Sosyalizmde salgın hastalıklarla mücadele

Eda Mermi
BAA Toplum Sağlığını Geliştirme ve Koruma Bilim Alanı


Salgın Hastalığın Tanımı

Salgın (epidemi) kelimesi epidemiyolojide belli bir insan popülasyonunda, belirli bir zaman diliminde, beklenenden çok sayıda kişide görülen ve fazla etki gösteren hastalık anlamındadır. Yunanca epi- üzerinde, demos-halk kelimelerinin birleşmesi ile oluşmuştur.

Pandemi, Eski Yunanca'da tüm anlamına gelen παν (pan) ile insanlar-halk anlamına gelen δῆμος (demos) kelimelerinden türetilmiştir. Epidemiyoloji sözlüğünde pandemi tanımı, “dünya çapında veya çok geniş bir alanda görülen, uluslararası sınırları geçen ve genellikle çok sayıda insanı etkileyen salgın” olarak verilmektedir (Last, 2001).

Bir hastalığın, yaygın olarak görülmesi ve çok sayıda insanın ölümüne sebep olması tek başına pandemi olarak nitelendirilmesine yeterli değildir. Aynı zamanda bulaşıcı olması da gerekir. Örneğin kanser gibi bir hastalık çok sayıda insanda görülmesine ve birçok kişinin ölümüne neden olmasına rağmen pandemi olarak tanımlanmaz, fakat bulaşıcı bir hastalık olması nedeniyle HIV-AIDS (insan immun yetmezlik virüsü-Acquired Immune Deficiency Syndrome'un [Kazanılmış Bağışıklık Yetersizliği Sendromu]) küresel bir pandemidir. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre 2018 yılı itibarıyla dünyada HIV ile yaşayan 37,9 milyon insan vardır.

Tarihte Salgın Hastalıklar

İnsanlık tarihinde dünden bugüne birçok salgın hastalık örneği yaşanmıştır: Veba, tifüs, çiçek, tifo, kolera, influenza (grip), sıtma ilk akla gelenlerdendir. Bu salgınlar neticesinde çok sayıda insan yaşamını yitirmiştir. Yakın tarihimizde ise son 30 yıl içinde pek çok salgın hastalık örneği gözlenmiş ve bu hastalıklar dünya üzerinde çok sayıda insanın ölümüne neden olmuştur. Örneğin ebolavirus hastalığı, domuz gribi, kuş gribi, SARS (Severe Acute Respiratory Syndrome-ağır akut solunum yolu yetersizliği sendromu), MERS (Middle East respiratory syndrome-Orta Doğu solunum sendromu) ve son olarak da günümüzde halen içinde yaşıyor olduğumuz SARS-COV-2 koronavirüsü kaynaklı COVID-19 salgını.

Veba hastalığı etkeni Yersinia pestis adlı bir bakteridir. İnsanlara fare pireleri aracılığı ile geçmektedir. Yazılı kaynakları incelediğimizde yaklaşık dört bin yıl önce veba salgınının izine rastlanmaktadır. MÖ 2000 yıllarında yazıldığı düşünülen Gılgamış Destanı’nda veba ile ilgili ifadeler yer almaktadır; “Senin yaptığın bu tufan yerine veba tanrısı kalkıp insanlara bulaşsaydı daha iyiydi!” (Gılgamış Destanı, 2001: 87)

Diğer adı Galen vebası olarak da bilinen Antoninus vebasının MS 165-180 yılları arasında yaşandığı tahmin edilmektedir. Salgının, Roma İmparatorluğu’na, doğu seferinden dönen askerler tarafından getirildiği düşünülmektedir. İmparator Marcus Aurelius Antoninus döneminde (MS 161-180) patlak veren ve önlenemeyen bu salgın hastalık kısa sürede tüm imparatorluğa yayılmış ve hanedan üyeleri de dâhil yüz binlerce kişinin ölümüne neden olmuştur. Etkeni tam olarak bilinmemeketdir fakat Pergamonlu Galenos’un “de Methodius Medendi” ve “de praecognitione” adlı eserlerindeki anlatımları nedeniyle salgının çiçek hastalığına (smallpox-variola) benzer semptomlarla seyrettiği bilinmektedir. (Karakuş, 2018: 38)

Tarihte Kara Veba ya da Kara Ölüm diye adlandırılan veba salgınının 1347-1351 yılları arasında Avrupa’da yaklaşık 75-100 milyon insanın ölümüne neden olduğu tahmin edilmektedir. Bu rakam dönemin nüfusunun yaklaşık %30-40'ına denk düşmektedir. Salgın, 1347 yılı sonunda Sicilya’nın Messina kentinde başlamış, Akdeniz üzerinden güney Fransa’ya, bir yıl sonra da kuzey Fransa ve güney İngiltere’ye kadar yayılmıştı. Yıllar süren savaşlarla beraber yaşanan kitle hareketleri, halk içindeki yoksulluk, gittikçe artan ticaret yollarıyla beraber veba Avrupa’nın tamamına yayılmıştı. Yoksul halkın alabileceği hiçbir önlem yokken zengin insanlar ölümden kaçmak için şehir dışındaki evlerde yaşamaya başladılar. Boşalttıkları kent evlerine dönmeden önce konutlarını sülfürle dezenfekte edecek tütsücüler tuttular, evler ilaçlandıktan sonra birkaç haftalığına eve yoksul bir kadın yerleştiriliyor, kadının ölmesi halinde evin sahibi kır evinde oturmaya devam ediyordu. (Özden ve Özmat, 2014:64,67)

Giovanni Boccaccio’nun Decameron Öyküleri kitabına konu olan Kara Veba eserde “Hastalık yalnızca hastaların sağlıklı kişilerle konuşmaları, bir arada olmaları sonucunda onlara da bulaşıp ölmelerine yol açarak yayılmıyordu; hastaların giysilerine, elledikleri, kullandıkları nesnelere dokunmanın da hastalığı yaydığı anlaşılıyordu” ifadesiyle yer almaktadır (2007:27) .

İnfluenza (grip) çok eski zamanlardan beri bilinen ve sık görülen bir hastalıktır. İlk kez MÖ 412'de Hipokrat tarafından tanımlanmıştır ve influenzaya benzer ilk pandemi (salgın) 1580'de yaşanmıştır (Aslan ve Badıllıoğlu, 2000: 12). Grip kelimesi İtalyanca etki-kavrama kelimesinden gelmektedir.

Kolera hastalığı tarihte çok kez pandemi şeklinde seyretmiş ve birçok insanın ölümüne sebep olmuştur. Etkeni Vibrio cholerae bakterisidir. Tarihte bilinen ilk kolera pandemisi 1817 yılında ortaya çıkmış olup 19. yüzyılın en öldürücü hastalığı olmuştur. Günümüzde 1961 yılında başlayan 7. pandemi halen devam etmektedir ve elliden fazla ülkede endemik olarak görülmektedir. Dünya genelinde 2004-2014 yılları arasında toplam 2.260.389 vaka görülmüş, 45.543 ölüme neden olmuştur (Namal ve Kılıç, 2015:13).

Çiçek (Smallpox), orthopoxvirus ailesinden variola virüsünün neden olduğu bulaşıcı bir hastalıktır. Virüs, insandan insana temasla, enfekte vücut sıvılarıyla, havadan damlacık yoluyla ya da hasta kişiye ait kontamine eşyalardan bulaşabilir. Tarihte çok sayıda kişinin ölümüne neden olan salgınlara sebep olmuştur. Bulunan aşı ile birlikte dünya üzerinde birçok yerde eradike edilmiştir. Çiçek hastalığını ilk eradike eden ülke Küba’dır.

