Emperyalizmin Meşruiyet Araçları: Atom Bombaları Örneği

Tools Of Legitimacy Of Imperialism: The Example Of Atomic Bombs

Muzaffer Gül
Doktora Öğrencisi, İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Bilim Tarihi ve Felsefesi Anabilim Dalı

Özet

Meşruiyet kavramı çeşitli tarihsel dönemlerde birbirinden farklı dayanak noktalarıyla anılsa da genel itibarıyla, iktidarın gücünü devam ettirmesinin ön koşulu sayılabilir. Kapitalist üretim biçiminde iktidarını güçlendirmek ve ona meşruiyet kazandırmak isteyen burjuva sınıfının, bilimi bu amaçlar doğrultusunda kullandığı söylenebilir. Bununla birlikte bu bağlamda kullanılan tek aracın bilim olmadığı; özel mülkiyete dönüştürülen tüm maddi ve zihinsel araçların bu doğrultuda işlevselleştirildiği görülmektedir. Kapitalizmin bir aşaması olan emperyalizmin yirminci yüzyılda sebep olduğu bazı olaylar, sistemin sorgulanmasını beraberinde getirmiş ve meşruiyetin sağlanması, daha kapsamlı bir müdahaleyi gerektirmiştir. İkinci Dünya Savaşı sürecinde Amerika Birleşik Devletleri’nin Japonya’nın Hiroşima ve Nagazaki kentlerine attığı atom bombaları, böylesi bir olay olarak değerlendirilebilir. Bu bombalar, çoğu sivil yaklaşık 350 bin insanın yaşamına mal olmuş, nesiller boyu süren hastalıklara yol açmış ve dünya ölçeğinde günümüze değin süren toplumsal ve psikolojik travmalara neden olmuştur. Makalemizin temel iddiası, ABD’nin hem resmi söylemlerle hem de medya, eğitim ve kültür araçlarını manipülatif bir şekilde kullanarak bu eylemini haklı göstermeye ve sebep olduğu yıkımın üstünü örtmeye çalışmış olmasıdır. Dolayısıyla makalemizde bu iddiayı temellendirerek, burjuva sınıfının, iktidarını sürdürebilmek için ihtiyaç duyduğu meşruiyeti hangi araçlarla tesis etmeye çalıştığını ve bilimin bu süreçteki işlevinin ne olduğunu atom bombaları örneği üzerinden açıklamaya çalışacağız.



Anahtar kelimeler: Atom bombaları, Emperyalizm, Manipülasyon, Bilim, Üst yapı kurumları.

Abstract

Although the concept of legitimacy is emphasized with different reference points in various historical periods, in general, it can be considered as a precondition for the power to maintain its power. It can be said that the bourgeois class, which aims to strengthen its power and give it legitimacy in the capitalist mode of production, uses science for these purposes. However, science is not the only tool used in this context; It is seen that all material and mental tools that have been transformed into private property have been functionalized in these aims. In the twentieth century, some events caused by imperialism, which is a stage of capitalism, brought about the questioning of the system, and providing legitimacy required a more comprehensive intervention. The atomic bombs that the United States dropped on the Japanese cities of Hiroshima and Nagasaki during the Second World War can be considered as such an event. These bombs claimed the lives of approximately 350 thousand people, mostly civilians, caused diseases that lasted for generations and caused social and psychological traumas on a world scale to the present day. The main claim of our article is that the USA tried to justify this action and to cover up the destruction it caused by using both official discourses and media, education, and cultural tools in a manipulative way. Therefore, in our article, we will try to explain the means by which the bourgeois class tries to establish the legitimacy it needs to maintain its power, and what the function of science is in this process, based on the example of atomic bombs.



Key words: Atomic Bombs, Imperialism, Manipulation, Science, Superstructure Institutions.

GİRİŞ

Karl Marx (1818-1883) Alman İdeolojisi adlı eserinde, tarihin herhangi bir döneminde baskın olan düşüncelerin, aslında o dönemin egemen sınıfının düşünceleri olduğunu vurgular. Burada belirtilen egemenlik, toplumdaki maddi ve zihinsel üretim araçlarına sahip olmaya ilişkindir (Marx ve Engels, 1999, s. 75). Dolayısıyla zihinsel üretim araçlarına sahip olmayanlar, egemen sınıfın düşünsel yönlendirmelerine açık olurlar; hatta bu düşünceleri içselleştirerek, onların tüm toplumun çıkarına olduğunu düşünebilirler. Marx bu ilişkiyi Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı adlı kitabında şöyle açıklar: “Varlıklarının toplumsal üretiminde, insanlar, aralarında, zorunlu, kendi iradelerine bağlı olmayan belirli ilişkiler kurarlar; bu üretim ilişkileri onların maddi üretici güçlerinin belirli bir gelişme derecesiyle örtüşür. Bu üretim ilişkilerinin tümü, toplumun iktisadi yapısını, belirli toplumsal bilinç biçimleriyle örtüşen bir hukuki ve siyasal üstyapının üzerinde yükseldiği somut temeli oluşturur. Maddi yaşamın üretim tarzı, genel olarak toplumsal, siyasal ve entelektüel yaşam sürecini koşullandırır. İnsanların varlığını belirleyen şey, bilinçleri değildir; tam tersine, onların bilincini belirleyen toplumsal varlıklarıdır” (Marx, 2005, s. 39).

