Lısenko’nun Çalışmaları ve Yöneltilen Eleştirilerin Tarihsel Arka Planı

Alp Öztarhan
Bilgisayar Müh., Bilim ve Aydınlanma Akademisi Yürütme Kurulu Üyesi
Engin Özkan
TED Üniversitesi, Fen Fakültesi, Matematik Bölümü,
Özet
Bu makalede Lısenko üzerinden emperyalist ideologların sosyalizme, özel olarak da Marksizme getirdiği bazı suçlamalara yanıt vermeyi hedefliyoruz. Kurumsallaşmış bir emperyalist propaganda makinesi olduğu ve bunun çoğunlukla desteksiz iddialarla iş gördüğü 20. yüzyılda kitlelere anlatılması ve ikna edilmesi gereken bir gerçeklikti. Günümüzde ise herkesin bildiği, öte yandan maalesef fazlasıyla alışılmış bir olgu. Ancak Lısenko vakasında karşımızda biraz daha ileri bir sorun var. Bu kez yalanlar ve çarpıtmalar sosyalistler, hatta Marksistler arasında dahi fazlasıyla alıcı bulmuş durumda ki meseleyi biraz da vahim kılan kısmı burası. Çoğu durumda emperyalist tezler tekrar ediliyor, iyimser haliyle “fazla deşilmemeye çalışılan” bir “hata” olarak bakılıyor. Neredeyse herkesin “kabul ettiği” bir “yenilgiymiş” gibi gözüken durumun tarihsel bir perspektiften bakıldığında pek de öyle olmadığını dile getirmeye çalışacağız.
Anahtar kelimeler: Sovyetler Birliği, Lısenko, genetik, ideoloji, soğuk savaş

Lisenko değil Lısenko!

Öncelikle, meselenin ideolojik özüyle yakından ilgili bir noktayı düzelterek başlayalım ve sözü Kıvılcım Çağla’ya bırakalım “Nereden başlamalı? Adından başlayalım. Büyük Sovyet agrobiyoloğu Trofim Denisoviç'in soyadı Lisenko değil, Lısenko'dur. Batı dillerinde ı harfi olmadığı için Lysenko biçiminde yazılıyor, ancak Rusça'da ve bizim dilimizde ı harfi var ve doğrusu Lısenko...” (Çağla, 2008).

Bu alıntının ortaya koyduğu önemli bir gerçek; ülkemizde Lısenko meselesine dair görüş belirten herkesin beslendiği kaynak Batı’dır. Yani soğuk savaş döneminin bir tarafını oluşturan Batı emperyalizmi.

Nedir “Lısenko Olayı”?

Sovyetler Birliği’nin en yüksek tirajlı gazetesi olan Pravda,  4-12 Ağustos 1948 tarihleri arasında çıkan toplam 44 sayfasının 18 sayfasını Tarım Bilimler Akademisi’nin Temmuz ayındaki kongresinde yer verilen raporuna ayırır.  Rapor, 1920’lerden 1960’lara dek SSCB’nin çeşitli zirai araştırmalarını yürüten sıradışı bir bilim insanı olan Trofim Denisoviç Lısenko tarafından hazırlanmıştır. Rapor 500 sayfayı aşan bir kitabı oluşturmaktadır aynı zamanda.  Raporun Pravda’da basılmış ve yaygın bir biçimde dağıtılmış olması Sovyetler Birliği’nde halkın bilimsel çalışmaların parçası olabildiğinin, yürütülen tartışmaları takip edebilir ve üzerine konuşulabilir olduğunun göstergesi olarak da okunabilir. Pravda’da yayımlanan bu rapor sonrası Sovyetler Birliği’nde biyolojinin durumu üzerine ciddi bir tartışma başlar. Zira ülkenin biyoloji çalışmalarının ana doğrultusu kaynağını Darwin, biyolog Seçenov ve Tirmiryazev, toprak bilimcisi Williams, hayvan yetiştiricisi Ivanov ve bitki yetiştiricisi Miçurin’den alan Miçurinci okulun öğretileri doğrultusunda köklü bir değişikliğe uğramaktadır. Bu aynı zamanda SSCB’nin bilim anlayışının dünya bilim toplumundan ilk kez bağımsızlaşması olarak ta değerlendirilebilir. Tartışma D. Şebrak, N. Şukovskiy, W.S. Nemişçinov, I. Schmalhausen gibi klasik genetiği savunan akımla Tarım Bilimleri Akademisi’nin başkanı T. D. Lısenko tarafından temsil edilen Miçurinci okulunun karşı karşıya gelmesidir bir bakıma. Miçurinci okulunun öğretisi “...Miçurin öğretisi doğası gereği pratikten ayrılamaz... Sosyalist tarımın önemli pratik sorunlarını çözerek yaygın teorik sorunları açıklığa kavuşturmaktadır”  olarak özetlenebilir (Lısenko, 1949). Bu raporun İngilizceye çevrilmesi sonrasında kapitalist cephede yeni bir saldırı dalgası başlatılır, raporu sunan Lısenko sanki 20 yıldır benzer düşünceleri savunmuyormuş gibi. Burada kritik nokta sunulan raporun bilimsel bir zeminde tartışılmaması, eleştirilerin SBKP’nin kongrede taraf olması nedeniyle siyasetin bilime bulaştırılmasına yönelik olmasıydı. Bunun sonucunda emperyalist-kapitalist cephe tarafından Lısenko’nun şahsı ve onun temsil ettiği ekol üzerinden “Lısenkoculuk” olarak tanımlanan yeni bir saldırı dalgası başladı ki bu saldırının adı “Lısenko Olayı” olarak batı yazınında yerini aldı. Kapitalist cephe “Lısenkoculuğu”, sosyalist iktidarın aptallığının bir kanıtı, bilime indirilmiş bir darbe, geri düşüncelerin hortlaması ve Sovyet tarımının çöküşü olarak tarif etti. Hatta işi ifrada vardırıp Lısenko’nın makalenin ilerleyen kısımlarında daha detaylı işleyeceğimiz kalıtım ve çevresel faktörler arasındaki düşüncelerinin insan soyuna uygulanacağı, yeni insanın bu öğreti yoluyla ortaya çıkarılacağı bile iddia edildi (Loren, 1993).

Lısenko Olayı’nın batı cephesinden nasıl algılandığını gösteren iki örneğin durumu daha iyi açıklanmasına yardım edeceğini düşünüyoruz. Birincisi, Yalçın Küçük, Batı’da sevilmeyen dört Sovyet yurttaşı olduğunu dile getirir. Bu dört kişiden birisi de Lısenko’dur. Diğer sevilmeyen isimleri ise Stalin, Beria, Jdanov olarak sıralar Yalçın Küçük. İkinci örnek ise 1949 yılında Oregon Üniversitesi’nden bir kimya profesörü olan Ralph Spitzer’in [1] Lısenko’ya saldırmadan önce onu okumak gerektiğini söylediği için işinden olması (Bernal, 1949).

