Türkiye’nin Kaynakları – I: Kömür
Turgut Yıldız
BAA Sosyalist Planlama, Sanayi, Enerji ve Kalkınma Komisyonu
GİRİŞ
6-8 Aralık 2019’da Ankara’da gerçekleştirilen Sosyalist Gelecek ve Planlama Sempozyumu’nda “Sosyalizm Türkiye’de enerji sorunlarını nasıl aşacak?” sorusu arz güvenliği, dışa bağımlılık ve özelleştirme-piyasalaştırma ekseninde incelenmiş, kapitalizm koşullarındaki çözüm arayışlarının açmazlarına işaret edilmiş ve sosyalizm koşullarında yaratılabilecek çözümler tartışılmıştır (BAA Enerji Komisyonu, 2019).
Peşinden enerjinin girdi olarak kullanıldığı sektörler ve bu sektörlerde Türkiye’de merkezi planlama ile bulunabilecek teknik çözümlere dair bir tartışma açmak hedeflenmiş ve bu doğrultuda hâlihazırda birincil enerji kaynakları arzının kullanımı ve nihai enerji tüketiminin sektörlere göre dağılımıma ilişkin veriler incelenmiştir (Yıldız, 2020a).
Son çalıştayda ise yenilenebilir enerji alanındaki uygulamalar ile kapitalizm içerisinde “temiz” kalkınmanın mümkün olup olmadığı tartışılmıştır (Yıldız, 2020b).
Bu çalıştay ile başlayacağımız dizi, gelecekteki planlama çalışmalarına altlık oluşturması açısından Türkiye’nin sahip olduğu envanter, kısa geçmişi, mevcut uygulamalar ve sosyalizm koşullarında bu kaynakların nasıl değerlendirilebileceğine dair öneriler çerçevesinde ele alınacaktır.
İlk olarak kömürün seçilmesi yukarıda tarif edilen üç sorun başlığını doğrudan ilgilendirmesi ve bu sorunların aşılabilmesi için sahip olunan yerli kaynak bakımından diğer fosil kaynaklara oranla ülkemizde daha fazla bulunmasından dolayıdır.
Çalışmada kömür enerji üretimi bağlamında bir kaynak olarak ele alınmış, arama faaliyetleri, madencilik sektörü ve bu sektörde yaşanan iş sağlığı ve güvenliği sorunları kapsam dışında bırakılmıştır.
1. Dünyada Kömür: Birincil Enerji, Elektrik Üretimi ve Rezervler
Dünyada birincil enerji üretiminde doğrudan kullanılan kaynaklar ele alındığında 1900’lerin başında kömür kullanımı geleneksel biyokütle olarak tarif edilen odun, tezek gibi yakıtların yerini almış ve altmışlı yılların ikinci yarısına kadar dünyada en çok tüketilen birincil enerji kaynağı olmuştur. 2000’li yılların ilk 10 yılında başta Çin olmak üzere Asya ülkelerinde elektrik talebinin artması ile birincil enerji üretiminde kömür kullanımı yeniden artmaya başlamış, ancak takip eden ikinci 10 yıllık dönemde kömür tüketimindeki artış duraklamıştır. Birincil enerji üretiminde yıllar içindeki artış ve bu artışın kaynaklara göre dağılımı Şekil 1’de, kaynakların yüzdelik paylarında yıllara göre yaşanan değişim ise Şekil 2’de sunulmuştur (Smil, 2016 ve BP, 2020).
İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesi ile birlikte özellikle 1950’den sonra birincil enerji tüketiminde yükseliş görürüz. Bu hem savaş sonrası oluşan dünyanın hem de teknolojik gelişim sonucu olarak yorumlanabilir. Örneğin Metalurji alanındaki ilerlemeye bağlı olarak uzun boru hatlarının kurulabilmesinin doğalgaz tüketiminin artmasında etkili olduğu söylenebilir. 1970’lerdeki petrol krizini nükleer enerji kullanımının artmasına, kapitalizmin güncel krizi ise yenilenebilir enerjiye bağlı birincil enerji üretiminin artmasına neden olmaktadır. Kömür ise özellikle Asya ülkelerinin dünya sistemine entegre olması ve emperyalist hiyerarşide yerlerini almak üzere yaptığı hamleler ile birincil enerji üretimindeki payını uzun yıllardır korumaktadır.
