Teknoloji Spor Antrenmanlarında Nasıl Bir Devrim Yaratıyor?

Meltem Çolak [1]
Erdem Turan [2]
İsmail Sarp Aykurt [3]
BAA Kolektif Yaşamı Kurgulama BA - Spor ve Sosyalizm Komisyonu



Çağlar boyunca insanlık hareket etmiş ve hareket, insanın tarihinde belirleyici bir rol oynamıştır. Bu hareketin, belirli kurallara ve tekniğe oturtularak eğlenmek ve rekabeti sağlamak için yapılmasına ise spor adını veriyoruz. Günümüzde sporun tüm yönleriyle bilimsel açıdan incelenmesi yönünde yürütülen çalışmalar alanına da Spor Bilimleri denmektedir. Spor Bilimleri, insanlarda sağlığın korunması, fizyolojik durumun değiştirilmesi gibi hedefleri gözetebilir ve bunun için ‘antrenma’ kavramını ortaya koyar.

Antrenmanın literatürde kabul edilen birden fazla tanımı olmakla birlikte kapsayıcı bir tanım yapmakta fayda vardır. Bu tanımlar arasında kapsayıcılık açısından “sporcunun gerekli performansı gösterebilmesi için fizyolojik ve psikolojik fonksiyonlarına uyum sağlayabilmesi ve teknik özellikler ile taktik kapasitenin geliştirilmesine yönelik bireyselleştirilmiş ve sürekli artan, uzun süreli sistematik sportif faaliyetlerdir” (Günay vd., 2018) yaklaşımı yeterli görünmektedir.

İnsanların spor alanında gelişim gösterebilmeleri için çalışmaları ve çalışmalarının sürekliliğini sağlamaları esastır. Engels’in “Çalışma insanın gelişiminde önemli rol oynar” diyerek belirttiği görüşü bu tezi destekler niteliktedir (aktaran, Dündar, 2015).

Antrenman;

  1. Fizyolojik (kondisyon, teknik-taktik) (Motorik)
  2. Görsel antrenman (Observatif)
  3. Zihinsel antrenman (Mental) olmak üzere üçe ayrılmaktadır (Günay vd., 2018).

Spor Bilimleri, sporcuları elit ve sedanter gibi farklı gruplarda incelemektedir. Elit sporcularda performans kavramı öne çıkartılırken, sedanter bireylerde sağlığın korunmasına katkı sağlaması, sosyalleşmenin sağlanması, zamanın olumlu kullanımı gibi başlıklar altında rekreatif faaliyetler gerçekleştirilir.

Elit Sporculuk Tartışmasına Dair Notlar

Elit sporcular kendi branşlarında yakalanabilecek en üst düzeyi yakalayabilen, spor ile  profesyonel olarak ilgilenen kimselerdir. Kapitalist toplumlarda elit sporcular aynı anda iki mesleği yapmadıkları gibi kültürel olarak da farklı bir alana hapsedilmektedirler. Bireyin elit sporcu kapasitesine ulaşabilmesi için çocukluğundan itibaren bir plan ekseninde spora katılımı gerekmektedir.

Çocukluktan itibaren bir plan ekseninde spora katılım için yapılan planlamaya ‘Spor İçin Yetenek Modellemesi’ adı verilir. Yetenek modellemesi sporcunun yaşam boyunca hangi yaş grubunda nasıl spor yapması gerektiğini planlar ve ülkedeki tüm çocukların spor ile buluşması hedefini önüne koyar. Tüm çocukların sporla buluşması ile tüm kitleler için yetenek seçimini gerçekleştirir ve toplum, sedanter bireyler, yarı-profesyonel sporcular ve elit sporcular gibi kategorilere ayrılır.

Spor İçin Yetenek Modellemesi

Yarışsal sporun ve genç sporcuların yetiştirilmesinde eğer her sporcu kendisine uygun olan dalda antrenman yaparsa ve yarışsal spor için gerekli potansiyele sahip sporcuları seçerlerse, antrenörler çok daha iyi sonuç elde edeceklerdir (Dündar, 2015).                          

Sporda başarı için bilimin toplumların önüne koyduğu en mühim meselelerden biri olan yetenek modellemesi, ülkede mümkün olduğunca fazla insanın modellemeye ve yetenek seçimine tabi tutulması gerektiği gerçeğini insanların önüne koyar. Yetenek seçimi, spor bilimlerine göre iki şekilde gerçekleşmektedir:

  1. Doğal Seçim: Sporcular için bu seçim türü tesadüfün etken olduğu bir seçim türüdür. Sporcu kendi yeteneğini kendisi keşfedebilir ya da yeteneğini daha sonradan fark ederek branş değiştirir. Bu şekilde gerçekleştirirken seçimlerde performans gelişiminin istenen seviyeye gelmesi pek kolay olmamaktadır.
  2. Bilimsel Seçim: Sporcu bu seçim türünde antrenörlerin ve bilimin yardımı ile yeteneğini açığa çıkartır ve kendisi için uygun spor dalına yönelir. Yetenek modellemesinde yeteneğin seçimi için farklı stratejiler geliştirilebilir. Yaşanmış sosyalizm deneyimleri yetenek modellemesi alanında günümüzde emperyalist ülkelerin dahi atamadığı adımları atmıştır. SSCB’nin ve Alman Demokratik Cumhuriyeti (ADC)’nin 70’li yıllarda bu alanda çalışmalar yapmaya başladığı biliniyor. ADC’de Harre ve SSCB’de Zatiorski’nin çalışmaları bu açıdan dikkate değerdir.