İspanyol gribi ya da İspanyol nezlesi, 1918-1920 yılları arasında görülen, H1N1 virüsünün ölümcül bir alt türünün yol açtığı bir çeşit grip salgınıdır. Virus, mutant bir İnfluenza A tipi idi. İspanyol gribi, 500 milyondan fazla kişiye bulaşması sonucu bir seneden az zamanda yaklaşık 40-100 milyon civarında insanın ölümüne sebep olarak insanlık tarihinde bilinen en büyük salgınlardan biri olmuştur. Salgın İspanya'da başlamamasına rağmen İspanyol nezlesi olarak adlandırılmasının sebebi ise İspanya'nın, Birinci Dünya Savaşı'nda yer almamış olması ve askerî sansür nedeniyle diğer Avrupa devletlerinde salgından söz edilmezken İspanyol basınının salgın konusunu ilk kez gündeme getirmiş olmasıdır (TTD, 2020). Kimi tarihçilere göre dört yıl süren 1. Dünya Savaşı’nın sona ermesinde önemli bir etken olmuştur.

Sıtma hastalığı Plasmodium parazitinin beş farklı türünün (P.falciparum, P.vivax, P.ovale, P.malariae, P.knowlesi) neden olduğu bir hastalıktır. P. falciparum ve P. vivax en büyük tehdidi oluşturmasına rağmen tüm türler ciddi hastalığa ve ölüme neden olabilir. Hastalık insanlara, parazitle enfekte olmuş dişi anofel sivrisineğinin ısırığıyla bulaşmaktadır. Nadir görülen bulaş şekilleri ise kan transfüzyonu, organ nakli, enjektör (şırınga) paylaşımı veya anneden fetüse geçiş şeklinde olmaktadır.

Türkiye’de sıtma hastalığı olarak bilinen hastalık dünya literatürüne Malaria olarak geçmiştir. Malaria terimi İtalyancada kötü hava (mal-aria) anlamına gelmektedir. İlk zamanlarda bataklık yakınında bulunan bireylerde çok görülmesinden dolayı, bataklıktan salınan kötü kokuların hastalığa neden olduğu düşünülmüştür. Türkçede ise bazı kaynaklara göre ateş ile seyrettiğinden ‘ısıtmak’ (sıtma) kelimesinden geldiği söylenir.

Hastalığı ilk defa tanımlayanlar Antik Mısırlılar'dır. MÖ 460-370 yıllarında Hipokrat da bataklık bölgelerde, tekrarlayan ateş ve dalak büyüklüğüyle seyreden bir hastalığın mevcudiyetini fark etmiştir. Hastalık, geçmiş yüzyıllarda ve bu yüzyılın ilk yarısında dünyada yaygın olarak görülmüş ve tarih boyunca Mezopotamya, Hitit, Grek gibi çeşitli uygarlıkların yok olmasına neden olmuştur (Yıldırım ve Yıldırım, 2020: 17-19).

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre 2018'de dünya çapında tahmini 228 milyon sıtma vakası bildirilmiştir. Bildirilen vakalardan ölümlerin tahmini sayısı 2018'de 405.000 idi. 2018 yılında dünya genelindeki sıtmadan kaynaklanan ölümlerin %67’sini (272.000) en fazla etkilenen grup olmasıyla nedeniyle 5 yaşın altındaki çocuklar oluşturmuştur.

İlerleyen yıllarda da çeşitli salgın hastalıklar görülmeye devam etti. Kasım 2002 ve Temmuz 2003 tarihleri arasında Hong Kong'da başlayan SARS salgını neredeyse pandemik hale gelmiş ve dünya çapında 8422 vaka ve 916 ölüm görülmüştür (WHO, 2003). Dünya Sağlık Örgütü SARS görülen vakalarda ölüm oranını %10,9 olarak açıklamıştır (WHO,2004). Haftalar içinde SARS etkeni Hong Kong'dan 37 ülkeye yayılmıştır.

Takiben domuz gribi, MERS, Dang humması ve birçok salgın görülmeye devam etti. Son olarak şu an içinde bulunduğumuz süreçte SARS-COV-2 olarak adlandırılan koronavirüs sebepli bir pandemik salgın içerisindeyiz. 31 Aralık 2019 tarihinde ilk kez Çin’in Wuhan kentinde hastalık bildirilmesinin ardından salgın 30 Ocak 2020 tarihinde DSÖ tarafından “uluslararası sağlıkta acil durum” olarak ilan edildi. 11 Mart tarihinde DSÖ COVID-19’u ilk kez pandemi olarak tanımladı, Türkiye’de ise ilk vakanın tespit edildiği açıklandı. 13 Mart tarihinde DSÖ Avrupa’nın pandeminin merkezi halinde geldiğini duyurdu. Yine aynı tarihte Çin’de salgının kontrol altına alındığı açıklandı. DSÖ’nün 26 Nisan 2020 verilerine göre tanımlı vaka sayısı 2.971.533, COVID-19 nedeni ile ölüm sayısı 205.930 kişi.

Sosyalizmde Sağlığın Örgütlenmesi, Salgın Hastalıkların Seyri ve Sosyalist Ülkelerin Tutumu

Küba ve Sovyetler Birliği gibi ülkelerde salgın hastalıklara ve sağlığın nasıl örgütlendiğine bakmadan önce Rudolph Carl Virchow’un Yukarı Silezya’da tifüs salgınına dair raporuna bakmak faydalı olacaktır.

“Toplumcu tıbbın babası” olarak da bilinen Virchow 1821 yılında bugünkü Polonya’nın kuzeybatısındaki Koszalin kenti yakınlarındaki Schvielbein kasabasında doğdu. 80 yıllık yaşamına iki binden fazla eser sığdıran Virchow 20 Şubat-10 Mart 1848 tarihleri arasında Yukarı Silezya’da (bugün Polonya sınırları içinde bulunan yerleşim yeri) tifüs salgını görülmesi üzerine mesleğinin üçüncü yılında görevlendirilmişti.

Salgının patlak verdiği kömür madenlerinde inceleme yapan Virchow, madencilerin ve ailelerinin yaşam ve çalışma koşullarını inceleyerek bir rapor sunmuştur. Viırchow’un raporunu daha önceki raporlardan ayıran ve sosyalist ülkeler için temel bir belge olmasına sebep olan şey hazırlanmasındaki yöntemdir. Virchow’un raporu diğerleri gibi öncelikle bölgeyi coğrafi, antropolojik ve toplumsal bakımdan tanıtmakta, aynı zamanda bölgenin antropolojik ve toplumsal özellikleriyle sağlık sorunu arasında bir ilişki kurmaktadır. Virchow bu özelliklerin salgına olan etkisini, nasıl ortaya çıktığını, morbidite ve mortaliteyi nasıl etkilediğini değerlendirmekte ve her birinin etkisini tek tek kanıtları ile birlikte sunmaktadır.

Diğer hekimler, hastalarını yaşlarına, cinsiyetlerine, mesleklerine göre epidemiyolojik açıdan değerlendirirken, Virchow bu bilgilerle hastalık arasındaki ilişkileri sınıfsal bir yaklaşımla tartışmıştır. Toplumun bütün kesimlerini değil de sadece yoksul kesimleri etkileyen bu tür salgınları “suni(yapay)” salgın olarak adlandırmış ve bu salgınlardan ve etkilerinden toplumsal eşitsizlikleri sorumlu tutmuştur.

Virchow raporunda kısa ve uzun erimli olmak üzere birtakım önerilerde bulunmuştur. Kısa erimli önlemler:

-“Profesyoneller ve bölge halkının temsilcilerinden ortak bir planlama komitesi oluşturulması”: Günümüzde bunu sağlık hizmetlerine toplum katılımı olarak adlandırıyoruz. Böyle bir salgın planlaması, toplumun katılımı sağlanmadan yani gereksinimleri toplumun kendisi belirlemeden yapıldığında alınacak önlemlerin etkin olmayacağını kanıtlarıyla öne sürmüştür.