Yani Marx’a göre, temeli oluşturan üretim biçimi ve ilişkileri, üstyapının siyasi, ahlaki ve düşünsel kurumlarını belirler. Marksist siyaset bilimci, Antonio Gramsci, Marx’ın formüle ettiği üst yapı kurumlarını iktidarın hegemonya araçları olarak değerlendirerek, bu kurumların burjuva iktidara meşruiyet sağlama işlevine dikkat çeker (Carnoy, 2001, ss. 255-256). Frankfurt Okulu'ndan Adorno ve Horkheimer ise ileri sürdükleri kültür endüstrisi kavramıyla, müzik, edebiyat, sinema ve eğlence gibi kültür araçlarının belirli ideolojik yüklemelerle birlikte metalara dönüştürüldüğünü öne sürerler. Onlara göre kültür endüstrisi, kişileri standart bir forma sokarken onları edilgen bir hale getirip nesneleştirmektedir (Adorno, 2011, ss. 109-111). Benzer bir biçimde, Kültürel Çalışmalar Birmingham Okulu'nun kurucularından Jamaikalı sosyolog Stuart Hall (1932-2014), kültür araçlarını kültürel hegemonya kavramı içinde ele alarak, bu konunun sınıfsal boyutunu öne çıkarır. Ona göre kültürel hegemonya, her sınıftan insanın oynadığı ve izlediği, ancak nihayetinde kazananın her zaman iktidarda olan sınıfın olduğu bir yapıyı ifade eder (Gedik, 2011).

Bu makalede kapitalist iktidarın meşruiyet araçlarını atom bombaları örneği üzerinden açıklarken, yukarıda belirttiğimiz yaklaşımların, metnimizin düşünsel çerçevesini oluşturacağını söyleyebiliriz. Bununla birlikte, iktidar kavramını kapitalist üretim biçimi bağlamında ele alarak, onun bilim pratiğinin yol açtığı yıkımın nasıl meşrulaştırılmaya çalışıldığına dikkat çekeceğiz.

Makale başlığımız çok daha kapsamlı bir çalışmayı hak etmesine karşın, burada sadece konuya giriş niteliğinde bir metin sunabileceğiz.

1.     EMPERYALİZMİN MEŞRUİYET İHTİYACI

İktidarın varlığını sürdürebilmesinin ön koşulunun, onun karar ve eylemlerine toplum tarafından rıza gösterilmesi olduğu söylenebilir. Bu durumu açıklayan bir kavram olarak meşruiyetin, modern öncesi ve modern dönemlerde dayanak noktalarının birbirinden farklı olduğu görülür. Modern öncesi dönemde, iktidarın meşruiyetini çeşitli inanç biçimlerine dayandırdığı ve bu yönüyle irrasyonel olduğu; modern dönemde ise inançların yerini aklın ve bilimin aldığı ileri sürülmektedir (Çetin, 2003, s. 72). Ancak inanç biçimlerinin ya da bilimin bu doğrultuda araçsallaştırılırken manipüle edildiğini görürüz.  Örneğin, on dokuzuncu yüzyılda sömürgeci devletlerin dünyanın birçok bölgesini işgal etmesi ve kapitalist sistemin neden olduğu sınıfsal eşitsizliklerin gittikçe derinleşmesiyle oluşan olumsuz tabloyu, sermaye sınıfı “bilimsel” olarak haklılaştırmak için, Charles Darwin’in evrim kuramından türetildiği iddia edilen Sosyal Darwinizm kavramını kullanır (Heywood, 2013, ss. 66-67). Bu düşünceye göre “güçsüz” toplumların ya da bireylerin elenmeleri gerekir; onlara destek olmak, doğaya ve bilime karşı gelmekle eşdeğer olacaktır.  

Benzer bir şekilde, İkinci Dünya Savaşı’nda ABD tarafından yürütülen, İngiltere ve Kanada’nın da desteklediği Manhattan Projesi ve nihayetinde atom bombalarının kullanılmasının ardından oluşan itirazlar, meşruiyet sorununu tetikler. Ancak on dokuzuncu yüzyıla kıyasla artık daha gelişkin olan üst yapı kurumları, çok daha fazla araçla sistemin arkasında konumlanır.  

Atom bombalarının yaratabileceği etkilerin Japonya’da kullanılmadan önce bilinmesine rağmen, Hiroşima ve Nagazaki’de sivil halkın bu bombalara maruz bırakılması savaş hukuku tartışmalarının konusu olmuştur. İnsanlık tarihinde savaşın belirli kurallara bağlı olması gerektiği düşüncesi var olsa da konuya ilişkin hukuki altyapının, on dokuzuncu yüzyıldan itibaren oluşturulmaya başlandığı görülmektedir. Bu bağlamda gerçekleşen Cenevre[1] ve Lahey [2] sözleşmeleri gibi belgeler, savaş esnasında ve sonrasında sivil halkın, sağlık kurumlarının ve kültür-sanat varlıklarının hedef alınmaması ve korunması gibi maddeleri içermektedir. Bu sözleşmeler belirli bir durum, coğrafya ya da olayla sınırlı kalsa da ya da bazı ülkeler bu sözleşmeleri imzalamasa da yukarıda belirtilen hususların genel kabul gördüğünü söyleyebiliriz. 1939 yılında İkinci Dünya Savaşı’nın başında, dönemin ABD Başkanı Franklin D. Roosevelt: “Hiçbir koşulda sivillerin veya askerden arındırılmış kentlerin havadan bombalanmaması gerektiğini” belirterek böylesi bir davranışın insanlık dışı barbarca olacağının altını çizmişti. Buna rağmen savaş boyunca ABD’nin defalarca kent merkezlerini bombalayarak sivilleri hedef aldığı bilinmektedir (Aslan 2008, ss. 235-274). Atom bombalarının Japonya’da sivil halkın üzerinde patlatılması; dahası bu bombaların mümkün olabilecek en fazla can kaybına yol açabilecek şekilde patlatılacağı yer, saat ve yükseklik gibi birçok etmenin en ince ayrıntısına kadar hesaplanması, savaş hukukuna yönelik bir tartışmayı beraberinde getirmiştir. Ancak atom bombalarına yönelik, merkezinde emperyalizmin olmadığı herhangi bir tartışmanın, nihayetinde sistemin meşrulaştırılmasına yarayacağı söylenebilir.