Bilimsel seçim, farklı yaş grupları için ve farklı şekillerde uygulanabilir. Burada kitleler için önemli olan ayrıntı mümkün olduğu kadar çok çocuğun yetenek seçimine tabi tutulmasıdır. “Temel seçim, ön seçim ve son seçim” gibi farklı yetenek seçimleri, her çocuk için farklı yaşlarda uygulanma yoluyla, çocukları yetenek ve kapasitelerine göre ayrıştırır; herkesin kendisi için en uygun branşta uzmanlaşmasını ve sporun genel ilkeleri hakkında bilgi sahibi olmasını hedef edinir.

Bugün ise emperyalist ülkeler ‘Uzun Vadeli Sporcu Gelişimi’ gibi bazı çalışmalar ile yetenek modellemesi üzerinde yoğunlaşmaktadırlar (Balyi vd., 2016). Ancak sporun emperyalist ülkelerde “daha kolay yapılabilir” bir aktivite olmasına karşın bu ülkelerin 2000’li yıllarda elde ettikleri spor başarılarının istatistiksel olarak reel sosyalizm deneyimlerini yakalayamamış olması da dikkat çekicidir.

Bu bağlamda sportif başarı ve bu başarının yükseltilmesi, spor çeşitlerinin antrenman uygulamasının özüne dönülmesi düşüncesini ortaya koymuştur.

Antrenman bilimi tarihinde, dünyadaki ilk genel antrenman araştırması Sovyet spor bilimci Matveyev’in (2004) “Antrenman Dönemlemesi (Periyotlanması)” adlı kitabıdır.

Matveyev (2004), spor türlerindeki planlama ve yönetimi ile ilgili bilgileri genelleştirmiş ve sportif başarının yükselmesi, antrenman şekilleri ve tanımlarına yer vermiştir. Bugün tamamen geçerli olan bu kurallar antrenman planlanmasının temelini teşkil etmektedir.

Matveyev’e göre sporun bir bileşeni olarak spor eğitimi, spor faaliyetinin diğer yönleriyle birlikte ortaya çıkmıştır, geliştirilmiştir ve gelişmesini sürdürmektedir. Bu nedenle, spor eğitiminin sorunlarını anlamak için bir bütün olarak sporun özü hakkında genel bir fikir sahibi olmak önemlidir.[4]

Rekabetçi Bir Faaliyet Alanı Olarak Spor

Sporun dışa dönük bazı ayırt edici göstergeleri, “uygun rekabetçi faaliyet” kavramını ifade eder. Burada belirli biçimleri kelimenin tam anlamıyla rekabetçi olan ve azami kabiliyetlerin karşılaştırabilmesi çin kurallarla sınırlandırılmış ve düzenlenmiş faaliyetten bahsediyoruz. Tarihsel olarak, bu aktivite, yetenekleri birleşik bir biçimde (fiziksel ve ahlaki güçler ve bunları rasyonel olarak kullanma yeteneği) tanımlamak ve karşılaştırmak için özel bir alan olarak temelde alan veya fiziksel kültürde şekillendi. Modern haliyle rekabetçi faaliyet, bazı belirli özellikleri açığa çıkarır. Başlıca olanlar şunlardır:

a) Rekabet seviyesi ve başarı gerekliliklerinin sonuç olarak artmasıyla birlikte bir müsabaka sistemi temelinde faaliyet organizasyonu (Daha yüksek dereceli yarışmalara katılma izni doğrudan sporcunun önceki sonucuna bağlıdır);

b) Yarışmaların yapıldığı eylemlerin bileşiminin, uygulama koşullarının ve sonuçların değerlendirme yönteminin birleştirilmesi. Bunların hepsi resmi kurallarda bir yarışmanın genel normları olarak kaydedilir (Bugün birçok durumda uluslararası hale gelmiştir);

c) Hümanist karakterde, karşıt olmayan rekabet ilkelerine uygun olarak rakiplerin davranışlarının düzenlenmesi.[5]

Tüm bu özellikler, sporu kelimenin dar anlamıyla karakterize eder. Birlikte ele alındığında, onu dışsal olarak benzer olanlar da dahil olmak üzere diğer fenomenlerden açıkça ayırıyorlar. Burada rekabet anı, belirli bir faaliyet anı değil, faaliyetin de önemli bir kısmı olmayabiliyor (sanat yarışmaları ve festivaller, vb.). Buradan yola çıkarak, kelimenin dar anlamıyla spor, belirli bir biçimi, esas olarak bir toplumun fiziksel kültürü alanında tarihsel olarak şekillenen bir rekabet sistemi olan uygun “rekabetçi faaliyet” olarak tanımlanabilir. Bu, insan potansiyelini birleşik bir biçimde (güç, yetenekler ve bunları rasyonel olarak kullanma becerileri) tanımlama ve karşılaştırmanın özel bir alanı olarak anlam kazanabilir.