Elektrik üretimi ele alındığında kömür hala en çok kullanılan kaynaktır. Elektrik üretiminde yıllar içindeki artış ve bu artışın kaynaklara göre dağılımı Şekil 3’te, kaynakların yüzdelik paylarında yıllara göre yaşanan değişim ise Şekil 4’te sunulmuştur (BP, 2020).
Dünyada kanıtlanmış kömür rezervi [1] 1,07 trilyon tondur. Bunun 749 milyar tonu antrasit ve bitümlü kömür, 321 milyar tonu alt bitümlü kömür ve linyit kategorisindedir (BP, 2020). Halihazırda dünyada yıllık 7,9 milyar ton kömür üretilmektedir. Kömür üretimindeki en büyük pay %46,6 ile Çin’dedir. Çin’i sırasıyla Hindistan (%9,7), ABD (%8,1), Endonezya (%7,8), Avustralya (%6,4) ve Rusya (%5,3) takip etmektedir. Kömür tüketiminde paylara bakıldığında ise en büyük pay %51,7 ile yine Çin’dedir. Çin’i sırasıyla Hindistan (%11,8), ABD (%7,2), Japonya (%3,1), Güney Afrika (%2,4) ve Rusya (%2,3) takip etmektedir (IEA, 2020a; BP, 2020).
Kömür ticaretinde ise Endonezya (%31,7), Avustralya (%27,4), Rusya (%15,1), ABD (%5,9), Güney Afrika (%5,6) ve Kolombiya (%5,0) en büyük ihracatçılar, Çin (%21), Hindistan (%17,3), Japonya (%13), Güney Kore (%9,1) ve Tayvan (%4,7) en büyük ithalatçılar olarak öne çıkmaktadır (IEA, 2020a).
Her ne kadar fosil yakıt tüketimi iklim değişikliği tartışmalarının merkezine otursa da 2000 yılından beri kömür tüketimi %60’tan fazla artış gösterdi. ABD ve Avrupa Birliği ülkelerinde tüketimdeki düşüşe rağmen kömür tüketiminin geleceğinde belirleyici olan halihazırda tüketimin yaklaşık %70’ini gerçekleştiren Çin, Hindistan ve diğer Asya ülkeleri olacak. Bu ülkelerdeki kömüre dayalı sanayi ve enerji üretim tesislerinin yaşam döngülerinin başında olduğu düşünüldüğünde yakın vadede kömür tüketiminin büyük ölçüde azalması mümkün görünmüyor (IEA, 2020b).
2. Türkiye’de Kömür: Birincil Enerji ve Elektrik Üretiminde Kömürün Payı
1980’lerin ortasına kadar birincil enerji ihtiyacını petrol, kömür ve hidrolik kaynaklardan karşılayan ülkemizde 1980’li yılların ikinci yarısında doğalgaz birincil enerji kaynakları arasına eklenmiş, 2010’lu yıllarda ise yenilenebilir kaynakların payı %1’in üzerine çıkmıştır. AKP’li yılların ortalamasına bakıldığında birincil enerji arzının yaklaşık %33’ünün petrolden, %27’sinin kömürden, %27’sinin doğalgazdan, %10’unun hidrolik kaynaklardan, %3’ünün ise yenilenebilir ve diğer kaynaklardan elde edildiği söylenebilir. 1985-2019 yılları arasında Türkiye’nin birincil enerji arzında kaynakların payı Şekil 5’te verilmiştir (BP, 2020 ve EİGM, 2020).
Ülkemizde birincil enerji arzı 2019 yılında 144,2 milyon ton eşdeğer petrol olarak gerçekleşmiştir. 2019 yılında birincil enerji arzında kaynakların detaylı payları ise Şekil 6’da verilmiştir (EİGM, 2020).