2.     MEŞRUİYET ARAÇLARI

2.1. Söylem

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra geliştirdiği türlü söylemlerle ABD, özellikle atom bombalarının kullanımına ilişkin meşruiyet krizini aşmaya çalışır. Bunlardan bazıları: Atom bombalarının İkinci Dünya Savaşı’nı sonlandırarak birçok insanın hayatını kurtardığı, Japonya’nın atom bombası üretmeye çalıştığı ve ABD’nin onlardan önce bunu gerçekleştirdiği, bombalar kullanılmadan önce Japonların uyarıldığı, bu bombaların caydırıcılık gücü sayesinde dünya savaşlarının artık olmayacağı yönündedir. Oxford Üniversitesi’nden Jason Nicholls’ün yaptığı bir araştırmaya göre; ABD’deki ders kitaplarında öğrencilere, ülkelerinin İkinci Dünya Savaşı’na girme nedeni olarak, demokrasi, barış ve adaletin o süreçte dünya ölçeğinde tehdit altına girmesi gösterilmekte ve ABD’nin, bu değerlerin koruyucusu olarak Almanya, İtalya ve Japonya gibi “zalim devletlere” karşı mücadele etmesinin gerekliliği vurgulanmaktadır. Dolayısıyla bu kitaplar, Japonya’ya atom bombaları atılmasının bu bağlamda zorunlu olduğunu dile getirir (Nicholls, 2006, ss. 40-55). Atom Mirası Vakfı (Atomic Heritage Foundation) başkanı Cynthia C. Kelly’nin editörlüğünü yaptığı bazı kitaplarda, ABD’nin resmi söylemlerinin benzer şekilde kendine yer bulduğu söylenebilir. Örneğin; Manhattan Projesi’ni Hatırlamak (Remembering The Manhattan Project) adlı kitapta, atom bombalarının yeni bir dünya savaşını önlediği öne sürülmekte, buna karşın “haydut devletlerin” ve terörist grupların elinde nükleer silahların tehdit edici yönü de vurgulanmaktadır (Kelly,  2004, s. 142). Aynı kitapta Richard Rhodes’un makalesi, atom bombalarının İkinci Dünya Savaşı’nı sona erdirdiğini ifade ederken, bombaların kullanılmaması ve Sovyetler Birliği’nin Japonya’ya müdahalesiyle savaşın sonlanması durumunda, Japonya’nın Kore ya da Almanya örneğindeki gibi bölüneceği düşüncesi okurlarla paylaşılmaktadır (Rhodes, 2004). Editörlüğünü yaptığı Manhattan Projesi (The Manhattan Project) adlı kitabın Manhattan Projesi’ni Muhafaza Etmek (Preserving Manhattan Project) başlıklı giriş yazısında Cynthia C. Kelly, projenin büyük bir başarı öyküsü olduğunu anlatır ve projenin askeri sorumlusu General Leslie Groves’u bir istihbarat devriminin mimarı olarak niteler. Kelly, projenin tesislerinin yapımı için Groves’un, ABD’nin sanayi şirketlerinden destek almasından övgüyle söz eder (Kelly, 2007).

Atom bombalarının meşruiyetine katkı sağlayan araçların bunlarla sınırlı olmadığını, doğrudan ya da dolaylı bir biçimde birçok aracın bu sürece dâhil olduğunu söyleyebiliriz.

Kapitalizmin, bilimi özellikle yirminci yüzyıldan itibaren bir savaş aracı gibi kullanmaya başlamasından sonra ve yaşanan iki büyük dünya savaşının da yarattığı yıkım nedeniyle bilimin toplumlar nezdinde saygınlığı azalmaya başlar. Birinci Dünya Savaşı'nın ardından İngiltere'de British Association gibi bir bilim kuruluşunda bile bilim karşıtı sesler çıkmaya başlar; 1927 yılında Ripon Piskoposu Edward Arthur Burroughs [3] British Association'da şunlar söyler: “Dinleyicilerimden bazılarının beni linç etmeye kalkması riskini göze alarak söylemek isterim ki, eğer on yıllığına tüm fizik ve kimya laboratuvarları kapatılmaz ve buralardaki sabırlı ve üretken enerji bir arada yaşama sanatını yeniden canlandırma ve her iki hedefin de insan ömrü içinde karşılanması formülünü bulmaya aktarılmazsa, bilim çevreleri dışında kalan insanların mutluluğunu sağlamak hiç de kolay olmayacak” (Bernal, 2011).

Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra bilim dünyasında bile karşılık bulabilen bilim karşıtlığı, İkinci Dünya Savaşı'nın ardından çeşitli biçimlerde ve daha yaygın olarak kendisini gösterir. Örneğin, 1960'lı ve 70'li yıllarda ortaya çıkan ve doğaya geri dönüşün propagandasını yapan hippi hareketi, bilim ve teknoloji karşıtlığıyla bilinir. Benzer bir şekilde günümüzde yayımlanan bazı kitaplarda [4], bugüne kadar gerçekleşen katliam ve savaşların sorumlusu olarak bilim gösterilmekte ya da bu olaylar, genel bir insanlık eleştirisi çerçevesi içinde ele alınmaktadır. Hatırı sayılır miktarda taraftar toplayan bu yaklaşımlar, yirminci yüzyılda yaşanan ve büyük yıkımlarla sonuçlanan olayların arkasında bulunan emperyalizmin, bu olaylardaki sorumluluğunu görmezden gelmektedir.

