Bir Arkeolojik Envanter Projesinin 26 Yılı
Oğuz Tanındı ile Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri (TAY) Projesi Üzerine: Acil Arkeoloji!
Söyleşi ve Çözümleme: Efsun AslanKatkıda bulunanlar: Özgen Kurt, Ada Meriç Eker
1993 yılından bu yana çalışmalarını sürdüren Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri - TAY Projesi, özgünlüğü, boyutu ve kültürel varlıkların belgelenmesine dair yaklaşımı açısından, türünün ilk ve şimdilik tek örneğidir. Bu projeyi ve kapsamını yakından tanımak ve tanıtmak için projenin mimarı Oğuz Tanındı ile bir söyleşi gerçekleştirdik. Tanındı projeyi başından bu yana ilerleten ekibin içinde yer alıyor.
Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri – TAY Projesi nedir? Nasıl ortaya çıktı?
1993 yılında, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarihöncesi Arkeolojisi (o dönemki adıyla Prehistorya) Anabilim Dalı’nda, Savaş Harmankaya’nın kendi oluşturduğu arkeolojik yerleşme bilgi fişlerinden yola çıkarak bir envanter projesini hayata geçirmeye karar verdik. 23 Nisan 1993’te Savaş’la projeyi tasarlarken önce yol haritası oluşturalım, çalışmaya başlayalım ve ardından duyuralım diye bir yaklaşım üzerinde anlaştık ve ilk yayın çıkana kadar kimseye projeden söz etmedik. Projenin kod adını ATLAS koyduk. Temel noktalardan biri, projenin tamamen bağımsız bir yapıda, hiçbir kuruluşun altında yer almama kararıydı. Çalışmaya başladığımız 1993 yılında bilgi iletişim teknolojileri henüz bugünkü düzeyde olmadığı için bunu nasıl yapabileceğimizi düşünmeye başladık ve kendimize 4-5 sayfalık bir arkeolojik yerleşme envanteri nasıl yapılır, nasıl yürütülür konularını içeren bir rapor hazırladık. Bu rapor sonrasında zamandizinsel olarak ilerlemeye ve bir “kütüphane arkeolojisi” (yayın tarama) yaparak başlamaya karar verdik. Paleolitik/Epipaleolitik Çağ’dan başlayarak, Anadolu ve Trakya sınırları içerisindeki yerleşmelere ait tüm yayınları derleyip toparladık, veri tabanına girdik ve yayın aşamasına geçtik. İlk başta bu yayını kitap olarak yapmayı düşündük fakat bir dostumuzdan bunun klasör yayınına daha uygun olacağı önerisi geldi. Her yerleşmenin bir ya da iki sayfada olduğu bir yayında, herhangi bir güncelleme yapmak istediğiniz zaman kitaptan o bölümü çıkarıp yerine yenisini koyamazsınız. Dolayısıyla, bağımsız fişler (record) formatında karar kılarak Paleolitik/Epipaleolitik Çağ klasöründe ilk defa böyle bir yayın denedik. Böylece bir yerleşmeyle ilgili herhangi bir güncelleme yaptığımızda, klasöre sahip olan kullanıcıların eski fişleri atıp, yerine güncellenmiş yeni fişleri klasörlerine dâhil edebileceği bir format oluştu. Bunun adına da “uçuşan yapraklar” dedik.
TAY’ı meslektaşlarınıza ve kamuoyuna duyurduğunuzda ne gibi öneriler ya da eleştiriler geldi?
İlk başta, doğal olarak, pek çok kişi böyle büyük bir işe girişmemiz nedeniyle biraz tedirgin oldu. “Bu kadar kapsamlı bir işin altından kalkabilecek misiniz?” dediler. Biz de “Bir yola çıktık, altından kalkabileceğimizi, kalkamayacağımızı göreceğiz” dedik fakat Paleolitik/Epipaleolitik Çağ klasörüyle kalkabildiğimizi gördük. Sonuçta, Anadolu ve Trakya’daki tüm Paleolitik/Epipaleolitik Çağ yerleşmelerinin olduğu bir klasör ortaya çıkmıştı (O dönem bu çağa ait 400’e yakın yerleşme vardı, sanırım şimdi 500’ün biraz üzerinde bir sayıya ulaştı). Biz de bu tedirginliği kırmak için “Biz buna başladık, bunu yürüteceğiz, desteğinizi bekliyoruz” diyerek çalışmaya devam ettik.