Lısenko üzerinden tahrif edilen tarih

Kapitalist kampta Lısenko hikâyesini tekrardan özetleyecek olursak karşımıza şöyle bir tablo çıkar: “Lısenko, Stalin’in desteğiyle ideolojik saiklerle bilimi çarpıtmış, bilimsel değeri olmayan şarlatanca iddialarla yanlışlığı bilinen Lamarkçı tezleri hortlatmış, bunun için diğer bilim insanlarını baskı altında tutmuş, bazılarını tutuklatmış, öldürtmüş. Bu “terör” nedeniyle Sovyet biyolojisi geri kalmış ve Sovyet tarımı çökmüş.”

Bu tablo, emperyalizm için bir taşla en az üç kuş vurmaktadır:

  • Siyaset belirlenimli bilim kategorik olarak kötüleniyor.
  • SSCB bir baskılar ülkesi olarak resmediliyor.
  • Nihayetinde Sovyet bilimi de değersiz ilan ediliyor.

Bu kuşlar geçerken vurulmuş kuşlar değil, özellikle peşine düşülmüş hedeflerdir. Dönem Soğuk Savaş dönemidir. Sovyetler Birliği hem ekonomisindeki, hem de bilim ve teknolojideki balçıkla sıvanamayan atılımlarla emperyalist ideologlara ter döktürmektedir. Kırk yıl önce sanayisi olmayan fakir bir köylü ülkesi, sosyalist iktidarın ardından bir süper güce dönüşmüş, üstelik emperyalist ülkelerin yapamadığı atılımlarla uzay çağını açmıştır.

Yukarıda özetlenen iddialar tablosu, bu koşullarda emperyalist düzene nefes aldırmış, sosyalizmin başarılarının “o kadar da matah olmadığını” iddia edebilmesinin yolunu açmıştır.

Peki, bu tablo ne kadar gerçektir? Buradan yapılan üç çıkarım ne ölçüde haklıdır?

Bu makalede buna dair yanıtlar oluşturmadan önce tartışmanın arkaplanını biraz daha açmaya gereksinim duyuyoruz. Lısenko’ya dair bir ön bilgilendirmenin ardından, yukarıda özetlemeye çalıştığımız emperyalist tezlere tek tek cevap vermeye çalışacağız.

Lısenko’nun biyografisi

Trofim Danisoviç Lısenko 30 Aralık 1898’de Ukrayna’nın Karlavko köyünde, yoksul köylü bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir. Çarlığın topluma sunamadığı eğitim hizmetleri nedeniyle ilk kez 13 yaşında iken iki yıllık bir köy okulunda okuma yazma öğrenir. 1913 yılında mezunlarının zengin ailelerin bahçıvanı olarak çalıştığı Poltava’daki ziraat okulunda eğitim görür. Poltava’daki eğitimi sırasında 1796 yılında Uman’da kurulan ve prestiji o gün de devam eden Bahçe ve Tarım Meslek okuluna gitmek ister. Okulun açtığı sınavların hepsinde “din bilgisi” dersi hariç başarılı olur. Ertesi yıl din bilgisi sınavını da vererek okula kaydını yaptırır (Soyfer, 1994, sy. 9) Lısenko, genel kültürü ve yazma yeteneği zayıf olmasına rağmen, paragrafları, figürleri ve tarihleri çok hızlı kavrayacak keskin bir hafıza ve yeteneğe sahiptir. Ekim Devrimi sonrasında Uman, iç savaşın şiddetli yaşandığı yerlerden birisidir. Kentin yönetimi bir Devrimcilere bir Karşı Devrimcilere geçer. Bu çetin mücadele 1920’de Bolşeviklerin kesin zaferiyle son bulur. 1921 yılında bir kaç aylığına Şeker Sanayi yönetiminin düzenlediği kurslara katılmak için Kiev’e gider. Devlet tarafından kontrol edilen ve önemli bitki çeşitlerini test etmek, yeni türler üretmek ve yerel çiftçileri eğitmenin yanında tarımın sorunlarıyla ilgili bilimsel araştırmalar yapmak amacıyla faaliyet yürüten istasyonda seleksiyoner olarak çalışmaya başlar. Buradaki görevini bırakmadan Ekim Devrimi’nin yarattığı olanaklar sayesinde Kiev Tarım Enstitüsü’ne girer ve 1925 yılında tarımbilimci sıfatıyla mezun olur. Aynı yıl Azerbaycan’a Gandzha Merkezi Bitki Islahı Deneme İstasyonu’na atanır. Gandzha istasyonu diğer istasyonlar gibi Sovyet Uygulamalı Botanik ve Yeni Ürünler Enstitüsü’ne bağlıdır. Daha sonra Sovyet Bitki Endüstrisi Enstitüsü’ne dönüşür. 1926 yılında Pravda’nın öne çıkan yazarlarından Vitaly Fyodorovich, Gandzha istasyonunu ziyaret eder. Burada Derevitskiy, Fyodoroviç’i Lısenko ile tanıştırır. Bu tanışma sonrasında Pravda’da Lısenko’nun çalışmaları makale olarak yer alır. 1928 yılında Lısenko ve Dolguşin bitki gelişimde ısının etkilerini anlattıkları bir monograf kaleme alırlar. Bu monograf 1928’de Kiev’de parti yöneticisi Sergei Kirov’un da katıldığı ilk Sovyet Genetik Kongresi’nde sunulur (Soyfer, 1994, s. 15). Ancak bu çalışma çok ilgi uyandırmaz. Lısenko bu istasyondaki çalışmaları sırasında Azerbaycan’ın iklim koşullarına uygun baklagiller yetiştirmeyi başarmış, böylece çok temel bir sorun olan baharda otlak yetersizliği sorununu çözmekle kalmamış aynı zamanda gübre kullanmaksızın bu bitkilerle tarlaları gübreleme (sideration) tekniklerini geliştirmiştir. Lısenko, çeşitli bitkilerle yaptığı deneyler sonucunda “evreler teorisini” geliştirir. Daha sonra geliştirdiği ve teorize ettiği soğuklandırma (yarovizatsiya, vernalization) tekniği ile buğday üretimini artırır. Lısenko, kendisi Karlovka Kolhoz’unun üyesi olan babasına vernalize olmuş kış buğdayı gönderir. Vernalize edilmiş bu tohumlar sayesinde baba Denıs Lısenko mahsulü bir önceki döneme göre ciddi miktarda artırmayı başarır (Soyfer, 1994, s. 17). 1929 yılında Ukrayna’da büyük bir vernalizasyon kampanyası başlar. Lısenko 1929-1934 yılları arasında Ukrayna Sovyeti Seleksiyon ve Genetik Enstitüsü’nde çalışır. 1935-1938 yılları arasında Sovyet Genetik ve Seçilim Enstitüsü’nde görev alır. 1934’te Ukrayna Bilimler Akademisi, 1935’te SSCB Tarımsal Bilimler Akademisi, 1939’da SSCB Bilimler Akademisi üyeliğine seçilir ve başkanlık yapar. 1938-1956 yılları arasında da Lenin Sovyet Ziraat Bilimleri Akademisi başkanlığı yapar. Üç kez Lenin Nişanı ve iki kez de Stalin ödülü almaya hak kazanır. 1976 yılında hayata gözlerini yumar, Sovyet halkının çalışkan, özverili, sıradışı insanı Trofim Denisoviç Lısenko.