-“Hekimler, yerel ve merkezi devlet görevlilerinden oluşan kurumlar arası bir konsey oluşturulması, yoksullara gıda temininin örgütlenmesi”: Buna ise günümüzde sektörler arası iş birliği diyoruz. Sağlık sorunlarının oluşumunda tek sorumlu biyolojik etmenler değildir. Sosyoekonomik ve politik etmenlerin de sağlık sorunlarında payı olduğu düşünüldüğünde, bu sorunların sadece tıbbi tedbirlerle çözülemeyeceği açıktır. Yani sosyal, ekonomik ve politik önlemlerin de eş zamanlı olarak alınması gerektiğini söylemiştir.

-“Yeni vakalar için bir bildirim ve uyarı sisteminin oluşturulması ve tıbbi bakımın örgütlenmesi”: Virchow dönemin sağlık sorunlarını bireysel bir sorun değil toplumsal bir sorun olarak ele almıştır. Bu sebeple alınacak bu önlemlerin de bireysel olarak değil, toplumsal olarak örgütlenmesi gerektiğini, aksi takdirde salgının önlenmesinde sadece bireysel çaba ve bilgi ile bir yere varılamayacağını dile getirmiştir.

Virchow’un raporunda uzun erimli önlemler:

-Tam ve sınırsız demokrasi, demokratik bir hükümet

-Kısmi özyönetim ve yerel yönetimin geliştirilmesi

-Ücretsiz ve anadilde eğitim (kızlar dahil)

-Devlet ve kilisenin mutlak ayrımı

-Mevcut vergi sisteminde reformla yükün yoksullardan zenginlere aktarılması

-Tarım reformu ve sanayinin geliştirilmesi

-Hızlı kalkınma ve yaşam standartlarının yükseltilmesi için bölgeye uzmanlar gönderilmesi

-Yollar yapılması

-Gıda ambarlarının oluşturulması ve kooperatifleşme

Virchow’un raporunu diğerlerinden ve öncekilerden farklı kılan sadece önerileri değil yöntemidir aynı zamanda. Bu yöntem, diyalektik maddeci yöntemdir. Salgın incelemesinde ilk kez diyalektik maddeci yaklaşımı tıbba uygulayan kişi Virchow’dur.

Virchow’un toplumsal ve sağlık sorunlarına bu yaklaşımının temeli Hegel’e dayanır. Fakat Hegel’in idealizmini reddeder ve maddeci bir anlayışı benimser.

Virchow toplumsal ve sağlık sorunlarında diyalektik ve maddeci bir yaklaşımı oluşturmak amacıyla Engels’in “İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu” çalışmasının bazı verilerinden yararlanmıştır. Bu verilerle hastalıklara neden olan maddi koşulları göstermeye çalışmıştır (aktaran Akalın, 2013: 80-86).

Aslında Sovyetler Birliği ve Küba gibi sosyalist ülkelerdeki salgın hastalıklarla mücadelede Virchow’un raporu temel alınmaktaydı.

Sosyalist ülkelerde sağlık hizmeti, kapitalist ülkelerdekinden çok farklı örgütlenmiştir. Sosyalist ülkelerde sağlık hizmetinin çıkış noktası “sağlık”tır. Kapitalist ülkelerde ise tam tersi “sağlık” değil “hastalık”tır dolayısıyla da mekânı hastanedir. Kapitalist ülkelerde sağlık sisteminin öznesi “hasta” iken sosyalist ülkelerde sağlığın öznesi “bireydir” ve sağlık sistemi “bireylerin” hasta veya sağlıklı olduğuna bakmaksızın ana rahmine düştükleri andan itibaren, yaşamlarının son anına kadar sürekli müdahale eder. Teknik olarak “sağlık gözetimi” denen bu sürekli ve düzenli “izlem” ve “müdahale”, bireyin bütün yaşamı boyunca kesintisiz devam edecektir ve sağlık hizmetleri bunu sağlayacak şekilde örgütlenmiştir.

Sağlık gözetimi, bireylerin sağlık durumunun sağlık profesyonelleri tarafından düzenli aralıklarla değerlendirilmesine dayanır. Sağlık gözetiminde birey sağlık kuruluşuna başvurmaz, sağlık profesyonelleri bireye “bulunduğu yerde” erişir. Bu “yer”, doğum öncesi bakım, bebeklik bakımı için annenin uygun olacağı yer (ev, işyeri vb), çocukluk döneminde yaşına göre kreş, anaokulu ve okul (üniversite bitene kadar), erişkinler için çalışıyorsa işyeri, çalışmıyorsa ev ve yaşlılar için ev ya da bakımevleridir. Bu hizmetler sosyalist ülkelerde sağlık hizmetlerinin birinci basamağını oluşturur. Örneğin Küba’da 2017 verilerine göre 1 yaşın altında bulunan 120.458 bebek, bir yaşına kadar bir milyondan fazla kez ziyaret edilmiştir. Bu ortalama bebek başına 14,6 kez demektir (Akalın, 2019).

Ana yapı “toplum” temelli yani belirli bir bölgede ve belirli sayıda insana hizmet sunmak üzere örgütlenmiş birinci basamak birimlerdir. Sovyetler Birliği’nde “Uçastok”, Türkiye’de “Sağlık Ocağı”, Küba’da “Consultoiro” (bir aile hekimliği uzmanı hekim ve bir hemşire ile bir sosyal çalışmacının birlikte çalıştığı birimler) böyle birimlere örnektir.

Sovyetler Birliği’nde Sağlığın Örgütlenmesi

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nde Sovyet sağlık hizmetlerinin temel ilkeleri V.İ. Lenin ve Dr. N. Semaşko tarafından atılmıştır. Sağlık Bakanlığı kurulması ile birlikte ilk iş olarak bulaşıcı ve salgın hastalıklarla mücadele etmek için “işçi komiteleri” kurulmuştur. O dönemdeki işçi komitelerinin görevi kamusal kurumları hijyen yönünden denetlemek, insanlara uygun temizliği öğretmek, sabun dağıtmak ve bit ile mücadele etmektir.

Sovyet yönetiminin sağlık anlayışı ve sağlık hizmetlerinin örgütlenmesine ilişkin tutumunu en iyi yansıtan belge, Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin 1919 yılında toplanan Sekizinci Kongresi’nde kabul edilen programın sağlık ile ilgili bölümüdür:

“Parti, toplum sağlığını koruma çalışmalarını esas olarak, hastalıkların gelişmesini önlemeyi amaçlayan yaygın sağlık ve hijyen önlemlerini yürütmek üzerine temellendirmiştir. Bu anlayışla Parti, çalışanların çıkarlarına hizmet edecek yaygın hijyen önlemleri programını belirler;

(a). Kentsel çevrenin temizlenmesi, toprak, su ve havanın kirlilikten korunması,

(b). Hijyenik temelde halk mutfaklarının oluşturulması

(c). Bulaşıcı hastalıkların gelişim ve yayılmasını önlemek için tedbirlerin alınması

(d). Sağlık mevzuatı oluşturulması

2. Toplumsal hastalıklara karşı kampanya: verem, cinsel yolla bulaşan hastalıklar, alkolizm vb.

3. Herkese yüksek standartlarda ücretsiz önleyici ve tedavi edici hizmetler” (aktaran Akalın, 2010:35- 36)

Koruyucu sağlık hizmetleri, Sovyet sağlık sisteminin merkezinde yer alır ve sağlık sistemi öncelikle bulaşıcı hastalıkların kontrolü, çevre sağlığı ile çocuk ve ergen bakımına öncelik verir. Bu koruyucu tıp sağlığı uygulamalarının merkezinde ise Sanepid istasyonları (sanitary-sıhhi- ve epidemiological-epidemiyolojik kelimelerinden türetilmiştir) yer almaktadır. Sanepid istasyonları, potansiyel olarak önlenebilecek bütün sağlık sorunlarının sürveyansından ve kontrolünden sorumlu, ülkenin her köşesine yayılmış halk sağlığı merkezleri ağıdır (aktaran Akalın,2010:38-39).

