Sel ve yangın felaketlerine mahkûm muyduk?

Bilim ve Aydınlanma Akademisi olarak yangın ve sel felaketlerinde yakınlarını kaybeden, yaralanan ve kayba uğrayan bütün yurttaşlarımızın acısını paylaşıyor ve geçmiş olsun diyoruz.

Hala insanlığın doğayı anlama çabası ve onunla mücadelesi sürüyor. Bazı doğa olayları karşısında bilimsel ve teknolojik olarak çaresiz kalabiliyoruz ve önleyemediğimiz felaketler yaşanabiliyor.

Ancak son yaşadığımız ardı ardına gelen felaketler henüz bilimsel olarak yetersiz olduğumuz olaylar kümesine girmiyor. Hepsinin nedenleri biliniyor ve çözüm önerileri üretilmiş durumda.

Bu son felaketlerde düzenin yapısından kaynaklanan bir olaylar dizisi ile karşı karşıyayız.

En başa doymak bilmeyen sermaye sınıfının suçları ve piyasalaşmanın sonuçlarını yazmalıyız. Çünkü bir yerde ormanların yanmaya başlamasının, aynı anda diğer yerde sellerin, heyelanların görülmesinin başlıca nedeni iki yüz yıldır süren kapitalist düzenin sonucu olan iklim değişikliği ve dünyanın giderek ısınması olarak gözüküyor.

Sermaye sınıfı sorumsuzca ve sadece kâr oranlarını düşünerek fabrikaları çalıştırıyor, bütün toplumu bir pazar olarak görüyor, her yeri sattığı otomobillerle dolduruyor, otoyollar inşa ediyor, karbon temelli yakıtların su gibi kullanılmasını teşvik ediyor, ormanları tahrip ediyor. Bu plansız, üretim anarşisinin sonunda atmosferde biriken karbondioksitin sera etkisi yaparak küresel ısınmaya neden olduğu bilimsel olarak uzun süredir kanıtlanmıştır.

İklim değişikliğine her ulustan sermayenin sadece günü kurtarmaya çalışan ve insanlığın geleceğini asla düşünmeyen politikalarının katkısı oluyor. Emperyalizm iklim değişikliği ile mücadeleyi piyasa araçları ile büyüyecek yeni bir Pazar olarak görüyor. Türkiye sermaye sınıfının da bu konuda masum olduğunu söylemek imkânsız.

Türkiye sermaye sınıfı, kontrolsüz üretimiyle, ormanları betonlaştırmasıyla, duble yolları otomobiller doldururken demiryollarını geri bırakmasıyla ve başka birçok mekanizma ile dünya karbondioksit salınımına önemli bir katkı yapıyor.

Öte yandan Türkiye’ye özel süreçlerden de bahsetmeliyiz.

Örneğin, Türkiye sermayesinin komşularındaki savaşları kışkırtacak şekilde SİHA üretirken, yangın uçaklarını hangarlarda çürümeye terk ettiği anlaşıldı. Ayrıca yangın gözlemcileri gibi kamu kadrolarını da ortadan kaldırdığı görüldü. Çünkü bu akılsız düzenin yöneticileri bütün kamusal kaynakları sermayeye yönlendirmekle görevliler.

Sel felaketindeki kayıpların ise en az bunun kadar kabul edilemez bir arka planı var. Türkiye sermeyesinin birikimi ölçüsüz bir inşaat sektörüne dayanıyor. Her yeşil alana, kamusal yarar için korunmuş her bölgeye inşaat ve rant gözüyle bakıyorlar. Bunun sonucunda dere yataklarına apartmanların dikildiğini ve önlerinin otoyollarla kesildiğini görüyoruz. Hepimize ait olan akarsuların özelleştirilmesi anlamına gelen HES inşaatları da aynı kapsamda zarar veriyor.

Evet, sermaye sınıfının yarattığı akıl ve bilim dışı düzen nedeniyle onlarca, belki de yüzlerce insanımız yaşamını yitirdi. Durum öyle vahim ki, günler sonra halen ölü sayısını kesin olarak bilemiyoruz. Ama en az bunun kadar vahim olan bir sonuç daha var. Emekçi halkımız ülkesinden ve dünyadan umudunu kesiyor.

Bilim ve Aydınlanma Akademisi olarak iki sene önce Sosyalist Gelecek ve Planlama Sempozyumunu topladık. Sempozyum boyunca temel sloganımız “İnsanlık önüne koyduğu her gerçek sorunu çözer” oldu.

İnsanlığın içine düştüğü bu karanlık tablo aslında düzenin bir bunalımından başka bir şey değil ve bilim insanları olarak şunu tekrar vurguluyoruz: İnsanlığın acilen sosyalizme ihtiyacı var.

Sosyalizm planlı ve eşitlikçi ekonomisi, doğayı tahrip etmeden toplumu geliştirmeyi hedeflemesi, büyük kamusal kaynakların felaketlerin önlenmesi için seferber edebilmesi ile zorunluluk haline geliyor.

Bilim insanları olarak halkımızla şu görüşü içtenlikle paylaşmak istiyoruz:

Umutsuzluğa yer yok.

Sosyalist bir düzende bugün karşı karşıya kaldığımız bütün sorunları aşabiliriz.

Bilim ve Aydınlanma Akademisi Yürütme Kurulu