Tarihselci bir perspektif zorunlu

Meseleye tarihsel bir perspektiften bakabilmek; olguları tek tek incelemek değil, ilgilenilen sorunla ilgili bütün olgulara bir bütünlük içerisinde bakabilmek demektir. Bu bütünlük içerisinde değerlendirilmediğinde olgular arasındaki nesnel bağlar ve karşılıklı ilişkilerin devre dışı bırakılması anlamına gelir ki bunun sonucu herkesin kendi tezini meşrulaştırmak amacıyla gerçekleştirdiği öznel bir inceleme olur.

Lısenko Olayı’nın tarihselci bir perspektifle yeniden ele alınması gerekmektedir.  Lısenko meselesi belki tarihi niyete uygun biçimde yorumlamanın en bariz örneklerinden birisini oluşturmaktadır. Amacımız tabii ki Lısenko’yu sütten çıkmış bir ak kaşık olarak tarif etmek değil. Ancak bu yurtsever köylüye karşı yapılanların çoğunlukla haksızlık olduğunu düşünüyourz. Lısenko ya da Lısenkoculuk Batılı ideologlar, akademisyenler tarafından neredeyse kötü söz ile eşanlamlı kullanılmaktadır.

Olgularla niyete uygun bir biçimde ilgilenildiğinde Lısenko meselesi “bir şarlatanın siyasi iktidar eliyle koca bir ülkenin bilimini yok etmesi” olarak okunmaktadır.

Lısenko’yu Sovyetler Birliği tarihinde bir yere yerleştirebilmek için iki önemli noktayı belirtmek gerekir. Birincisi, Lısenko’nun ön plana çıkmasına zemin hazırlayan 1920-1930 tarihleri arasında SSCB’nin genel durumu, ikincisi de yeni kurulmakta olan sosyalist devletin yeni bilim anlayışı.

1920-30 döneminde SSCB

1920’lerin başı Sovyetler’de iç savaşın devam ettiği bir dönem, yani iktidarın bütünüyle ele geçirilemediği, kapitalizmin tekrardan yeşerme zemini aradığı bir dönem. Ülke I. Dünya Savaşı’ndan henüz çıkmış, tarımsal alanların büyük bir kısmı tarumar olmuş durumda. 1920 ve 1921’de baş gösteren ciddi kuraklık, 1924’te yaşanan sert kış nedeniyle zaten önemli ölçüde azalmış olan tarımsal üretim %20 oranında düşmüş, zengin toprak sahiplerinin işçi-köylü iktidarını tehdit eden sınıfsal varlığı devam etmektedir. 1920’lerin sonuna gelindiğinde genç sosyalist ülke için çözülmesi gereken acil bir problem vardır: sayısı gittikçe artan yeni kentli işçi sınıfını beslemek ve sanayileşme hamlesi için kaynak yaratmak amacıyla buğday üretiminin ve ihracının artırılması. Zira o dönemin zengin toprak sahipleri kulaklar ürettikleri buğdayı sosyalist devlete ucuza satmaya yanaşmıyor, köylü kimi zaman fazla üretimini saklıyor veya sabote ediyordur. Bu dönemin ülke açısından en önemli siyasi kararı aynı zamanda ülke tarihinin en önemli dönüm noktalarında biri olan SBKP’nin 1927 yılındaki 15. Kongresidir. Kongre “sosyalizmin maddi zemininin kuruluşu açısından birbirine sıkı sıkıya bağlı iki karar almıştır. Ekonomide merkezi planlamanın başat unsur haline gelmesini sağlayacak bir beş yıllık planın uygulamaya konması ve tarımda kulak sınıfının tasfiye edilerek, küçük köylü işletmelerinin birleştirilmesi suretiyle kolektif çiftlikler kurulması” (Önal, 2017, s. 213) .

Görüleceği üzere genel tablo, genç Sovyet iktidarı açısından hiç de iç açıcı değildir. Ama tüm olumsuzluklara rağmen ikinci önemli nokta da sosyalizmin bilime getirdiği yeni yaklaşımdır.

Bilime Yeni Yaklaşım, Yeni Yöntem

Kapitalizmin iktidarındaki bilimin iki temel karakteristiği mevcut: doğaya mekanik yaklaşım ve sınıflandırma üzerine kurulu doğanın farklı alanlarının birbirinden ayrıştırılması aralarındaki ilişkinin gözden ırak tutulması. Bu karakter özel mülkiyet çerçevesinde belirginleşti. Özel mülkiyete ve rekabete karşı mücadeleye girişen ve bunun pratik süreçlerini işleten sosyalist iktidarın bilim anlayışını yeniden gözden geçirmesinden daha doğal bir şey olamaz. Bu anlayış en temelde plan ve toplumsal fayda zeminine oturmaktadır. Bu doğrultuda,  “bilimin görevinin ne olduğu” ve “araştırma konularının nasıl belirleneceği” soruları yeniden cevaplandı. Bu soruların yeni yanıtı, “sadece açıklamak ve görmek değil aynı zamanda doğaya müdahale etmek ve onu değiştirmek” olurken “bilimi sadece merak gidermeye dönük bir faaliyet olarak değil toplumsal bir ihtiyacın giderilmesi için işletmek”, yeni yaklaşımın özünü oluşturuyordu. Aynı zamanda bu yaklaşım bilimde yeni bir kadro ihtiyacının doğması anlamına da geliyordu. Zira genç sosyalist iktidarın Çarlık döneminden devraldığı bilim insanı mirası bu yaklaşımla uyumlu değildi.

Lısenko Stalin’in gücüne yaslanarak mı yükseldi?

Lısenko olayıyla ilgili dile getirilen en önemli iddialardan biri; SBKP’nin Sovyetler Birliği’nde hayata geçirmeye çalıştığı işçi-köylü iktidarının tesisi sürecinde Lısenko’nun temel olarak yoksul köylü bir ailenin çocuğu olması ve süregiden devrim sürecine destek olmasından dolayı yükseldiği iddiası. Ya da Lısenko olayını Stalin’in tek adamlığı olarak iddia etmek.

1920-30’lar SSCB’sine geçmeden önce hemen belirtmek isteriz ki Stalin’in bir diktatör olarak kendi başına kararlar aldığı iddiası tamamen gerçek dışıdır. Dönemin tüm kararlarında imzası olan SBKP’nin merkez komitesi, saygın ve güçlü Bolşeviklerden oluşuyordu. Yani, ülkede alınan karar süreçlerinde kolektif bir mekanizma yürütülmekteydi. Lısenko tarihçisi olarak anılan anti-Sovyetik David Joravsky dahi Stalin’nin Lısenko’yu tek başına desteklediğini iddia edememektedir. Zira dönemin Tarım Halk Komiseri Benediktov, tarım alanında alınan kararların tüm sorumluluğunun kendisinde olduğunu dile getirmektedir (Litov, 2009, s. 50).

