Kuduzda insan ve hayvan sağlığını bir arada düşünmek gerekiyor

Son dönemde kuduz hastalığı neden yayıldığını, yerli aşı üretiminin nasıl sonlandırıldığı, toplum sağlığı için izlenmesi gereken yolları Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Farmakoloji ve Toksikoloji Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Ayhan Filazi ile konuştuk.

[BAA – Toplum Sağlığını Geliştirme ve Koruma]

Son aylarda, hastanelerde kuduz aşısı yokluğuna dair farklı illerden gelen haberler, hastalığın önlenmesi ve tedavisinde karşı karşıya kalınan riskleri ortaya koydu. İnsanlara hayvanlardan bulaşan ve ölümle sonuçlanabilen bu hastalıktan korunmada veteriner sağlık hizmetleri de büyük önem taşıyor. Kuduz hastalığının hayvanlardaki dağılımı, bulaşma yolları, hastalıkla mücadele yöntemleri ve aşılama faaliyetleri ile ilgili BAA Toplum Sağlığını Geliştirme ve Koruma Bilim Alanı üyesi, Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Farmakoloji ve Toksikoloji Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Ayhan Filazi ile konuştuk.


Kuduz hastalığı ile ilgili bilgi verebilir misiniz? Hangi hayvanlarda görülür? İnsana nasıl bulaşır?

Kuduz hastalığı bilindiği üzere klinik belirtiler meydana geldikten sonra dramatik bir şekilde ölümle sonuçlanan ancak aşı ile önlenebilen viral zoonoz bir hastalık olup, ülkemizde halk sağlığı açısından halen ciddi bir risk teşkil etmektedir.

Kuduz, özellikle memeli hayvanlar başta olmak üzere neredeyse hayvan türlerinin çoğunda görülür ve insanlara da bulaşır. Bulaşma, ağırlıklı olarak kuduz hayvanın ısırması ile olur. Mevcut yaralara enfekte salyanın bulaşması, tırmalama gibi mekanik yolla ya da gıda yoluyla bulaşabildiği de bildirilmiştir.

Köpek, kedi, tilki, çakal ve kurt virüsün enfeksiyon zincirinin taşıyıcıları olan arakonakçılardır. Bu hayvanlar hastalığın varlığında önemli rol oynarlar ve etkeni son konakçı olan çiftlik hayvanlarına ve insanlara bulaştırırlar. Hastalığın bulaşmasında insanların etkisi ihmal edilebilir seviyededir.

Sunduğunuz bilgiler hayvanları aşılamanın toplum sağlığı ve hayvan sağlığı açısından önemini de ortaya koyuyor. Aşılanmayan sokak hayvanlarının hastalığın yayılmasındaki rolü nedir?

Köpekler, halen dünyanın pek çok bölgesinde özellikle de gelişmekte olan ülkelerde kuduzun bulaşmasındaki en önemli aracılardır. Dünyadaki köpek popülasyonu hacmi 500-600 milyon olarak hesaplanmaktadır. Yapılan tahminlere göre Türkiye’de yaklaşık 900.000 sahipsiz köpek ve 930.000 civarında sahipsiz kedi popülasyonunun olduğu ifade edilmektedir. Son 20 yılda ülkemizde kuduz hayvanların yüzde 93’ünün evcil hayvanlar olduğu ve ilk sırayı yüzde 59 ile köpeklerin aldığı bilinmektedir. Yapılan çalışmalar sahipsiz köpeklerin yanı sıra tilki başta olmak üzere yaban hayvanları ve çiftlik hayvanlarına bağlı riskli temaslar ve kuduz vakalarında artış görüldüğüne işaret etmektedir.

Dünya Sağlık Örgütü (WTO) verilerine göre dünyada her yıl yaklaşık 55 bin kişiden fazla insan kuduz nedeniyle yaşamını yitirmektedir. İnsan vakalarının çoğunluğunun kuduz köpeklerin yol açtığı ısırıklar ya da çiziklerden oluştuğu bildirilmiştir.  

Başıboş köpek ve kedileri etkileyen şehir kuduzu, insan sağlığını en çok tehdit eden kuduz şeklidir ve bildirilmiş tüm insan olaylarının yüzde 99’unu oluşturur. Bu kapsamda sahipli ve sahipsiz hayvanların kuduz aşısının yapılması ve/veya yaptırılması ve denetlenmesi, yaban kaynaklı kuduz hastalığına karşı sürekli bir oral aşılamanın devamı gerekmektedir.

Türkiye'de durum nedir? Kuduz hastalığının ülkemizdeki hayvanlar arasındaki dağılımı hakkında bilgi verebilir misiniz?