Elektrik üretiminde ise 2000’den başlayarak devamında AKP’li yıllarda en yoğun kullanılan kaynak doğalgaz olmuş, 2016 yılında kömür kullanımı az bir farkla doğalgazı geçmiş, 2018’den itibaren ise elektrik üretiminde kömür en yoğun kullanılan kaynak haline gelmiştir. 1985-2019 yılları arasında elektrik üretiminin kaynaklara göre dağılımı Şekil 7’de, 2019 yılında elektrik üretiminde kullanılan kaynakların detaylı dökümü ise Şekil 8’de sunulmuştur (BP, 2020 ve EİGM, 2019).
3. Türkiye’nin Kömür Rezervleri, Üretim ve Tüketim
Ülkemizde 2019’da 83,7 milyon ton linyit, 1,2 milyon ton taşkömürü ve 2,2 milyon ton asfaltit olmak üzere toplam 87,1 milyon ton satılabilir kömür üretimi gerçekleşmiştir. Buna karşılık 39,9 milyon ton taşkömürü, 82,4 milyon linyit ve 2,2 milyon ton asfaltit olmak üzere 124,5 milyon ton kömür tüketilmiştir (EİGM, 2020).
Linyit üretiminde 1970’lerden itibaren petrol krizine bağlı olarak enerji üretiminde linyite dayalı tesislerin kurulması ile 1990’lı yılların sonuna kadar artış yaşanmıştır. 2000’li yılların başında peş peşe yapılan doğalgaz kontratları ve kurulan doğalgaz santralleri nedeniyle linyit üretimi düşmüş, ancak ardından enerji özelleştirmeleri ve yerli kömürün teşvik edilmesi nedeniyle üretimde artışlar yaşanmıştır (TKİ, 2020).
Tüketilen 82,4 milyon ton linyitin 76,2 milyon tonu santrallerde, 4 milyon tonu sanayide ve 2,2 milyon tonu konut ve ticarethanelerde kullanılmıştır (EİGM,2020).
Taşkömürü üretiminde ülkemizde koklaşabilir taşkömürü [2] üretilen tek bölge Zonguldak havzasıdır. 1970’lerde yapılan yatırımlar sonucu üretim yılda 5 milyon tona kadar çıksa da 1980 sonrasında uygulanan özelleştirme ve piyasalaşma politikaları sonucu üretim azalmış, AKP’li yıllarda ise dibe vurmuştur. 2019 yılında tüketilen 39,9 milyon taşkömürünün ancak 1,2 milyon tonu Türkiye’de üretilmiştir (EİGM, 2020 ve TTK, 2020).
Tüketilen 39,9 milyon ton taşkömürünün 29,9 milyon tonu santrallerde, 5,1 milyon tonu sanayide, 4,9 milyon tonu ise konut ve ticarethanelerde kullanılmıştır (EİGM, 2020).
Bu verilerden yola çıkarak sektörel bazda bakıldığında Türkiye’de tüketilen linyit, taşkömürü ve asfaltit olarak toplam 124,5 ton kömürün 107,5 milyon tonunun santrallerde ve çevrim sektöründe (elektrik santralleri, kok fırınları vb.), 9,6 milyon tonunun sanayide, 5,8 milyon tonunun konutlarda ve 1,6 milyon tonunun ticaret ve hizmet sektöründe kullanıldığı söylenebilir (EİGM, 2020). Sanayi kollarında ise taşkömürü ana metal sanayi ve metalik olmayan mineral ürünler (cam, seramik, çimento) imalatında, linyit ise tekstil deri imalatı ve metalik olmayan mineral ürünler imalatında yoğun olarak kullanılmaktadır (Yıldız, 2020a). Kullanılan kaynakların sektörlere göre dağılımı Şekil 9’da verilmiştir.
Burada kömüre ilişkin bir diğer önemli gösterge miktarın yanında kullanılan kömürün ısıl değeridir. Ülkemiz linyit rezervlerinin ısıl değerleri oldukça düşüktür. Genel olarak 1.000 kcal/kg ile 4.200 kcal/kg arasında değişiklik göstermekle birlikte yaklaşık % 90’ının alt ısıl değeri 3.000 kcal/kg’ın altındadır. Yine yerli taşkömürünün alt ısıl değeri ise 6,200 - 7,250 kcal/kg arasında değişmektedir (Tamzok, 2020). Milyon ton kömür cinsinden ton eşdeğer petrole (TEP) çevrildiğinde 39,9 milyon ton taşkömürü ile 25,1 milyon TEP, 82,4 milyon ton linyitten ise 15,4 milyon TEP enerji arzı sağlandığı söylenebilir. TEP cinsinden kullanılan kaynakların sektörel dağılımı Şekil 10’da verilmiştir (EİGM, 2020).