Manhattan Projesi'yle üretilen atom bombalarının yol açtığı yıkımın, benzer yaklaşımlarla ele alınmasının, emperyalizmin aklanmasından başka bir işlevi olabilir mi?

2.2. İletişim Teknolojileri

Japonya'ya atılan atom bombalarının ardından ABD resmi kaynakları, Japonya'nın teslim olma arayışını, kamuoyundan gizleyerek, atılan iki bombanın İkinci Dünya Savaşını sona erdirmede belirleyici bir rol oynadığını ve bu sayede daha fazla Amerikan askerinin ölmesinin önüne geçildiğini açıklar. Ancak savaşın, Japonya'da yüz binlerce can kaybına yol açan nükleer saldırıyla dramatik bir şekilde sonlanması, ABD kamuoyunun bir bölümünde endişeyle karşılanır. Çünkü atom bombalarıyla Japonya'da askeri bir nokta değil, sivil yaşam hedef alınmış ve bombalar, en fazla can kaybının olabileceği şekilde planlanmıştır. Bombanın gücü ve Japonya'daki etkilerini, bir süre sonra ABD'ye atılacak bir bombanın ardından kendilerinin deneyimleme olasılığı, Amerikan halkını kaygılandırmaktadır (Boyer ve Engelhardt, 1994: 16). Bu kaygıları öngören ABD Başkanı Truman, Nagazaki’ye atılan ikinci bombadan sonra radyoda ABD halkına şöyle seslenir: “Bu silah tanrı tarafından bize gönderilen büyük bir sorumluluk; şükürler olsun ki tanrı düşmanlarımız yerine onu bize gönderdi. Tanrının bize bu bombayı onun yolunda ve amacında kullanmamızda bize rehberlik etmesi için dua ediyoruz”(Boyer ve Engelhardt, 1994. s. 212).

Truman'ın bu açıklamasıyla, feodal kralların tanrının yeryüzündeki temsilcisi olma söylemine geri döndüğü gözlemlenmektedir. Bomba, tanrının iradesiyle atıldı ve sorgulanmamalıydı. Buna karşın, dini öğelerle süslenen bu açıklamaların, var olan endişeleri gidermediği görülmektedir. Bazı radyo programları ve gazeteler, bu süreçte oluşan endişeleri yükselen bir sesle dile getirir. Örneğin, radyo yorumcusu Hans von Kaltenborn (1878-1965), New Yorklu bir annenin gönderdiği ve Amerikan halkının ağırlıklı olarak hissettiği duyguları aktaran mektubuna yer verir. Mektubun bir bölümü şöyledir: “O zamandan beri gülümsemeyi başaramadım, iki küçük oğlumuz için gelecek tek kelimeyle korkunç görünüyor. Çoğu zaman ya ağlıyorum ya da gözyaşlarımı zor tutuyorum. Ben çocuklarımı böyle korkunç şeyler yaşamaları için mi dünyaya getirdim? Görünüşe göre onlar her an patlamaya hazır bir dinamit fıçısının üzerindelermiş gibi yaşayacaklar ve hayatları çok da ilerlemeden sönüp gidecek” (Boyer ve Engelhardt, 1994, s. 16).

Amerikan halkının bir bölümü böyle kaygılar taşırken, bazı radyo programcıları ve gazeteler iktidardan yana tavır alır. Komedyenler ve radyo programcıları bu süreçte kendilerinden beklenen atom bombası şakaları yapmakta zorlanırlar: Bir radyo spikeri, Hiroşima'yı derbi maçı sonrasında dağılan bir beysbol sahasına benzetir; bir diğeri Japonya'nın atom ağrılarından muzdarip olduğu şakasını yapar. Atom bombası hakkında şaka yapmayı açık bir şekilde reddeden komedyen ve radyo programcısı Milton Berle (1908-2002) gibi çok azı dışında istisna çıkmaz. Bununla birlikte, birçok gazete ve dergi iktidar yanlısı söylemleriyle dikkat çeker. Örneğin, The Chicago Tribune gazetesinde “Atomik Anekdotlar” adlı bir sütun açılır. Yine aynı gazetede, Japonya üzerinde uçan bir barış güvercini resmedilir; güvercin, gagasıyla bir atom bombası taşımaktadır. Los Angeles Times gazetesi “Atom Bombasını Protesto Edenler Savaşı Kimin Başlattığını Hatırlamalı” başlığında bir haber yapar. Gazeteci Phelps Adams da benzer bir şekilde, atom bombasını eleştirenlere hitaben: “Bu insanlar, 2.000.000.000 dolar boşa gitseydi ya da bu yeni bilgi, istenmeyen bir kedi gibi bir çuvala konulup nehirde kaybedilseydi daha mutlu olurlardı” (Boyer ve Engelhardt, 1994: 15) diyerek iktidara destek çıkar.

Memphis Commercial Appeal adlı gazete ise atom bombası sonrası, Başkan Truman'ın yaptığı: “Atom bombasına tek alternatif, yüz binlerce Amerikalının yaşamına mal olabilecek bir saldırıydı” şeklindeki açıklamayı öne çıkararak bu iddiayı destekleyen bir çizimi habere ekler (Boyer ve Engelhardt, 1994, s. 158).