Sanepid istasyonları cumhuriyetler, oblastlar veya kraylar, şehirler veya rayonlar bazında idari ve coğrafi olarak örgütlenmişlerdir. Her düzeyde bir Sağlık Müdürü bulunur ve rayon/şehir veya oblast/ kray ölçeğinde bütün koruyucu sağlık uygulamalarından sorumludur. Rayon/şehir istasyonları oblast/kray istasyonlarına ve oblast/kray istasyonları cumhuriyet istasyonlarına ve en üstte Sağlık Bakanlığı’na bağlıdır. Hastaların kabul edilmediği bu istasyonlar, programlarını yerel dispanserler veya okul hekimlikleri aracılığı ile uygulamaktadırlar. İlk Sanepid istasyonu 29 Ekim 1922’de Gomel Sanitasyon ve Epidemiyoloji Departmanı’nın girişimiyle kurulmuştur. Sanepid kavramı şunlardan oluşur:

-Devlet hijyen ve sağlığı iyileştirme önlemleri

-Sağlık mevzuatı

-Sanepid merkezlerinin ve ulusal sağlık hizmetlerinin kurum ve organlarının uygulamalı etkinlikleri

-Bilimsel araştırma

-Hijyen ve epidemiyoloji uzmanlarının eğitimi

-Sağlığın iyileştirilmesi ve önleyici tedbirlerin alınması ve uygulanmasında halkın katılımı

-Halk arasında sağlık ve hijyen bilgisinin yaygınlaştırılması

Tıp fakültelerinin bir bölümü bu istasyonlarda görev alacak hekimleri yetiştirmek üzere özelleşmişlerdir. Bu fakülteler hijyen tıp fakülteleri olarak adlandırılmıştır.

1940 sonuna doğru Sovyetler Birliği’nde 11.121 hijyen veya halk sağlığı hekimi ve diğer sağlık emekçilerinin görev yaptığı 1.958 sanepid istasyonu kurulmuştur.

1950’lerde salgın hastalıklar kontrol altına alındıktan sonra Sanepid istasyonlarının görev tanımı değişmiştir. Şehirleşme ve gelişen sanayi ile birlikte çevre kirliliğine bağlı sağlık sorunları ve meslek hastalığı ile ilgili gündemler ön plana geçmiştir.

Sanepid istasyonlarında 1960’tan sonra hekimler, hijyen feldsherleri (feldsher: orta öğretimden sonra 4 yıl sağlık eğitimi görmüş yardımcı sağlık personeli) dışında akustik, gaz kirleticilerinin temizlenmesi, su sağlanması ve kanalizasyon, ısıtma ve havalandırma, sanayi ve konut inşaatı, hidrolik ve yeşil alanlar konularında uzman mühendisler, istatistikçiler, kimyagerler, biyologlar ve diğer uzmanlar görev almaya başlamıştır.

Sanepid istasyonları verileri toplayıp analiz etmekle yetinmeyip, aynı zamanda bulaşıcı hastalıkların önlenmesinin örgütlenmesi ve planların yürütülmesinde aktif çalışmaktadırlar. Bu istasyonların etkinlikleri arasında;

-Kitlesel zorunlu aşılama,

-Su kaynaklarının sağlığa uygun olarak korunması,

-Atıkların sağlığa uygun olarak ortadan kaldırılması,

-Sıtma sürveyansı

-Süt pastörizasyonu kampanyaları bulunmaktadır (aktaran Akalın,2010:39-41).

Tablo1: 250 Bin Nüfuslu Kentsel Bir Sanayi Rayonunda Sanepid İstasyonu

Tabloda Sanepid istasyonlarında 250 bin nüfuslu kentsel bir sanayi rayonunda görev alanlar ve görev tanımları yer almaktadır. Bütün rayon istasyonları çocuk-ergen sağlığının takibi, bulaşıcı hastalıklardan korunma ve mücadele, su ve gıda temizliğinin takibi ve bölgelerine özgü mesleki ve çevresel sağlık sorunları ile ilgilenir (aktaran Akalın,2010:44-45).

Bu etkin örgütlülüğü sağlamak için Sovyetler Birliği’ndeki tıp fakültesi eğitimine de göz atmak gerekir. Sovyetler Birliği’nde hekimlerin örgütlü sağlık çalışmasının temeli tıp fakültesi eğitimlerinden ileri gelmektedir. Aşağıdaki resimde Sanepid-Hijyen Tıp Fakültesi'nde 6 yıl, 12 dönem içerisinde verilen eğitimler görülmektedir (aktaran Akalın, 2010:128-129).

Küba’da Sağlığın Örgütlenmesi

Sosyalist ülkelerde ve günümüzde Küba’da sağlık kurumlarının ve sağlık emekçilerinin amaçları para kazanmak değil, halkın sağlık gereksinimlerini sağlamaktır. Sosyalist ülkelerde sağlıkla ilgili herhangi bir ilaç, tıbbi malzeme satarak kazanç elde edilmesine izin verilmez. Bu sadece yasak olduğu için değil aynı zamanda ücretsiz sağlık, barınma, eğitim hizmetleri devlet tarafından garanti edildiği için de ihtiyaç duyulmaz.

1959 devriminden sonra “toplumcu tıp” yaklaşımını benimseyen Küba’nın sağlıkta başarılarından örnek verecek olursak; çocuk felci 1963’ten, sıtma 1967’den, difteri 1971’den, kızamık 1993’ten, verem sonrası gelişen menenjit ve yeni doğan tetanozu 1970’lerin başından, kızamıkçık 2005’ten, boğmaca 1995’ten, kabakulak 2010’dan itibaren görülmemektedir. Aynı durum iki önemli komplikasyon, kabakulak menenjiti ve konjenital kızamıkçık sendromu için de geçerlidir. Bu başarıyı aşılama ve çevre sağlığı hizmetlerinin başarılarına bağlı olarak elde etmişlerdir.

Küba, 1962 yılında çocuk felcini, 1996 yılında ise kızamık hastalıklarını ortadan kaldıran ilk ülkedir. Amerika kıtasında en düşük AIDS hızı ve en etkili Dang humması kontrol programı Küba’dadır.

Küba anneden bebeğine HIV ve Sifilis geçişini önleyen ilk ülkedir. Bu konudaki başarısını kendi üretimleri olan tarama testiyle bütün gebeleri taramasıyla elde etmiştir. Tarama testleri aile hekimliği merkezlerinde yapılmaktadır. Tarama sonucunda virüs taşıdığı saptanan gebeler ücret ödemeden Küba tarafından üretilen anti-viral tedaviye alınmakta ve doğumu da sezaryenle gerçekleştirilmektedir. Bu bakımdan Dünya Sağlık Örgütü’nden 30 Ocak 2015 tarihinde sertifika almıştır. (Belek, 2019: 5)

ABD, Japonya, Kanada gibi ülkeler sağlık için kişi başına yıllık 3-4 bin dolar civarı bütçe ayırırken, Küba bunu yalnızca 250 dolar ile yapabiliyor. Buna rağmen önemli bazı başlıklarda diğer ülkelerden çok daha iyi durumda. Örneğin doğuştan yaşam beklentisi, bebek ölüm hızı vs.

Küba’nın sağlık alanında attığı ilk adım, tıp eğitiminden ilaç üretimine ve çevre sağlığına kadar sağlığa ilişkin bütün alanlarda sorumlu olan bir kamu sağlığı bakanlığı kurmasıdır. Bakanlık tıp eğitimini sosyalist bir ülkenin ihtiyaçlarına göre örgütlerken, diğer yandan mezun olan sağlık emekçilerinin görev yapacakları poliklinikleri ve hastaneleri kurmuş, sağlık hizmetlerini bütün ülkeye ücretsiz ulaştırmıştır (Akalın, 2018).