Genişletilmiş Bir Bağlamda Spor ve Antrenman

Bununla birlikte, sporun özü hiçbir zaman yalnızca tamamen rekabetçi hedeflere ulaşmaktan ibaret değildir. Bunun çok daha ötesinde bir zenginliğe sahiptir. İnsan üzerinde çok yönlü bir etkiye sahip olan ve çeşitli sosyal temasların kesişim kümesi olarak, daha da derin bir anlamı taşıyan spor, son tahlilde verilen faaliyetin bir parçası olduğu temel sosyal ilişkilerin toplamı tarafından koşullandırılır. Spor kelimesinin geniş anlamıyla, uygun rekabetçi faaliyeti, ona özel hazırlığı ve bir bütün olarak ele alındığında bu faaliyet alanındaki belirli ilişkileri kapsar.

Bu yaklaşım, sporun toplumdaki somut izdüşümlerinin tüm zenginliklerini, çeşitliliğini ve karmaşıklığını yansıtmamaktadır. Uygulama açısından bakıldığında spor, insanın yeteneklerinin sınırlarını genişletme arzusudur, özel hazırlık ve rekabete sistematik katılım yoluyla gerçekleştirilir, zorlukların üstesinden gelmekle bağlantılı ve insandaki başarılardan ve başarısızlıklardan doğan bütün bir duygu dünyasına dayanır. Spor, popüler bir gösteri ve çağdaş zamanların kitlesel bir toplumsal hareketidir.

Çok yönlü bir sosyal olgu olarak spor, beden eğitiminde aktif bir belirleyendir, kişiyi emek süreçlerine ve sosyal olarak gerekli aktivite türlerine hazırlamanın temel biçimlerinden birisidir. Sporun bu özelliklerine ek olarak, etik ve estetik eğitim, toplumun ahlaki gereksinimlerinin karşılanması, uluslararası bağların pekiştirilmesi ve genişletilmesi gibi yan nitelikleri de bulunmaktadır.

“Spor, tarihsel gelişim sürecinde bir toplumun hem fiziksel hem de ahlaki kültüründe önemli bir yer tutmuştur. Sosyal önemi ise artmaya devam ediyor” (Matvejev, 1981).

Matvejev, 1977 yılında “Spor Antrenmanının Temelleri” kitabında sporu yukarıdaki gibi açıklamıştır. O yıllardan günümüze sporun temelleri biraz değişmiş olsa da o zamana ait teknoloji günümüzde geçerliliğini yitirmiştir.

Tüm bunların yanı sıra, insanlık tarihinin başlangıcından bu yana fiziksel aktivitenin önemi bilinen bir olgudur. Tarihte bir insan eylemi olarak spor, geçmiş çağlarda avlanma, savaşa hazırlanma, bedeni formda tutma gibi amaçlarla gerçekleştirilen hareketler olarak karşımıza çıkmaktadır. (Tanrıverdi, 2012). Bu anlamda, sporun bilimsel olgular çerçevesinde ve insan gözlemine dayanarak geliştirilmesi için antrenman bilimine başvurulmaktadır.

Önemli bir örnek olarak, antrenman bilimci Harre, sosyalist Doğu Almanya’nın spor bilimleri alanına katkı verdiği yıllarda yazdığı ‘Spor Antrenmanlarının Prensipleri’ kitabında, antrenmanı sporda yüksek verim düzeyine ulaşmak için gerçekleştirilen tüm etkinlikler olarak tanımlamıştır (Matveyev, 2004). Açıktır ki spora yatkınlık, antrenman sırasında belli olur ve genellikle insanların hareketleri öğrenmesi ve çalışması, insanın gelişmesinin temelidir. Bu, Engels’in “Çalışma insan gelişiminde önemli rol oynar” şeklindeki yaklaşımı ile de uyumludur (Dündar, 2015).

Süper Kahraman Çağı mı geliyor?

“Süper kahraman aşamasına çok, çok, çok hızlı yaklaşıyoruz. Tony Stark artık bir bilim kurgu karakteri değil,” diyen Mounir Zok [6], kendisine sibernetik süper güçler bahşeden, zırhlı bir takım elbise giyen Marvel Comics Iron Man kahramanına atıfta bulund ve  "Tony Stark oyun alanında olacak" sözünü söyledi.

Teknoloji, beslenmeden fizyoloji alanına kadar genişleyen bir ölçekte ve uzun süredir spor eğitimine entegre edilmiş durumda. Bir örnek verirsek, “Milenyum Çağı” olarak lanse edilen 2000 yılı gibi uzak olmayan bir tarihte, çoğu yüksek teknoloji performans analizinin sporcu için doğal olmayan bir ortamda gerçekleştiğine dikkat çekmekte fayda var.  Bu ortam, laboratuvardır.

Daha Hızlı, Daha İyi, Daha Güçlü: Atletik Performansı Artırmak İçin Verileri Kullanma

Geçtiğimiz yüzyılın başlarında henüz “Spor bilimleri bir bilim midir” sorusu etrafında başlayan tartışmalarla birlikte teknolojik gelişmelerin son derece sınırlı olduğu koşullarda antrenörler sporcuların performanslarını ilke yöntemler ile arıyorlardı.