2.3. Müzik Endüstrisi

Japonya'ya atılan atom bombaları sonrası müzik, iktidarın manipülasyonu için kullanılan kültür araçlarından biri olarak öne çıkar. O dönem radyolarda sıkça çalan Atomic Power[5] (Atom Gücü) adlı şarkı, hem “Japonya'dan alınan intikam” temasıyla hem de ABD Başkanı Henry Truman'ın Nagazaki'ye atılan bomba sonrası yaptığı açıklamayla örtüşen sözleriyle dikkat çeker. Şarkıda geçen sözlerin bir kısmı şöyledir: “Bu dünya atom bombasının büyük gücü ile titriyor [...] Atomun gücü, atomun gücü/ Tanrı'nın kudretli eli tarafından bize bahşedildi/ Uzak yabancı bir ülkede iki büyük şehri hatırlar mısın/Dünyadan Japonya'nın gücünün kavrulup yok edildiğini/Dikkatli ol sevgili kardeşim, neşemizi bozma/Atomun gücü, atomun gücü/Tanrı'nın güçlü eli tarafından bize bahşedildi [...] Hiroşima, Nagazaki günahları için büyük bir bedel ödedi/Atomun gücü, atomun gücü/Tanrı'nın kudretli eli tarafından bize bahşedildi” (Genius, 2020).

When the Atomic Bomb Fell (Atom Bombası Düştüğünde) isimli şarkıda da benzer bir şekilde Japonya'nın bu bombayı hak ettiği, Amerika'nın haklılığı ve tanrının Amerika'ya bu bombayı sağladığı anlatılır: [...] Ve evler ortadan yok oldu/Ve büyük bir ışık topu Japonları korkuyla doldurdu/Kıyamet gününün geldiğini düşünmüş olmalılar/Duman ve ateş Tokyo'nun vatanına aktı/ Her yerde kükürt ve toz vardı/Her şey dağıldığında zalim Japonlar orada öylece yatıyorlardı/ (bomba) Kavga eden çocuklarımızın dualarına cevap olarak gönderildi- Evet, Tanrım [...] Hiroşima'yı vuran bombaya inanıyorum [...] (Genius, 2020).

Atom bombası Japonya'ya atıldıktan sonra, Amerikan radyo ve televizyonlarında yukarıda verilen örneklerdeki gibi atom bombası temalı başka şarkılar da çalınmaya başlar: When They Found the Atomic Power (Atom Gücünü Bulduklarında), Advise to Joe (Joe'ya Öğüt) bu şarkılardan yalnızca bazılarıdır (Schibach, 2003, s. 173).

1945 Ağustos’unda barlarda yeni içki isimleri görülmeye başlanır. Atomic Cocktail (Atom Kokteyli) bunlardan biridir. Bu ismin, içkinin sertliğini ifade etmesinin yanı sıra atom bombasını masumlaştırıcı bir tarafı da vardır. Amerikalı jaz şarkıcısı ve şarkı yazarı Slim Gaillard (1916-1991) bu içkiden esinlenerek, aynı yıl, Atomic Cocktail isimli bir şarkı besteler (Delgado, 2009, s. 123).

2.4. Çocuklara Yönelik Ürünler

Popüler kültür birçok araçla atom bombasının iyi gösterilmesi faaliyetlerinde rol alır. Bunların en dramatik örnekleri belki de çocuklara yönelik oyunlar, çizgi romanlar ve çizgi filmlerdir. Bu ürünlerde atom bombasının, olumlu bir metafor olarak kullanılarak, savaş, silah ve insan öldürme gibi temaların sıradanlaştırıldığı görülmektedir.

Örneğin, General Mills şirketi 1946 yılında Atom Bombası Yüzüğü adında, radyoaktif polonyum maddesi içeren yüzükler üretir. Yüzükler mısır gevreği ile birlikte on beş sent karşılığında satılır. 750.000 kadar Amerikalı çocuk bu yüzüklerden satın alır (Boyer ve Engelhardt, 1994, s. 88). Çocuklara yönelik ürünlerden bir diğeri, Superman çizgi dizisidir. Dizinin 38. sayısı 1946 yılında, Atom Savaşları [6] teması ile yayımlanır. Bununla birlikte, Disney şirketi 1947 yılında, Donald Duck'ın Atom Bombası [7] (Donald Duck's Atomic Bomb) adlı, 32 sayfalık cep boyutunda özel bir sayı bastırır. (Delgado, 2009, s. 124). 1965 yılında Atom Karınca (Atom Ant) çizgi filmi, kötülere karşı mücadele eden karakteriyle yayınlanmaya başlanır [8] (IMDb, 2020). Çocuklara yönelik bu bağlamda üretilen içeriklerin, yukarıdaki örneklerle sınırlı olmadığını, Soğuk Savaş sürecinde bu ürünlerin düzenli bir biçimde kamuoyuna sunulduğunu söyleyebiliriz.

Atom bombasına ilişkin tüm bu örneklerle, bu kitle imha silahı normalleştirilmeye çalışılmakta ve hem çocuklara hem de yetişkinlere, “iyilerin” elinde atom bombasının aslında hiç de kötü bir şey olmadığı mesajı mizahi bir dille iletilmektedir.

2.5. Bilim ve Teknoloji

1945 – 1947 yılları arasında ABD’de atom kavramı üzerindeki algı yönetiminin bir ölçüde başarıya ulaştığını söylemek mümkündür. Çünkü 1947 yılına gelindiğinde, Manhattan telefon rehberinde “Atom” ön adlı 45 şirket vardır (Boyer ve Engelhardt, 1994, s. 11). Bu aşamaya gelinmesinde, nükleer enerjiye yönelik bilim ve teknoloji haberlerinin payı olduğu söylenebilir.  Örneğin, atom bombalarının Japonya’ya atılmasının hemen ardından, 20 Ağustos 1945 tarihli Newsweekdergisinde, atom enerjisiyle çalışacak otomobil, jet uçağı, okyanus gemisi ve mutfak resimleri vardır. Bu resimlerin her biri, ihtiyaç duyulacak atom enerjisi santralleri boyutuna dair küçük bir notu da yansıtmaktadır (Boyer ve Engelhardt, 1994, s. 155).