Küba’da belirli bir mahallede 150 kadar aileye, ortalama 400 – 500 kişiye hizmet sunan Consultorio, hizmet sunduğu bütün bireylerin aile bazında sağlık kayıtlarını tutar. Consultorio görevlileri, kendilerine bağlı 500 kişiyi evlerine giderek tek tek muayene eder, sağlık durumlarını klinik ve epidemiyolojik yöntemlerle değerlendirir ve “dispanserizayon” denen yöntemle her birini “sağlık gözetimi” gruplarına ayırır. Bireyler yaşları, cinsiyetleri, sağlık durumları, mesleki ve çevresel maruziyetleri, engellilik durumları gibi özelliklerine göre 4 risk veya sağlık gözetimi grubuna ayrılırlar:

Grup 1. Sağlıklı oldukları varsayılanlar: Bu gruptakiler büyüme ve gelişme aşamalarına göre ruhsal ve bedensel olarak bir sorunları bulunmayan, mesleki veya çevresel maruziyetleri bulunmayan, sağlık yönünden herhangi bir risk tespit edilemeyen bireylerden oluşur.

Grup 2. Risk altındakiler: Yaş (bebek, çocuk, yaşlı vb), cinsiyet (doğurganlık çağı, ergenlik vb), mesleki maruziyet, yaşadığı yere bağlı çevresel maruziyet bakımlarından “risk” altında bulunan bireylerden oluşur.

Grup 3. Hastalar: Değerlendirme sırasında herhangi bir hastalıkları bulunan bireylerden oluşur.

Grup 4. Engelliler: Doğuştan veya sonradan edinilmiş engelleri bulunanlar.

Daha önce belirtildiği gibi “sağlık gözetimi”, bireylerin sürekli ve düzenli olarak takip edildiği ve bireylere müdahale edildiği bir süreçtir. İşte bu izlem ve müdahaleler, bireyin değerlendirme sonucu atandığı gruba göre yapılır. Sağlık gözetimi oldukça dinamik bir süreçtir. Bireyler sürekli olarak bir gruptan diğerine sağlık durumlarına göre yer değiştirir ve izlemleri yaşamları boyunca kesintisiz olarak sürdürülür.

Küba’da bunun sağlanabilmesi için Consultorioların üst katları aile hekimliği uzmanı hekim ve hemşire için lojman olarak ayrılmıştır. Böylece hizmetin bir komşuluk ilişkisi içinde 7/24 sürmesi sağlanmaktadır. Bu yapıya (Aile Hekimliği Consultoriosu) destek olmak üzere; işyerlerinde örgütlü İşyeri Hekimliği Consultorioları, okullarda örgütlü Okul Hekimliği Consultorioları, mahalli düzeyde örgütlü Ana –Çocuk Sağlığı Consultorioları vardır. Bu dört tür Consultorio eşgüdüm içinde çalışır. Örneğin işyeri hekimi bireyin izlemlerini işyerinde yapar, Ana-çocuk sağlığı hekimi gebe izlemini yapar, okul hekimi çocuk izlemini yapar ve verilerini sürekli olarak merkezi eşgüdümü sağlayan Aile Hekimliği Consultoriosu ile paylaşır.

Birinci basamakta örgütlü ve sosyalist ülkelere özgü olan diğer bir kurum polikliniktir. Consultorio gibi “toplum” temellidir, yani belirli bir bölgeye (genellikle ilçe) ve 15 – 30 bin nüfusa hizmet sunmak üzere örgütlenmiştir. Bölgesindeki Consultoriolardan (ortalama 40 – 50 kadar) sorumludur ve iş birliği içinde çalışır. 12 branştan uzmanın bulunduğu polikliniklerde bir hastanede yapılabilecek tetkiklerin büyük bir bölümü yapılabilir (radyoloji, ultrason, endoskopi, biyokimya ve mikrobiyoloji laboratuvarları) ve önemli bir bölümü rehabilitasyona ayrılmıştır. Poliklinikler acil vakaları ve Consultoriolardan sevk edilmiş vakaları kabul ederler. Durumları “ileri” tetkik veya “yataklı tedavi” gerektiren vakalar ikinci (bölgesel hizmet hastaneleri) veya üçüncü basamak (ulusal eğitim ve araştırma hastaneleri) kurumlara sevk edilir.

Küba sağlık sisteminin bir özelliği de sağlık sisteminde “pratisyen” hekim bulunmamasıdır. Küba’da hekimlerin mesleğini icra edebilmeleri için tıp eğitiminden sonra bir alanda uzmanlaşmaları gerekir. Consultoriolarda çalışan hekimlerin hepsi 4 yıllık aile hekimliği uzmanlık eğitimi almışlardır.

Ülkenin sağlık programlarının yürütülmesinden poliklinikler sorumludur. Küba’da halen 5 halk sağlığı programı yürütülmektedir:

  1. Ana – çocuk sağlığı

  2. Yaşlı sağlığı

  3. Bulaşıcı hastalıklar

  4. Bulaşıcı olmayan hastalıklar

  5. Acil sağlık hizmetleri

Consultoriolarda sürdürülen sağlık gözetimleri bu programlardaki rehberlere göre yapılır.

Küba’da devrimden sonra Devrimi Savunma Komiteleri kurulmuştur. Başta karşı-devrimci sabotajlara karşı güvenlik amaçlı kurulmuş olsa da daha sonra sağlık alanında bağışıklama, sanitasyon ve sağlık eğitimi gibi toplum sağlığı etkinliklerinin örgütlenmesinde görev almışlardır. Diğer yandan Kübalı kadınların %75'inden fazlasının üyesi olduğu Küba Kadınlar Federasyonu kadın sağlığı örgütlenmesinde görev almaktadır. Görevleri arasında doğum kontrolünden, çalışan annelerin çocuklarının bakımevi programlarını koordine etmeye kadar birçok görev bulunur.

Küba’da bu örgütlerin sağlık alanındaki en önemli işlevleri, sağlık hizmetlerine toplum katılımının temel mekanizmaları olmalarıdır. Küba 3-5 bin nüfuslu bölgelere ayrılmış her bölgedeki Devrimi Savunma Komiteleri ve Küba Kadınlar Federasyonu komitelerine, sağlık emekçileri ile birlikte bölgedeki sağlık hizmetinin örgütlenmesi görevi verilmiştir. Yani halkın sağlık gereksinimleri bizzat hizmeti alacak insanlar tarafından örgütlenmektedir. Böylece tıbbi hizmetler ile sosyal hizmetlerin bütünleşmesi sağlanmıştır (Akalın, 2013).

Küba hükümeti, sosyalist bir ülkede olması gerektiği gibi Küba halkının beslenmesini garanti etmiş, işsizliği tamamen ortadan kaldırmış, eğitim ve sağlığı herkese ücretsiz olarak ulaştırmıştır.

Bütün bunlarla sosyalist ülkelerde bir hastalığın tedavisi ya da korunma yöntemleri, sadece sağlık alanında bireysel “iyilik hali” kazanma durumu değil, sağlık alanındaki imkanlara ek olarak sosyoekonomik ve politik tedbirlerle sürdürülen bir çalışmadır. Haliyle olası bir salgın durumunda özel bir çalışmadan ziyade, sosyalist ülkelerde örgütlenmiş bir sağlık politikası uygulanmış olması nedeniyle, salgının öncelikle önlenmesi, sonrasında ise kontrolü özel bir çabaya ihtiyaç duyulmadan sağlanmış olur.

Şu an içinde bulunduğumuz Yeni Koronavirüs Hastalığı (COVID-19) salgınında Küba’nın tutumuna bakarak, sosyalist bir ülkenin sağlık alanında başarılı mücadelesinin nasıl olduğunu anlamak mümkün olur. Küba’da bulaşıcı ve salgın hastalıklarla mücadele, Küba Halk Sağlığı Bakanlığı bünyesinde bulunan Ulusal Epidemiyoloji Müdürlüğü’nün sorumluluğundadır. Çin tarafından DSÖ’nün salgın konusunda uyarılmasından hemen sonra harekete geçen Ulusal Epidemiyoloji Müdürlüğü, Şubat ayı başında “COVID-19 Önleme ve Kontrol Planı” oluşturmuş ve koronavirüs mücadelesini bu plan çerçevesinde örgütlemeye başlamıştır. Küba’da ilk COVID-19 hastaları 11 Mart günü tespit edilmiştir. Küba’ya turist olarak gelen 3 İtalya vatandaşı COVID-19 tanısıyla Pedro Kourí Tropikal Tıp Enstitüsü’ne kabul edilmişlerdir (Akalın, 2020).