Yine geçmişten bir fotoğraf çekilecek olursa, sporcular antrenman yaparken, notlar ve videolar özenle alınır ve ardından o sporcunun performansını temsil eden çizelge ve grafikler halinde harmanlanırdı diyebiliyoruz. Bunun yanı sıra,  antrenmandan sonra, antrenör ve atlet, çok daha önce meydana gelen fiziksel hareketler hakkında ağrıları, sancıları ve düşünceleri tartışarak birlikte çalışırlardı. Sistem meşakkatliydi, ancak sporcuların ve antrenörlerin bildiği kadarıyla işe yarayan, işleyen bir dinamiğe sahipti. Ancak teknolojinin yeni sürümleri, spor eğitimi alanını da topyekün bir değişim içerisine yerleştirdi.

Yakın bir moment içerisinde ise ileri teknoloji daha küçük, daha dayanıklı ve daha az külfetli hale geldi ve özellikle atletizmde yeni fırsatların önünü açtı. Artık sporcular, gerçek zamanlı bilgileri bir antrenörün tabletine ileten sensörler takıyor, GPS hareketi doğru şekilde saptıyor, akıllı telefonlar herkesin güncel olmasını sağlıyor ve giyilebilir teknoloji yaralanmaları önleyebiliyor. Beyaz tahtalar ve uygulama sonrası analiz ve incelemelerle karşılaştırıldığında, teknolojin atletik potansiyeli önemli ölçüde arttırdığı görülebilmektedir.

Tüm bu verilerle birlikte ve açıkça söylemek gerekiyor ki teknoloji, performansları canlı takip ederek, atletik hareketleri mükemmelleştirerek, iletişimi geliştirerek ve yaralanmaları minimize ederek spor eğitiminde bir devrim başlatmış görünüyor.

20. yüzyılın teknolojik gelişmeleri Spor Bilimleri alanına da doğrudan yansımış durumda ve saniyede 200 kareden fazla görüntü çekebilen film veya video çekicileri ile elde edilen eklem hareketleri, bilgisayar yardımı ile büyük bir hızla sayısal değerlere dönüştürülüyor, sporcunun hareketi grafik şeklinde, kinematogram olarak ifade edilerek; sürat, hız, ivmelenme, fırlatma açısı, ağırlık merkezi yörüngesi gibi öğeler, kolaylıkla belirlenebilir hale gelebiliyor (Açıkada & Ergen, 1990).

Günümüzde ise Spor Bilimleri alanında yaşanan teknolojik gelişmeler ise durumu daha ilgi çekici hale getirmektedir. Hız tabanlı antrenmanlar ile çabuk kuvvetin adeta nokta atışı şeklinde geliştirilmesi, yüzlerce km yol giderek yapılabilecek yükselti antrenmanlarının fizyolojik etkilerinin bir odanın içerisinde sıkıştırılması, sakatlıkları önleyecek biçimde kas gruplarının kuvvet değerlerinin karşılaştırılması, takım sporları için ısı haritaları hazırlayan sistemler vb. bu gelişmelerden sadece birkaçı olarak sayılabilirler.

Spor bilimlerinde teknolojik gelişmeler son dönemde Türkiye’nin akademi dünyasında da daha çok tartışılıyor durumda. Bu tartışmaların bir örneğini “Gelecek Bilimde” adlı popüler bilim kanalının konuyla ilgili yaptığı bir programda görmek mümkün ve bunun yanında Türkiye’de spor bilimleri alanında yapılan akademik çalışmaların bir kısmının “Spor Biyomekaniği” konulu çalışmalar olması dikkat çekmektedir. Ancak bugün Türkiye’de spor teknolojileri için temel problem, teknolojik gelişmelerin hangi aşamada olduğu probleminden çok spor teknolojilerinin kapitalizm koşullarında gösterdiği, daha doğrusu gösteremediği gelişme hızında aranmalıdır. Çünkü bugün Türkiye’nin sporda geri kalmışlığının bir basamağı ve etkeni de spor teknolojisinin geri kalmışlığıdır.

İzleme Performansı

Spor eğitmenleri vücuda veya “akıllı giysilere” yerleştirilen sensörleri kullanarak (algılama lifleri dokunmuş aktif giyim vb.) performansı gerçek zamanlı olarak ölçebilir ve izleyebilir durumdalar. Sporcu hakkında nefes alıp verme ve kalp atış hızından, hidrasyon ve sıcaklığa kadar neredeyse her şey ölçülebilir. Lazerler ve GPS, spor eğitimi dünyasının çeşitli yönlerine dahil edilmiştir. Antrenörler, zamanlara ve bölünmelere güvenmek yerine, nerede gelişebileceklerini daha iyi anlamak için sporcuların tam konumunu, mesafesini, hızını ve ivmesini ölçebilir. Daha karmaşık verilerin belirlenmesi, daha az stres ve yaralanma şansı ile daha iyi performans sağlamaktadır. Bunların da bütünü hem performans hem de aktivite izleme açısından önemli kategorilerdir.[7]

Atletik Hareketleri Mükemmelleştirmek

Spor teknolojisinin “altın madalyayı kazanmak” için bir “dijital kod” oluşturabilecek kadar gelişmiş olduğu iddia ediliyor. Yani, toplanan ve karşılaştırılan veriler nihayetinde altın madalya performansına dönüşebilir.