4. Türkiye’nin Kömürde Dışa Bağımlılığı
1980’li yıllardaki özelleştirmeci ve piyasacı dönüşümün öncesinde oldukça düşük olan kömür ithalatı, 1990’lı yıllarda 10 milyon tonun, AKP’li yıllarda ise 30 milyon tonun üzerine çıkmıştır. Halihazırda tüketilen taşkömürünün %96’sı ithal edilmektedir. Son yıllardaki artışın en önemli sebebi elektrik üretiminde ısıl değeri yüksek ithal kömüre olan talepteki artıştır (TKİ, 2020). Diğer yandan Kamu işletmeciliğinin terk edilmesi nedeniyle Zonguldak çevresindeki taşkömürü havzası yatırımsız kalmış ve üretim gerilemiştir. Elektrik üretiminde ithal kömüre talebin artmasının yanı sıra demir çelik sektöründe ihtiyaç duyulan koklaşabilir kömür talebinin, üretim kapasitesi düşmekte olan Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) tarafından karşılanamaması da ithal kömürün payının artmasına neden olmuştur.
Türkiye’nin kömür ithalatında en büyük paylar Kolombiya ve Rusya’ya aittir. 2019’da ithalatın %39,2’si Kolombiya’dan, %36’sı Rusya’dan gerçekleştirilmiştir (TKİ, 2020). Türkiye doğalgaz ve petrol ile birlikte kömürde de Rusya’dan önemli miktarda ithalat yapmaktadır. Kömür ithalatı 2019 yılında yaklaşık 4 milyar ABD dolarına mal olmuştur.
Kömürden elektrik üretiminin artması ile tıpkı doğalgazda olduğu gibi kömürde de ciddi sürdürülebilirlik problemleri ile karşılaşılması kaçınılmazdır. İthal kömüre yönelim ve yerli kaynakların plansız kullanımı şüphesiz piyasalaşma ve özelleştirmelerden bağımsız değildir. Planlı üretim ve kamu işletmeciliği yerine hükümet, yerli kömürün payının artırılmasını alım garantileri ve kapasite mekanizmaları gibi piyasa araçları ile sağlamaya çalışmaktadır. Ayrıca yerli kömürün payının artırılması hedefi ile santrallerin çevre mevzuatına uyumunda kimi esneklikler gösterilmiş ve yasal sınır değerlerin üzerinde salım ve atık üretimine göz yumulmuştur. Özetle AKP sayesinde yerli kömürün payının artırılması talebinin özel sektöre çevreye zarar verme serbestisi sağlaması ve şirketlerin mevcut kârlarını katlaması ile sonuçlanması bu talebin meşruluğunu tartışmalı hale getirmiştir.
5. Türkiye’de Enerjinin Piyasalaşması ve Kömürün Özelleştirilmesi
12 Eylül ile başlayan ve AKP’li yıllarda devam eden kamusal mekanizmaların yerine piyasa mekanizmalarının inşası veya kısa tabiriyle piyasalaşma ve buna bağlı olarak özelleştirme uygulamaları enerji, demir çelik, madencilik ve kömür sektörlerini bütüncül olarak etkilemiştir. Özellikle 1990’ların sonunda başlayan ve 2001 krizi ile hızlanan kamu kuruluşlarının Türkiye’nin kalkınmasının önünde engel olduğu teziyle devletin küçültülerek düzenleyici ve denetleyici görevlerle sınırlandırılması; EPDK’nın kurulmasının ardından gelen Petrol Ofisi, PETKİM, TÜPRAŞ gibi enerji özelleştirmeleri, Etibank, Türkiye Demir Çelik İşletmeleri vb. gibi sanayi ve maden özelleştirmeleri ve nihayet elektrik üretim santrallerinin özelleştirilmesi ile sağlanmıştır. Enerji, sanayi ve maden alanında peş peşe yapılan özelleştirmeler ve enerjinin piyasalaşması AKP’li yılların alametifarikası sayılabilir. Bu furyadan Türkiye’nin kömür üretimindeki iki önemli kurumu olan Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu (TKİ) ve TTK da etkilenmiştir.