Küba salgından korunma ve yayılımını engelleme amacıyla bu tedbirlerle birlikte enfekte olmuş, bedenlerinde virüs taşıyan ve muhtemelen farkında olmadan hastalığı başkalarına taşıma ihtimali olanları tespit etmek için, “birinci basamak” sağlık kurumlarına yardımcı olmak üzere Küba’daki tıp fakültelerinde eğitimlerine devam etmekte olan 28 bin tıp fakültesi öğrencisini görevlendirmiştir. Tıp fakültesi öğrencileri bütün Küba’da, bütün evleri teker teker dolaşarak, enfekte olmuş bireyleri tespit etmeye başlamışlardır. Evlere giden öğrenciler sosyal mesafe kurallarına uyarak ve kendi koruyucu önlemlerini de alarak COVID-19 tespiti için geliştirilmiş anket sorularını sormakta ve anketleri aile hekimine iletmekle görevlidirler. Aile hekimi anketleri değerlendirerek, her birey için ayrı ayrı hangi tedbirin alınması gerektiğine karar vermektedir. Solunum sistemi yakınmaları olan bireyler tespit edildiğinde aile hekimi bizzat hastaların evine giderek test yapmaktadır. Aile hekimi evlerinde izole edilen bireyleri her gün ziyaret ederek sağlık durumlarını değerlendirir. Evlerinde izole edilen bireylerin isim ve adresleri “mahalli” Halk Konseyi’ne (Consejo Populares) bildirilir ve bunların bütün gereksinimlerinin karşılanmasını Konsey örgütler (Akalın, 2020).

Küba’da 28 Mart’a kadar ev ziyaretlerinde 6.812.514 kişiye erişilmiştir. Bunlardan 104.491’i yalnız yaşayanlar olmak üzere, 1.073.000’ini COVID-19 bakımından en riskli grup olan yaşlılar oluşturmaktadır. Erişilenlerin binde 5 kadarında (34 bin) solunum sistemi belirtileri tespit edilerek test yapılmıştır. Küba salgını aile hekimlikleri tarafından yürütülen mücadeleyle birinci basamakta dizginlemeye çalışmaktadır. Ancak salgının bu düzeyde dizginlenememesi halinde mücadeleye girmek üzere 12 hastanede 274 yoğun bakım yatağı hazır bekletilmektedir. Bu hastanelerde salgınla mücadele için gerekli personel ve donanım hazırdır.

Diğer yandan “şüpheli” vakalar için de, 1.720 yataklı 24 yeni kurum hazırlanmıştır. Hastalarla teması olduğu bilinen bu vakaların, kendilerinde hastalık bulunmadığı kesinleşene kadar bu kurumlarda kalması sağlanmaktadır.

Salgının önünün alınamaması halinde olası bir “ikinci aşama” için 330’u yoğun bakım yatağı olmak üzere 2 bin yataklı beş hastanenin daha hizmete sokulması planlanmıştır. Yine olası bir “üçüncü aşama” için 700’ü yoğun bakım yatağı olmak üzere, 3.983 yatak kapasitesine ulaşılması hedeflenmektedir. Bu hizmetlerde kullanılacak malzemelerin ithalatı için gerekli girişimlerde bulunulmuştur (Milan ve Anton, 2020).

Şu an için DSÖ verilerine göre (26.04.2020) dünya genelinde toplamda tanımlanmış COVID-19 vaka sayısı 2.971.533, COVID-19 nedeni ile ölüm sayısı 205.930 kişi. Aynı tarih itibari ile ise Küba’da görülen vaka sayısı 1369, bu sebeple görülen ölüm sayısı ise 54.

Küba’da üretilen İnterferon Alfa 2B ilacı, 2002'deki SARS ve 2012'deki MERS salgınında kullanılmış ve hastalıkların tedavisinde etkili olmuştur. COVID-19 hastalığı tedavisinde de olumlu etkisi klinik kullanımda gösterilen ilaç Çin dahil birçok ülkeye gönderilmektedir. Küba bu ilaç ile birlikte yeni koronavirüs hastalığında kullanılabilecek 22 ilacın üretimini yapacağını duyurmuştur. Eş zamanlı olarak COVID-19'a karşı aşı çalışmaları da sürüyor. Yeni koronavirüs hastalığı ile birlikte geçmiş örneklerde de olduğu gibi Küba, ABD'nin ablukasına ve başka pek çok ülkeye kıyasla düşük gelire sahip olmasına rağmen sağlık alanında başarılı adımlar atmaya devam ediyor.

Sonuç-tartışma

Sosyalist ülkelerin halkın barınma, sağlık, eğitim gibi temel gereksinimlerini garanti eden eşitlikçi, işsizliği, yoksulluğu ortadan kaldırmış sosyoekonomik yapısı salgınların ortaya çıkma zeminini neredeyse yok eder. Salgın hastalıklar ve benzeri durumların ortaya çıkması halinde ise örgütlü bir sağlık sistemi, sorunu en başında tespit edip müdahale etme yetisine sahiptir.

Sosyalist sağlık anlayışı ile kapitalist sağlık anlayışı arasındaki fark, kendisini sosyalizmin salgın hastalıklara karşı tutumunda da gösterir. Sosyalizmde salgınlarla mücadele, kapitalist toplumlarda olduğu gibi sağlık hizmetleri içinde “ayrı” bir yerde değil, “gündelik rutin hizmetler” içinde tartışılır. Bunun nedeni kapitalist toplumlarda hekimliğin (tıbbın) ve sağlık hizmetlerinin, sermaye ideolojisinin etkisiyle “reaktif” bir doğada örgütlenmiş olmasıdır. Sosyalist toplumlarda ise hekimlik ve sağlık hizmetlerinin “proaktif” bir doğası vardır. Yani sosyalist toplumlarda hekimler ve sağlık kuruluşları, insanların hastalanarak kendilerine başvurmasını beklemek yerine, insanları ana rahmine düştükleri andan mezara kadar sürekli ve düzenli sağlık yönünden izleyerek, çoğu kez hastalıkların belirtileri dahi ortaya çıkmadan müdahale ederler.

Sosyalist toplumda sağlık hizmetinin örgütlenmesine rehberlik eden proaktif yaklaşım, sosyalizmin sağlıkta “önleyiciliğe” öncelik vermesine dayalıdır. Sosyalist toplumda kaynakların önemli bir bölümü, kapitalist toplumlardan farklı olarak birinci basamağa ve temel sağlık hizmetlerine aktarılır. Sağlık sorunları birinci basamakta çözülmeye çalışılır. Kapitalist toplumlar ise sağlık yatırımlarını daha çok hastanelere yaptığından, COVID-19 gibi bir salgınla karşı karşıya kaldıklarında, birinci basamakları yeterince güçlü ve örgütlü olmadığından kısa sürede tıkanırlar ve bu durum birçok insanın hastalanmasına ve yaşamını yitirmesine neden olur.

Sosyalist toplumlarda salgınlarla mücadele de bu anlayışla örgütlenmiştir. Birinci basamakta örgütlü sağlık kurumları ve sağlık emekçileri, zaten hizmet sundukları bölgede yaşayan herkesi sürekli ve düzenli olarak sağlık gözetiminde tutmaktadır. Herhangi bir bulaşıcı hastalık zaten rutin olarak filyasyon ve sürveyans çalışmalarıyla “hemen” tespit edilebilmekte ve gerekli tedbirler alınabilmektedir.