Örneğin, bisikletliler kalp atış hızı, hız, eğim ve diğer ilgili bisiklet bilgilerini kusursuz bir şekilde veren baş üstü gösterge (HUD) gözlükleri takabilirler. Bunun gibi metrikler, bisikletçinin sürüş ortasında ayarlamalar yapabildikleri için hareketlerini odaklanmasına ve iyileştirmesine yardımcı olabilir. Bunun gibi hareketleri gözlemlemek ve antrenörlerin sporcuların hareketlerini mükemmelleştirmelerine yardımcı olmalarına olanak tanır.

İletişimi Geliştirme

YouTube gibi uygulamalar da eğitim sırasında iletişimi geliştiren yeni medya araçlarından birisidir. Sayısız antrenman ve oyun herkes tarafından bulunabilir durumdadır ve YouTube aracılığıyla aynı hızla paylaşılabilecek imkâna sahiptir. Sporcular ve eğitmenler, eğitimi desteklemek için, film izleyerek veya oyunları tartışarak, antrenman sırasında veya kendi zamanlarında gerekli videoları yükleyebilir veya izleyebilir.

Akıllı telefon veya bilgisayardan erişilebilen kişisel bir dijital sağlık, diyet ve egzersiz günlüğü olan “My Fitness Pal” gibi diğer uygulamalar ile iletişim daha da geliştirilmiştir. Antrenörler bu sayede “My Fitness Pal” üzerinden günlük diyetlerini kontrol ederek sporcuları takip edebiliyor ve onları denetleyebiliyorlar.

Yaralanmaları Ortadan Kaldırmak

Spor eğitiminde belki de teknolojinin en önemli yan ürünü, yaralanmaların ciddi şekilde azaltılmış olması ve artık çok daha erken teşhis edilebilmesidir. Bu teknolojik yan ürün, performansı takip etmek, hareketleri mükemmelleştirmek ve iletişimi geliştirmek vb. gibi faydalarının yanı sıra daha az yaralanmaya eğilimli ortamlar yaratmaya yardımcı olması açısından da önemli sonuçlar vermektedir. Bu bağlamda, yaralanmaların teknoloji marifetiyle minimize edilmesi sportif açıdan önemli bir ilerleme sayılabilir.

Teknoloji, Spor ve Piyasa

Teknolojinin dün ve bugün insanlık için ne ifade ettiği farklı akademik çevrelerde de tartışma konusu olmaktadır. Bilim ve teknolojideki hızlı ve şaşırtıcı gelişmeler ülkeleri büyük ve gizli bir rekabetin içine sokmuş ve bu rekabet, ülkelerin var olan teknolojik olanaklarını geliştirmelerine sebep olmuştur (Meral & Çolak, 2002). Teknolojinin piyasa koşullarında gelişim hızının ölçüsü ise başka bir tartışma konusudur. Teknolojik gelişimin üretim ilişkileri ile kurduğu ilişki ise bir başka olgu olarak önümüzde durmaktadır.

Teknolojinin gelişmesi ve yaygınlaşması ile bundan sağlanan ekonomik kazancın tarihi üzerine Hobsbawm (2013)’ın İngiltere’de pamuklu dokumanın tarihi üzerinden örnekler verir ve bunun mantığını anlatır. Teknolojinin gelişiminin ve yaygınlaşmasının piyasa koşullarında sermaye sınıfının kazancı ile doğrudan ilişkisi vardır ve sermaye sınıfı, bu teknolojiyi kazançlı bulmazsa desteklemez. Teknolojinin piyasa ile ilişkisini derinlemesine tartışmak bu yazının kapsamını aşıyor. Ancak konuyla ilgili daha ayrıntılı bilgi almak isteyen okurlar Bilim ve Aydınlanma Akademisi’nin 2019 yılında gerçekleştirdiği Sosyalist Gelecek ve Planlama Sempozyumu’nun sunumlarını bu perspektifle inceleyebilirler.

Spor Bilimleri için teknolojinin kullanımı ile piyasa ilişkisini basamaklar halinde açıklayalım. Öncelikle Spor Bilimleri’nin öğretimi Türkiye’de öğretimi Spor Bilimleri fakültelerinde yapılır. Spor Bilimleri fakülteleri, Antrenman Bilimi ve Biyomekanik bilimlerinin aktarımını paylaştırdıkları derslerinde gerçekleştirirler ve bu esnada teknolojinin nasıl kullanılacağını işin içine yedirmeye çalışırlar. Yani Türkiye’de spor için bir merkezi planlama olsaydı, Spor Bilimleri fakültesi bu işin ilk adımı olarak öne çıkabilirdi. Fakat Spor Bilimleri fakültelerinde teknoloji kullanımının öğretilmesi son derece sınırlı kalmakta ve teknoloji kullanım oranı da istenilen seviyenin uzağında kalmaktadır.