Peki, Lısenko bilimsel açıdan hiç değerli bir şey yapmadan mı “kariyer” basamaklarını tırmandı?  Bu soruya cevap vermek için Lısenko’nun yaptıklarına kısaca bir bakalım.

Lısenko’nun Çalışmaları

Lısenko’ya dair ortaya atılan iddialardan birisi de Lısenko’nun ciddi ve bilimsel hiç bir akademik çalışmasının olmadığı.

Başlamadan belirtmek gerekir ki, Lısenko’yu “alaylı” bir bilim insanı olarak değerlendirmekte sakınca yok. Lısenko’nun ilk ciddi çalışması, vernalizasyon yöntemiyle kış buğdayını bahar buğdayına dönüştürmeyi başarması olarak görülebilir. Lısenko’nun 1927’den başlayıp 1935’e kadar devam eden çalışmalarını uyguladığı teknik yöntemlere bilimsel bir açıklama getirmeye çalıştığı dönem olarak değerlendirebiliriz. 1928 yılında Kiev’de düzenlenen Şeker Tröstü’nün konferansına bitkilerin gelişiminde sıcaklığın etkisi ve bunun şeker tohumuna dair olası uygulamalarını anlattığı ilk makalesini gönderir. Bundan üç hafta sonra ise Sovyetler Birliği’nde düzenlenen SBKP Leningrad sorumlusu Sergei Kirov’un ve dünyanın farklı ülkelerinden genetikçilerin de katıldığı ilk genetik kongresine Dolgushin’le birlikte yazdıkları bir rapor gönderir. Ancak bu rapor ciddi bir yankı uyandırmaz. Lısenko’nun bu toplantıya katılmasında dönemin çok saygın agronomu Vavilov’un da payı vardır.

1930 yılında Lısenko, Sovyet Bilimler Akademisi temsilcisinin, SSCB Tarım Halk Komiseri’nin, yardımcılarının, bölüm yöneticilerinin bulunduğu gruba bir sunum yapmak üzere davet edilir. Lısenko bu toplantıda yaptığı sunum beğenilir ve sonrasında devam eden toplantılara sunum yapmak için sürekli davet alır.

Şubat 1931’de Sovyet Tarım Bilimleri Akademisi prezidyumuna yaptığı sunum sonrasında prezidyum Vavilov’un imzasıyla vernalizasyonun yararlarının ispatlandığını duyurmuş oldu. “Lenin Tarım Akademisi prezidyumu ..... bu deneylerin özel bir ilgiyi hakettiğini belirtir ve konuyla ilgili enstitüler (Bitki Endüstrisi Enstitüsü, Bitkileri Koruma Enstitüsü ve diğerleri) Yoldaş Lısenko’ya yardım etmek için mobilize edildi... tekniğin yazarına önemli bir para ödülü verildi” (Soyfer, 1994, s. 26).

Lısenko bu sürecin sonunda laboratuarı için kullanacağı yıllık 150.000 rublelik bir destek aldı ve “Bulletin of Vernalization” dergisini çıkarmaya başladı. 1932 ve 1933 yıllarında bu dergide bir tanesi Dolgushin’le olmak üzere toplam 10 makale yayımladı. Aynı dönemde “Tarım Bitkilerinin Vernalizasyonu” başlıklı bir broşür yayımladı.

Dönemin Tarım Bilimleri Akademisi başkanı I. Vavilov 29 Mart 1933 yılında Izvestia’da bir makale kaleme alır ve şöyle der: “Ne Kanada’da... ne de ABD’de Lısenko’nun çalışmasına benzer yeni hiçbir şey yok...” (Soyfer, 1994, s. 55). Vavilov ayrıca, Lısenko’nun geliştirdiği yöntem nedeniyle Lenin Bilim ödülü almasını önerir.

Tek bir yılda toplam 48 makale yayımlar Lısenko ve bu sürecin sonunda, 27 Mayıs 1934 tarihinde Ukrayna Bilimler Akademisi’nin üyesi olarak seçilir.

1935 yılı Şubatı’nda Lısenko, Vavilov, Pryanishnikov gibi önde gelen bilim insanı sıfatıyla parti ve hükümet liderlerinin bulunduğu Kremlin’de düzenlenen tarım işçileri konferansına katılır ve burada bir sunum yapar. Yaptığı sunumda özetle kolhozları pratik bilimin parçası olarak değerlendirir ve sabotajcı kulakların sadece kolhoz yaşamında değil bilim alanında da var olduğunu dile getirir. Bu konuşma sonrasında toplantıda hazır bulunan Stalin tarafından “Bravo, Yoldaş Lısenko, bravo” nidası gelir. Stalin’in bu tepkisi, anti-Sovyetikler tarafından kimi zaman Stalin’in Lısenko’ya verdiği desteğin kanıtı olarak sunulmaktadır ki meselenin bu noktadan anlaşılamayacağını bir kez daha belirtelim.

Tabii ki Lısenko’nun başarıları bununla sınırlı değildir. Tahılların birbirine yakın olmayan türlerinin melezlenmesi ve çok sayıda polenleme yoluyla iyileştirilmesi, Pamuk kakması yöntemiyle pamuğun iyileştirilmesi, bitkisel melezleme yoluyla yararlı sebze ve meyve türlerinin üretilmesi, mahsulü önemli ölçüde artıran Güney Rusya’da patatesin yaz ekimi, Kuzeydoğu Sibirya’nın donmuş topraklarında anız üzerine buğday ekimi.

Lısenko’nun başarılarından bahsederken son sözü hem Stalin, hem de Hruşçov döneminde Tarım Halk Komiserliği yapan Benediktov’a bırakalım: “Lısenko'nun çalışmaları temelinde "Lyutentses-1173" ve "Odesskaya-13" yazlık buğday türleri, "Odesskiy-14" arpası, "Odesskiy-1" pamuğu gibi tarımsal kültürler yaratıldı, soğuklandırma ve pamuk kakması gibi agroteknik yöntemler geliştirildi. Lısenko'nun sadık öğrencisi, hayatının sonuna dek ona saygı duymuş olan Pavel Panteleymonoviç Lukyanenko, muhtemelen en yetenekli seleksiyonerimiz idi. Lukyanenko'nun aktifinde 15 kışlık buğday türü vardır, bunlar arasında dünya çapında tanınmış olan "Bezostaya-1", "Avrora" ve "Kavkaz" türleri de bulunur. Lısenko'nun "eleştirmenleri" ne derlerse desinler, ülkenin tahıl tarlalarında bugün de onun yandaşları ve öğrencilerinin yetiştirdiği tarım kültürleri egemendir. Keşke böyle "şarlatanlardan" daha fazla olsaydı! O zaman herhalde rekolteyi artırma sorununu çoktan çözmüş olurduk, ülkenin tahıl gereksinimi sorunu gündemden düşerdi. Genetikçilerin başarıları ise henüz çok daha mütevazı ve bu zayıf konumlarından dolayı değil mi ki, düşük pratik yararlarından dolayı değil mi ki rakiplerini çığırtkanca suçluyorlar?" (Litov, 2009, s. 53).

