TÜBİTAK bilim ödüllerinde yaşanan dönüşüm: Destek mi köstek mi?

Burçak Özoğlu
Dr. TÜBİTAK Eski çalışanı,

TÜBİTAK, 26 Şubat tarihinde ülke genelinde araştırmacılara bir e-posta mesajı göndererek, 2019 yılında, Bilim Ödülü eş değeri olarak “Prof. Dr. Fuat Sezgin Bilim Tarihi Ödülü” ismiyle bir özel ödül verileceğini ilan etti.

Duyuruda, Bilim Ödülü'nün eşdeğeri olarak oluşturulan bu özel ödülün, “İslam medeniyetinin dünya medeniyetine katkıları çerçevesinde ‘İslam Bilim Tarihi’ konusunda değerli ve kalıcı çalışmalarla bilime uluslararası düzeyde önemli katkılarda bulunmuş bilim insanlarına” verilmesi kararının Cumhurbaşkanlığının 5 Eylül 2018 tarih ve 2018/6 sayılı Genelgesi uyarınca alındığı belirtilmekteydi. Öte yandan, en son 2018 yılında değişikliğe uğrayan TÜBİTAK Bilim, Özel, Hizmet ve Teşvik Ödülleri Esasları belgesinde, 2019 yılı için açıklanan bu özel ödülü karşılayan bir madde bulunmuyor.

26 Şubat tarihli TÜBİTAK duyurusundan yaklaşık on gün önce, Teşvik Ödüllerine aday gösterme sürecinde bilim dışı tutum, bu kez de ODTÜ yönetimi tarafından uygulamaya konuldu. Uluslararası başarılara sahip bir bilim insanının dosyası, ODTÜ senatosu tarafından TÜBİTAK teşvik ödüllerine aday gösterilmiş olmasına rağmen, ODTÜ üst yönetimi tarafından “ödülü kazanırsa, tören için Cumhurbaşkanlığı Külliyesine gideceği teyidini vermediği gerekçesiyle” TÜBİTAK’a gönderilmedi.

Ülkenin tek ve köklü tarihe sahip bilim ve araştırma kurumunun, kuruluşunun hemen sonrasından itibaren gelenekselleştirdiği ülkenin değerli bilim insanlarına verilen ödüllerde yaşanan bu tür olayların AKP iktidarının ve yandaşlarının bilim karşıtı duruşlarından kaynaklandığı açık olmakla birlikte, yaşananların tarihsel bir sürecin geldiği aşamayı yansıttığının, daha derin bir gericileşme ve piyasalaşmanın göstergesi olduğunun altını çizmekte fayda var.

TÜBİTAK Kuruluşunda Bilim İnsanlarının Ön Ayak Oluşu

Türkiye’de ulusal bilim ve teknoloji politikaları oluşturmak amaçlı bir merkezî kurumun oluşturulması gündemi, 27 Mayıs 1960 askeri müdahale sonrasında 1961 anayasası uyarınca ülkenin içine girdiği planlı kalkınma döneminin etkisiyle, Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı çerçevesinde 1963 yılında hayata geçirilmiştir.

2019 yılında ODTÜ’nün ve TÜBİTAK’ın iktidar karşısındaki konumu ironiktir. Ulusal nitelikli ve aynı zamanda özerk bir bilim ve teknoloji teşkilatı fikri, 1960 yılının başlarında ODTÜ’deki bir grup bilim insanının girişimiyle ortaya çıkmıştır. Profesör Ergun Türkcan’ın titiz çalışmasında aktardığına göre; ODTÜ Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Cengiz Uluçay, Kimya Bölüm Başkanı Prof. Dr. Bahattin Baysal ve Teorik Fizik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Erdal İnönü, “insan gücü yetiştirme ve istihdam alanına ilişkin” olarak tanımladıkları bilimsel ve teknik araştırmalara yön vermek, araştırmacı yetiştirmek ve araştırmayı teşkilatlandırmak amacıyla bir kurumun esaslarını tartışırlar (Türkcan, 2009). Bu grup içerisinden, Erdal İnönü, Milli Birlik Komitesi ve ODTÜ Mütevelli Heyeti üyesi Albay Sami Küçük’e grubun düşüncesini aktarıp grup adına bir görüşme randevusu alır ve böylece TÜBİTAK’ın ilk adımı atılır.