Son olarak yaşanan COVID-19 pandemisinde de, Küba’nın sosyalist sağlık sistemi COVID-19 vakalarını hemen tespit edip izole ederek ve bu vakalarla teması olanlar ile şüphelileri karantina altına alarak, salgının kapitalist toplumlardaki gibi yayılmasını ve yıkıcı sonuçlara neden olmasını engelleyebilmiştir.

Sosyalist toplumların diğer alanlarda olduğu gibi sağlık alanında da başarılı olmasının en önemli özelliği “örgütlülüktür”. Sosyalist toplumda toplumun bütün bireyleri örgütlüdür. Bu sayede sağlık hizmetlerinin başarısının olmazsa olmaz koşulu olan “toplum katılımı”, yalnız sosyalist toplumlarda mümkündür.

Örneğin Küba’da bütün Kübalılar, mahalli Halk Konseylerinden başlayarak kendi mahallelerinde sunulan sağlık hizmetinin planlanmasından örgütlenmesine, sunumundan denetlenmesine ve değerlendirilmesine kadar bütün aşamalarında “doğrudan” katılım sağlarlar. Mahalli Consultoiro hekimi her ay düzenli olarak çalışmaları hakkında mahallede örgütlü Halk Konseyi’ne rapor sunar. Diğer bir örnek de, Kübalıların sendikaları ve demokratik kitle örgütleri aracılığıyla sağlık hizmetlerine katılımıdır. Özellikle salgın hastalık durumlarında Küba Sendikalar Federasyonu, Küba Kadınlar Federasyonu ve Devrimi Savunma Komiteleri başta olmak üzere bütün ulusal ve yerel kitle örgütleri salgına karşı mücadelede etkin görevler alırlar.


KAYNAKLAR

Akalın, A. (2013). Sağlığın toplumsal belirleyicileri dendiğinde ne anlamak gerekir? https://toplumcutip.blogspot.com/2013/11/saglgn-toplumsal-belirleyicileri.html.(ERİŞİM:20 Nisan 2020).

Akalın, A. (2018). Bir sosyalist Küba’da sağlığı nasıl anla(t)malı? https://haber.sol.org.tr/blog/sinifin-sagligi/akif-akalin/bir-sosyalist-kubada-sagligi-nasil-anlatmali-228220. (Erişim: 20 Nisan 2020).

Akalın, A. (2019). Küba'da yaşamın ilk bin günü. https://haber.sol.org.tr/blog/sinifin-sagligi/akif-akalin/kubada-yasamin-ilk-bin-gunu-256141. (Erişim: 20 Nisan 2020).

Akalın, A. (2020). Bireyci tıp salgınla baş edemez. https://haber.sol.org.tr/turkiye/bireyci-tip-salginla-bas-edemez-282941 (ERİŞİM: 20 Nisan 2020).

Akalın, A. (2020). Koronavirüsle mücadelede Küba örneği. https://haber.sol.org.tr/dunya/koronavirusle-mucadelede-kuba-ornegi-284326 (ERİŞİM: 20 Nisan 2020).

Aslan, Ü.B. ve Badıllıoğlu, O. (2000). İnfluenza ve korunma. TTB Sürekli Tıp Eğitimi Dergisi, 9(8): 12 – 13.

Belek, İ. (2019). Küba’nın Sağlıkta Neden ve Nasıl Başarılı Oldu?. MDT Dergisi, 2(1): 3-7.

Boccacio, G. (2007). Decameron Öyküleri. (Çev. R. Teksoy), 7. Baskı. İstanbul: Oğlak Yayınları.

Gılgamış Destanı (2001). (Çev. Muzaffer Ramazanoğlu), 4.Baskı. M.E.B. Yayınları.

Karakuş, O.S. (2018). Doğu'dan Gelen Ölüm: Antoninus Vebası. Toplumsal Tarih, 296: 38 – 41

Last, J.M. (Ed). (2001). A dictionary of epidemiology. 4. Basım. New York: Oxford University Press.

Milan, Y.R. ve Anton, S. (2020). Ministro de Salud Pública ratifica que Cuba continúa en fase pre-epidémica. http://www.granma.cu/cuba-covid-19/2020-03-30/ministro-de-salud-publica-ratifica-que-cuba-continua-en-fase-pre-epidemica-30-03-2020-00-03-54. (ERİŞİM: 20 Nisan 2020).

Namal, F. ve Kılıç, S. (2015). Kolera. Turkiye Klinikleri J Public Health-Special Topics. 2015;1(3):13-9

Özden, K. ve Özmat, M. (2014). Salgın ve Kent: 1347 Veba Salgınının Avrupa’da Sosyal, Politik ve Ekonomik Sonuçları. İdealkent, 5 (12): 60 – 87.

TTD (2020).1918 İspanyol Gribi salgını ve Biz. https://www.toraks.org.tr/halk/News.aspx?detail=5787 (Erişim: 20 Nisan 2020).

WHO (2003). Summary table of SARS cases by country, 1 November 2002 – 7 August 2003. https://www.who.int/csr/sars/country/2003_08_15/en/ (ERİŞİM:20.04.2020 )

WHO (2004). Summary of probable SARS cases with onset of illness from 1 November 2002 to 31 July 2003.(ERİŞİM: 20.04.2020 )

Yıldırım, RC. ve Yıldırım, U. (2000). Dünyayı ve Türkiye’yi tehdit eden bir hastalık: Sıtma. Sürekli Tıp Eğitimi Dergisi, 9(8): 17-19.


Katkılar ve Yanıtlar

Iraz Akış

Eda Mermi'ye bildirisi için çok teşekkürler. Bildiri, iki üretim tarzı arasındaki temel ayrımı net bir şekilde sunuyor ve bunun sağlık alanındaki başarısını anlatıyor.

Aşağıda notlar halinde önerilerimi iletiyorum. Çalışmanın devamı için de değerlendirilebilir.

1. Sosyalizmin üstünlüklerinden biri olarak, genel olarak toplum sağlığının geliştirilmesi ve korunmasında, özel olarak ise salgınlarla mücadelede kurumlar arası işbirliğinin önemi ve örgütlenmenin bütünlüklü yapısı biraz daha vurgulanabilir. Yani merkezi planlamanın rolü açılabilir. Örneğin Sağlık Bakanlığı, Tarım Bakanlığı ve Eğitim Bakanlığı arasındaki eşgüdüme yer verilebilir.

YANIT: Kısa bir paragrafla açmaya çalıştım.

2. Salgın örnekleri verilebilirse iyi olur. Hangi salgınlarla baş etmek zorunda kaldılar? Nasıl sonuç aldılar? Sanepid istasyonlarının söz konusu salgınlardaki faaliyetlerine örnek verilebilir.

YANIT: Salgın hastalıklar ile mücadele örnekleri ekledim, fakat sanepid istasyonları için ek örnekler girmedim çünkü sanepid istasyonlarının rutinde uyguladığı yöntemler zaten salgın hastalık mücadelesindeki yöntemlerden farklı değil. Yazıda da sosyalizmde salgın hastalıkların mücadelesi rutin sağlık programının bir parçası halinde olduğuna vurgu yaptım.

3. Yöntemin gücünü göstermek açısından SSCB'de bulaşıcı hastalıkların yıllara göre dağılımıyla ilgili istatistik eklenebilir.

YANIT: Birkaç örnekle ekleme yaptım.


Erhan Nalçacı

Eda Mermi’yi ve BAA Toplum Sağlığını Koruma ve Geliştirme BA’yı bu güncel ve önemli bildiriden dolayı kutlarım. Sosyalizmin salgın hastalıklara karşı da güçlü bir barikat olduğu çok iyi anlatılmış. Belki sosyalizmin bir salgın esnasında iktisadi açıdan da bariz şekilde kapitalizme göre avantajlı olduğuna kısaca girilebilir.