Buradan devam edelim. Lısenkoculuğun yükselişi ve çalışma alanları ile ülkenin çözmek istediği sorunlar, hedefler ve yeni bilimsel yaklaşımı arasında bir uyum ve paralellik mevcut. Zira 1929’da Ukrayna’da başlayan büyük vernalizasyon hareketinin nedeni Lısenko’yu ön plana çıkarmak değil tarımda kolektifleştirmenin olanaklarını artırmak. Burada belirtilmesi gereken bir diğer nokta da şudur: Lısenko meselesiyle ilgili Batı camiasında yazılan makalelerin veya kitapların çoğu kolektivizasyon sürecini talihsiz ve boş bir politika olarak değerlendirmektedir. Ancak kolektivizasyon hamlesi Sovyetler için biraz önce de belirtildiği gibi sosyalizmin inşasında önemli bir adımdır. Lısenkoculuğun bir mesele olarak tartışılmasının önemli bir nedeni de kolektivizasyona yani sosyalizme duyulan öfkedir. Lısenkoculuk aynı zamanda sosyalizmin kuruluş sürecinde tarım teknisyenlerinin coşkulu desteği anlamına gelmektedir. Bir iktidarın ülkenin en önemli sorununu çözerken bu süreci anlayan ve coşkuyla destek olmaya çalışan yurttaşlarını desteklemesinde ne gibi bir zarar var? Lısenko ve Lısenkoculuk böyle bir coşkulu destek anlamına gelmektedir. Özetle Lısenko parti desteklediği için öne çıkmadı; partinin, çözmeye çalıştığı ülke sorunlarına cevap bulmaya çalışarak öne çıktığı için desteklendi. 1935-1948 tarihleri arasında Lısenko, kolhozlarda araştırma yapan teknisyenlerin her anlamda temsilcisi oluyor. Tarım üretimini arttırmak için partiye bir takım pratik reçeteler sunuyor. Bu sürecin sonunda Lısenko SSCB Tarım Bilimleri Akademisi’nin başına geçiyor. Aynı dönemde Levins ve Lewonti’nin belirttiği gibi sirke sineği deneyleri ile uğraşan genetik, acil tarımsal sorunları çözmek konusunda yetersiz (Levins ve Lewontin, 1985, s. 181).

Burada altı çizilmesi gereken bir diğer önemli nokta da partinin önüne koyduğu her hedefe büyük bir sorumluluk ve özveriyle karşılık veren Lısenko’nun parti üyesi olmaması. Görülmesi gereken SBKP’nin de Lısenko’ya karşı kimi rezervlerinin olması. Buradaki rezerv büyük oranda Lısenko’nun Marksizm’i zorlama bir biçimde biyolojiye uyarlama çabasından kaynaklanmaktaydı.

1936’da genetikçilerle polemiğe başladığında partinin gözdesi, ülkenin sayılı bilim insanlarından olan İ. Vavilov. Bu polemik devam ederken SBKP Merkez Komitesi Tarım Bölümü 1937 yılında genetiğe karşı olmadığını belirten bir açıklama yayımlıyor ve süregiden tartışmalar üzerine 1939 yılında genetik konusunda genetikçileri ve Lısenkoncuları dinleyeceği bir konferans düzenliyor. Bu konferansta yaklaşık 50 kişi konuşuyor. Lısenko ve Vavilov uzun konuşmalar yapıyorlar. Partinin ana çizgisi Lısenkocularla Genetikçileri devrimin çıkarları doğrultusunda uzlaştırmak. Parti mümkün olduğunca taraf olmaktan kaçınıyor. SSCB Tarım Komiserliği 1939 Ocak ayı başında Lısenko’nun sorumlu olduğu Zirai Bilimler Akademisi’ne 2 ila 5 yıl içinde Tayga altı bölgede yetişecek kış çavdarı ve kış buğdayı türleri geliştirip ürün alınması için görev veriyor. Tarif edilen bu görev ülkenin kalkınması için kritik önemde. Belki de Lısenko’nun genetikçilerle neden yıldızının barışamadığını en iyi kendisi anlatıyor [2]:

“Eğer bu türleri istenen sürede elde edemezsek tarım işletmelerimiz zarar görecek. O zaman kim sorumlu olacak? Sanırım Mendelizm veya Darvinizm değil, Tarım Akademisi Başkanı olarak ve seleksiyon ve tohumculuktan sorumlu akademisyen olarak en başta Lısenko sorumlu olacak. Dolayısıyla Mendelciler bilimlerini seferber edip Sibirya'nın sert koşullarına uygun çavdar türünü 2-3 yılda ya da buğday türünü 3-5 yılda verebileceklerine dair bir umut verseler benim buna itiraz edeceğim düşünülebilir mi?”

Benzer şekilde 1940’ların ortalarında Darwinci’lere karşı bayrak açtığında partinin genel çizgisi Darwincidir. Lısenko, o dönemin Tarım Halk Komiseri Benediktov’un da belirttiği gibi iktidara yaranmaya çalışmayan, kendi işine odaklanan ve bildiğini okuyan bir kişidir (Litov, 2009, s. 51). 1939 yılında SBKP’nin resmi filozoflarından olan Mitin, genetikçileri fildişi kulelerinden çıkmaya, Lısenkocuları ise genetiği baskılama çalışmalarından vazgeçmeye çağırıyor (Joravsky, 1970, ss. 109-110).

Partinin İlk ciddi Eleştirisi ve Müdahalesi

Bu uzlaştırmacı çizgi 1948 Ağustos ayında yapılan kongreye kadar devam ediyor. 1948 yılında SBKP’nin bilimden sorumlu biriminin başkanı olan Yuri Jdanov, Lısenkoyu verdiği sözleri yerine getirmemekle suçlayan, onu geçmişin hayaletleriyle savaşmakla itham edecek kadar ileri giden bir eleştiri konuşması yapıyor. Hatta Lısenko’nun genetikçilerle mücadelesinin burjuvazi ile işçi sınıfı arasındaki mücadeleye benzeten yaklaşımına da karşı çıkarak Lısenko’ya sert bir darbe vurmuş oluyor (Soyfer, 1994, s. 170).

Lısenko, bu konuşma üzerine Stalin’e durumdan rahatsız olduğunu belirten bir mektup kaleme alıyor ve Benediktov’a da Tarım Bilimleri Akademisi’ndeki başkanlık görevinden istifasını sunuyor.  Bu noktadan sonra partinin genetikçilerle Lısenkocular arasındaki mücadeleye ilk ciddi müdahalesi gerçekleşiyor. Akademi seçimleri iptal ediliyor ve Lısenkocuların çoğu yönetici olarak atanıyor.

