Moskova’dan bakmak: Batılı aydınların gözünden modernin Moskova seyahati ya da Bauhaus’un sonu, avangardın yönü*

*Bu yazı Arredamento Mimarlık Dergisi’nin, editörlüğünü Güven Arif Sargın’ın üstlendiği “Sovyet Devrimi’nde Bir Sanat ve Tasarım Deneyimi: Vkhutemas 100 Yaşında” dosya konulu 339. sayısında (Mart-Nisan 2020) yayımlanmıştır.


Ali H. Alptekin


Sovyet avangardına modern mimarlık tarih yazımı özel bir önem verir. Modern mimarlığı anlatan neredeyse tüm mimarlık tarihi çalışmalarında genç Sovyetler Birliği’ndeki avangard deneyime ve özellikle de bu avangard kümülatifin bir parçası olan Konstrüktivizm’e ait bir bölüm bulmak mümkündür. Sovyet avangardının günümüzdeki popülerliğine rağmen, aslında 1960’lara gelene kadar birkaç istisna, ya da örneğin Le Corbusier’in birden bire neden Rusya’ya gidip iş yaptığını anlatan bir kaç dipnot dışında mimarlık tarih yazımında Modern’in Sovyet uğrağı genellikle göz ardı edilmiştir. Catherine Cooke bu durumu “tarihsel bir eksiklik” olarak tanımlar ve bu boşluğun 60’larla birlikte kapanmaya başladığını belirtir.(1) Sovyet avangardına ilişkin birçok çalışmanın yayımlanmaya başlaması 60’ların sonuyla birlikte yükselen sol ve muhalif dalga ile eş zamanlıdır ve bu yayımların birçoğunun adında “devrim”in bulunması bu yüzden şaşırtıcı değildir. Anatole Kopp’un “Kent ve Devrim”i (Ville et Révolution) 1967’de, Manfredo Tafuri’nin birçok Rus ismi andığı “Mimarlık Teorileri ve Tarihi” (Teorie e storia dell’architettura) 1968’de yayımlanır.  Architectural Design dergisinin özel sayısı “Building in the USSR” Britanyalı sanat tarihçi Camilla Gray’in organize ettiği Londra’daki “Art in Revolution” sergisi ile eş zamanlı olarak 1970’de yayımlanır. Aslında Camilla Gray henüz daha bin dokuz yüz altmış iki yılında Rus sanatına ilişkin yaptığı arşiv ve dergi araştırmaları ile kişisel belgeleri bir araya getirdiği çalışmasını “The Great Experiment: Russian Art, 1863-1922” ismiyle hem kitap olarak yayımlamış hem de sergilemiştir. Bu çalışma Rus sanatının avangard dönemine yönelecek büyük ilginin başlangıcını haber verir.(2)

Paris barikatlarında sanat ve hayatın yeniden buluştuğunu iddia eden sitüasyonistlerle Gündelik Hayatın Eleştirisi üzerinden buluşan Lefebvre’nin Komünist Parti’den ayrıldığı dönemdir aslında bu dönem.(3) İkinci Savaş’ın sonrasında Sovyet sosyalizmine olan sempatinin tersine dönmeye başladığı, parti dışı hareketlerin Avrupa aydınında sempati yarattığı entelektüel iklimde bir taraftan Batı’daki “tüketim” ve “gösteri” toplumu eleştirilir diğer taraftan Sovyet ülkesinde tecrübe edilenle mesafe açılır. Avrupa komünizmi o zamana kadar Sovyet avangardının politik özelliklerinden ziyade estetik yargılarla tartışıldığını iddia eder ve sanatın dönüştürücü potansiyelini yeniden gündeme getirir. Éva Forgács bu ilgiyi, “Yeni Sol’un Doğu Avrupa sanatını keşfi” ekseninde tartışır.(4) Denebilir ki Sovyet avangardının politik ve estetik potansiyeli Batı aydınının Sovyet sosyalizminden boşanmasında reel Sovyet sosyalizmin karşısına sunacağı bir argümana dönüşür.

Savaş sonrası Sovyet mimarlığında avangardın çağrışımları olduğu dillendirilir ancak Cooke’ın tartıştığı mimarlık tarih yazımındaki “tarihsel boşluk” bu sefer Sosyalist Gerçekçilik’e kayacaktır. Avangardın Batı’da yeniden keşfini izleyen yıllarda mimari ve sanat tarih yazımında Rus avangardı alkışlanırken Sovyetler’de ardı sıra gelişen mimarlık pratikleri ve Sosyalist Gerçekçilik küçümsenecek, hatta mahkûm edilecektir. Genel kanı, güçlü bir şekilde Stalin dönemi ile birlikte kodlanan Sosyalist Gerçekçilik’in 1930’larda avangardı alt ettiği şeklindedir. Bu yüzden Sovyetler Birliği’nin bu çok tartışmalı dönemi için alan çalışmaları açısından büyük bir boşluğun hala bulunduğu iddia edilebilir.

Avangardın keşfi, bir taraftan Batı Avrupa solunun Marksizm’e ve Sovyetler Birliği’ne dair tutumunu gözden geçirerek yoluna “Yeni Sol” olarak devam edeceği dönemin politik ilgisiyle örtüşürken diğer taraftan Avrupa’nın ve ABD’nin ticari galerilerinin maddi ilgileriyle de örtüşmüştür. Rus avangardı ilkin hem sergilerde hem de kitaplarda “egzotik öteki” olarak belirir. Ancak sonrasında yeni kültürel ortamın tesisinde Sovyet Devrimi’nin ve çıktılarının hakkı iade edilir ve avangarda dönük bu ilgi hem geleceğe hem de devrime dönük umudu sembolize etmeye başlar. Bu bağlamda Forgács ‘68’in “Bu daha başlangıç…” sloganını hatırlatır ki Türkçesi sokaktaki başka bir hayatın ve dayanışmanın estetiğinin yakın zamandaki tecrübesidir.(5)