Bu politikaların kömür sektörüne yansımaları da ağır olmuştur. AKP’li yıllarda linyit sahaları özelleştirilmek üzere kömür santralleri ile birleştirilerek Elektrik Üretim A.Ş.’ye devredilmiş ardından da özelleştirilmiştir. Kamu tarafından 70’li yıllarda havza madenciliğine ve bitişiğindeki termik santrallere yapılan yatırımlar tartışmalı özelleştirmeler ile yok pahasına özel sektöre devredilmiştir. Bunun sonucunda AKP öncesinde linyit üretimindeki payı %85’ler seviyesinde olan TKİ’nin payı bugün %25’ler seviyesine düşmüştür. Bu payın da büyük kısmı hizmet alımları ile yine özel sektör tarafından yapılmaktadır (TMMOB, 2020 ve TKİ, 2020).
TKİ faaliyetinin çoğu rödovans [3] ve hizmet alımı (veya yaygın deyimiyle taşeronlaşma) uygulamaları ile gerçekleşmektedir. Örneğin atıl sahalar olarak adlandırılan kurumun yakın vadede üretim yapamayacağı pek çok saha özel sektöre devredilmiş, diğer bir deyişle TKİ’nin sahip olduğu rezervler özel sektöre aktarılmıştır. Benzer şekilde makine parkı yenilenmemiş bunun yerine hizmet alımı ve taşeronlaşma tercih edilmiştir. Böylece linyit üretiminde kamu işletmeciliği tasfiye edilmiş, uzman kurum olan TKİ’nin kabiliyetleri kasıtlı olarak kısıtlanmıştır.
Taşkömüründe ise 1980 yılından itibaren planlı şekilde yatırımsız bırakılan Zonguldak Kömür Havzası’nda 1991 yılında başlatılan rödovans uygulaması ile TTK’nın ruhsat sahalarında özel sektör üretim yapmaya başlamıştır. Bugün havzadaki üretimin %39’u özel sektör eliyle yapılmaktadır (TTK, 2020). Bugün TTK tıpkı TKİ gibi en basit işleri hizmet alımı ile yapar hale gelmiş, kurumdaki üretim kültürü zarar görmüştür.
Özelleştirme hamlelerinin yanı sıra plansız şekilde yapılan doğalgaz ve ithal kömür yatırımları, demir çelik tesislerine verilen gümrük teşvikleri, TKİ ve TTK’yı eli kolu bağlı hale getirmiştir.
Kömür üretimi ile birlikte termik santrallerin ve demir çelik fabrikalarının da özelleştirilmesi ile kömür-enerji-sanayi üçgeni bütünüyle plansız ve kâr odaklı hale gelmiştir. Bugün kurulu gücü 500MW’nin üstündeki 13 termik santralin toplam kurulu gücü 14.593MW’dir. Bunların toplam kurulu gücü 7818 MW olan beş tanesi ithal kömüre dayalı ve özel sektöre aittir. Geri kalan sekiz termik santral linyit ile çalışmakta ve Afşin Elbistan B dışında tamamı özelleştirmeler sonucu özel sektör tarafından işletilmektedir. Bunların arasında Yatağan, Seyitömer, Kemerköy, Soma gibi dönemin önemli kamu yatırımları bulunmaktadır. Bunların çoğu santralin kendisi ile kömür sahasının işletme hakkı birleştirilerek özelleştirilmiştir.
Özelleştirmelerin yanı sıra yerli kömürün teşvik edilmesi için kurulan piyasa mekanizmaları da şirketler için önemli bir gelir kapısı haline gelmiştir. Bu kapsamda tıpkı yenilenebilir enerji yatırımlarına verilen yüksek alım garantileri ve doğalgaz santrallerine maliyetinin altında gaz satışı yapılması gibi yerli kömür santrallerinden de piyasa fiyatının üzerinde bedel ile elektrik alımı ve çevre mevzuatına uyum kapsamında gösterilen esneklikler örnek gösterilebilir.
