarının araç olarak özellikleri, karar süreçlerinde yer alma olasılığı ve bunun düzenlenmesi, etik boyutu, vb.), hukuksal düzenlemelerin hangi bağlamlara yerleştirilebileceği, uygulamalarda hâlihazırda karşılaşılan ve karşılaşılması öngörülen sorunlar (örneğin kamera sistemlerinin veri işleme süreçlerinin tüm etik ve hukuksal boyutlar ele alınmadan düzenleniyor olması) ve benzeri konuların ele alındığı görülmektedir.

Bu noktada sabitlenmesi uygun olacak bir husus da, “yapay zekâ” kavramının okumakta olduğunuz metin için ne ifade ettiğidir. Zira bir tanım yapmanın çeşitli zorlukları ifade edilmiş olsa da, raporu değerlendirirken yapay zekâ kavramını tamamıyla tanımsız bırakmak yöntemsel olarak yanlış olacaktır. Çeşitli akademik ve popüler kaynaklarda, yapay zekâ kavramı “insana özgü bilişsel beceriler” veya öğrenme, problem çözme ve karar verme becerileri ile ilişkilendirilmektedir (örneğin: Britannica, 2019). Dolayısıyla, zaman zaman “makine öğrenmesi” kavramına da atıfta bulunulduğu görülmektedir. Broşür çalışmasında da benzer tanımlara yer verildiği gözlenmektedir (örneğin, Eriş, 2019, s. 9-10; Deniz Atalar, 2019, s. 44; ayrıca ilgili atıflara bakılabilir). Bu çalışmada ise, belirli bir “ayırt edici özelliğe” işaret etmenin ve asgari bir tanımın bu özellik üzerinden yapılabileceğini ifade etmenin uygun olacağı düşünülmüştür. Söz konusu ayırt edici özellik şöyle tarif edilebilir: Yapay zekâya sahip olan sistemler, önceden programlanmamış, otomasyon halinde işlenecek belirli örüntüler şeklinde sisteme yüklenmemiş ham verileri (data) elde eder. Bu verileri enformasyona dönüştürme ve bunlar üzerinden örüntüler çıkarsama, öğrenme, karar verme, problem çözme gibi eylemler yapay zekâya sahip sistemler tarafından önceden programlanma zorunluluğu olmaksızın [1] gerçekleştirilebilir.[2] Elbette bu ayırt edici özellik de, insana özgü bilişsel becerilerin izini taşımaktadır. Ancak, “insana özgü beceriler” kavramının kendisinin ne oranda iyi tanımlı olduğu, kavramın bilinç, öğrenme ve benzeri kavramlarla ilişkisinin tarifi gibi zorluklardan kaçınarak, “yapay zekâ” kavramını kendisini önceleyen bilgi işleyen teknolojilerden ayırt etmeyi mümkün kılmaktadır (Çınar, 2019). Söz konusu işlemleri gerçekleştirme sürecinde izlenen adımlar, algoritmalar, kullanılan donanımlar ve benzeri bileşenler de elbette ki yapay zekâ kategorisine girmeyen sistemlerde kullanılan bileşenlerle aynı olabilir. Buradaki durum, biraz uç bir örnekle, insan beyninin de en temelde bir “bilgi işleyen fiziksel sistem” olmasına karşın “insana özgü beceriler”den bahsedebiliyor olmamız gibidir; yani bir anlamda, kendisini önceleyen bilgi işleyen sistemlerden bir nitel sıçrama ile ayrışmış yeni bir teknolojiden bahsedilmektedir.

Raporda hukuk-teknoloji ilişkisi bağlamında yapay zekâ uygulamalarının hukuk alanında yardımcı ve karar destek sistemleri şeklinde kullanılmasına dair kimi değerlendirme ve öneriler sunulmaktadır. Bu öneriler özellikle dijital delil tespiti ve karar destek sistemleri odaklı geliştirilmiş olup, yapay zekâ sistemlerinin Türkçe dil işleme özelliğinin gelişme düzeyine dair sıkıntılara da dikkat çekmektedir. Doğal dil işleme sorununun dışında, özellikle karar tasnifi ve anahtar kelimeler üzerinden yapılan aramalar ile içtihatlara kolay erişim, avukatların işini hâlihazırda kolaylaştıran uygulamalar olarak kullanılmaktaysa da, söz konusu uygulamalara ücretsiz erişim tam manasıyla sağlanmış değildir. Söz konusu uygulamalar ağırlıklı olarak halen ücretli abonelik sistemi ile hizmet veren firmalarca sağlanmaktadır. Anayasa Mahkemesi ya da Yargıtay gibi kurumlar kendi web siteleri üzerinden belli oranda tarama olanağı tanısa da, avukatlar tarafından yaygın olarak kullanılan “özel hukuk” alanına dair içtihatlara yönelik en etkin arama/ulaşım uygulamaları ücretli programlarla sağlanabilmektedir. Çoğu avukat teknolojinin bu imkanlarından, ancak bu programları satın alarak faydalanabilmektedir. Hukuk-teknoloji ilişkisinin barolar ve üniversitelerin de desteğiyle daha gelişkin hale gelmesi hedefi, teknolojinin hukukçulara sunabileceği kolaylıkların ücretsiz ve ulaşılabilir hale getirilmesiyle daha anlamlı olacaktır.