Türkcan, o döneme ilişkin, kendisi de daha sonra TÜBİTAK’ın kuruluş sürecinde yer alan, dünyaca ünlü matematikçi Cahit Arf’ın kaygılarını aktardığı röportajdan alıntı yapar:

Devlete bağlı güçlü örgütler, bir ülkede yeterli araştırmacı yokken ortaya çıkarsa, araştırmanın ne olduğunu bilmeyen ama bildiğini sanan yöneticilerin eline düşebilir ve bu durumda araştırmaya destek değil, köstek olurlar…(Türkcan, 2009, s.499)

Yaklaşık 60 yıl sonra Profesör Arf’ın bu öngörüsünün, 2019 yılında teşvik ödülleri sürecinde ODTÜ ve TÜBİTAK örneğinde nasıl doğrulandığına aşağıda değineceğiz. Öncelikle TÜBİTAK’ın kuruluşuna ilişkin resmi tamamlayalım: Görüşmeler ve tartışmalar sonucunda, bilim insanlarının ellerinde geliştirilen kanun tasarısı, Haziran 1962’de TBMM’ye taşınır, böylece 24 Temmuz 1963’te TÜBİTAK kuruluş kanunu yayımlanır. TÜBİTAK,

“Türkiye’de müspet bilimler alanında, temel ve uygulamalı araştırmaları geliştirmek, teşvik etmek, düzenlemek ve koordine etmek amacıyla, tüzel kişiliği idari ve mali özerkliği bulunmak ve başbakana bağlı olmak üzere…”

kurulmuştur.

Ulusal Bilim ve Araştırma Politikasından, Saray Talimatıyla Piyasaya Hizmet Sunmaya

Kurumun amacını, niteliğini ve yapısını tanımlayan 278 numaralı “Türkiye Bilimsel Ve Teknolojik Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanun”, Türkiye’nin içerisinden geçtiği çeşitli siyasal dönemlerde defalarca değişikliğe uğramıştır.

Örneğin, ilk önemli değişiklik, 1987’de, Turgut Özal’ın Başbakanlığı döneminde neo-liberal dönüşüme koşut, özerkliğin kaldırılması doğrultusunda atılan adımlardır. Piyasalaşma ve sanayi ile bağların kurulması vurgusu bu dönemde hayata geçirilmeye başlanmıştır. Kurumun yönetsel yapılandırılmasında da, Bilim Kurulu yerine şirket yapılarına daha uygun olan Yönetim Kurulu getirilmiştir. Bunun yanı sıra, üst yönetimin bileşimindeki bilimci niteliğinin yerini sanayi ve bürokrat niteliğinin alması önemli göstergelerdendir.  TÜBİTAK’ın amaçlarının başına, kurum hizmetlerinin pazarlanması, yeni teknolojileri kurum ve kuruluşlara sunmak gibi girişimcilik rolleri eklenmesi genel gidişatı yansıtır niteliktedir.

Her ne kadar 1993 yılında yapılan ikinci değişiklikle ilk metne geri dönen bazı maddeler yer alsa da TÜBİTAK, hızla bilimsel niteliğinde erozyona uğramaya, özerkliğini yitirmeye ve piyasalaşmaya devam etmiştir.

Hazırlığı Özal dönemine denk düşen TÜBİTAK’ın yapısızlaştırılması, AKP’nin iktidara gelmesiyle gericileşme ve piyasalaşmada ivme kazanır.

2003 yılında AKP iktidarı, önce ODTÜ’lü bilim insanı, fizik profesörü Namık Kemal Pak’ın ikinci dönem başkanlığını onaylamaz, Nüket Yetiş ve Önder Yetiş dışındaki isimleri reddedeceğini açıklayarak TÜBİTAK’ın yapısızlaştırılması sürecini yıkıma çevirmek üzere net adım atar. AKP hükümeti bunun ardından daha sistematik bir tasfiye süreci örgütleyerek yasal mekanizma dışı olacak biçimde müfettişler atar ve Pak ve diğer yöneticilere kamu davaları açılır. Başbakanlık ısrarla Bilim Kurulu atamalarını da onaylamaz. Böylece kurumun tüm işleyişi kilitlenerek kanun değişikliği dayatılır.

2005 yılındaki müdahale ile TÜBİTAK kuruluş kanunu değiştirilir.  Kurumun kuruluş amacı:

"Türkiye’nin rekabet gücünü ve refahını artırmak ve sürekli kılmak için, toplumun her kesimi ve ilgili kurumlarla işbirliği içinde, ulusal öncelikler doğrultusunda bilim ve teknoloji politikaları geliştirmek…"

olarak yazılır.

Bilim Kurulu'nu seçme hakkı başbakana tanınır. Tayyip Erdoğan’ın koşul olarak öne sürdüğü isim, Prof. Dr. Nüket Yetiş TÜBİTAK Başkan Vekili olarak atanır. Yetiş’in görevi vekâleten devralmasının sebebi, dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in hem TÜBİTAK Kanunundaki değişiklikleri hem de Yetiş’in başkanlığa atanmasını veto etmiş olmasıdır.

Ancak Sezer’in direnci TÜBİTAK’ın AKP hükümetleri eliyle yıllar içerisinde dönüştürülmesine engel olamaz. 287 No’lu Kanunun 2008, 2011 2012’deki değişikliklerle AKP modeline uyarlanmasına devam edilir. 2011’de kurum Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığına bağlanır. En son 2018 yılındaki bir Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle Sanayi ve Teknoloji Bakanlığında Bakan Yardımcılığına bağlanır. Böylece adında “Bilim” ibaresi dahi içermeyen bir bakanlığın bünyesinde bilimsel niteliğinden neredeyse tamamen arındırılmış bir bağlı kurum haline gelir.