Türkçedeki “düş kırıklığı” sözcüğünü Rusça’da “разочарование” (razoçarovanie) sözcüğü karşılar. Bu sözcük “büyü” sözcüğünden türeyerek büyülemek sözcüğüne dönüşmüştür, ancak büyüsünü kaybettiği yerde düş kırıklığı başlar. Batı aydınının Sovyetler’de tecrübe edilen sosyalizme olan mesafesi örneğin hem konusu itibariyle hem de başlığına yerleştiği şekliyle Simone de Beauvoir’un Moskova’da Yanlış Anlama’sına yansır. Bu uzun öykünün kahramanları olan Fransız entelektüel çifti Moskova’da yaşlanmayla birlikte duygusal ve politik hayal kırıklıkları beklemektedir.(6) Aslında Simone de Beauvoir’in bu öyküsüne kendisinin ve Jean-Paul Sartre’ın 60’lar boyunca Sovyet Yazarlar Sendikası’nın davetlisi olarak Sovyetler Birliği’ne gerçekleştirdikleri birçok ziyaret ilham vermiştir. 1962’den 1966’ya Sartre’la birlikte her yıl gideceği Rusya, Beauvoir’ın “hayal dünyasını doldurmaktadır.”(7)

David Caute sosyalist ülkelerden etkilenen ve bu ülkelerde esin kaynağı bulan Batılı entelektüelleri “yol arkadaşı” (fellow-traveler) olarak betimler. Bu kavram aynı zamanda “üyesi olmadığı ya da etkinliklerine düzenli katılmadığı halde bir grubun (örneğin Komünist Parti’nin) ilkelerini ve programını benimseyen ve destekleyen kimse” ya da geniş anlamıyla “başkasının durumuna duygudaşlık kuran” ifadesiyle açıklanır.(8) “Gönüllü” de denebilir. Sadece Sovyetler Birliği’nin değil, sosyalizmin dostları ve gönüllüleri ki ütopyanın büyüsü ile gerçeğin düş kırıklığı arasındaki gerilimin tanıkları olmuşlardır. Sosyalist ülkelere dönük bu “yol arkadaşlığı” bir tarafıyla Aydınlanma’nın tarihsel mirasını ve “ilerleme”  düşüncesini paylaşmaktan kaynaklanırken diğer tarafıyla duygudaşlık kurulan ile sadece coğrafi anlamda değil duygusal ve entelektüel anlamda da belli bir mesafede bulunmayı barındırır.(9)

Sovyet Avangardı’nın, çağdaşı Modern hareketlerden farkı avangardın sadece yeni ve ileri bir toplumsal hayatın kuruluşunu yansıtması değil o “yeni dünya”nın eşit ve özgür temeller üzerinde yükselmesi iddiasında olmasıdır. Bu bağlamda Sovyet avangardında ayırt edici temel özellik hayali kurulan ideal geleceği sanat ve mimarlık ile gerçek kılma cüretidir. Devrimci dönem ütopyacı düşünce ile gerçekçiliğin gerilimini taşır.

Ekim Devrimi’nin yarattığı yeni kültürel ortamda kendini gerçekleştirme olanağı bulan avangard akımlar, esas itibariyle Devrim’i yaratan fikirler dünyasında filizlenmeye başlamıştır. Devrim öncesinde Rus sol resim geleneği Kandinsky, Tatlin ve Malevich’le kurulmaya başlamıştır. Dekoratif sanatlarda yeni strüktürel yöntemler ve yeni malzemelerle yeni estetik olanaklar tecrübe edilmiş, bu durum yeni bir stilin oluşmasına temel görevi görmüştür.(10) Tatlin’in rölyef çalışmaları için hazırladığı 1915 tarihli broşür “Kübizm ve Fütürizm’den Süprematizm’e: Yeni Resimsel Gerçekçilik” ismini taşır.(11) Devrim öncesinde partili sanatçıların girişimiyle oluşan “Proleter Kültür/Proletkult” bilimin ve sanatın işçi sınıfı perspektifli yeni bir içerikle birlikteliğini önemserken, aynı dönemde özellikle resimde “fütürist” çağdaşlarını aşma iddiasındaki avangard sanatçılar “yeni bir gerçekçiliği” kuramsallaştırmaya çalışmaktadır. Öncülerinin “Süprematizm” olarak adlandırdığı bu avangard akım Devrim sonrasında gelişecek olan “Rasyonalist” ve “Konstrüktivist” avangard akımların da öncülü niteliğinde olacaktır. Devrim öncesi Rusya’da mimarlık ve sanat dünyasında rasyonalist bir düşünce yükselmeye başlar. Hem St. Petersburg hem de Moskova’daki mimarlık eğitim kurumları on dokuzuncu yüzyıl ortası itibariyle mimarlık teorilerinin de üretildiği merkezlerdir. Yeni teknolojilerin keşfi ve yeni toplumsal görev ve durumlara dönük ilgi olarak özetlenebilecek bu rasyonalist bakış, iki boyuta bölünür: yapı bilimine dayanan “teknolojik rasyonalizm” ve “biçim” bilimine dayanan “estetik rasyonalizm.” Esas itibariyle bu ikilik yine devrim sonrasının iki önemli grubu olan Rasyonalistler ve Konstrüktivistler’de yeniden ortaya çıkacaktır.(12)

Ekim Devrimi’nin ütopyacı karakteri sadece Bolşevik öncülerin ortaya çıkardığı bir özellik değildir, ütopyacılığın Rus tarihinde çok boyutlu kökleri vardır.  Stites, ütopyacılığın Rus Devrimi’nin duygusal gücü açısından önemine işaret eder ve Devrim’in tinsel, ussal karakteri ile ifade biçimini, Rus imparatorluk tarihinde radikal aydınların, halkın ve devletin farklı ütopyacı geleneklerinin çakışma ve çatışmalarından aldığını vurgular.(13) Bu ütopyacı gelenekler edebiyatta, politik düşüncede, dinsel kurgu ve yaşayışta, devrimci idealizmde, kişisel deneylerde, mistik vizyonlarda sıra dışı bir zenginlik ve çeşitlilikle ifade bulmuştur.(14) Yeni bir hayata olan özlem, “yaşam tarzı”nı Rusça da tek bir kelime ile ifade eder hale getirir: “byt.” Hem devrim öncesi hem de devrimci dönemde var olana dönük eleştiri ve “yeni bir hayatın” kurgusu merkezi bir gündemdir.