Peki, bu müdahalenin ardında ne yatıyor? Burada iki önemli siyasi neden önümüze çıkıyor: Birincisi Soğuk Savaş ve 1946-1947 yıllarında yaşanan kıtlık dönemi, ikincisi ise partinin sosyalizmin kuruluş döneminde coşkuyla destek olmuş tarım teknisyenlerini kaybetme riski, dönemin genetikçilerinin sosyalizmle olan mesafesi ve sınıfsal konumları.

1947’de SBKP Merkez Komitesi tarafından çıkarılan ve Soğuk Savaş siyasetini özetleyen raporun başlığı “Toplumda Sovyet Yurtseverliğinin Yayılması için Önlemler Planı” dahi Parti’nin Soğuk Savaş döneminde neden müdahale etmesi gerektiğini yeterince anlatmaktadır. İkinci bir önemli nokta ise Lescourt’un belirttiği gibi Lısenkoculuğun bir “tarımsal Stehanovcular” olarak görülmesi (Lecourt, 1977, s. 76).

Lısenko, sosyalizmin kuruluşundan beri Parti’nin belirlediği görevleri sorumluluk bilinciyle yerine getirmeye çalışan, devrime bağlılığını her fırsatta dile getirebilen, genç tarım teknisyenlerini sürece örgütleme ve onları heyecanlandırma konusunda yetenekli ve bir yoksul köylü aile çocuğu. Doğal olarak parti böyle birinin istifasının yaratacağı hayal kırıklığının sosyalizme dönük bir inançsızlığa dönüşeceğini hesaba katmak zorunda kalıyor. Bu nedenler partinin sürece müdahil olmasının ardında yatan siyasi motivasyonlar olarak değerlendirilmelidir. Henüz İkinci Dünya Savaşı’ndan yeni çıkmış, milyonlarca yurttaşını kaybetmiş bir ülkenin yeniden toparlanma, sosyalizmi inşa etme ve halkını besleyebilme hedefleri doğrultusunda tercih yapması ve çubuğu bükmesi normal olarak görülmelidir. Bu müdahalenin gerçekleştiği arka zemin unutulduğunda mesele doğru olmayan bir şekilde “genetiğin reddi” olarak değerlendirilebilir. Ancak 1935’ten 1948’e kadar uzlaşmacı bir siyaseti benimseyen parti 1948’le birlikte artık kaçışın olmadığını ve pozisyon almak gerektiğini görüyor.

Belirtilmesi gereken bir diğer önemli nokta da genetikçilerin sosyalizmle olan mesafeleri. Bu durum, genetikçilere karşı bir güven probleminin var olmasına sürekli bir zemin hazırlıyor. Bu güvensizlik tümüyle asılsız değil, ülkenin önünde Timofeyev ve Risosky gibi iki saygın genetikçinin Hitler Almanyası’yla doğrudan gerçekleştirdikleri işbirliği örneği var.

1956 yılında Lısenko Tarım Bilimleri Akademisi Başkanlığı’nı kendisi bırakıyor. Stalin dönemine sempatiyle yaklaşmayan Hruşçov, Lısenko’yu yeniden Tarım Bilimleri Akademisi Başkanlığı’na getiriyor. Burada ilginç olan Stalin karşıtlığıyla bilinen Hruşçov’un Stalin döneminin parlayan ismine önemli bir görevi yeniden vermiş olması. Bu nokta şu nedenle önemli: Lısenko sadece parti elinden tuttuğu için değil tarım alanında önemli işler başardığı, ülkenin pratik sorunlarına cevap üretebildiği için değerliydi.

Lısenko’ya Karşı Yürütülen Kampanya

Zhores A.Medvedev’e göre 1956 yılında genetikçiler nihayet cesaretlerini toplayıp Lısenko’ya karşı bir mücadeleye girişiyorlar (Medvedev, 1969). 1956 önemli bir tarih zira Hruşçov’un o talihsiz konuşmasını gerçekleştirdiği SSCB’nin 20. Kongresi’nin tarihi. Bir anlamda sosyalist atılımda vites düşürmenin tarihi. Bu nedenle 1956 yılı genetikçilerin sahip olduğu cesareti daha anlaşılır kılıyor.

Ancak ilk saldırılar 1956 yılında başlamıyor. Daha 1952 yılında Botanical Journal dergisinin başını çektiği bir ekip Lısenko’ya saldırmaya başlıyor. 1954 yılında Avrupa coğrafyasından ilk saldırı Helmut Bölme tarafından gerçekleştiriliyor. 1954 yılında dönemin ünlü matematik ve fizikçilerinden oluşan akademisyenler Lısenko’ya karşı bir bildiri kaleme alıyorlar. 1954 yılında biyolog Lebedev, Aleksandrov ve Yury Oleson tarafından Parti Merkez Komitesi’ne Lısenko’nun ortaya attığı tezlerin yanlışlığını ispatlamaya çalışan ve Tarım Bilimleri Akademisi’nin genetik ve biyoloji alanlarının yönetici kurullarının değişmesini talep eden 21 sayfalık bir mektup iletiliyor. 1956 yılında Bolşoy Tiyatrosunda yapılan 1 Mayıs gösterilerine Lısenko davet edilmiyor ki bu uzun yıllardan sonra ilk kez gerçekleşen bir olay. Lısenko Mayıs 1956’da VAŞKNIL’in başkanlığını bırakıyor. İstifasını belirleyen temel etmen Hruşçov’un 20. Kongre’de ilan ettiği “destalinizasyon dönemi” ve bakir topraklar politikasıdır.

Lısenko henüz bakir toprakların nasıl işleneceğine dair bilimsel veriler olmaması nedeniyle Hruşçov’un bakir topraklar politikasına karşıydı. Bu toprakların otlak olarak kalmasının daha uygun olduğunu düşünüyordu. 1947-1955 yılları arasında SSCB’nin tarım ürünleri hasılası %65 (bakir topraklar hariç) oranında artış gösteriyor iken 1958-1965 yılları arasında ise tarım hasılası bakir topraklar dâhil olmak üzere sadece %10 artıyor.

Lısenko Rakiplerini Hapsettirip, Öldürttü mü?

Lısenko için dile getirilen en büyük iddialardan birisi de en büyük rakibi İ. Vavilov’u hapsettirdiği, bilimsel olarak baş edemeyeceği rakiplerini de partinin gücünü arkasına alarak saf dışı. Bu konuda bir kez daha anti-Sovyetik ve Lısenko tarihçisi olarak bilinen David Joravsky’ye başvurmak gerekecek. Joravsky 1948 yılına gelindiğinde toplamda 105 kişilik bir tutuklu sayısı dile getirmektedir. Bunlardan 77’si genetikçi, felsefi olarak genetiği savunan veya Lısenko karşıtı tarım uzmanlarından oluşmakta. 22’si fizikçilerden, 6’sı ise Lısenkoculardan oluşmaktadır. (Joravsky, (1970), s. 116). Her ne kadar sayılar arasında bir orantısızlık olsa da Lısenkocular da tutuklanan kişiler arasında yer almaktadır. Bunun anlamı, bu dönemde gerçekleştirilen tutuklamaların Lısenkoculukla veya Lısenko karşıtlığıyla bir ilgisi olmadığıdır. Sabotaj, birbirinin ayağını kaydırma gibi olgular, düzenin işleyişinde sorun olan başlıklar. Bu nedenle yaşanan tutuklamaların önemli bir kısmının nedeni sabotajcılıktır. Lısenko ise bu dönemde hiçbir meseleyi kişiselleştirmeyen, kendi işine odaklanan bir insan olarak tarif ediliyor, dönemin Tarım Halk komiseri Benediktov tarafından. Vavilov’un tutuklanmasında Lısenko’nun dahli olduğuna dair herhangi bir kanıt veya tez mevcut değil. Vavilov’un ise Lısenko hakkında ilgili makamlara yazdığı jurnal mektupları mevcut. İşin ilginç yanı bu jurnal mektupların da dahi Vavilov, Lısenko’nun kendisini engellediğini dile getirmiyor. Vavilov daha sonra sorgu sırasında suçunu itiraf ediyor.