Resim 1. Atom Enerjisi ile İyileşti

1948 yılında ABD'nin Iowa eyaletinde, toprağa radyoaktif gübre uygulanarak gerçekleştirilen bir tarım deneyi, U.S. News and World Report dergisinde: "Atom: Daha İyi Bir Tarımın Anahtarı" manşeti ile haberleştirilir (Boyer ve Engelhardt, 1994: 155). Atom enerjisinin topluma faydalı kullanımı iddiasına bir diğer örnekte, felçli bir kişinin tekerlekli sandalyesini arkada bırakarak atom bombalarının sembolü olan mantar bulutu içinde gülümseyerek ayağa kalktığı gösterilir (Resim 1). Bu montajlanan fotoğraf, 3 Mayıs 1947 tarihinde Collier's adlı dergide çıkan ve atom enerjisinin sağlık alanına dair umut vadettiğini anlatan yazıya eşlik eder (Boyer ve Engelhardt, 1994, s. 156).

Resim 2’de Amiral William Henry Purnell Blandy (1890-1954) ve eşi, 1946 yılında Bikini adasında gerçekleştirilen atom testlerinin tamamlanmasını Washington DC'de bir partide kutlarken gösteriliyor. Fotoğraf, mantar bulutu şeklindeki pasta ile Amiral'in eşinin yine mantar bulutu görünümlü şapkasının benzerliğini öne çıkarmaktadır (Boyer ve Engelhardt, 1994: 87).


Resim 2. Kutlama Pastası

2.6. Emperyalizm ve Hollywood

Amerikan Film Endüstrisi olarak simgeleşen Hollywood ve ABD yönetimi arasında, yirminci yüzyılda, yakın bir ilişki olduğu görülebilir. Çoğu kez iktidarın, Hollywood stüdyolarına müdahaleleri biçiminde gerçekleşen bu ilişki, Sovyetler Birliği ile başlayan soğuk savaş sürecinde, yoğun bir baskıya dönüşmüştür (Evans, 1998, s. 3).

ABD'de atom bombaları ve savaşın ardından oluşan muhalefete dönük bir temizlik operasyonu başlatılmış ve Hollywood soruşturmaları bu operasyonun bir ayağını oluşturmuştur. 1938 yılında kurulmuş olan Amerika Karşıtı Faaliyetleri Takip Komitesi[9] (HUAC-House Un-American Activities Committee) soruşturmaları yürüten kuruluş olarak bu süreçte öne çıkar. 1947 yılında Komite, tanık listesindeki 43 kişiden 11’ini ifade vermeye çağırır, on kişi meşru görmedikleri bu komiteye ifade vermeyi reddettikleri için türlü hapis cezalarına çarptırılıp iş yaşamından dışlanırlar. Kısa süre içinde kara listeye alınanlar hızla artar. 300'den fazla oyuncu, yönetmen, senarist vs. komünizm propagandası yapmak ve ABD karşıtı faaliyetlerde bulunmaktan dolayı film sektöründen dışlanır. Charlie Chaplin, Orson Welles, Alan Lomax, Paul Robeson ve Yip Harburg gibi birçok ünlü isim ya ülkeyi terk eder ya da çalışmalarını gizli bir şekilde sürdürür. O dönem Federal Araştırma ve Soruşturma Bürosu (FBI) sadece Hollywood'da değil, tüm ülkede ABD karşıtı olarak gördüğü birçok insanı gözetim altında tutar. Bu konuya ilişkin FBI’ın 1942-1957 yılları arasında hazırladığı ve 1991 yılında yayımlanan gizli dosyalar, dönemin ruhunu yansıtması bakımından önemlidir (Perlman, 2020; Leab ve Lester, 1991).

Kitle iletişim araçlarının birçoğu, savaş sonrasında Amerikan kamuoyunu Japonya'ya atom bombaları atılmasının iktidarın tek seçeneği olduğuna ve ABD'nin ayakta kalabilmesi için ülkenin nükleer silah kapasitesini geliştirmesi gerektiğine ikna etmeye çalışmaktadır. Hollywood stüdyoları, üretimleriyle büyük ölçüde bu anlayışa hizmet eder. Pentagon, Hollywood yapımlarının senaryolarına yönelik yaptığı baskıyı daha da artırarak içerik oluşturma sürecine doğrudan katılmaya başlar. Above and Beyond (1952)[10] adlı sinema filmi, bu tür yapımlardan biridir. Filmde Stratejik Hava Komutanlığı'nın (SAC) yaratıcısı ve şefi General Curtis Emerson LeMay (1906-1990) ve Hiroşima'ya atom bombasını atan uçağın pilotu Albay Tibbets, filmin senaryo danışmanı olurlar. Dolayısıyla film, atom bombasına ilişkin tüm süreçleri, iktidarın bakış açısıyla ele alarak, onu haklı göstermek amacıyla çekilir (Evans, 1998, s. 48).

Başlangıç mı yoksa son mu? (The Beginning or the End) adlı film, belgesel nitelikte bir yapıt olma iddiasına rağmen, atom bombası sürecinde yaşanan olayları kurgusal bir biçimde yansıtır. Örneğin filmin bir sahnesinde Başkan Truman, atom bombasını Japonya’ya karşı kullanma kararını alırken insani bir tereddüt içinde görülmektedir. Oysa Truman, bomba kararını en ufak tereddüt göstermeden aldığını ifade etmiştir. Filmde, yaşanan olayların çarpıtılması olarak ifade edilebilecek olaylardan bazıları şöyle: Japonya’nın kendi atom bombasını tamamlamasına az bir zaman kala bombalandığı vurgulanmasına karşın gerçekte böyle olduğuna dair herhangi bir belge ya da ipucu olmadığı bilinmektedir. Filmdeki sahnelerin birinde, Hiroşima bombalanmadan önce, on gün boyunca uçaktan uyarı broşürleri atıldığı gösterilmektedir. Gerçek durum ise bunun tam tersidir; zayiatın azami seviyede olması için bombanın atılacağı saatten, patlatılacağı yüksekliğe kadar her şey hesaplanmıştır (Boyer ve Engelhardt, 1994, s. 195).