Rus Devrimi açısından eşsiz olan şey eşitlikçi başka bir yaşam için toplumcu tahayyül ile ütopyacı hayalciliğin yirminci yüzyılın teknolojik ve bilimsel devrimi ile iç içe geçmiş ilk devrim olmasıdır.(15) Lenin’in ünlü “Komünizm Sovyet iktidarı ve tüm ülkenin elektrifikasyonudur”(16) sözünü yeniden hatırlamak gerekir. Sanayileşme ve ülke ekonomisinin bilimsel planlama ve modern büyük ölçekli planlar vasıtasıyla dönüşümü sosyalizmin maddi temelini oluşturan toplumsal devrim için katalizör görevi görecektir.(17) Bu aynı zamanda, “sağlamlık, uygunluk, hijyen ve ekonomi vasıtasıyla binaların çağdaş yaşamın gereksinimlerini karşılayacak, yerel iklim koşullarına cevap verecek yeni bir hayatın aranışı” ile sıkı sıkıya bağlıdır. Bu düşünce devrim sonrası mimarlık iklimine devredecektir.(18)

Devrim sonrası Rusya – ya da dünyanın ilk işçi sınıfı ülkesi olan genç Sovyetler Birliği - hem temsil ettiği hem de bizzat yeniden örgütlediği ve deneyimlediği “başka bir hayat” ve “başka bir sanat” ile dönemin Batılı aydınları için bir çekim ve cazibe merkezine dönüşür. David-Fox iki büyük savaş arası dönemde Sovyetler Birliği’ne gerçekleşen yabancı ziyaretini 20. yüzyıl politik ve entelektüel tarihinin en dikkat çekici olgularından biri olarak niteler. Sovyetler Birliği’ni 1920 ve 30’larda çoğunluğunu Sovyet deneyimini gözlemlemek ve bunları yazıya dökmek ya da belgelemek amacındaki Avrupalı ve Amerikalı yazar, meslek insanı, bilim insanı, sanatçı ve entelektüelin oluşturduğu yüz binden fazla yabancı ziyaret etmiştir.(19)

Bu ziyaretçilerin büyük kısmı, Sovyetler Birliği’nin sunduğu kültürel imkânların çekiciliğinden etkilenmiş ve bu genç devrimci ülkenin yalnızlaştırılmasının karşında ona destek olmuşlardır. Bu desteğinin kökeninde Fransız Devrimi’nin ilkelerinin yattığı iddia edilebilir: Eşitlik, özgürlük ve kardeşlik. Avrupa’da kaybedilmiş Alman Devrimi’nden sonra umutsuz bir biçimde faşizmin yükselişine ve Amerika Birleşik Devletleri’nde Büyük Bunalım sonrası yaygın yoksulluğa ve işsizliğe tanık olunurken; “Sovyet avangardı sinemada Eisenstein’ı, tiyatroda Meyehold’u, edebiyatta Mayakovsky’i dünyaya armağan etmiş, Walter Gropious’un ve Bauhaus’un şehircilik ve tasarım ilkeleri Sovyetler’de gerçeklik kazanmaya başlamıştır.” (20) Bir başka açıdansa Sovyet diplomasisi, ülkenin yalıtılmışlığını kırmak amacıyla, Batılı aydınlarla güçlü ilişki ve işbirliği kurmanın yollarını aramıştır. Dönemin ünlü birçok mimarı Sovyetler Birliği için mimari tasarım yapmak ya da mimarlık yarışmalarına katılmak üzere davet edilir.  Bu yeni politik, kültürel ve sanatsal merkez aynı zamanda birçok Batılı mimar açısından iş pratiği olanağı anlamına da gelir. Devrim sonrası ülke yeniden kurulurken mimarlık yarışmaları, fiziksel çevrenin yeni bir bağlamda oluşturulmasında katılımcı ve dinamik araçlar olmuştur. Yarışmalar farklı kuşaklardan ve farklı ideolojik-siyasi duyarlılıktaki Sovyet mimarlarının yanı sıra birçok Batılı mimarı ülkeye çekmiş ve birbiriyle yarışma hatta çekişme içerisinde olan çoklu bir mimarlık ortamı yaratmıştır.

Sovyetler’de tasarım yapan ilk Batılı meslek insanları Erich Mendelsohn ile Le Corbusier’dir ve Rus şehirlerine yaptıkları ziyaretleri yayımlamışlardır. Ayrıca Walter Gropius, Hannes Meyer, Bruno Taut, Erns May, André Lurçat da Sovyetler Birliği’nde tasarım, inşa ve planlama süreçlerine katılmış önemli isimlerdir. August Perret’in ismi mimari yarışmalarda sıklıkla yer almış, Frank Lloyd Wright meslek örgütünün kuruluş toplantısında onur konuğu olarak katılmıştır.(21)

Bunlara ek olarak Walter Benjamin’in Moskova tanıklığı başka bir anlamı daha ifade eder: Benjamin Moskova’ya bakıp Berlin’i görür.(22) Moskova’daki dönüşümün, Moskova’da deneyimlenenin Avrupa’da olmayışı diyalektik bir bakış kazandırır. Benjamin “Berlin, Moskova’dan gelmiş biri için ölü bir şehir. Sokaktaki insanlar umutsuz bir biçimde yalıtılmış gibiler; tek tek her insan diğerlerinden alabildiğine uzak ve koca sokağın ortasında yapayalnız”(23) der ve Rusya’da kazanılan yeni bakış açısının, Avrupa’yı Rusya’da olan bitenin bilinciyle gözlemlemeyi ve yargılamayı öğrettiğini belirtir.

Batılı mimarlar, yazarlar ve eleştirmenlerin ülkedeki varlığı aynı zamanda tüm tartışmalı süreçlere de tanıklık anlamına gelir. Sovyet avangardı, çok taraflı, çok aktörlü, tartışma ve karşıtlıkları kendi içinde barındıran deneyimler kümülatifidir. Devrim sonrası mimarlık eğitim kurumlarının özgür stüdyolarından doğan farklı avangard mimari akımlar, meslek hayatının şekillenmesinde farklı mimari grupların ve odakların ya da kolektiflerin oluşmasını doğurur. Resim ve dekoratif sanatlar devrim öncesi ütopyacıyken, mimarlık devrim sonrasında ütopyacı karakter kazanacaktır ve bu durum sosyalizmin kuruluşu süreçlerinde temel sürtünme kaynağı olacaktır.

Nikolay Ladovsky’nin öncülüğünü yaptığı Rasyonalistler 1923’te ASNOVA’yı (Yeni Mimarlar Derneği) kurarken, Vesnin kardeşler ile Ginzburg’un öncülüğündeki Konstrüktivistler 1925’te OSA’yı (Çağdaş Mimarlar Birliği) kurarlar. Khan-Magomedov her iki grubun aynı tüneli karşı yönlerden kazdığını iddia etse de (24) OSA ve ASNOVA büyük bir rekabet içerisindelerdir. Aynı dönemde Sovyet mimarları arasında klasik biçim yanlılarının da olduğunu ve onlarla da bir diğer taraftan başka tartışmaların devam ettiğini hatırlatmak gerekir. 1927 yılına gelindiğinde ASNOVA üyeleri, OSA’yı ideoloji yetersizliği ve Batıcılıkla suçlarlar, onlara göre Konstrüktivizm çağdaş Batı mimarlığının ve kapitalizmin bir yansımasıdır. Diğer taraftan OSA üyeleri ise ASNOVA üyelerinin yeni toplumsal içeriktense yeni estetik biçimlerin yaratılmasına yaslandıklarını belirterek günün toplumsal ve politik gerçekliklerinden gittikçe uzaklaştıklarını belirtirler.(25) 1929’da ise tüm bu tartışmalara ek olarak bir başka grup ortaya çıkar: VOPRA (Tüm-birlik Proleter Mimarlar Derneği). VOPRA üyelerinin çoğunluğu eğitimlerini Vkhutemas’ta avangardist eğitimcilerden alan, daha genç kuşak komünist mimarlardır. Bu grup diğer her iki grubu da “burjuva sanatını” ve “ütopya”yı teşvik etmekle eleştirecektir. Onlara göre OSA teknolojinin kullanımını abartmış ve sanatı reddetmiş durumdadır, oysa mimarlık biçimde ve içerikte proleter olmalı ve toplumsal, ekonomik, duygusal, ideolojik ve yapısal öğelerin sentezinden oluşmalıdır.(26)

1929 yılında OSA, bir mimarlar federasyonu kurulmasını önerir. 1930 yılı Mayıs’ında Tüm-Birlik Mimari-Bilim Derneği bir şemsiye meslek örgütü olarak kurulur. VOPRA dışındaki tüm diğer gruplar bunun Moskova şubesinin farklı kolları olacaklardır. Khan-Magomedov bu durumu VOPRA üyelerinin tartışmayı sanat alanından çıkartıp farklı gruplar arası husumete vardırması olarak değerlendirir.(27)

Mimarlık yarışmaları farklı mimarlık çevreleri arasındaki tartışma ve rekabeti daha gözle görülür kılar. Avangard açısından bir dönüm noktası 1931-33 yıllarındaki “Palace of Soviets” (Sovyetler Sarayı) yarışması olur. Bu yarışma için dönemin ünlü mimarları davet edilir. Le Corbusier, Hannes Meyer, Walter Gropius, Erich Mendelsohn, August Perret de yarışma katılımcıları arasındadır. Le Corbusier’in tasarımının birinci olması beklenirken şaşırtıcı bir şekilde yarışmayı ismi o zamana kadar pek duyulmamış bir Sovyet mimarı olan Boris İofan’ın tasarımı kazanır. Tasarım “modern mimarlığın temel ilkeleriyle çelişir”(28) durumdadır. Yarışma dört etapta yapılmıştır ve şaşırtıcı bir şekilde VOPRA tasarımları ilk iki etaptan sonra tarihsel referanslı eklektik biçimler içerir şekilde değişmeye başlamıştır.(29) Yarışmanın sonuçlanmasıyla eşzamanlı olarak CIAM dördüncü kongresi için hazırlık toplantıları yapılmaktadır. Bir sonraki kongre Moskova’da toplanacaktır, ancak yarışma süreci ve sonucuna tepki olarak Modern Mimarlık için Moskova’nın doğru bir yer olmayacağı görüşü ağırlık kazanır ve kongre Atina’da toplanır. Sigfried Giedion CIAM sekreteri olarak Stalin’e bir mektup göndererek “sosyalist klasisizm üzerine şaşkınlıklarını” belirtecektir.(30)

Eleştiri konusu olacak bir başka durum ise 1932’de ülke yönetiminin tüm mimari grupları birleştirerek bir Mimarlık Meslek Örgütü kurma kararı olur. Sovyet Mimarlar Birliği’nin (SSA) kuruluşu çoğu yerde avangardın tasfiyesi olarak değerlendirilir.(31) Yeni kurulun meslek örgütü daha önceki farklı eğilim ve görüşlerdeki farklı grup, okul ve inisiyatifi bir araya getirecektir ve mevcut tartışmalar, örneğin birliğin programının yazılması konusunda olduğu gibi, yeni bir boyut kazanacaktır.(32)

Boris Groys bu çekişmeli durumun özetini “Sosyalist Gerçekçilik’in avangard bir temel üzerinden yükselmesi” olarak okur.(33) Hem Groys hem de Cooke Sosyalist Gerçekçilik’i Gesamtkunstwerk kavramına atıfla değerlendirirler çünkü Sosyalist Gerçekçilik “önceki kültürlerinin tüm tasarım mirasının eleştirel bir şekilde asimile edilmesi, tüm sanatların bir aradalığı” taraftarıdır. Bu miras yeni toplumun yükseleceği temel olacaktır.(34)

Cooke’a göre, durum avangardın deneysel ve yaratıcı enerjisi sosyalist gerçekçilik tarafından yıkılması değil, bu aşamalı dönüşüm, deneysellik ve yaratıcılık ruhunun, estetik hedeflerin değişmesiyle başka sorunlara yönlendirilecek olmasıdır.(35)

Lefebvre eleştirel bir biçimde “sosyalizm kendi mekânını yaratabildi mi?” sorusunu sorar ve bir devrimin kendi potansiyelini tam olarak gerçekleştirebilmesi için yeni bir mekân yaratması gerektiğini belirtir. Toplumsal dönüşümlerin gerçek anlamda devrimci karakterde olabilmesi için gündelik hayatı, dili ve mekânı etkileme yeteneğini yaratıcı bir şekilde ortaya çıkarması gerektiğini savunur.(36) Rita Felski, “The Invention of Everyday Life,” New Formations, (1999-2000), s.16. Bu yüzden “sosyalist mekânın” özellikleri, dinamikleri, aktörleri, kullanıcıları, sınırları, müşterekleri ve çelişkilerini tartışmak için gündelik hayatın kendini yeniden ürettiği kamusallık ve ev içi hayat, kentlilik, kırsallık ve kentleşme ile endüstrileşme gibi kavramlar önem kazanır.

“Gündelik hayat” kavramı seküler ve demokratik bir kavramdır çünkü artık kutsal ya da büyülü olanla ilişkili değildir. Her yaşam sıradanın öğesini barındırdığından, sıradanın müşterek gerçekliğini hatırlatır.(37) Felski’ye göre gündelik hayat üç temel özellik taşır: zaman, mekân ve alışkanlık; gündeliğin zamanı tekrarla ilgili, mekânsallığı evle ve deneyimlemesi alışkanlıkla ilgilidir.(38)

Son yıllarda özellikle eski Sovyetler Birliği üyesi ülkeler kökenli, genç kuşaktan pek çok araştırmacının Sovyetler Birliği’nde gündelik hayat ve mekân üzerine çalışmaları yayımlanıyor. Bu güncel çalışmaların büyük çoğunluğu ikinci savaş sonrası döneme odaklanarak bu dönemi “olgun sosyalizm,” “ileri sosyalizm,” “gelişmiş sosyalizm,” ya da “geç sosyalizm” sıfatlarıyla tanımlıyorlar.(39) Gündelik hayat ve mekânlarını ev hayatı ve konut, mahremiyet ile serbest zaman ve tüketim gibi kavramlar üzerinden değerlendiren bu yeni dönem çalışmalarını burada hatırlatmanın iki nedeni var. Öncelikle, hala avangard sonrası ile İkinci Savaş sonrası dönem arasında yani “Sosyalist Gerçekçilik” konusunda tarih araştırmaları açısından bir boşluk olduğu iddia edilebilir; ikinci olarak ise gündelik hayatın Sovyet Rusyası’nda sadece konut ve ev hayatı üzerinden değerlendirilmesine itiraz edilebilir. Özellikle devrimci dönemin merkezi olan Moskova odaklı bir çalışmada kamusallık, müşterekler, kentlilik, endüstrileşme gibi bir dönüşüm ve ilerlemeye dönük iradi bir çabayla yan yana olan kavramlar akılda tutulmalıdır.

Bu bağlamda, Walter Benjamin’in Moskova izlenimlerini hatırlamak gerekir. Henüz daha 20’lerin sonlarında Benjamin, Sovyet insanının kendini iç mekândan özgürleştirdiğini, sokakta, fabrikada, iş yerinde, işçi kulübünde yeni bir hayatı örgütlediğini belirtir.(40) Benjamin’e göre iç mekândaki tamamlanmışlık küçük-burjuva görünüşün temel bir özelliğidir: duvarların resimlerle, koltukların yastıklarla, yastıkların örtülerle, konsolların biblolarla kaplanması gibi. Benjamin hem Moskova’daki konut yetersizliğine hem de iç mekândaki eşya azlığına tanıklık eder ama dışarıda gelişen yeni hayatın bunu önemsizleştirdiğini belirtir.

Benjamin, “kırsallık Moskova sokaklarında saklambaç oynuyor” der.(41) Moskova hızlı bir şekilde büyümeye başlamıştır ve Rus kırsalından köylüler Moskova’daki proleter hayata hızla dâhil olurlar. Kalkınma planları ve sanayileşme hamlesi hem kenti hem de kentlileri ve kır kökenlileri dönüştürmektedir. Moskova bir dönüşümden geçmektedir ve bu dönüşümde “Moskova’da göz, kulaktan daha meşguldür.(42)” Moskova’nın dönüşümünün farkı sosyalizme doğru olmasından kaynaklanır ve Benjamin, “her hayat, her gün, her düşünce laboratuvar masasındadır” der.(43) Moskova’nınki daha önce deneyimlenmemiş bir deneydir. Moskova’da dönüşen kültür işçi sınıfına kamusal alanda kendini gösterme cesareti getirmiştir. Moskova müzelerindeki çocukların ve işçilerin rahat tavrı ve öz güveni Benjamin’in hayranlığını kazanır.(44)

Cooke’un Sosyalist Gerçekçi mimarlık için yaptığı erken bir postmodernizm benzetmesi bu durumla ilgilidir.(45) “Yüksek sanat” ile “halka hitap eden sanatın” bir aradalığı, kültürel mirası ve tüm sanatları kapsama fikri eklektik formlar üretir. Ancak Sosyalist Gerçekçilik’e biçimsel ya da estetik yargılar dışında bakıldığında ortaya çıkan daha önce tecrübe edilmemiş bir gerçekliktir. Hala ilgiyi üzerine çeken Moskova metrosunun her bir farklı istasyonu, heykelleri, rölyefleri, aydınlatmaları, resimleri, şehre çıkışları ile Sosyalist Gerçekçilik’in yaşayan örneklerindendir. Ama diğer metrolardan farkını belki de en iyi Brecht’in “Moskovalı İşçilerin 27 Nisan 1935'te Büyük Metroya Sahip Oluşları” şiiri anlatır:

“ve dünyada başka hiçbir demiryolu yapımında

bu kadar çok işçi çalışmamıştı.

Ve dünyada başka hiçbir demiryolunun bu kadar çok

                                                                    sahibi olmamıştı

Çünkü bu yapı harikası, bunca kentte bunca zamandır

kendinden önceki hiçbir yapının görmediği şeyi gördü:

Yapının işçileriydi yapının sahipleri.

Emeğin tüm meyvalarının emek dökenlere düştüğü

nerede görülmüştü?

Bir yapıdan, onu yapanların kovulmadıkları

nerede görülmüştü?

Onları vagonlarımıza giderken gördüğümüzde,

kendi eserleri olan vagonlarda,

hemen anımsadık:

Klasik yazarların bir vakitler hop oturup hop kalkarak

önceden gördükleri o büyük tablo buydu.”


Kaynaklar

Alekseyeva, Anna, Everyday Soviet Utopias: Planning, Design and the Aesthetics of Developed Socialism, New York: Routledge, 2019.

Artun, Ali, Sanatın İktidarı: 1917 Devrimi, Avangard Sanat ve Müzecilik, İstanbul: İletişim Yayınları, 2015.

de Beauvoir, Simone Moskova’da Yanlış Anlama, çev. Aysel Bora, İstanbul: Yapı Kredi yayınları, 2018.

Benjamin, Walter, Moskova Günlüğü, çev. Cemal Ener, İstanbul: Metis Yayınları,  2014.

Bocharnikova, Daria, “Inventing Socialist Modern: A History of the Architectural Profession in the USSR, 1954-1971,” Ph.D. Diss., Florence: European University Institute, 2014.

Buck-Morss, Susan,The Dialectics of Seeing: Walter Benjamin and the Arcades Project, Cambridge, Mass.: MIT Press, 1989.

Bulgakova, Oksana, “Spatial Figures in Soviet Cinema of the 1930s” in The Landscape of Stalinism: the Art and Ideology of Soviet Space, Ed: Dobrenko, Evgeny, Eric Naiman, Seattle and London: University of Washington Press, 2003.

Caute, David, The Fellow Travellers: Intellectual Friends of Communism, New Haven and London: Yale University Press, 1988.

Cohen, Jean-Louis, “Uneasy Crossings: The Architecture of the Russian Avant-Garde Between East and West” in Building the Revolution, Soviet Art and Architecture 1915-1935, London: Royal Academy of Arts, 2011.

Cooke, Catherine, Russian Avant-Garde: Theories of Art, Architecture and the City, London: Academy Editions, 1995.

Cooke, Catherine, “Beauty as a Route to 'the Radiant Future': Responses of Soviet Architecture,” Journal of Design History, 10, 2, Stalin and the Thaw, (1997).

Cubbin, Tom, “Critical Soviet Design: Senezh Studio and the Utopian Imagination in Late Socialism,” Ph.D. Diss., University of Sheffield, 2016;

David-Fox, Michael, Showcasing the Great Experiment: Cultural Diplomacy and Western Visitors to the Soviet Union, 1921-1941, Oxford, New York: Oxford University Press, 2012.

Deguy, Lacques, Sylvie le Bon de Beauvoir, Simone de Beauvoir: Özgürlüğü Yazmak, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2017.

Felski, Rita, “The Invention of Everyday Life,” New Formations, (1999-2000).

Forgács, Éva, “How the New Left Invented East European Art,” Centropa 3, 2 (2003).

Fürst, Juliane, Stalin's Last Generation: Soviet Post‐War Youth and the Emergence of Mature Socialism, New York: Oxford University Press, 2010.

Groys, Boris, Total Art of Stalinism: Avant-garde, Aesthetic Dictatorship, and Beyond, London: Verso, 2011.

Heywood, Anthony Modernising Lenin's Russia: Economic Reconstruction, Foreign Trade, and the Railways, New York: Cambridge University Press, 1999.

Hudson, Hugh D., Jr., Blueprints and Blood: The Stalinization of Soviet Architecture, 1917-1937, Princeton: Princeton University Press, 1994.

Jenkins, Jessica, “Building the Revolution: Soviet Art and Architecture, 1915-1935,” Design Issues, 28, 4 (2012).

Karpova, Yulia, “Designer Socialism: The Aesthetic Turn in Soviet Russia After Stalin,” Unpublished Ph.D. Diss., Budapest: Central European University, 2015.

Khazanova, V. “Soviet Architectural Associations 1917-1932”  Building in the USSR 1917-1932, Ed: Shvidkovshky, O. A., New York and Washington: Praeger Publishers, 1971.

Khan-Magomedov, Selim O., Pioneers of Soviet Architecture, London: Thames and Hudson, 1983.

Koçak, Orhan, “Sunuş,” Moskova Günlüğü, Walter Benjamin, çev. Cemal Ener, İstanbul: Metis Yayınları,  2014.

Kopp, Anatole, “Foreign Architects in the Soviet Union During the First Two Five-Year Plans” in Reshaping Russian Architecture: Western Technology, Utopian Dreams, Ed: Brumfield, William C., Cambridge, New York: Cambridge University Press, 1990. https://thecharnelhouse.org/2013/07/30/foreign-architects-in-the-soviet…

Lefebvre, Henry, The Production of Space, Oxford, UK & Cambridge, USA: Blackwell, 1991.

Lenin, V. I., Collected Works, Volume 31, Moscow: Progress Publishers, 1964.

Leslie, Esther, Walter Benjamin, London: Reaktion Books, 2007.

Panteleyeva, Masha, “Re-Forming the Socialist City: Form and Image in the Work of the Soviet Experimental Group NER, 1960-1970,” Ph.D. Diss., Princeton: Princeton University, 2018.

Ross, Kristin, Henri Lefebvre, “Sitüasyonistler Üzerine,” Çev.: Uraz Aydın, https://www.e-skop.com/skopbulten/situasyonistler-uzerine/4308

Stern, Ludmila, Western Intellectuals and the Soviet Union, 1920-40: From Red Square to the Left Bank, London and New York: Routledge, 2007.

Stites, Richard, Devrimci Hayaller: Rus Devriminde Deneysel Yaşam ve Ütopyacı Vizyon, Ankara: Sel Yayıncılık, 2011.


Katkılar

Erhan Nalçacı

Her üç makalenin de Sosyalist Gelecek ve Planlama Sempozyumu sürecinde çok yararlı olduğunu düşünüyorum. Öncelikle bize devrimci bir dönemde insanların nasıl bir heyecanla toplumsal dönüşüme katıldığını, buna sanatçıların, mimarların, tasarımcıların, malzemecilerin nasıl harmanlanarak yeni bir yaşam için seferber olduğunu anlatıyor.

Ayrıca sosyalist kent planlaması, endüstri, mimari ve tasarım konularında eğitimin ve üretimin bütünleşebileceğine ilişkin ufkumuzu açıyor.

Yaşamın evlerden çıkıp nasıl sosyalleşebileceği, kolektif bir yaşamın kurgulanması için sosyalizmin sağladığı olanaklara ilişkin fikir veriyor.

Buna karşılık, muhtemelen yazılar bir mimari dergisinde yayınlandığı için yazarların girmekten çekindiği önemli bir boşluk kalmış.

İster mimari, ister bilim, ister sanat olsun ele aldığımız konuları Sovyet tarihini dönemlendirmeden ve her dönemin altındaki sınıfsal mücadelelere değinmeden inceleme şansımız yok. Genellikle Batılı yazarlar  kötü veya iyi niyetle sınıfsal mücadelenin şiddetini dikkate almadan yazıyorlar.

Devrim öncesi Rusya çok ilginç bir ülke. Burjuva devrimini yapamamış, bir yandan geri kalmış ama bir yandan da önemli bir entelektüel zenginliğin ve yaratıcılığın yaşandığı bir coğrafya. Ekim Devrimi hemen burjuva devriminin üzerine geliyor ve bu zenginliği önemli ölçüde devralıyor, devrimin heyecanıyla ona yön veriyor.

1929’a kadar süren NEP döneminin bir karma model olduğuna, kentlerde ve kırsal kesimde küçük ve orta ölçekli sermayeye izin verildiğini hatırlamalıyız. Bu fikirsel olarak zengin gözüken dönemde herkes başka bir yana bakıyor, birçok okulun ve fikirsel akımın yurtdışında tilmizleri bulunuyor vb.

1929 ile başlayan kolektivizasyon dönemi teknik bir planlama meselesi değildir,  aksine Sovyetler Birliği’nin içinde gerçekleşen devasa bir sınıf mücadelesidir. Burjuvazinin tamamen tasfiye edildiği ve Sovyet mülkiyetinin kolektif köylülük ve devlet şeklinde sadeleştiğine tanıklık edilir. Aynı zamanda ülkenin çehresi inanılmaz bir hızla değişmiş, on milyonlarca köylü sanayi işçisi haline gelmiştir. Bir de buna faşizmin Avrupa’da yükselişi ile yaklaşan savaş tehdidini eklemek gerekiyor.

1929 ile başlayan dönem, Stalin’in keyfiyle veya kişiliğiyle açıklanamaz. Bu dönem sosyalizmin büyük bir hızla kurulduğu, yeni ihtiyaçların ortaya çıktığı, merkezi planlamanın gereksinimlerini belirdiği ve ülke içinde burjuvazinin son ama ısrarlı direncinin kırıldığı ve yurt savunmasına hazırlanıldığı bir dönem olarak ele alınmalıdır. Böyle bir dönemdeki kuruluşun sorunlarının, sadece mimari alanında değil, hemen bütün alanlarda çok farklı akımların farklı yönlere baktığı bir tarzda aşılması mümkün değildi. Sosyalist kuruluş düşünce alanında yalınlaşmak ve güvenilir koylara çekilmek zorundaydı.

Bir sorun da kaynakça meselesi. Yazarlar ağırlıklı olarak batılı kaynaklardan yararlanmışlar. Geçen sene BAA’nın Rusya’da başlattığı ve orijinal Sovyet kaynaklarına ulaşma çabası bu sene pandemi nedeniyle sekteye uğradı. Ama tarihi yazarken bizim kaynaklara ulaşmamız ve onları doğru bir yöntemle dizmemizin önemi büyüyor.

Sonbahar çalıştayına Mimari ve Kentsel Planlama Komisyonu’ndan; 21. yüzyılda sosyalizminde kentler nasıl planlanacak, üretim birimlerindeki yaşam ile mimari ve tasarım arasındaki ilişkiler nasıl olacak konularında bildiriler bekliyoruz.

ŞERİFE GÜNDOĞAN

Sovyet avangardının 1920’lerde devrimin yarattığı ortamda nasıl heyecanlı ve sürekli sert eleştirellikle dolu bir ortamda dönüştüğünü göstererek özüne dair izlek sunması ve 60’larda ele alınış biçiminin işlevini vermesi açısından önemli bir katkı. Yazıda bahsedilen 1930’lar ve ütopyacı düşünce ile gerçekçiliğin gerilimi üzerine yapılacak çalışmalar için mimarlık ve sanat tarihi yazınında hakim yaklaşımın dışına çıkılmasına olanak sağlayan bir çerçeve çizilmiş durumda.

Yazarın Katkılara Yanıtı

Değerli görüş ve katkılarınız için çok teşekkür ederim. Aslında bu yazı bir mimarlık dergisi için hazırlandı ve bir dosya içerisinde yayımlandı. Çalıştay’da da bu yazının ve dosya içerisindeki diğer iki yazının tartışılmasının yararlı olabileceğini düşündük. Dolayısıyla yazı, bazı tartışmalara ya hiç girmedi ya da çok kısaca değinip geçmek durumunda kaldı.

Bu yazı birden çok fikrin etrafında kurgulanmaya çalışılmıştı. İlki, Devrimci dönemde Sovyetler Birliği ile, örgütlü olmaktan çok siyasi, dayanışmacı ve duygusal ilişkiler kuran birinci kuşak Batılı aydınların yaşadığı heyecan ve düş kırıklığı ile ilişkili tecrübelerine değinmekti. Diğer bir tartışma ise, Sovyet avangardının Sosyalist Gerçekçilik’e dönüşme sürecinde bu aydınların da tartışmaya dâhil olmaları idi. Dolayısıyla döneme bizzat tanıklık etmiş olan Batı modernizmin öncüleri tarafından bu sürecin nasıl algılandığı ya da okunduğu tartışmamızın bir tarafıdır ve Reel sosyalizmle mesafenin açılmasının başlangıcını teşkil ettiği iddia edilebilir.

Tartışmada bir diğer eksen ise bu birinci kuşak aydınların tecrübelerinin, 2. Dünya Savaşı sonrası Sovyetler’in yalnızlaştırılmasında ve ikinci kuşak Batılı aydınların Sovyet Sosyalizmini ile mesafesinin açılmasında etkisinin olduğuna dair bir önerme idi. Bu bağlamda da Yeni Sol’un Sovyet Avangardını bağlamı dışında değerlendirip Sovyet karşıtı bir argümana dönüştürme potansiyeli vurgulanmaya çalışıldı.

Aslında bu tartışmalar içerisindeki boşluk hem yazıda hem de katkılarda belirtildiği gibi Sosyalist Gerçekçilik’i yaratan maddi koşulların tartışılması; sosyalizmin maddi koşulları yaratılırken, Batı’da tecrübe edilen Modern mimarlığın Sovyet ülkesinde teknik ve malzeme açısından karşılaştığı güçlüklerin de göz önünde tutulmasıdır. Sovyet avangardının yaşadığı çelişki, baktığı ufuk ile yaşadığı gerçeklik arasındaki mesafe ile ilgilidir. Ve teknolojinin olmadığı, endüstrileşmenin yaşanmadığı, kentli bir işçi sınıfının tam anlamıyla yetişmediği bir Sovyet ülkesinde Batı modernizminin burjuva bağlamının dışında sosyalist bir bağlamın yaratılmasının dinamiklerini barındırır.

Dolayısıyla başka bir çalışmanın temel ekseni, resimde, edebiyatta, ilk defa kendi iktidarını yaşayan ve ülkesini yeniden kuran işçi sınıfının kendini anlamasının bir yöntemi olarak da düşünülebilecek Sosyalist Gerçekçilik’in mimarlık disiplini ile neden bugünden ve Modern mimarlık açısından baktığımızda “başarılı” diyemeyeceğimiz bir ilişki kurduğu olabilir. Burada tartışmanın bir ekseni de aydınlanmacı kültür ile yeni işçileşen Sovyet köylüsünün ve yeni kentlileşen işçi sınıfının köylülük özelliklerinden getirdiği estetik yargıların birbiri ile nasıl tepkimeye girdiği olabilir.


  1. Catherine Cooke, Russian Avant-Garde: Theories of Art, Architecture and the City, London: Academy Editions, 1995, s.146.
  2. Jessica Jenkins, “Building the Revolution: Soviet Art and Architecture, 1915-1935,” Design Issues, 28, 4 (2012), s.86-92.
  3. Kristin Ross, Henri Lefebvre, “Sitüasyonistler Üzerine,” Çev.: Uraz Aydın, https://www.e-skop.com/skopbulten/situasyonistler-uzerine/4308
  4. Éva Forgács, “How the New Left Invented East European Art,” Centropa 3, 2 (2003) s.93-104.
  5. Éva Forgács , a.g.e., s.70.
  6. Simone de Beauvoir, Moskova’da Yanlış Anlama, çev. Aysel Bora, İstanbul: Yapı Kredi yayınları, 2018.
  7. Lacques Deguy ve Sylvie le Bon de Beauvoir, Simone de Beauvoir: Özgürlüğü Yazmak, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2017, s.67.
  8. Bkz. https://www.merriam-webster.com/dictionary/fellow%20traveler
  9. David Caute, The Fellow Travellers: Intellectual Friends of Communism, New Haven and London: Yale University Press, s.3-4.
  10. Selim O. Khan-Magomedov, Pioneers of Soviet Architecture, London: Thames and Hudson, 1983, s.61.
  11. Cooke, s.16.
  12. Cooke, s.7-8.
  13. Richard Stites, Devrimci Hayaller: Rus Devriminde Deneysel Yaşam ve Ütopyacı Vizyon, Ankara: Sel Yayıncılık, s.7-9.
  14. Stites, s.25.
  15. Stites, s.8.
  16. V. I. Lenin, Collected Works, Volume 31, Moscow: Progress Publishers, 1964, s.419.
  17. Anthony Heywood, Modernising Lenin's Russia: Economic Reconstruction, Foreign Trade, and the Railways, New York: Cambridge University Press, 1999, s.1-2.
  18. Cooke, s.8
  19. Michael David-Fox, Showcasing the Great Experiment: Cultural Diplomacy and Western Visitors to the Soviet Union, 1921-1941, Oxford, New York: Oxford University Press, 2012, s.1.
  20. Ludmila Stern, Western Intellectuals and the Soviet Union, 1920-40: From Red Square to the Left Bank, London and New York: Routledge, 2007, s.3.
  21. Jean-Louis Cohen, “Uneasy Crossings: The Architecture of the Russian Avant-Garde Between East and West” in Building the Revolution, Soviet Art and Architecture 1915-1935, London: Royal Academy of Arts, 2011, s.17-21.
  22. Orhan Koçak, “Sunuş,” Moskova Günlüğü, Walter Benjamin, çev. Cemal Ener, İstanbul: Metis Yayınları, 2014, s.11.
  23. Walter Benjamin, Moskova Günlüğü, çev. Cemal Ener, İstanbul: Metis Yayınları, 2014, s.136.
  24. Khan-Magomedov, s.106.
  25. Hugh D. Hudson, Jr., Blueprints and Blood: The Stalinization of Soviet Architecture, 1917-1937, Princeton: Princeton .university Press, 1994, s.76-77.
  26. V. Khazanova, ”Soviet Architectural Associations 1917-1932” Building in the USSR 1917-1932, Ed: Shvidkovshky, O. A., New York and Washington: Praeger Publishers, 1971, s.23-24.
  27. Khan-Magomedov, s.260.
  28. Anatole Kopp, “Foreign Architects in the Soviet Union During the First Two Five-Year Plans” in Reshaping Russian Architecture: Western Technology, Utopian Dreams, Ed: Brumfield, William C., Cambridge, New York: Cambridge University Press, 1990. https://thecharnelhouse.org/2013/07/30/foreign-architects-in-the-soviet…
  29. Khan-Magomedov, s.457.
  30. Oksana Bulgakova, “Spatial Figures in Soviet Cinema of the 1930s” in The Landscape of Stalinism: the Art and Ideology of Soviet Space, Ed: Dobrenko, Evgeny, Eric Naiman, Seattle and London: University of Washington Press, 2003, s.64.
  31. Ali Artun, Sanatın İktidarı: 1917 Devrimi, Avangard Sanat ve Müzecilik, İstanbul: İletişim Yayınları, 2015, s.158.
  32. Khan-Magomedov, s.260.
  33. Boris Groys, Total Art of Stalinism: Avant-garde, Aesthetic Dictatorship, and Beyond, London: Verso, 2011.
  34. Catherine Cooke, “Beauty as a Route to 'the Radiant Future': Responses of Soviet Architecture,” Journal of Design History, 10, 2, Stalin and the Thaw, (1997), s.138.
  35. Cooke, a.g.e., s.141.
  36. Henry Lefebvre, The Production of Space, Oxford, UK & Cambridge, USA: Blackwell, 1991, s.54.
  37. Rita Felski, “The Invention of Everyday Life,” New Formations, (1999-2000), s.16.
  38. Felski, a.g.e., s.18.
  39. Bkz: Anna Alekseyeva, Everyday Soviet Utopias: Planning, Design and the Aesthetics of Developed Socialism, New York: Routledge, 2019; Daria Bocharnikova, “Inventing Socialist Modern: A History of the Architectural Profession in the USSR, 1954-1971,” Ph.D. Diss., Florence: European University Institute, 2014; Tom Cubbin, “Critical Soviet Design: Senezh Studio and the Utopian Imagination in Late Socialism,” Ph.D. Diss., University of Sheffield, 2016; Yulia Karpova, “Designer Socialism: The Aesthetic Turn in Soviet Russia After Stalin,” Unpublished Ph.D. Diss., Budapest: Central European University, 2015; Masha Panteleyeva, “Re-Forming the Socialist City: Form and Image in the Work of the Soviet Experimental Group NER, 1960-1970,” Ph.D. Diss., Princeton: Princeton University, 2018; Juliane Fürst, Stalin's Last Generation: Soviet Post‐War Youth and the Emergence of Mature Socialism, New York: Oxford University Press, 2010.
  40. Benjamin, a.g.e., s.46
  41. Benjamin, a.g.e., s.90.
  42. Esther Leslie, Walter Benjamin, London: Reaktion Books, 2007, s.80
  43. Susan Buck-Morss, The Dialectics of Seeing: Walter Benjamin and the Arcades Project, Cambridge, Mass.: MIT Press, 1989, s.19.
  44. Benjamin, a.g.e., s.13.
  45. Cooke, Russian Avant-Garde, s.25.