Kuduz hastalığı ülkemizde ve çevre ülkelerde yaygın olarak görülmektedir. Ülkemizdeki kaynak sayısı yıllara göre değişmekle birlikte, son yıllarda yürütülen yoğun aşılama çalışmaları sonucu hastalıkla mücadelede önemli ilerlemeler kaydedilmiş fakat eradikasyonu (tamamen yok edilmesi) mümkün olmamıştır.

Ülkemizde, geçmişte ağırlıklı olarak köpekler aracılığıyla yayılan hastalık, son yıllarda değişim göstermiştir. Çevre bilincinin oluşması ve avlakların daha iyi denetim altına alınması ile birlikte özellikle tilki sayısında önemli artış yaşanmış, şehirlerin kenar mahallelerinde rahatlıkla tilki görülebilir hale gelmiştir.

Yabani etçil hayvanların sayısındaki artış ve yaban hayatının şehirler ile daha içli dışlı olması sonucu hastalık sokak köpeklerinden tilkilere bulaşmıştır. Tilkilerin kurt ve çakallar gibi sürü oluşturmayıp birey halinde yaşamaları, hastalığın tilkiler arasındaki varlığını sürekli kılmaktadır. Kurt gibi sürü hayatı yaşayan türlerde hastalık bir bireyden tüm sürüye aynı anda bulaşmakta, sürünün tüm bireyleri kısa sürede ölmekte ve böylece hastalık kendini yok etmektedir. Yalnız yaşayan türlerde ise hastalık bir bölgedeki hayvanlar arasında bireyden bireye sıra ile bulaşmakta, bu şekilde bölgede daima bir veya birkaç hasta hayvan bulunmakta, sağlıklı ve hasta bireyler arasında denge kurulduğundan hastalığın kendini yok etmesi de mümkün olmamaktadır.

Hastanelerde kuduz aşısına ulaşımda yaşanan zorluklar aşı alanında Türkiye'nin dışa bağımlılığını da akla getiriyor. Bulaşmada başlıca kaynak olan köpeklere yönelik kuduz aşısı ülkemizde üretiliyor mu?        

Türkiye’de Tarım ve Orman Bakanlığı’na bağlı Etlik-Veteriner Kontrol Merkez Araştırma Enstitüsü laboratuvarlarında üretilen köpek kuduz aşısı 2008 yılından itibaren ne yazık ki üretilememektedir. Hangi gerekçeyle alındığı bilinmeyen bu karar üzerine köpek kuduz aşıları tamamen yurt dışından temin edilmektedir. Türkiye bu konuda tamamen dışarıya bağımlı haldedir.

Bu karar, 2004 yılında Manisa Tavuk Aşıları Üretim ve Tavuk Hastalıkları Araştırma Enstitüsü'nün kapatılmasıyla birlikte değerlendirilebilir herhalde. 2000'li yıllarla birlikte devletin veteriner aşı üretiminden çekildiği görülüyor. Bu durumu, son dönemde Sağlık Bakanlığı yetkilileri tarafından da dile getirilen yerli aşı çalışmalarını da düşünürsek, nasıl değerlendiriyorsunuz?  

Özellikle 2000’li yıllardan sonra kapitalist sömürü düzeninin kamuya yönelik uyguladığı saldırgan politikalar, Türkiye’de sağlığa yönelik neoliberal dönüşümün çarpıcı örneklerini ortaya çıkarmıştır. Mevcut iktidarın işbaşına gelir gelmez hazırlamış olduğu “Sağlıkta Dönüşüm Programı” aslında 1990’lı yıllardan beri uluslararası sermaye temsilcilerinin önerdikleri reform paketlerinin tamamlayıcısı niteliğindeydi. Dünya Bankası (WB) desteği ile hazırlanan bu program, devletin piyasanın sağlıklı işlemesi için katalizör olarak tanımlanmasını sağlamış ve kamusal sağlık hizmetlerini, özel sektörün genişlemesine uygun biçimde yeniden yapılandırmıştır. Reform adı altında her türlü yasal kılıf ve süslü adlarla politikaları güzellemeye çalışan mevcut zihniyetin yapmaya çalıştığı şey hepimizin yakından bildiği gibi sağlık hizmetini devletin sorumluluğundan çıkartıp olabildiğince özel sektörün ellerine bırakmaktır. Dolayısıyla devlet kurumlarının veteriner aşı üretiminden çekilmesini de bu kapsamda ele almak gerekiyor. Çünkü hayvan sağlığı insan sağlığından ayrı düşünülemez. Son yıllarda tüm bilim dünyasının kabul ettiği “Tek Sağlık” yaklaşımı gereği koruyucu toplum sağlık hizmetleri hayvan sağlığının korunmasından geçer.  