Hollywood film endüstrisi üzerindeki baskı ve denetimin yoğun olduğu yıllarda çekilen filmlere ilişkin hazırlanmış olan aşağıdaki tablo; ağırlıklı olarak nükleer konusundaki tarihi gelişmeler ve büyük ölçüde bu olaylarla örtüşen; atom bombası, nükleer enerji, radyasyon ve atom bilimcileri gibi başlıklarda çekilmiş sinema filmlerini aktarmaktadır.


Tablo 1. Tarihsel Süreçler ve Hollywood (Evans 1998: 15-19).

Soğuk Savaş sürecinde ABD’nin baskı ve yönlendirmesiyle çekilen filmlerin ortak niteliğinin anti-komünizm olduğu söylenebilir. Bu tarz filmlerde, ABD ile iş birliği yapan devletler genel itibarıyla barış yanlısı; Sovyetler Birliği ise dünyayı tehdit eden terörist bir güç olarak yansıtılmaktadır. Dolayısıyla atom bombasına ve ondan daha üstün silahlara duyulan ihtiyaç buraya oturmakta ve şu mesaj verilmektedir: “Bu silahlar dünyanın güvenliğini sağlamak için gereklidir.” Verilen bu ve benzeri mesajlar, atom bombalarının asıl hedefinin, Sovyetler Birliği olduğunun itirafı olarak da görülebilir.

SONUÇ

Kapitalizm tüm insanlığı tehdit eden bir üretim biçimi olmasına karşın, bu üretim biçiminin egemeni olan sermaye sınıfı, sahip olduğu maddi ve zihinsel üretim araçlarıyla, işlenilen suçların ve kamuya verilen zararın üzerini örtmeye çalışmakta; medya, siyaset ve kültür gibi üst yapı kurumlarını, bu amaçlar doğrultusunda manipülatif bir şekilde kullanmaktadır. Bu sayede kamuoyunun doğru bilgiye ulaşmasını engellemeye çalışan sermaye sınıfı, iktidarının devamı için ihtiyacı olan toplumsal rızayı kazanmayı amaçlamaktadır. Makalemizde incelediğimiz, İkinci Dünya Savaşı’nda ABD’nin Japonya’ya attığı atom bombalarının ardından yaşananlar, bu sürecin nasıl işlediğine ilişkin ciddi veriler sunmuştur.

Sermaye birikim sürecinin ana unsurlarından birine dönüştürülen bilim ve teknoloji, bunun yanı sıra, atom bombaları örneğindeki gibi, hem toplumlara yönelik tehdit ve tahakküm aracı, hem de kapitalist-emperyalist sistemin başlıca meşruiyet aygıtı olarak işlevselleştirilmiştir. Buna karşın “muhalif” kimlikleriyle üst yapı kurumlarında “entelektüel” faaliyetler yürüten bazı “aydınlar”, nükleer silah, dünya savaşları ve doğa katliamı gibi olayları, genel bir insanlık ve bilim-teknoloji eleştirisiyle ele alarak, sistemi aklamaktadır.

Atom bombalarının kullanılmasının haklı gerekçeleri olduğu söylemi, aslında atom bombalarının değil, kapitalizmin meşruiyetine ilişkindir. Nitekim bu doğrultuda, çeşitli yaş gruplarını ve ilgi alanlarını kapsayacak biçimde, neredeyse tüm üst yapı kurumları kullanılmış, hatta bu amaca yönelik çizgi filmler üretilmiştir. Her ne kadar bu süreçte ABD yönetiminin, her bir kurumu bizzat yönlendirdiği iddia edilemese de üst yapı kurumlarının, üretim biçimi ve ilişkilerinin oluşturduğu iktidar yapısıyla birlikte hareket etme eğilimi, bu örnekte de kendini göstermiştir.


KAYNAKLAR

Adorno, T. W. (2011). Kültür Endüstrisi Kültür Yönetimi (6. Baskı b.), N. Ülner, M. Tüzel ve E. Gen (Çev.). İstanbul: İletişim.

Aslan, M.Y. (2008). Savaş Hukukunun Temel Prensipleri, Türkiye Barolar Birliği Dergisi (79), 235-274.

Bernal, J. D. (2011). Bilimin toplumsal işlevi, (T. Ok, Çev.) İstanbul: Evrensel Basım Yayın.

Bowler, P. J. (2009). Science For All. Chicago, USA: The University of Chicago Press.

Boyer, P. ve Engelhardt, T. (1994). By The Bomb's Eearly Light: American Thought and Culture at the Down of the Atomic Age. New York: The University of North Carolina Press.

Carnoy, M.  (2001). Gramsci ve Devlet. Praksis (3). s. 252-278.

Çetin, H. (2003). Siyasetin Evrensel Sorunu: İktidarın Meşruiyeti-Meşruiyetin İktidarı. Ankara Üniversitesi SBF Dergisi.58-3, s. 61-88.

Comics. (2020). Superman, comics: https://www.comics.org/issue/4800/ adresinden erişilmiştir.

Delgado, J. P. (2009). Nuclear Dawn. New York: Osprey Publishing.

Duck Comics Revue. (2009). Donald Duck's Atom Bomb. Duck Comics Revue: http://duckcomicsrevue.blogspot.com/2009/04/donald-ducks-atom-bomb.html adresinden erişilmiştir.