Bu alanda yapılacak bir istatistik araştırması bilim insanlarını beklemekle beraber Spor Bilimleri fakültelerinin labatuvarlarındaki olanakların son derece kısıtlı olduğu da bir veridir. Örneğin, bir Biodex denge sisteminden ve birkaç antropometrik ölçüm makinesinden fazlası Spor Bilimleri için kurulan fakültelerin laboratuvarlarında bulunmamaktadır. Tıpkı Biodex adlı makine gibi bütün spor bilimleri için gerekli teknolojik makinelerin üretimi özel sektörün elindedir ve devlet bu alanda üretim yapmadığı ve bir planlamaya sahip olmadığı için fiyatlar son derece yüksek seyretmektedir. Bu fiyat yüksekliği ile Spor Bilimleri öğrencilerinin laboratuvar malzemelerini istedikleri zaman kullanamıyor olmaları arasında da şüphesiz ki doğrudan ilişki kurulabilir.

Diğer bir nokta ise spor teknolojilerinin kulüpler bazındaki kullanımıdır. Türkiye’de spor kulüplerinin ekonomik dağılımındaki dengesizlik sadece bilimsel çalışmalarda değil; 2000 yapımlı Dar Alanda Kısa Paslaşmalar filmi gibi başka örneklerle de tartışma konusu olabilmektedir. Bu ekonomik dengesizlik, spor kulüplerinin spor teknolojilerini kullanmasını bir kenara koyalım, antrenman yapacak tesis dahi bulamayacak halde yollarına devam etmelerini dayatmaktadır.

Buraya kadar anlatılan kısımda Türkiye’nin Spor Bilimleri için teknolojinin kullanımını nasıl öğretemediğine ve teknolojiye ulaşmanın zorluğundan bahsettik. Peki, teknolojiyi kullanabilen spor kulüpleri için durum nedir?

Baştan söylemek gerekir ki Türkiye’de spor teknolojilerinin kullanımı için olanak bulunduğu halde, bunları doğru yönlendirebilecek kadro eksiği göze çarpmaktadır. Spor Bilimleri bir disiplinler arası çalışma alanıdır ve birden fazla dinamik ile “başarı” elde etmek mümkündür. Bu açıdan düşünüldüğünde, spor teknolojilerini kullanabilecek ekip spor kulüplerinin temel antrenman stratejilerini belirleyememektedir. Somut örnek vermek gerekirse, salt futbol için New York merkezli Amerikan iş dünyası dergisi Fortune, 1 milyar Euro gibi bir bütçeden söz etmesine karşın profesyonel liglerde antrenörlük yapan kişilerin kaçının spor teknolojileri ile elde ettikleri verileri antrenman planlamasına uygulayabildikleri belirsiz durumdadır. Üstelik antrenman planlaması yapıp yapamadıkları da belirsizliğini korumaktadır.

Sporda teknolojik gelişmelerin halka ulaştırılması durumu ise bir başka eksikli alandır. Türkiye’de halkın spora ücretsiz ulaşma imkânlarının sınırlılığı bilinmektedir. Halkın spor imkânlarına ulaşabilmesi için ücretli spor salonlarına yazılması veya” buz pisti, futbol sahası, kapalı spor salonları” vb. gibi ücretli yerlere gitmesi mecburiyeti söz konusudur. Spor teknolojilerinin bu alanlara gelmesini ve uygulanmasını silsile şeklinde engelleyen bütün diğer basamaklar ise bunların önünde bir bariyer olarak durmaktadır. Özetle, halkın spor teknolojileri ile ilgili olmasından önce, halkın spor yapabilme imkânına ulaşması sorunu karşımızda durmaktadır.

Sonuç Yerine

Tüm bu anlatılanlara istinaden, sektörleşen sporda endüstri 4.0 uygulamalarının hangi teknolojilere dayandığının, hangi yeni spor ürünlerinin ortaya çıktığının araştırmasını yapan bir çalışmaya göre (Tekin & Karakuş, 2018) spor endüstrisinin, ürünlerini bölümlendirirken tanımladığı hedef kitleden ‘müşteri’ olarak bahsedebiliyor olması, sporun kapitalizm için kullanışlı bir aparat hâline geldiğini kanıtlamaktadır. Bu, aynı anlama gelmek üzere, spor alanında ve genel olarak spor fikrinde ortaya çıkan tahribatın yükünü ve sorumluluğunu da kapitalizme yüklemektedir. Kapitalist sistem için spor bir ‘meta’, spor yapan kişi ise ‘müşteri’ olarak açımlanmakta, teknoloji ise tekellere daralan bir yapıda, sığ ve kısır bir kâr elde etme yarışması içerisinde, bir burjuva seremonisine referans vermektedir.

Söylemek gerekiyor, spor biliminin tarihindeki eşitsiz gelişim, Sovyet ve Demokratik Alman deneyimleri haricinde, kapitalist anlayışın elinde girift bir forma bürünmüş hâlde ve yapısal olarak sorunlu bir belirsizlik vadeder durumdadır. Bizim tarif ettiğimiz gelecek ise insanı müşteri olarak görmeyen, ajandasında teknolojiyi toplum yararına kullanmayı başa yazmış; geleceği, belirsiz bir gelecekteki tartışmalara havale etmeden bugünden düşünen ve sporun emekçi geleceğini şimdiden kurma uğraşısına adanmış bir perspektifin eseri olacaktır. Teknolojik devrimin, emekçi ve toplumcu bir perspektifle buluşması onu gerçek bir devrime dönüştürecektir.