1987’de Lısenko’nun oğlu Yuri Trofimovich Lısenko, Moscow News gazetesine bir mektup yazarak, Vavilov’un soruşturmacılarının babasını ziyaret ettiklerini ve babasının Vavilov’un sabotajcı faaliyetleri hakkında ne bildiğini sorduklarını dile getirir. Baba Lısenko, soruşturmacılara Vavilov ile kendisinin bilimsel fikirleri ve yaklaşımları arasında bir farkın bulunduğunu ancak Vavilov’un sabotaj faaliyetlerine dair bir şey bilmediğini aktarır (Loren R.Graham, 1993, s. 130).

Lısenko genetikte yanıldı mı?

Lısenko üzerine neredeyse genel kabul görmüş olan tez, genetik konusunda tamamen yanlış olan görüşlerini dayanak alarak “kötü işler” yaptığıdır. Lısenko’nun klasik bir bilim insanı olmadığı, aslen alaylı olup mektepli tarafının neredeyse hiç bulunmaması, zaman zaman arka planda tezlerinin yanlışlığına dayanak da yapılır.

Lısenko neye itiraz etmektedir?

Lısenko’nun günün genetiğinde itiraz ettiği birkaç nokta vardır. Birincisi dönemin genetiği öjeni savunusu ve sosyal Darwinizm’le bezenmiş gerici düşüncelerle iç içedir. Lısenko ve destekçileri ise gen teorisinin metafiziksel olduğunu ve genin mistik bir birim olduğu tezini ileri sürdüler. Bu yaklaşım temelsiz değildir (Levins ve Lewontin, 1985). Zira,

  • Avrupa ve Kuzey Amerika’da ders kitaplarının çoğunluğunda “gen plasmasına” madde üstü özellikler yükleyen tanımlar yer almaktaydı.
  • Morgan ve Mendel yasalarında “raslantısallık” öğesi ön planda yer almaktaydı.
  • Weismann’ın teorisi yeniden sıralanabilen ancak ne oluşturulabilen ne de yokedilebilen bir kalıtım maddesi öngörüyordu. Aynı Weismann Freiburg’da düzenlenen Darwin’in yüzyılı kutlamalarında “insanda hüküm sürenin vücut değil de ruh olduğunu” sürmüştür.
  • Weismann’nın teorisi 17. yy. pre-formasyonist düşüncelerle özdeşleşmektedir.
  • Genetikçiler tarafından tarif edilen süreç otonom ve bilinmeyen içsel süreçlere indirgenmektedir.
  • Bu dönemde genetikçiler genin kökeni ve evrim sorunu ile ilgilenmediler. Weismann’ın “gen plasması” neredeyse evrim karşıtıydı. Çünkü değişime ancak, değişmeyen yapıların yeniden düzenlenmesi temelinde izin veriyordu. Batının yapısalcı geleneği belleğin bir bellek organının varlığını gerektirmesi gibi kalıtımın da bir kalıtım organının varlığını gerekli görmekteydi.

İkincisi Lısenko, “kalıtımın yapıtaşları” düşüncesine karşıdır. Nitekim dönemin genetiğinde “gen” kavramı, anlamını moleküler biyolojiden ziyade “kalıtımın daha alt parçalara bölünemeyen yapıtaşları” tanımından almaktadır. Bu tanım, her yönüyle statiktir ve organizmanın süreçlerinden bağımsız, tarih dışı bir “yazgı” olarak kodlanmıştır. En saf anlatımını “hâkim molekül” (master molecule) denilen DNA’nın içerdiği bilginin belirleniminde bulmaktadır.

Lısenko genleri reddetmemiş, sadece gen kavramını farklı kavramıştır. 1952'de çıkmış bir kitabında şöyle yazmış: “Lısenko'nun genleri yadsıdığını söyleyen akademisyen Serebrovskiy haklı değil. Ne Lısenko ne de Prezent asla genlerin varlığını (kalıtımı) inkâr etti. Biz sadece sizin gen kavramından anladığınızı yadsıyoruz, gen size göre kalıtsallığın parçacıkları oluyor. Ancak insan “sıcaklığın parçacıklarını”, “özgül sıcaklık maddesinin” varlığını reddederse bu onun maddenin durumunun temel özelliklerinden biri olan sıcaklığın varlığını da reddettiği anlamına mı gelir?” (Lısenko, 1952).

Üçüncüsü, ilk ikisinin türevi olmakla birlikte Lısenko için asıl önemli olandır. Lısenko kıtlıklarla boğuşan bir ülkede verimi arttırmaya çabalarken karşısında genetikçilerin kaderciliğini somut bir engel olarak deneyimlemektedir. Buğday istasyonlarında yapılmasını istediği deneylerin genetikçiler tarafından sistematik olarak ihmal edilmesi, aslında bir sabotaj girişimi değil, genetikçilerin varsayımlarının Lısenko’nun verim arttırma çabalarına cılız bir “yapacak bir şey yok” itirazı olarak okunabilir. Bir yanda devrimin değiştirme iradesi, diğer yanda bilimcilerin soğuk itirazı.

Lısenko itirazlarında haksız mıdır?

Bilimsel titizlik bir yana, tespit etmek gerekir ki Lısenko partili olmadığı halde ve felsefi gelişkinliği eksik bir köylü çocuğu için yukarıdaki içeriklere çok gelişkin bir devrimci refleks geliştirmiştir. Öncelikle bu refleksin kaynağında Lısenko’nun dehasından çok dönemin devrimci atmosferini görmek gerekir. Tam da bu nedenle bu refleks bizim için sahiplenilecek bir şeydir.

Dönemin genetikçilerinin öjeni ve sosyal Darwinizm ile bulaşıklığı genetiğe karşı bir alerji geliştirmesi anlaşılır bir reflekstir elbette. Yine de Lısenko’nun tepkisinin merkezinde değişmez ve tarih dışı “gen” kavramı vardır.