Özellikle kapasite mekanizması burada önemli bir yere oturmaktadır. Arz güvenliğinin tehlikeye girmemesi için baz yükü karşılayacak kurulu güç kapasitesini korumak adına tesis edilen mekanizma mevcut piyasa ortamında plansız şekilde yapılan yatırımların “kurtarılması” için bir araca dönüşmüştür. Mevzuata göre doğalgaz santralleri ile birlikte yerli kömür kullanan santraller bu mekanizmadan faydalanabilmektedir.
6. Sonuç
Kömür işletmeciliği irili ufaklı müteahhitlere ve tüccarlara terk edilemeyecek özel bir ihtisas alanıdır. Kamunun kömür işletmeciliğinden ve buna bağlı olarak enerji üretiminden uzaklaşması beklendiği gibi etkinliği ve verimi artırmamış bilakis iş cinayetleri ve devlet tarafından piyasa mekanizmaları ile “kurtarılması” gereken verimsiz faaliyetlerin oluşmasına neden olmuştur.
Bir kaza halinde yol açılan hasarın giderilmesini, en küçük bir daralmada ekonomik yeterliliği sağlayamayacak küçüklükte, kurumlaşmamış taşeron firmaların yoğunluğu hem iş cinayetlerinin artmasına neden olmakta hem de yürütülen faaliyetlerde etkinliğin sağlanmasına ve sürekliliğine zarar vermektedir.
Plansız yapılan üretim ve enerji, sanayi ve maden sektörlerinin bütüncül ele alınmayışı verimsiz ve sürdürülebilir olmayan bir tablo ortaya çıkarmaktadır. Kapitalizm koşulları içerisinde planlı bir kamu işletmeciliğine geçiş mümkün görünmemektedir. Üstelik yerli kaynakların kullanımı konusundaki talebin tezahürü özel sektöre verilen yeni destekler ve teşviklerden öteye gitmemektedir.
Araştırma – geliştirme, etüt ve işletme faaliyetlerinin kamu ve özel sektör arasında dağılmış olması kömür rezervlerine ait bilgilerin diğer doğal kaynaklarda olduğu gibi özel sektörün elinde dağınık vaziyette bulunur hale gelmesine neden olmuştur. Politik nedenlerle şişirilen resmi rakamların gerçek rezervi yansıtmadığına dair ciddi şüpheler bulunmaktadır. Gerçekçi bir rezerv tespit çalışmasının kabul gören bilimsel yöntemler ile merkezi olarak yapılmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Doğru bir planlama için eldeki rezervin nitel ve nicel olarak doğru tespit edilmesi hayati önem taşımaktadır.
Planlı biçimde havza madenciliği yapılmadığında üretim yöntemlerinden kaynaklı olarak ciddi rezerv kayıplarının yaşanması ve özel sektörün kâr maksimizasyonu hedefi ile rezerve verdiği zararlar ülkenin kaynaklarının heba edilmesine neden olmaktadır. Örneğin aslında üretim yapılabilir nitelikte olan ancak verili durumda üretimi kârlı durumda olmayan rezervlerin ulaşılamayacak hale getirilmesi gibi plansız ve kâr odaklı üretim yaklaşımı ülke kaynaklarına geri dönülmez zararlar vermektedir.
Kâr odaklı yaklaşım, işgücündeki yetkinliğin düşmesine, mühendislik ve etüt-proje işlerinde savsaklamaya, iş sağlığı ve güvenliğinde zafiyetler oluşmasına ve çevre ve toplum sağlığına zarar verilmesine yol açmaktadır. Buna paralel olarak ihtisas sahibi kamu kurumlarındaki kurum kültürü neredeyse yok olmuş, usta-çırak ilişkisi koparılmış ve makine-ekipman açısından kurumlar yetersiz hale gelmiştir. Üretim faaliyetinin merkezinde kâr maksimizasyonu bulunması çevreye verilen ve aslında önlenebilir olan zararların artmasına neden olmaktadır.
Neticede enerji ile birlikte sanayi ve madencilik alanında merkezinde kâr değil, toplumsal fayda bulunan, arz ve talebi yönetmek üzere merkezi planlamayı önüne bir hedef olarak koyan kamu işletmeciliği tesis edilmeden çalışmada ortaya konan tablonun değişmesi mümkün görünmemektedir.