Ayrıca mahkeme kararları üzerinden oluşturulacak veri yığınının, yazılım geliştiricilerle paylaşılması, broşürde de kısaca değinildiği gibi mahremiyeti ve kişi haklarını ihlal etmeyecek şekilde düzenlenmelidir. Bu ihtiyaç da, söz konusu verilerin toplanma, işlenme ve yayınlanmasının özel firmalar eliyle değil, kamusal bir faaliyet olarak gerçekleştirilmesinin önemini gösterir niteliktedir. Dolayısıyla şunu belirtmek isteriz ki, yapay zekâ ve diğer teknoloji uygulamalarının hukuk sistemine entegre edilmesi aşamasında devlet eliyle özel firmalara destek ve teşvik verilmesi yerine, aynı bütçe ile daha verimli ve ulaşılabilir kamusal modellerin yaratılmasının yolları aranmalıdır.

Raporda değinilen ve Çin’de yaşanan bir deneyime atıf yapılan “yapay zekâ yargıç” modeli (Kızrak, 2019, s.15) ise kanımızca yargı faaliyetinin iddia, savunma ve değerlendirmeden oluşan üç ayaklı yapısıyla ve yargı etiği ile bağdaşmamaktadır. Yapay zekâ uygulamaları ile ulaşılan veriler, bir davanın çeşitli aşamalarında taraflar ve hâkim tarafından usul şartlarına uygun şekilde kullanılabilir olsa da, uygulamanın kendisinin yargılama faaliyeti yapması fikri adil yargılanma hakkı [3] ve doğal hâkim ilkesi [4] başta olmak üzere hukukun genel ilkeleriyle bağdaşmaz.

Hukuk öğretimi ve teknoloji ilişkisinin ele alındığı bölümde, yerinde tespitler yapılarak hukuk fakültelerinde verilen eğitimin teknolojik gelişmelere paralel olarak yapılandırılması önerilmiştir (Durlu Gürzumar, 2019, ss. 16-21). Bilişim hukuku, yapay zekâ ve etik tartışmaları, mesleğin icrasına yönelik yenilikler gibi başlıkların öğretim programına girmesi önerilmiştir (Durlu Gürzumar, 2019, ss. 16-21). Günümüzde bu başlıklar çeşitli hukuk fakültelerinde sertifika programı ya da tezsiz yüksek lisans programı olarak kendine yer bulmuştur. Ancak olması gereken, çağımız hukukçusu için bir ihtiyaç olan bu bilginin lisans eğitimi sırasında tüm öğrencilere sunulabilir hale getirilmesidir.

Gelişen teknolojinin hukuk alanındaki yansımalarına nasıl adapte olunacağı başlı başına bir hukuk felsefesi sorusudur. Bu soruya yanıt aranırken, hukuksal faaliyet ile hedeflenenin ne/neler olduğu akıldan çıkarılmamalıdır. Hukuk; kültür-sanat, bilim ve politika gibi toplumun üretim ilişkilerinde yaşanan dönüşümlerin şekillendirdiği bir alandır. Bu anlamda değişmez, evrensel, tartışılamaz yasalara sahip olduğu söylenemez, ancak her çağın geldiği gelişkinlik düzeyi hukuk alanına kimi ilkeler olarak yansır; ve yine o çağın üretim ilişkileri bu ilkeleri ve istisnaları düzenler.

Teknolojik gelişmeler, altyapıyı şekillendiren unsurlara bu derece sıkı sıkıya bağlı olan hukuk alanında yaşanan dönüşümlerde elbette etkili olacaktır. Fakat bu etkinin hukuki görünümünün nasıl şekilleneceği, toplumsal mücadeleler sonucu yerleşmiş adil yargılanma hakkı, doğal hakim ilkesi, kişisel verilerin dokunulmazlığı gibi genel hukuk ilkeleri gözetilerek düşünülmelidir. Suç ve cezanın şahsiliği ilkesi, hak ve fiil ehliyetine sahip olma koşulları, cezai sorumlulukta kasıt vb. gibi bilinç unsurlarının etkisi, delil toplama süreçlerine dair ilkeler, yargı etiği gibi kavramlar eşliğinde düşünülmeyen bir hukuk-teknoloji adaptasyonu tehlikeli sorunlar doğuracaktır. Yapılması gereken, çağın gerektirdiği dönüşümlere kapalı bir tutum izlemek değil, bu gelişmeleri her biri toplumsal mücadeleler sonucu kazanılan genel hukuk ilkeleriyle uyumlu hale getirmenin yollarını aramaktır. Teknolojinin hukuka adaptasyonu süreci, pozitif hukuk kurallarının [5] ereği olan adalet ve hakkaniyetin tesisi doğrultusunda işlevlendirilmeli ve teknolojiye erişimin inşası kamusal bir mantıkla sağlanmalıdır. Umuyoruz ki genel anlamda teknoloji ve özelde yapay zekâ ile hukuk ilişkisi üzerine yapılacak yeni çalışmalar bu kavrayışı da görünür kılan bir bakış açısıyla gerçekleştirilebilir.