İki başlıkta tartışma açmak istiyorum.

İlki çok tali ve belki üzerinde durulmadan geçilmesi gerekiyor. Ancak yine de Virchow’un diyalektik materyalist olarak tanıtılmasına itiraz ediyorum. Virchow çağında ilerici bir bilim insanıydı, Prusya Kırallığı’na karşı Alman devletlerinin birleştiği bir cumhuriyetten yanaydı. Ancak ufku burjuvazininki kadardı. Zaten mülkiyet biçiminin değişmesini değil, adil bir vergi sistemi öneriyor. Daha sonraki yaşamında, hiçbir zaman Marksist olmadı, Liberal Parti’nin üyesiydi. Daha iyi bir kapitalizmden yanaydı. Evrim kuramına da karşıydı, onun çağında bulunan Neandertal iskeletlerinin raşitik insanlara ait olduğunu iddia etmiştir. Sonuç olarak Virchow diyalektik materyalist değil, pozitivistti ve pozitivizmin izin verdiği kadar materyalistti. Ancak bu, toplum sağlığının gelişmesindeki öncü rolünü azaltmıyor, sadece diyalektik materyalizmi bir bilim insanı için kullanırken daha dikkatli olmamızı gerektiriyor.

YANIT: Bu bilgiler ile diyalektik materyalizmi değil ama materyalist düşünce anlayışını belli kısıtlarda uyguladığını söyleyebiliriz sanıyorum. Bu şekilde düzenleme yaptım.

İkincisi ise, sadece bu bildiri için değil, Sosyalist Gelecek ve Planlama sürecinin tümü için önemli bir tartışma: Küba sosyalizmi 21. yy’da kuracağımız sosyalizm için ne kadar veri sunar meselesi.

Evet, Küba sosyalizmi birçok açıdan gelişkin özellikler gösterdi. Toplumun örgütlülüğü, direnci, katılım mekanizmaları, sağlık, bilim ve eğitimdeki başarıları ile bu karanlık çağda bir meşale etkisi yaptı. Diğer ülkelerde sosyalizm için mücadele edenlerin elini çok güçlendiren bir propagandif bir değer taşıdı. COVID-19 pandemisi esnasında kapitalist dünyadaki çürümeyle Küba’nın davranışı tam bir kontrast oluşturdu. Daha önce göremeyenlerin gözünün açılmasına neden oldu.

Bütün bu olumlu özelliklere rağmen 21. yy’da sosyalizmi hayal ederken Küba’nın kısıtları olduğunu unutmamamız gerekiyor. Çünkü Küba Sovyetler Birliği gibi dev doğal ve insan kaynaklarına sahip bir ülke değil, kaynakları kıt bir ülkeydi, üstelik sürekli ahlaksız ve insanlık dışı bir abluka altında kaldı.

Bu koşullar altında geliştirdiği modern üretim birimi sayısı sınırlı kaldı. Evin iktisadi birim olması, mahallelerin üretim birimlerinden ayrı düşmesi engellenemedi. Bu yüzden birinci basamak sağlık hizmeti hem mahallelerde, hem işyeri ve okullarda ayrı ayrı örgütlenmek zorunda.

Oysa bu yüzyılın sosyalist devrimler dalgasının üzerine kurmaya başlayacağımız sosyalist inşa bu sorunları aşmayı hedefleyecektir. Birinci basamak sağlık hizmetleri olgunlaşan sosyalizmde sadece üretim birimlerinde kurulacaktır, çünkü yaşam ve okullar zaten üretim birimleri tarafından kapsanacaktır.

YANIT: Yazıda buna zıt düşen bir durum yok sanırım sadece Küba’nın ZORUNLU kısıtlarından ötürü eksik kalan yerleri, kuracağımız sosyalist ülkede düzelteceğimizi ve tamamlayacağımızı ilerleyen süreçlerde konuya ve tartışmalara dâhil etmeli.


Zuhal Okuyan

Sosyalizmde Salgın Hastalıklarla Mücadele makalesinde 2. sayfada çiçek hastalığı ile ilgili bölümde ‘Çiçek hastalığını ilk eradike eden ülke Küba’dır’ denmiş. Böyle bir bilginin kaynağı nedir? Polio ile mi karışmış olacağını düşünüyorum.

YANIT: Çiçek hastalığını ilk eradike eden ülke Küba ve 1901 yılında . Fakat yazının akışında sosyalizme vurgu yapmasına negatif katkı sunabileceği için çıkardım.

Bir de bulaşıcı hastalıkların tarihi ayrı bir yazının konusu sanki. Çok ilginç ve okunabilir olabilir ama başka bir dosya olsa daha iyi sanki.

YANIT: Aslında ayrı bir yazının konusu olabilirdi ama yazıda bulaşıcı hastalıklar ile mücadelede sosyalist ülkelerin farkına vurgu yapmada katkı sunduğunu düşündüğüm için dahil ettim.


Turgut Yıldız

Öncelikle Eda Mermi’ye bildirisi için teşekkür ediyorum. Özellikle bu alanda ileride yapılabilecek üretimlere dair çokça ipucu barındırıyor.

İlk olarak Sovyetler Birliği’inde Sağlığın Örgütlenmesi bölümünde kimi tashihler önermek isterim. Öncelikle Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği 1922’de kurulmuştur. Ondan önce Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti’nden bahsetmek mümkündür. Bu çerçevede metinde kimi tashihler yapılabilir. Örneğin 1919 yılında yapılan Sovyetler Birliği Komünist Partisi değil Rusya Komünist Partisi (Bolşevik) 8. Kongresidir. Öte yandan kongre belgelerinin yanı sıra anayasa, Sağlık Halk Komiserliği’nin görevleri gibi kimi resmi belgelerin incelenmesi Sovyetler Birliği’nde sağlık sisteminin daha bütünlüklü kavranmasını sağlayabilir.

YANIT: Parti simini düzelttim. Resmi belgelerin incelenmesi kısmı için katılıyorum, çalışmanın ilerleyen zamanlarında önemli veriler sunacaktır.

İkinci olarak, Bolşevikler Ekim Devrimi sırasında ve sonrasında İspanyol Gribi başta olmak üzere pek çok salgın hastalıkla mücadele etmek durumunda kalmıştır. Sverdlov gibi pek çok öncü kadro salgın hastalıklara yenik düşmüştür. Devrim sırasında ve hemen ertesinde İspanyol gribi, 1930’ların sonunda veba, 1950’lerin sonunda grip ve çiçek hastalığı, 1960’ların sonunda Hong Kong gribi, 1970’lerde kolera, 1970’lerin sonunda şarbon gibi salgınlarla mücadele edilmiştir. Bu salgınlarla mücadele dönemlerinin ele alınması sosyalizmde salgın hastalıklarla mücadele konusunda daha kapsamlı fikir verecektir.

YANIT: Her biri için ayrı ayrı olmasa da birkaç örneği dahil ettim.

Üçüncü olarak Sovyetler Birliği ve Küba gibi önemli deneyimlerin incelenmesini çok değerli bulmakla beraber Demokratik Almanya hakkında pek az şey bildiğimizi düşünüyorum. Belki ileride çalışmayı bu yöne doğru da geliştirmek mümkün olabilir.

YANIT: Bu konuda ayrıntılara vakıf değilim ama ulaşabildiğim ölçüde dahil etmek anlamlı olacaktır.

Son olarak yazarın ilgisini çekeceğini düşündüğüm bir konu, devrimin hemen ertesinde İspanyol gribi nedeniyle Rusya’da tokalaşmanın yasaklanmasıdır. Ancak bu gelenek yıllarca devam etmiş pek çok görsel malzemeye yansımıştır.

Aşağıda salgın hastalıklarla mücadele için yapılması gerekenlere dair bir afiş.

YANIT: Teşekkür ediyorum afiş için. Bu ve benzeri görselleri çalışmaya dâhil etmek hoş olacaktır.