KAYNAKÇA
BAA Enerji Komisyonu (2019). Sosyalizm Türkiye’de Enerji Sorunlarını Nasıl Aşacak, Sosyalist Gelecek ve Planlama Sempozyumu 2019
BP (2020), BP Statistical Review of World Energy 2020. Londra.
EİGM (2020). Enerji İşleri Genel Müdürlüğü Denge Tablosu 2019. Erişim Tarihi: 23.04.2021, https://enerji.gov.tr/enerji-isleri-genel-mudurlugu-denge-tablolari
IEA (2020a), Coal Information, 2020. Paris
IEA (2020b), What the past decade can tell us about the future of coal, Erişim tarihi: 23.04.2021 https://www.iea.org/commentaries/what-the-past-decade-can-tell-us-about-the-future-of-coal
Smil, V. (2016). Energy transitions: global and national perspectives. ABC-CLIO.
Tamzok, N. (2020). Dünyada ve Türkiye’de Kömür 2019, Türkiye’nin Enerji Görünümü 2020, Ankara: TMMOB Makine Mühendisleri Odası Yayın No: MMO/717
TKİ (2020). Kömür (Linyit) Sektör Raporu 2019. Ankara
TMMOB (2020). Kömür ve Enerji Raporu 2020. Ankara
TTK (2020). 2019 Yılı Taşkömürü Sektör Raporu, Ankara
Yıldız, T. (2020a). Tüketim Verileri Temelinde Bir Girdi Olarak Enerji Kaynaklarının İncelenmesi. Erişim tarihi: 23.04.2021 http://bilimveaydinlanma.org/tuketim-verileri-temelinde-bir-girdi-olarak-enerji-kaynaklarinin-incelenmesi/
Yıldız, T. (2020b). Kapitalizm koşullarında yenilenebilir enerji ile 'temiz' kalkınma mümkün mü? Erişim tarihi: 23.04.2021 http://bilimveaydinlanma.org/kapitalizm-kosullarinda-yenilenebilir-enerji-ile-temiz-kalkinma-mumkun-mu/
Katkılar
Kıvanç İbrahim Ünlütürk
Bildiri, Türkiye'de kömür üretimi konusunda piyasalaşmanın sonuçlarını net bir şekilde ele alıyor. Özellikle AKP döneminde uygulanan özelleştirme ve taşeronlaştırma politikalarının nasıl Türkiye'nin kömür üretimi konusunda elini kolunu bağladığı ve ülkeyi ithalata bağımlı kıldığı apaçık gösteriliyor. Bununla birlikte sözde yerli kömürün artırılması yönünde uygulanan politikaların özel sermayeye kaynak aktarımından öteye gitmediği ve şirketlere çevreye zarar verme serbestisi sağladığı tespiti de piyasa şartlarında kömür üretiminin yıkıcı niteliğini ortaya koyuyor. Bildiride sunulan veriler, kamucu ve planlı bir üretim durumunda hem ithalata duyulan bunca gereksinimin hem de çevreye verilen önlenebilir zararın ortadan kaldırılabileceğini de kanıtlar nitelikte.
Bildirinin içeriğinin geliştirilmesi yönünde yapabileceğim bir öneri şu olabilir: İlk üç bölümde yer alan grafikler daha fazla yorumlanabilir, buralardaki niceliklerin ne anlama geldiği, ne sonuçlarının olduğu/olabileceği yönünde belki birkaç şey söylenebilir. Bunun dışında son derece açık ve alana yabancı okur için de erişilebilir bir bildiri olduğunu düşünüyorum.
Erhan Nalçacı
Bildiriden dolayı kutlarım. BAA’nın enerji konusunda önceki çalışmalarına atıf yaptığı için bir bütünlük oluşturuyor. Belki de bütün bu çalışmaları bir araya getirmenin zamanının yaklaştığını bize söylüyor.
Bu kendi içinde gelişkin ama kolay okunan bildirinin biraz daha geliştirilmesi için alana tamamen yabancı okuyucular için linyit, kok, rödovans gibi kavramların dipnotta tanımlarının verilmesi yararlı olabilir.