Bu noktada belirtmek gerekir ki bu kavrama yaklaşımda dönemin genetikçileri kadar olmasa da günümüz genetikçilerinin de sorunlu olduğunu görmek önemli. Moleküler biyolojinin süreçleri aydınlatmadaki gelişmelerine rağmen DNA dizilimi “gen” olarak kavranıyor ve bunu realize eden süreç belirlenen, DNA ise belirleyen olarak kavranıyor. “Epigenetik” olarak adlandırılan ve yukarıdaki statik gen kavramı dışında kalan bilgilerin itildiği sumen altı, günümüzde neredeyse tüm açıklayıcı yönleri içine toplamaya başlamış, masanın üstünde görünür kılınan evraktan çok daha güçlü bir toplam oluşturmaktadır.

Ancak günümüz moleküler biyolojisini ölçü olarak almak Lısenko’ya büyük haksızlık içeriyor. Emperyalist ideologlar tam da bunu yapmaya çalışıyorlar: Lısenko’yu günümüz gelişkin genetiği ile kıyaslayıp eksik bulup mahkûm etmek. Oysa aynı kıyası dönemin genetikçilerine vurursak, Lısenko’dan çok daha eksik ve vahim hatalarla dolu olduklarını görmek güç olmayacaktır.

Bu noktada şunu not edip geçmek şimdilik yeterli: Lısenko’nun itirazlarının önemli bir kısmı günümüz genetikçilerinin çoğu için geçerlidir. Bugünün gelişkin teknolojisi bize çok daha bütünlüklü bir resim sunarken Lısenko’nun kavrayışının “yanlışlanan” değil, aksine yanlışları olsa da “daha doğru” bir noktada olduğunu saptamak yerinde olur. Burada daha önemli olan, Lısenko’nun itirazlarının hâlâ daha doğruya işaret ettiği ve aydınlatmaya devam ettiğidir.

Bilime siyaset “karıştırmak”

Sınıflı toplumlarda insan faaliyetlerinin hepsi siyaset belirlenimlidir. Bu, teorik bir doğrudur ve bundan kaçılamaz, olsa olsa inkâr edilebilir. Emperyalizmin güdümündeki bilim, siyaset belirlenimli olduğunu sürekli sergilemekte, buna karşın siyaset üstü olduğu iddiasını tekrarlamaktan kaçınmamaktadır.

Lısenko vakasında iki taraf da elbette aslında siyaset konuşturmaktadır. Emperyalist kampta Lısenko’ya saldırılar, Lısenko’nun güçten düşmesiyle başlar. Dönem Sputnik ve Gagarin’in kapitalizmin bilimdeki başarısını sorgulattığı bir dönemdir. Watson ve Crick’in DNA’nın çifte sarmal yapısını keşfine alınan Nobel ödülü üzerinden ABD biyolojideki atılımını abartarak hem prestij kazanmak, hem de ideolojik bir saldırı yapma gereksinimi duyar. Burada genlerin mutlak niteliği ve biyolojik determinizmin getirdiği kadercilik azımsanmayacak kazanım getirmiştir.

Bunun için Barbara McClintock’un çalışmaları [3] uzun yıllar yok sayılmış, Ralph Spitzer Lısenko’nun çalışmalarına bakılmasını önerdiği için üniversiteden atılmış, batılı bilim insanları üzerinde bu konulara dair baskı kurulmuştur.

Emperyalizmin kurumlarında bilim, siyasetin en baskıcı ve bağnaz belirlenimine tabidir.

Peki, Lısenko vakasında SBKP’nin tutumu ne ölçüde nesnel olabilmiştir?

SBKP, genetik meselesinde bilim insanlarının tartışmalarına müdahale etmemek için hep uzlaştırmacı bir pozisyonu zorlamıştır. Ancak anayurt savunmasına az kala, kıtlıkla baş edebilmek için bilimde olmasa da zirai araştırma istasyonlarında bir eşgüdümü zorlamış, Lısenko’yu yetkilendirmiştir. Bu dönemde araştırmalar, genetikçilerin isteksiz ihmallerinden arındırılmış ve verim alınması hedeflenmiştir.

Bize kalırsa SBKP, Lısenko vakasında fazla nesnel davranmak uğruna emperyalist kamptan gelen hem taktik, hem de ideolojik saldırılara yeterince göğüs gerememiş, sonuçta biyolojiye her düzeyde bulaşan burjuva siyasetine fazlaca alan açmıştır.

Bilim, siyasetten arındırılamaz. Olsa olsa ilerici bir sınıfın siyasetiyle bağnazlıktan kurtarılabilir.

Kaynaklar

Bernal, J.D. ,1949, The Modern Quarterly 4.cilt, sayı 3.

Çağla, 2008. Lısenko Vakası İdeolojik Bilim ve Özgürlükçü Sol, soL haber portalı,  http://haber.sol.org.tr/yazarlar/kivilcim-cagla/lisenko-vakasi-ideolojik-bilim-ve-ozgurlukcu-sol-kivilcim-cagla-2190 (Erişim 2018 Ocak)

Joravsky, David, 1970, Lysenko Affair,, Mass: Harvard University Press, Cambridge.

Lecourt Dominique, 1977, Proleterian Science.

Levins R. ve Lewontin R., 1985, The Dialectical Biologist, (Çeviri: Ayşe Turak, Bilim ve Ütopya, Mayıs 1995, Sayı:11, s. 34-35)

Lısenko, T.D. 1949. Agrobiologiya, s. 616

Lısenko, T.D. 1952, Agrobiologiya”, s. 195

Litov, V., 2009, Stalin ve Hruşçov hakkında Ivan Aleksandroviç Benediktov ile söyleşi, Yazılama Yayınevi, İstanbul.

Loren R. Graham, 1993. Science in Russia and the Soviet Union, Cambridge University Press, New York

Medvedev,  A. Zheores, 1969, Rise and Fall of T.D.Lysenko.

Soyfer N.Valerin, 1994, Lysenko and the Tragedy of Soviet Science, Rutgers University Press, New Jersey.

Önal, Nevzat Evrim, 2017, 100.yılında Büyük Ekim Devrimi, Yazılama Yayınevi, İstanbul.


Dipnotlar:

[1] Ralph Spitzer fizik ve kimya alanlarında çalışmalar yürütmüştür. Soğuk Savaş döneminde savaş karşıtlığı ve ABD'nin uluslararası ilişkilerine yönelik eleştirileri ile öne çıkmıştır.

[2] Lısenko'nun 7-14 Ekim 1939 tarihlerinde düzenlenen Genetik ve Seçilim Konferansı'ndaki konuşmasından (Lısenko, 1940)

[3] Barbara McClintock yoğunlukla mısır bitkisinin genetik yapısı üzerine çalışmalar yürüttü. Kromozomların üreme üzerine etkileri, genetik rekombinasyon, kromozom bölgelerinin işlevleri, kromozomlar üzerinde sıçrayan elementler olan transpozonların keşfi, genetik düzenleme mekanizmalarının tanımlanması gibi bilim tarihinde çok önemli araştırmalara imza attı. 1983 yılında transpozonların keşfi ile Fizyoloji/Tıp alanında Nobel Ödülü'nü aldı.