Kaynakça

  • Açıkada, C. & Ergen, E.(1990). Bilim ve Spor. Ankara: Büro Tek Ofset Matbaacılık.
  • Balyi, I., Way, R., & Higgs, C. (2016). Uzun Vadeli Sporcu Gelişimi. Ankara: Spor Yayınevi.
  • Dündar, U. (2015). Antrenman Teorisi. Ankara: Nobel Yayınevi.
  • Günay, M., Cicioğlu, İ., Şıktar, E., & Kara, E. (2018). Egzersiz – Antrenman ve Hormonal Uyumlar. Ankara: Gazi Kitabevi.
  • Hobsbawm, E. (2013). Devrim Çağı. Ankara: Dost Kitabevi.
  • Matveyev, L. (2004). Antrenman Dönemlemesi (Periyotlaması). Ankara: Bağırgan Yayınevi.
  • Matveyev L. (1981). Fundamentals of Sports Training. Moscow: Progress Publishers, English translation of the revised Russian edition.
  • Meral, M. & Çolak, E. (2002). Marmara Üniversitesi Teknik Eğitim Fakültesi öğretim elemanlarının teknoloji kullanım profili. II. Uluslar arası Eğitim Teknolojileri Sempozyum Kitabı. Sakarya (16-18 Ekim).
  • Using Technology to Coach Athletes. (2020, Feb, 3). https://onlinemasters.ohio.edu/blog/using-technology-to-coach-athletes/ adresinden alındı.
  • Tanriverdi, H. (2012). Spor ahlaki ve şiddet. The Journal of Academic Social Science Studies. Publication of Association Esprit, Société et Rencontre Strasbourg/FRANCE, 5(8), 1071-1093.
  • Tekin, Z., & Karakuş, K. (2018). Gelenekselden Akıllı Üretime Spor Endüstrisi. İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi. cilt 7, sayı 3. 2103-2117. http://www.itobiad.com/tr/download/article-file/542218adresinden alındı.

Katkılar

Kıvanç İbrahim Ünlütürk

Bildiri, teknik gelişmelerin sporcu eğitiminde yarattığı olanakları tartışıyor: Antrenman yapan sporcuya dair fiziksel/biyolojik verilerin elde edilmesi, antrenman ortamının hazırlanmasında sağlanan avantajlar, atletik hareketleri ve iletişimi geliştirme olanakları, yaralanmaların azaltılması vb. yönlerdeki gelişmeler ortaya konuyor. Yazarlar bu gelişmeleri, spor-piyasa ilişkisi içinde inceliyor ve piyasanın spor teknolojilerinin gelişimi üzerindeki etkisine değiniyor.

Bildirinin geliştirilmesi yönünde yapabileceğim kimi öneriler şöyle:

  • Sporun tanımının rekabeti sağlamak üzerinden değil; sağlık, sosyalleşme gibi amaçlar üzerinden tanımlanması daha doğru görünüyor.
  • Makalenin ana konusu bu olmasa da, tek bir yönde uzmanlaşmış, profesyonel sporcular yetiştirilmesinin toplum ve bireyler açısından yarattığı sorunlara değinilebilir. Bu anlamda kapitalist toplumda kullanılan spor teknolojileri ile sosyalist toplumda yararlı olacağı öngörülen teknolojilerin karşılaştırılması son derece yararlı olacaktır.
  • Bir önceki maddeyle alakalı olarak; ‘altın madalyayı kazanmak’ yönünde geliştirilen teknolojilere değinilirken sporun salt madalya kazanma ya da rekabet amaçlı bir eylem haline getirilmesinin daha derin bir eleştirisinin yapılması yerinde olur.

Erhan Nalçacı

Bildiri için Spor ve Sosyalizm Komisyonu’na teşekkür ediyoruz. Spor teknolojisinin spor eğitimindeki rolü ve bunun piyasa egemenliğinden kurtarılıp emekçi halkın hizmetine verilmesinin oynayacağı role ilişkin önemli veriler sunulmuş.

Öte yandan bildiriye hakim olan “rekabet” kavramına ve bununla birlikte küçük yaşta başlayan antrenman kavramlarına dikkat çekmek istiyorum.

Bence sporun tanımına rekabeti değil, insanın çok yönlü gelişimine katkı yapacak şekilde bir kolektifin içinde insanın doğaya karşı rekabetinden bahsetmek çok daha doğru olur. İnsanın fiziksel özelliklerinin geliştirilerek doğaya karşı yarışması sosyalist bir kültüre çok daha fazla uyuyor.

Ayrıca hiçbir olay tarih üstü değildir, tarihselci yöntemle değerlendirilmelidir. Evet, bir yandan Sovyetler Birliği’nde daha önce görülmedik şekilde emekçi halkın yığınsal olarak spor yapma olanağına kavuştuğuna tanıklık ettik. Öte yandan “barış içinde kapitalist dünya ile rekabet” meselesi sporu emperyalist ve sosyalist bloklar arasında kıyasıya bir rekabet alanına döndürdü. Bu nedenle çocukluk çağından başlayan antrenmanların çocuğun çok yönlü gelişimine hizmet edip etmediğine ilişkin birikmiş kaygılar bulunuyor.  İşin gerçeği Sovyetler Birliği yetiştirdiği elit sporcu kadar “elit” devrimci yetiştirseydi, en azından karşı devrimcileri hemen tanıyacak ve etkisizleştirecek yetenekler kazandırsaydı, bugün yaşamımız çok farklı olabilirdi ve yüz milyonlarca insanın yaşamı kurtulmuş olacaktı.