Son değişikliklerle, bir kez daha kurumun üst yönetimi, Bilim Kurulu yerine yeniden Yönetim Kurulu yapılanmasına dönüştürülür. Bu Yönetim Kurulunun görev ve yetkileri ise şöyle tanımlanır:

MADDE 587 – (1) a) Cumhurbaşkanının belirleyeceği hedef, ilke ve politikalar doğrultusunda, Kurumun çalışma ilke, program ve öncelikli alanlarını belirlemek…

TÜBİTAK Yönetim Kurulu Başkanlığına 2018 yılı başında ODTÜ mezunu bir mühendis olan ve bazı idari görevler dışında bu konuda ciddi bir deneyime sahip olduğu tartışmalı olan Prof. Dr. Hasan Mandal getirilmiştir.

TÜBİTAK’ın AKP hükümetleri elinde geçirdiği gericileşme ve piyasalaşma hikâyesinden sonra, bilim ödülleri özelinde yaşananlara bakalım.

TÜBİTAK Ödülleri Tarihi: Bilimden Kaçış Öyküsü

Bilimsel araştırmanın gerçekleştirilmesi, yaygınlaştırılması ve araştırmacı yetiştirilmesi amaçlarıyla kuruluşundan sonra TÜBİTAK bünyesinde bilimsel ödüller verilmesi konusu 1965 yılında Bilim Kurulu tarafından karara bağlanmış ve ilk uygulamasının 1966 yılında gerçekleşeceği bilim ödülü oluşturulmuştur. 1966 yılında ödüller, “nükleer kimyada fizyon olayının sistematiğini ileri götüren çalışmalarından ötürü” Prof. Dr. Talat Erben ile “çok elektronlu atom moleküllerinin kuantum teorisine getirdiği yeniliklerden dolayı”, Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu’na verilmiştir.

İlk ödül töreni 5 Kasım 1966’da Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinde (DTCF) gerçekleşmiş, dönemin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın ödülleri sunmasından sonra, ödül sahibi bilim adamları törende birer konferans vermişlerdir. 1966 yılından sonra TÜBİTAK ödül törenleri bu şekliyle gelenekselleşmiştir. Yani, devlet başkanı ödülü vermiş, ödül sahipleri de birer konuşma yapmışlardır.

Bilim Kurulu 1968 yılında, bilim ödülünün yanı sıra, 1969’tan itibaren verilmek üzere, bilim hizmet ve bilim teşvik ödüllerini de oluşturmuştur. Buna göre ülkede bilime önemli katkılar sunan bilim insanlarına bilim ödülü, bilime yaptıkları hizmetlerden ötürü hizmet ödülü ve gelecek vaat eden bilim insanlarına da teşvik ödülü verilmektedir.

AKP eliyle dönüştürülmüş yapısıyla son yılların TÜBİTAK’ında ise, bu ödüllere 2007 yılından itibaren uygulanmış olan bir “özel ödül” kategorisi eklenmiştir. Buna göre, bilim ödülü,

"Ülkemizde yaptığı çalışmalarla bilime uluslararası düzeyde önemli katkılarda bulunmuş hayattaki bilim insanlarına, özel ödül ise Bilim Ödülü eşdeğeri olarak, yurtdışında yaptığı çalışmalarla bilime uluslararası düzeyde katkıda bulunmuş, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, hayattaki bilim insanlarına…"

verilmek üzere oluşturulmuştur.

2019 yılının Şubat ayında gelinen nokta TÜBİTAK’ın hem kurumsal hem de uygulama olarak ulaştığı bilim dışı noktayı işaret etmektedir.

Bugün, dünya çapında önemli bilimsel araştırmalara imza atmış genç bilim insanlarının teşvik edilerek ödüllendirilmesi, Cumhurbaşkanına itaat koşuluna bağlanmış, üstelik bu ODTÜ gibi bir kurumun üst yönetimi aracılığıyla uygulamaya sokulmuş durumdadır. Benzer durumda,  TÜBİTAK kendi usül ve esaslarında yer almayan, bilimsel niteliği tartışmalı ve yurtdışı koşulunu yerine getirmeyen bir “özel ödülü” tek başına Cumhurbaşkanının buyurmasıyla oluşturarak, araştırmacılara sunabilmesi bilim dışı bir uygulamaya işaret eder.

Ne yazık ki 60 yıl sonra Prof. Dr. Cahit Arf’ın kaygıları doğrulanmış gözükmektedir: İktidarın gölgesinde hem ODTÜ’de hem de TÜBİTAK’ta “araştırmanın ne olduğunu bilmeyen ama bildiğini sanan yöneticiler, bilimsel araştırmaya köstek olmaktadır.”

Kaynak:

Türkcan, E. (2009). Dünya’da ve Türkiye’de bilim teknoloji ve politika. İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları