Meslek Hastalığı Olarak Gürültüye Bağlı İşitme Kaybı

Noise-Induced Hearing Loss As An Occupational Disease

Zahide Çiler Büyükatalay
Doç.Dr.,Kulak Burun Boğaz Baş ve Boyun Cerrahisi Anabilim Dalı, Tıp Fakültesi, Ankara Üniversitesi, Ankara

Özet

Çalışma ortamında maruz kalınan fiziksel etkilerden birisi olan gürültüye bağlı etkiler günümüzde sık karşılaştığımız meslek hastalıklarından biridir. Gürültüye bağlı olarak en önemli etki kulakta işitme kaybı olmakla birlikte psikolojik, sosyal etkilerinin yanı sıra, iş verimliği ve iş kazalarına da etkisi olabilmektedir. Gürültüye maruziyet sonrası gelişen işitme kayıplarının geri dönüşümünün olmaması nedeniyle önleme en önemli yaklaşımdır. Gürültünün ve işitme kaybının etkilerinin anlaşılmasıyla birlikte son yıllarda bu amaçla dünyada ve ülkemizde bazı düzenlemeler yapılmıştır. Bu derlemede gürültünün etkileri ve özellikle ülkemizde uygulanan önlemler ve mevzuat araştırılmıştır.



Anahtar kelimeler: Gürültü, meslek hastalığı, işitme kaybı, gürültüye bağlı işitme kaybı.

Abstract

Some of the most common occupational diseases are caused by occupational noise exposure that affects physical health. The most important noise-related disorder is hearing loss however noise exposure can also cause psychological, social disorders, reduction in efficiency and occupational accidents. Hearing loss caused by noise-exposure is irreversible thus prevention plays a crucial role. Various arrangements have been introduced at national and international level thanks to an improved understanding of the effects of noise and hearing loss. This compilation presents information about the effects of noise, and measures and regulations effective in our country.



Key words: Noice, occupational disease, hearing loss, noise-induced hearing loss.

GİRİŞ

Çalışma ortamında maruz kalınan fiziksel, kimyasal ve biyolojik etkiler nedeniyle meydana gelen hastalıklar, “Meslek Hastalıkları” olarak tanımlanır. Meslek hastalıklarına neden olan fiziksel faktörler de hava koşulları, havalandırma, aydınlatma, gürültü, titreşim, basınç, radyant enerji ile birlikte ergonomik ve psikososyal riskler olarak gruplandırılır (Ilıman,  2015). Gürültüye bağlı işitme kaybı, kronik gürültüye maruz kalınması ile kademeli olarak yüksek frekanslarda başlayan sensörinöral tipte işitme kaybıdır. GBİK önlenebilir mesleksel hastalıklar içinde en yaygın olanlarındandır (WHO,1997).

Gürültü en temel anlamda istenmeyen, hoşa gitmeyen ses olarak tanımlanabilir (Şensöğüt ve Çınar, 2006). Tıbbi anlamda gürültü, insan sağlığına işitme sistemi veya başka bir yolla zarar verebilecek şiddette ve özellikte olan sestir. Çeşitli şekillerde modern yaşamın bir parçası haline gelmiş olan gürültü, günümüz toplumlarında çevre kirliliklerinden biri olarak kabul edilebilir (Kujala ve Brattico, 2009). Sonuçta gürültü yalnızca kişisel rahatsızlık verici bir durum değil aynı zamanda genel olarak işitme ve sağlık üzerinde olumsuz etkileri olan bir çevresel faktördür.

GBİK, 18. yüzyıldan beri metale çarpma sonucu işitme kaybına uğrayan bakır işçileri arasında mesleki hastalık ve yaralanma olarak kabul edilmektedir (Hong ve ark., 2013). Aşırı gürültü, GBİK dahil olmak üzere, önemli sosyal ve fizyolojik etkileri olan küresel bir iş sağlığı tehlikesidir. Dünya Sağlık Örgütü, yetişkinlerde işitme kaybının %16’sının mesleki gürültüye maruz kalmaya bağlı olduğunu bildirmektedir (Nelson ve ark., 2005).

GÜRÜLTÜNÜN SAPTANMASI

Bir ortamda gürültünün tespiti için ses düzeyi ölçü aletleri, frekans analizörleri ve kişisel veya ortam gürültü dozimetreleri kullanılır. Sesin şiddetini ölçmeye yarayan aletlere ses ölçer, sound level meter gibi isimler verilmektedir. Ses ölçer; sesin şiddetini desibel (dB) olarak gösterir. Desibel biriminde yapılan bu ölçümler logaritmik bir ifadedir. Dolayısıyla bir ortamda ölçüm yaparken her bir gürültü kaynağından gelen değerlerin aritmetik olarak toplanması uygun değildir. Bunun için çalışma alanlarının gürültü haritalarının çıkartılmasında fayda vardır.

Gürültünün ölçülen değişkenleri şiddet (Desibel=dB) ve frekanstır (Hertz=Hz). Yüksek frekanslı sesler (örneğin 4kHz), alçak frekanslı seslere (örneğin 500Hz) göre insan işitme sistemine daha zararlıdır. Gürültünün ölçümü için kullanılan “A-ağırlıklı” filtreleme sisteminde gürültüden en çok etkilenen insan konuşma frekansları (1000-5000Hz) ağırlıklı olarak ölçülürken daha alçak ve yüksek frekanslar ölçüm şiddetine çok az katkıda bulunur. “A-ağırlıklı” bu ölçüm dB(A) olarak kısaltılır. Diğer bir ölçüm filtreleme sistemi “C-ağırlıklı” filtreleme sistemidir. Bu ölçüm metodunda tüm frekanslar yaklaşık aynı ağırlıkta dikkate alınarak ölçüm yapılır. Gürültünün değerlendirilmesi için ölçümlerin “A-ağırlıklı” dB(A) olarak alınması GBİK için önemlidir.


GÜRÜLTÜNÜN İNSAN ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

İnsan kulağında minimum işitme düzeyi değeri 0 dB olup, ağrıya yol açan ses şiddeti ise 140 dB’dir. Ses olarak işitilebilecek en yüksek ses sınırı 120-140 dB’dir. Daha yüksek şiddetteki sesler ise kulak yapılarına ciddi hasar vermektedir.

Gürültünün başta işitme üzerine olmakla birlikte birçok sistemde etkisi bulunmaktadır. Fiziksel olarak geçici ve kalıcı işitme kaybı; fizyolojik olarak kan basıncı yüksekliği, dolaşım bozukluğu, solunumun hızlanması, kalp atışının hızlanması; psikolojik olarak davranış bozuklukları, sinirlilik, stres; performans olarak ise iş veriminde düşme, konsantrasyon bozukluğu ve hareket yavaşlaması gibi birçok etkisi bulunmaktadır (Basner ve ark., 2014; Lusk  ve ark. , 2004).

Mesleksel gürültüye bağlı işitme kaybı, kişilerin diğer insanlarla iletişimini bozar, sosyal strese, azalmış öz güvene ve kişiler arası kötü ilişkilere neden olur. Aynı zamanda iletişim ve dikkat bozukluğuna bağlı bilişsel fonksiyonları etkiler, yaşlı kişilerde hafif bir işitme kaybı bile demans riskini artırır (Basner ve ark., 2014; Lin, 2012).

Bu etkilerin yanı sıra mesleksel anlamda gürültüye maruz olanlarda mesleksel kaza riski de artmaktadır. Bu bulgu, yüksek gürültülü ortamlarda uyarı sinyallerinin duyulamamasıyla, cihazların takibinin zor olmasıyla, çevresel seslere reaksiyon verilememesiyle ve diğer çalışanlarla koordineli olarak çalışılamamasıyla açıklanmıştır (Girard ve ark., 2015).

Gürültünün en sık görülen kalıcı etkisi işitme üzerinedir. Çalışma ortamında 85 dB ve üzeri gürültüye maruziyet zaman içinde duymada azalmaya (sensörinöral işitme kaybına) neden olur. Bu etkinin oluşmasında maruz kalınan gürültünün şiddeti, frekansı ve maruziyet süresi en önemli faktörlerdir. Geçici işitme kaybı, 24 saat içerisinde tamamen iyileşen, saniyeler ve saatlerle ifade edilebilen sürede geçici yüksek sese maruz kalma sonrasında görülen işitme azalmasıdır. Bu geçici işitme kaybına sebep olacak şiddette gürültüye tekrarlayan kronik maruziyetlerde işitme düzeyinde iyileşmeyen kalıcı bozulmalar olabilmektedir. GBİK’in en fazla 4kHz'de eşik yükselmesine sebep olduğu görülmüştür (Şekil 1). Kronik gürültüye bağlı işitme kaybının progresyonu ilk 10 – 15 yıllık kronik gürültü maruziyetinde en hızlıdır.


Şekil 1. Gürültüye bağlı işitme kaybı başlangıcında görülen saf ses odyometri örneği (yazar arşivi)

Gürültüye maruziyet sonrası gelişen kalıcı tipte işitme kaybının geri döndürülme ve düzelme ihtimali yoktur. Sensörinöral tipte işitme kaybı geliştiğinden medikal tedavi veya cerrahi ile tedavisi bulunmamaktadır. Fakat işitme kaybının yaşam kalitesinden, sosyal ilişkilere ve bilişsel fonksiyonlara kadar birçok olumsuz etkileri mevcuttur. GBİK olan kişilerde işitme kaybı derecesine ve günlük hayattaki ihtiyaçlarına göre işitme cihazı kullanmaları mevcut olumsuz etkiler üzerinde oldukça faydalıdır.

GÜRÜLTÜYE KARŞI ALINACAK MEVZUATLAR

Gürültüye maruziyet sonrası gelişen işitme kayıplarının geri dönüşümünün olmaması nedeniyle önleme en önemli yaklaşımdır. Sonuçta GBİK önlenebilir mesleksel hastalıktır. Gürültünün ve işitme kaybının etkilerinin anlaşılmasıyla birlikte son yıllarda bu amaçla dünyada ve ülkemizde bazı düzenlemeler yapılmıştır.

Türkiye’de 2012 yılında 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu çıkarılana kadar iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili düzenlemeler Borçlar Kanunu’nda ve İş Kanunu’nda yer almaktaydı. Ancak 6331 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesiyle birlikte 4857 sayılı İş Kanunu’nda “İş Sağlığı ve Güvenliği” başlığı altında yer alan hükümler yürürlükten kaldırılmış, bu maddelerin içeriklerinde yer alan hususlar 6331 sayılı Kanun kapsamında düzenlenmiştir. 6331 sayılı Kanun’un amacı “işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması ve mevcut sağlık ve güvenlik şartlarının iyileştirilmesi için işveren ve çalışanların görev, yetki, sorumluluk, hak ve yükümlülüklerini düzenlemektir” şeklinde ifade edilmiştir (https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.6331.pdf).

Avrupa Birliği ve Uluslararası Çalışma Örgütü normları dikkate alınarak düzenlenen 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği (İSG) Kanunu ile daha önce 4857 Sayılı İş Kanunu kapsamında daha çok oluşan hasarı tazmin etmeye yönelik düzenlemelerden, önleyici düzenlemelere geçilmiştir. Bu kapsamda en temel olarak işverenin mesleki risklerin önlenmesi, eğitim ve bilgi verilmesi dâhil her türlü tedbirin alınması, organizasyonun yapılması, gerekli araç ve gereçlerin sağlanması, sağlık ve güvenlik tedbirlerinin değişen şartlara uygun hale getirilmesi ve mevcut durumun iyileştirilmesi için çalışmalar yapması gerekmektedir.

Ülkemizde 1974’te yürürlüğe giren ve 2014 yılında yürürlükten kaldırılan İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü işçilerin işyerinde gürültüden korunmaları için çeşitli hükümler getirmiştir. İşyeri ve işçi konutlarının tasarlanmasında gürültü faktörüne de vurgu yapan tüzük ağır ve tehlikeli işlerde 80 dB, daha gürültülü işlerde kişisel koruyucu donanım kullanılması şartıyla 95 dB’e kadar izin vermektedir. Gürültünün etkilerinden korunmak için tedbirlerin sıralandığı bu tüzükte daha ziyade genel hükümler verilmiş fakat bu önlemlerin teknik açıdan nasıl gerçekleştirileceği belirtilmemiştir.

4857 sayılı İş Kanunun 78. maddesine göre düzenlenen ve 6/2/2003 tarihli ve 2003/10/EC sayılı Avrupa Parlamentosu ve Konseyi Direktifi esas alınarak hazırlanan Gürültü Yönetmeliği 28/07/2013 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Bu yönetmelik çalışanların gürültü için güvenlik sınırını günlük ve haftalık gürültü maruziyet düzeyi olarak ikiye ayırmıştır. Günlük gürültü maruziyet düzeyi, anlık darbeli gürültü dahil olmakla birlikte sekiz saatlik iş günü için bütün gürültü maruziyet düzeylerinin zaman ağırlıklı ortalamasını; haftalık gürültü maruziyet düzeyi ise bu ortalamaların beş günden oluşan bir hafta için zaman ağırlıklı ortalamasını tanımlamaktadır. Bu yönetmeliğe göre maruziyet eylem değeri 8 saat için 87 dB, en yüksek maruziyet eylem değeri 8 saat için 85 dB, en düşük maruziyet eylem değeri 8 saat için 80 dB dir (https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2013/07/20130728-11.htm).

Gürültü Yönetmeliği ile ölçüm metodu ve hesaplamalarda TS 2607 ISO 1999 “İş yerinde maruz kalınan gürültünün tayini ve bu gürültünün sebep olduğu işitme kaybının tahmini” ile TS EN ISO 9612 “Çalışma ortamında maruz kalınan gürültünün ölçülmesi ve değerlendirilmesi için prensipler” başlıklı standartlardan faydalanılmaktadır (Önder ve İbrahimoğlu, 2021). Resmi Gazete’de 2008’de yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğine göre gürültü zararlarının meslek hastalığı sayılabilmesi için gürültülü işte en az iki yıl, gürültü şiddeti sürekli olarak 85 dB’nin üstünde olan işlerde en az 30 gün (1 ay) çalışılmış olması gereklidir.

GÜRÜLTÜYE KARŞI ALINACAK ÖNLEMLER

Gürültüye bağlı işitme kayıplarında korunma önlemleri geçerli olmaktadır. Dolayısıyla daha fazla çalışmalara ihtiyaç vardır. Bu önlemler teknik, tıbbi ve organizasyona ait önlemler olmak üzere üç gruba ayrılabilir (Kürklü ve ark., 2013:5).

Teknik koruyucu önlemler de, gürültü kaynağında ve çevrede alınabilecek önlemler ile kişisel koruyucu önlemler olarak iki gruba ayrılabilir. Gürültü kaynağında alınabilecek önlemler arasında makine bakımlarının yapılması, çalışma hızlarının düşürülmesi, susturucu cihazların kullanılması, çarpan yüzeylerin mümkün ise sert plastik malzeme ile kaplanması, duvarların sesi absorbe eden malzeme ile kaplanması, gürültü kaynağı olan makinenin etrafının kapatılması ve çevreden ayrılması gibi önlemler düşünülebilir. Kişisel koruyucu önlemler olarak çalışanları gürültüden koruyabilmek için kulak tıkaçları ve kulaklıklar kullanılabilir. Kulak tıkaçları 10 - 40 dB’lik bir azalma sağlarken kulak manşonları 30-40 dB’lik azalma sağlayabilmektedir.

Tıbbi koruyucu önlemlerin en önemli basamağı işe giriş muayeneleridir. Bu sayede gürültü riskini taşıyan iş yerinde çalışacak kişilerin işitmeleri odyometrik muayeneden geçirilerek risk grubu oluşturanlar belirlenebilir. Ardından belirli aralıklarla periyodik muayeneler ile işitme kayıpları erken dönemde saptanabilir. Bunlara ek olarak işçi ve işverenin sağlık eğitiminden geçirilerek mevzuat içerikleri ve kulak koruyucuların sürekli kullanımının alışkanlık haline getirilmesi sağlanabilir.

Çalışma ortamında gürültü kaçınılmaz ise çalışanların gürültü maruziyeti belirli aralıklarda verilen dinlenme süreleri ile ve çalışanların arasında rotasyonların organizasyonu ile azaltılabilir.

SONUÇ

Gürültüye bağlı işitme kaybı birçok sektörde gözlenirken ve bu sektörlerde çalışan sayıları göz önüne alındığında oldukça yüksek sayıda beklenirken, SGK’nın istatistiklerine göre 2007-2017 yılları arasında sadece 119 çalışanın işitme kaybı yaşadığı kayıtları alınmıştır (http://www.sgk.gov.tr/wps/portal/sgk/tr/kurumsal/istatistik/sgk_istatistik_yilliklari.). Bu durum işyerlerinden, işverenlerden ve SGK gibi kurumlarda yeterli bildirim ve uygun kayıt sistemlerinin olmamasıyla açıklanabilir. Bu önlemlerin geliştirilmesi mevcut durum ve ihtiyaçların tespiti ile mümkün olabilmektedir. Araştırmacıların bu çalışmalar için gerekli istatistiksel bilgilere daha kolay ulaşabilmesi için bu kayıtların düzgün tutulması, bildirilmesi ve ayrıntılı bir şekilde yayımlanmasına ihtiyaç vardır.


KAYNAKLAR

Basner, M., Babisch, W., Davis, A., Brink M., Clark, C., Janssen, S. ve ark. (2014). Auditory and non-auditory effects of noise on health. Lancet, 383:1325–32.

Çalışanların gürültü ile ilgili risklerden korunmalarına dair yönetmelik. https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2013/07/20130728-11.htm. (erişim tarihi:8.02.2022)

Hong, O., Kerr, M.J, Poling, G.L., Dhar, S. (2013). Understanding and preventing noise-induced hearing loss. Disease-a-Month, 59, 110-8.

Girard, S.A., Leroux, T., Courteau, M., Picard, M., Turcotte, F., Richer, O., (2015). Occupational noise exposure and noise-induced hearing loss are associated with work related injuries leading to admission to hospital. Inj. Prev. 21:e88–92.

Ilıman, E. Z. (2015). Türkiye’de Meslek Hastalıkları. Uluslararası Sağlık Yönetimi Ve Stratejileri Araştırma Dergisi, 1(1), 21-36.

İş sağlığı ve güvenliği kanunu. https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.6331.pdf

Kujala, T., Brattico, E. (2009). Detrimental noise effects on brains speech functions. Biological Psychology, 81(3), 135-143.

Kürklü, G., Görhan, G., Burgan, H.İ., (2013). Çalışma Hayatında Gürültünün Etkisi ve İnşaat Teknolojileri Eğitimi Açısından Değerlendirilmesi. SDU International Technologic Science, 5(1), 22-35.

Lin, F.R., (2012). Hearing loss in older adults: who’s listening? JAMA, 307:1147–8.

Lusk, S.L., Gillespie, B., Hagerty, B.M., Ziemba, R.A. (2004). Acute effects of noise on blood pressure and heart rate. Arch. Environ. Health, 59:392–9.

Nelson, D.I., Nelson, R.Y., Concha-Barrientos, M., Fingerhut, M. (2005). The global burden of occupational noise-ınduced hearing loss. Am J Ind Med, 48, 446-458.

Önder, A., İbrahimoğlu, F., (2021). TS ISO 1999 standartalarına göre bir mermer fabrikası çalışanlarının gürültüye bağlı işitme kayıplarının değerlendirilmesi. Bilimsel Madencilik Dergisi, 60(2), 107-113.

Şensöğüt, C., Çınar, İ. (2006). Çevresel Faktörlerin Gürültü Yayılımına Etkisi. Dumlupınar Üniversitesi Fen Bilimleri Dergisi, 10, 131-138.

SGK, sosyal güvenlik kurumu istatistik yıllıkları (2020). http://www.sgk.gov.tr/wps/portal/sgk/tr/kurumsal/istatistik/sgk_istatistik_yilliklari. (erişim tarihi:8.02.2022)

Prevention of noise-induced hearing loss : report of an informal consultation held at the World Health Organization. 28-30 October 1997, Geneva.https://apps.who.int/iris/handle/10665/65390