KAYNAKLAR

Barolar (2019). Yapay zekâ çağında hukuk: İstanbul, Ankara ve İzmir Baroları çalıştay raporu. Erişim Tarihi: 11.09.2019 http://ankarabarosu.org.tr/upload/HD/Donem65/Duyurular/20190821YapayZekâ.pdf

Britannica (2019). Erişim Tarihi: 11.09.2019 https://www.britannica.com/technology/artificial-intelligence

Çınar, A. (2019). Özneleşme, kolektivite ve insanbiçimcilik. Bilim ve Aydınlanma Akademisi, Kolektif Yaşamı Kurgulama Bilim Alanı, Sosyalist Gelecek Ve Planlama Sempozyumu 3. Hazırlık Çalıştayı’na sunulan bildiri. 18.05.2019, Ankara.

Deniz Atalar, G. (2019). Teknolojinin gelişimi ve hukuktaki yansımaları. Yapay zekâ çağında hukuk: İstanbul, Ankara ve İzmir Baroları çalıştay raporu (ss. 44-45). Erişim Tarihi: 11.09.2019.

Durlu Gürzumar, D. (2019). Hukuk fakültelerinin dönüşümü. Yapay zekâ çağında hukuk: İstanbul, Ankara ve İzmir Baroları çalıştay raporu (ss. 16-21). Erişim Tarihi: 11.09.2019.

Eriş, M. H. (2019). Yapay zekâ ve tarihsel gelişimi. Yapay zekâ çağında hukuk: İstanbul, Ankara ve İzmir Baroları çalıştay raporu (ss. 8-11). Erişim Tarihi: 11.09.2019.

Kızrak, M. A. (2019). Hukuk ve teknoloji ilişkisi. Yapay zekâ çağında hukuk: İstanbul, Ankara ve İzmir Baroları çalıştay raporu (ss. 12-15). Erişim Tarihi: 11.09.2019.


[1] “Önceden programlanmış olmama” ile kast edilen, söz konusu işlemlerin programlanmaması değildir; örneğin “öğrenilecek bilginin” programlanmamış olması ve sistem tarafından çıkarsanması durumu gibi durumlar kast edilmektedir.

[2] Başka bir deyişle, “yapay zekâ, üzerine çalıştığı yapının, sistemin, vb. bilgisine (knowledge) vakıftır (Çınar, 2019)” denebilir. Burada atıfta bulunulan “bilgi” kavramı ve bu kavramın bilme, zihin, bilinç gibi kavramlarla ilişkisi bu metinde girmek istemediğimiz kapsamlı bir tartışmadır. Yine de şu kadarı söylenebilir: Bilgi fiziksel bir nesne olarak kavranabildiği oranda, bilme de fiziksel bir süreç olarak tarif edilebiliyor olmalıdır. Bilme eyleminin insan beyninde gerçekleşen versiyonu, söz konusu eylemin yegâne biçimi olmayabilir. Klasik bir örnek olarak, insana karşı satranç (veya başka bir oyun) oynayabilen sistemler ele alınabilir. Satranç oyununun kuralları ve rasyonelleri sisteme bir şekilde öğretilmiştir, ancak karşısına oturacak insanın oyunu nasıl oynayacağını önceden tahmin edip sisteme bildirmek imkansızdır. Dolayısıyla sisteme, satranç oyununun soyut bir temsili, kendisinin dilinde yazılmış bir soyutlaması sunulur ve sistemin satranç oynaması için bu yeterlidir. Bu anlamda, sistemin “satranç oynamayı bildiğinden” söz etmek mümkündür. Bu bilme halinin, insan zihni için tanımlanabilecek bilme haliyle birebir örtüşmesi gerekmemektedir; bilmenin fiziksel bir süreç olarak net bir tarifinin olabilmesi, söz konusu iddia için yeterlidir.

[3] Adil Yargılanma Hakkı Türkiye’nin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. Maddesinde şöyle düzenlenmiştir: “Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.” Daha geniş bilgi için AİHS 6. Madde devamına bakılabilir.

[4] Türkiye Cumhuriyeti Anayasası 37. Madde: “Hiç kimse kanunen tabî olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz. Bir kimseyi kanunen tabî olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarma sonucunu doğuran yargı yetkisine sahip olağanüstü merciler kurulamaz.”

[5] Yürürlükteki hukuk kuralları.