Öte yandan yarışma sporlarının öneminin farkındayız. Örneğin, Evrim Gökçe ve Emel Güneş ile birlikte yaptığımız ve henüz yayınlanmayan araştırmalarımızın sonuçları eskrim, voleybol gibi açık alan sporlarının yüzme ve koşu gibi kapalı alan sporlarına göre bilişsel yetenekleri daha fazla geliştirdiğine ilişkin kanıtlar sunuyor. Gerçekten 21. yüzyıl sosyalizminde üretim birimleri arasındaki turnuvaların yaşamı çok daha eğlenceli ve sağlıklı kılacağını şimdiden söyleyebiliriz.

Son olarak metinde geçen “gelişmiş kapitalist ülke” tanımının yerine başka bir kavramı tercih etmenizi öneririm. Çünkü “gelişmiş kapitalist ülke” başka ülkelerin gelişmesini engelleyen kapitalist ülke anlamına gelir. “Gelişmiş, gelişmekte, az gelişmiş” kavramları bu ilişkiyi gölgede bırakan bir ideolojiyle yüklü bulunuyor. Emperyalist denilebilir, bu tercih edilmiyorsa en azından güçlü kapitalist ülke denilebilir.

Spor ve Sosyalizm Komisyonu’na sonraki çalıştaylarda ufuk açıcı bildirileriyle üretmeye devam etmelerini dilerim.

YANIT:

Erhan Nalçacı ve Kıvanç İbrahim Ünlütürk'ün katkıları için teşekkür ediyoruz. Ancak makalenin içeriği ve amaçları konusunda bir açıklama ihtiyacının doğduğu kanaatindeyiz.

Öncelikle Kıvanç İbrahim Ünlütürk, sporun tanımının rekabeti sağlamak yerine sağlık ve sosyalleşmek gibi amaçlar üzerinden yapılması gerektiğini belirtmiş. Burası ile başlamak istiyoruz.

Sporun tanımının ne olduğu elbette farklı bilim çevrelerince ve farklı şekilde yapılabilir. Fakat makalenin amacı daha farklı bir yere oturmaktadır.

Çalışma, antrenman biliminin gelişimi konusunda teknolojinin rolünün ne olduğu ve bu teknolojik imkânları kapitalizmin sporculara neden veremediği üzerine odaklanmıştır.

Dolayısıyla, konunun sporun rekabetçi yönüyle dolaylı bir ilgisi olduğunu söylemek olanaklıdır.

Erhan Nalçacı’nın yaptığı eleştiri ise Kıvanç arkadaşımızın yaptığı eleştiri ile benzerlikler taşımaktadır. Bunun üzerinde de kısaca durmak isteriz.

SSCB’nin sporda diğer kapitalist ülkelerle rekabet etmek adına aldığı siyasal kararlar ile spor felsefesinde rekabet kavramının gerekliliği iki ayrı olgudur. Burada konumuz kitlelere sporun taşınması ve sağlıklı kitleler yetiştirmek sorunu değildir.

Bu tip rekreatif çalışmalarla ilgili ayrı bir çalışma yazılabilir ve yazılması da gereklidir. Ancak bu yazının konusu antrenman teorisini kapsamaktadır ve antrenman teorisinde rekabet, sporcular arasında gelişen bir kavramdır. Aynı zamanda, insanın fiziksel sınırlarının keşfedilmesi açısından da gerekli bir kavramdır.

SSCB’nin kapitalist ülkelerle spor alanında yürüttüğü “rekabet” ise başka bir olgu olarak ele alınmalıdır ve bu, ayrı bir başlık olarak tartışılmalıdır. Örneğin, SSCB'nin elit sporcular yetiştirmek konusunda gösterdiği başarı başlı başına akademik bir tartışmadır ve komünistler açısından önemlidir.

Kısaca toparlamak gerekirse, spor felsefesi açısından rekabet kavramına Marksistler için negatif bir anlam yüklemenin doğru olmadığını düşünüyoruz. Ayrıca çalışmanın içeriği rekabete de ihtiyaç duyan antrenman teorisinin geliştirilmesi konusunda kapitalizmin ne kadar yetersiz ve beceriksiz kaldığı ile ilgilidir.

Spor ve teknoloji tartışmasını bu şekilde ele almak gerekmektedir.

Teşekkürlerimizle.

  • 1.Spor ve Sosyalizm Komisyonu Üyesi
  • 2.Antrenör, Sakarya Uygulamalı Bilimler Üniversitesi - Antrenörlük Yüksek Lisans öğrencisi
  • 3.Antrenör, Maltepe Üniversitesi - Disiplinlerarası İletişim Bilimleri Doktora öğrencisi
  • 4.Matveyev (1981). Fundamentals of sport training, s. 6-8.
  • 5.Bu bölüm, Matveyev’in Fundamentals of sport training, çalışmasından çevrilmiştir, s. 6-8.
  • 6.ABD Olimpiyat Komisyonu'nun Teknoloji ve İnovasyon Direktörü
  • 7.Ohio University, Using Technology to Coach Athletes, Feb 2020.