Sonuçta devletin aslında kendi sorumluluğunda olması gereken toplum sağlığından çekilmesiyle önce dışa bağımlılığımız artmış ve bu durumun çözümü olarak da yerli ancak özel sektöre kapı açılacağı açıkça belli olmaktadır. Bununla beraber insan sağlığını yakından ilgilendiren ve neredeyse hayvandan insana bulaşan 200’ün üzerinde zoonoz hastalığın olduğu göz önüne alındığında Tek Sağlık kavramı gereği hayvan sağlığının da özel sektörün inisiyatifine ve kâr hırsına bırakılamayacağı açıktır.

Türkiye'de hayvanlarda görülen kuduz hastalığı ile mücadele kapsamında neler yapılıyor?

Türkiye’de Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından her yıl yenilenmekte olan “Hayvan Hastalık ve Zararlıları ile Mücadele Programı” çerçevesinde kedi ve köpekler için ülkesel aşılama programı yayınlanmaktadır.  Aşılamalar, her yıl mart ve nisan aylarında kampanya şeklinde yapılmakta ve popülâsyonda elde edilen bağışıklığın eş zamanlı olması sağlanmaktadır. Aynı zamanda, vatandaşlardan kampanya süresi dışında gelen aşılama talepleri de karşılanmaktadır.            

Bunların yanında, tilki kuduzunun görüldüğü risk alanlarında yaban hayatı oral aşılama çalışması da yapılmaktadır. Tilki kuduz vakaları ağırlıklı olarak Batı ve Doğu Bölgelerimizde görülmektedir. Orta Anadolu’da yıllardır kuduz vakası görülmemiş, ancak, 2010 yılından başlamak üzere batı bölgelerinden Orta Anadolu’ya doğru yayılmıştır. Bu amaca yönelik 2014 yılında başlayan ve 3 yılı kapsayan yaban hayatı oral aşılama çalışması yapılmıştır. Çalışma 2016 yılı haziran ayı ortalarında tamamlanmıştır.

Aynı kapsamda olmak üzere yaban hayatı aşılama çalışmaları için Türkiye’de "Kuduz Hastalığına Karşı Oral Aşı Uygulanması" (Avrupa Birliği) Projesi hayata geçirilmiş olup 2018 yılında 450.000 km2 alanda 9 milyon doz oral aşı yemi atılması çalışmaları yapılmıştır. Bu proje çerçevesinde 3 yıl içerisinde 27 milyon aşı yemi atılması planlanmasının yapıldığı ifade edilmektedir.

Uygulanan aşılama kampanyalarının sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Daha etkili bir mücadele için neler öneriyorsunuz?

Kuduz ile mücadele kapsamında kurumlar tarafından yürütülen çalışmalara rağmen, hastalıkla mücadele bir noktadan sonra daha ileriye gidememektedir. Sahipsiz hayvanların korunması, rehabilitasyonu ve bakımı ile ülkedeki kuduz mücadelesi görevleri farklı bakanlıkların görev ve yetki alanında olduğundan her bakanlığın kendi sınırlı olanakları ile yürüttüğü çalışmalar diğer bakanlıkların çalışmaları ile koordineli yürütülemediğinden ortak ve başarılı bir etki oluşturulamamıştır.

Hastalık, sokak köpeklerinden tilkilere bulaşmakta, tilkilerden tekrar sokak köpeklerine bulaşmakta, bunun yanında yabani hayvanların saldırıları ile meralarda çiftlik hayvanlarına bulaşmaktadır. Sahipli hayvanlar, sahipsiz hayvanlar ve yabani hayvanların eş zamanlı bağışıklığı sağlanamadığından, hastalık bu gruplar arasında birbirine bulaşmakta ve eradikasyonu mümkün olmamaktadır.

Şehirlerin kenar mahalleleri ve kırsal kesimde gerek sahipli hayvanlar gerek sahipsiz hayvanlar gerekse de yabani hayvanlar nedeniyle insan sağlığı tehlike altına girmektedir. Kuduzla mücadelede ilgili kurum ve kuruluşların eş zamanlı olarak mücadele çalışmalarını sürdürmeleri önemlidir. Dünya Hayvan Sağlığı Örgütü (OIE)’ne göre evcil hayvanlar düzenli olarak aşılanmalıdır (köpek ve kedilerin en az yüzde 70’ine ulaşılmalı) ve bu aşılama çalışmaları her yıl tekrarlanmalıdır. Yaban hayatı aşılama çalışmalarına da ara verilmeden ve uygulama sahası genişletilerek devam edilmelidir.