Evans, J. A. (1998). Celluloid Mushroom Clouds: Hollywood and the Atomic Bomb. Colorado: Westview Press.

Gedik, A. C. (2011, Mart). Marksist Sanat Kuramı Tartışmasına Giriş. Haziran 3, 2020 tarihinde Gelenek: https://gelenek.org/marksist-sanat-kurami-tartismasina-giris/ adresinden erişilmiştir.

Genius. (2020). Atomic Power. Mayıs 8, 2020 tarihinde Genius: https://genius.com/Buchanan-brothers-atomic-power-lyrics adresinden erişilmiştir.

Genius. (2020). When the Atom Bomb Fell. Genius: https://genius.com/Karl-and-harty-when-the-atom-bomb-fell-lyrics adresinden erişilmiştir.

Hewlett, R. G. ve Anderson, J. O. (1962). The New World, 1939/1946: A History of The United States Atomic Energy Comission. Pennsylvania: The Pennsylvania State University Press.

Heywood, A. (2013). Siyasi İdeolojiler (5. Baskı b.). A. K. Bayram, Ö. Tüfekçi, H. İnaç, Ş. Akın ve  B. Kalkan (Çev.)  Ankara: Adres Yayınları.

imdb. (2020). The Atom Ant Show. Mayıs 20, 2020 tarihinde imdb: https://www.imdb.com/title/tt0058789/ adresinden erişilmiştir.

Kelly, C. (2004). Remembering the Manhattan Project: Perspectives on the Making of the Atomic Bomb and Its Legacy. New Jersey: World Scientific Publishing.

Kelly, C. (2007). The Manhattan Project: The Birth of the Atomic Bomb in the Words of Its Creators, Eyewitnesses, and Historians. Black Dog & Leventhal

Leab, D. J. ; Lester, R. (1991). Communist activity in the entertainment industry : FBI surveillance files on Hollywood, 1942-1958. Maryland: Bethesda, MD : University Publications of America.

Marx, K. ve Engels, F. (1999). Alman İdeolojisi. (4. Baskı), S. Belli (Çev.) Ankara: Sol Yayınları.

Marx, K. (2005). Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı. (6. Baskı). S. Belli (Çev.). Ankara: Sol Yayınları.

Nicholls, J. (2006). Are Students Expected to Critically Engage with Textbook Perspectives of the Second World War) A Comparative and International Study, Research in Comparative and International Education. Vol. 1. No. 1.

Perlman, A. (2020). Hollywood blacklist. britannica: https://www.britannica.com/topic/Hollywood-blacklist adresinden erişilmiştir.

Schibach, M. (2003). Atomic Narratives and American Youth. North Carolina: McFarland & Company, Inc., Publishers.

The Times in Plain in English (2015). Hiroshima and Nagasaki: The Atom Bomb Hits. The Times in Plain in English: https://www.thetimesinplainenglish.com/hiroshima-and-nagasaki-the-atom-bomb-hits/ adresinden erişilmiştir.

Yasin, M.A. (2008). Savaş Hukukunun Temel Prensipleri. TBB. Dergisi. S. 79.


[1] 1864-1949 yılları arasında İsviçre’nin Cenevre kentinde konuya ilişkin dört ayrı sözleşme yapılmıştır.

[2] 1899 ve 1907 yıllarında yapılan Lahey sözleşmeleri bu bağlamda değerlendirilebilir.

[3] 1920’li ve 1930’lu yıllar Anglikan Kilisesinin bilimsel bilgiyle uzlaşmaya çalıştığı yıllardır. Bu amaçla Ernest Barnes ve Edward Burroughs gibi din adamları, bilim kuruluşlarında çeşitli faaliyetlerde bulunmuşlardır. Ribon Piskoposu Edward Burroughs, British Association’ın 1927’de Leeds kentinde yaptığı bu konuşmayı, toplantının başkan yardımcılarından biri olarak gerçekleştirmiştir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Robert Bud, Paul Greenhalg Frank James ve Morag Shiach, Being Modern: The Cultural Impact of Science in the Early Twentieth Century, 2018; British Association For The Advancement of Science, Report of The Ninety-Fifth Meeting, Leeds-1927, https://www.biodiversitylibrary.org/item/96053#page/4/mode/1up. [Erişim 05.06.2020].

[4] Yuval Noah Harari, Sapiens: Hayvanlardan Tanrılara İnsan Türünün Kısa Bir Tarihi (2015); Daniel Quinn, İsmail (2016) adlı kitaplar,bu bağlamda örnek olarak gösterilebilir.

[5] Şarkı o dönem çok popüler olur ve radyolarda sık sık çalar. Şarkıyı birçok şarkıcı ve grup seslendirir; Fred Kirby, the Buchanan Brothers onlardan bazılarıdır. https://genius.com/Buchanan-brothers-atomic-power-lyrics [Erişim 08.05.2020].

[6]  Bkz. https://www.comics.org/issue/4800/ [Erişim 19.05.2020].

[7]  Bkz. http://duckcomicsrevue.blogspot.com/2009/04/donald-ducks-atom-bomb.html [Erişim 19.05.2020].

[8]  Atom Karınca: https://www.imdb.com/title/tt0058789/ [Erişim 20.05.2020].

[9] Amerika Karşıtı Faaliyetleri Takip Komitesi (HUAC) 1938 yılında kurulmasına karşın İkinci Dünya Savaşı’nın ardından başlayan soğuk savaş sürecinde “komünizm tehlikesine” karşı aktif bir biçimde çalışır.

[10] Bkz.  https://www.imdb.com/title/tt0044324/ [Erişim 17.05.2020].