Bu konuyla ilgili iş cinayetlerinin ise BAA’nın başlatacağı meslek hastalıkları çalışmasında ayrıntılı bir şekilde ele alınacağını tahmin ediyorum.
Yanıt
soL okurları için kısa bir tekrar ile başlayalım; komisyonumuz Bilim ve Aydınlanma Akademimizin düzenlediği Sosyalist Gelecek ve Planlama Sempozyumunun ilkinde sosyalizmin ülkemizde enerji sorunlarını nasıl aşabileceğini tartışan bir tebliğ sunmuştu. Sempozyumun hazırlık çalıştaylarında ise Dünya ve Türkiye’de enerji görünümünü incelemiş kapitalizm içi çözümleri tartışmıştık. Tüm bu müktesebatın tümüne Madde Diyalektik ve Toplum Dergisi’den ve sempozyum kitabımızdan erişilebilir.
Şimdi, ikinci sempozyuma hazırlanırken önce tüketim verilerinden yola çıkarak bir sanayi girdisi olarak enerji üretimini ve ardından güncel bir tartışma olan yeşil enerjinin kapitalizm koşullarındaki sınırlarını tartışarak başladığımız sürece Türkiye’nin bir kaynak envanteri ile devam ediyoruz.
Amacımız Türkiye’nin sahip olduğu kaynak envanteri, kısa geçmişi, mevcut uygulamalar ve sosyalizm koşullarında bu kaynakların nasıl değerlendirilebileceğine dair önerilere yer vermek.
Sayın Nalçacı’nın işaret ettiği gibi, enerji ve iklim değişikliği özelinde, dünyanın neden sosyalizme acilen ihtiyacı olduğu konusundaki bütünsel bir yazının parçalarını tamamlama gayreti içerisindeyiz.
Okura kolaylık sağlamak için de önerilen düzeltileri yerine getirdik.
Sayın Ünlütürk’ün altını çizdiği gibi enerji üretimi bağlamında çevreye ve toplum sağlığına verilen zararın ve bununla birlikte yaratılan ekonomik bağımlılığın kesinlikle önlenebilir olduğunu ve bilinçli olarak bu hasarın yaratıldığını ısrarla vurguluyoruz. Bu zarar kesinlikle ortadan kaldırılabilir.
Grafiklerde yer alan nicel değerlere biraz daha kapsamlı biçimde bildiri içerisinde yer verilmiştir.
Katkı ve sorularını şu adrese gönderebilirsiniz:
[1] Kömür bitkisel kökenli organik maddeler ve inorganik bileşenlerden oluşan tortul bir kayaçtır. Bu maddelerin fiziksel ve kimyasal olaylar sonucunda sıkışma ve katılaşması neticesinde kömür oluşur. Jeolojik zamana bağlı olarak kömürleşme farklı derecelerde gerçekleşir. En az kömürleşme derecesine sahip olan çökelmiş tabakaya turba adı verilir. Turba tam katılaşmamıştır ve su oranı yüksektir. Turbalardan sonra daha yaşlı yani uzun dönemlerde oluşan kömürler sırasıyla linyit, alt bitümlü kömür, taş kömürü ve antrasit olarak adlandırılır.
[2] Kömürleşme derecesi yüksek olan taşkömürlerinin ısıl işlem ile yeniden sertleştirilmesi işlemine koklaştırma denir. Koklaşma neticesinde kömürün yapısındaki organik maddeler parçalanarak gaz ve katran olarak kömürden ayrılır ve kömürün karbon yüzdeki artar.
[3] Rödovans uygulaması ile maden ruhsatı olan sahaların işletme hakkı ilgili kurumda kalmak üzere işletiminin belli bir bedel karşılığı bir kişi veya şirkete devri yapılmaktadır. Böylelikle özel şirketler kamu kurumlarının sahip olduğu madenleri ucuza kapatıp iş güvenliğini hiçe sayarak yüksek üretimle kâr etmeye çalışmaktadır. Soma faciası özelleştirme ve rödovans uygulamalarının en acı sonuçlarından biri olarak yakın geçmişimizde yerini almıştır.