Herhangi bir kazı ya da yüzey araştırması gerçekleştirmek varken neden TAY?
Yüzey araştırmaları ve kazılar üniversitelerdeki, müzelerdeki meslektaşlarımız tarafından zaten yürütülüyordu. Sürekli olarak gelişen, büyüyen bir arkeolojik veri grubu söz konusuydu. Fakat bütün bu arkeolojik çalışmaları derleyip veri havuzu oluşturacak bir yapı ortada yoktu. Anadolu ve Trakya’nın, insanoğlunun yerleştiği ilk dönemlerden yakın çağlara dek derli toplu, ayrıntılı bir yerleşme ve kültür envanteri oluşturulmamıştı. Bu bölgelerdeki uygarlıkların kültürel gelişimini başından sonuna dek inceleyebilmek için sistemli bir belge arşivi hazırlanmamıştı ve bu nedenle de Anadolu ile Trakya kültürlerinin, zamandizinsel açıdan, hem kendi içlerinde hem de birbirleriyle ilişkileri yeterince açık değildi. Bunların yanında bir anahtar kelime vardı: Tahribat. Şu anda, biz bu söyleşiyi yaparken bile gerek insan eliyle gerekse doğal etkilerle tahribat sürüyor. Dolayısıyla arkeolojik açıdan daha ivedi olan bu işe girişme kararı aldık. Şu nedenle: Nelerin yok olduğunu ya da nelerin korunması gerektiğini anlayabilmek için, nelerin var olduğunu bilmek gerekir.
TAY bu sorunlara nasıl bir çözüm buldu?
Bir değil, birden fazla çözümü var aslında. Bunların başında Türkiye doğa ve kültür varlıklarının envanterinin hazırlanması, basılı ve elektronik ortamda yayınlanması ve bu verinin tüm dünyaya açılarak bilgi paylaşımının geliştirilmesi geliyor. Sonrasında ise Türkiye’nin sistemli biçimde ve yeni teknolojiler kullanılarak taranması; mevcut bilgilerin doğrulanması, yeni yerlerin belgelenmesi ve bu belgeleme çalışmaları sırasında doğal ve insan eliyle oluşan tahribatın izlenmesi, kültürel emanetler konusunda kamuoyunun sürekli bilgilendirilmesi ve uyarılması yoluyla sahip olduğumuz kültür varlıklarını korumak ve tahribatı önlemek ulaştığımız çözümler oldu.
Peki, toparlarsak, TAY’ın amaçları neler?
TAY’ın veri toplamak, topladığı verileri derlemek, sürekli güncellemek, bilgiyi paylaşmak gibi birçok amacı var. Paylaşılan bilgiler ile arkeologlara, tarihçilere, sanat tarihçilerine ve kültür varlıklarıyla ilgili diğer disiplinlere böyle bir veri grubu sunmak ve bundan yararlanılmasını sağlamak. Örneğin bir arkeolog İç Ege’de Demir Çağı çalışıyorsa çevresinde daha eski ya da daha yeni ne gibi arkeolojik yerleşmeler veya kültür varlıkları var bunu öğrenmesi için bu veri havuzundan yararlanabilmesi amaçlarımızdan biri. Bütün bunların dışında bizi rahatsız eden bir olgu var: Tahribat. Arkeolojik yerleşmelerin/yapıların tahribatını önlemek için bu alanların tahribatını belgeleyerek gün ışığına çıkartmak en önemli hedeflerimizden biri çünkü belgeleme olmadan koruma olamaz. Herhangi bir durumda “Burada yerleşme/kültür varlığı var!” derseniz, o bölgede tahribatı engelleyecek olan yapıların (yerel halk, müzeler, kolluk kuvvetleri gibi) bu veriden yararlanarak yerleşmeyi/kültür varlığını koruması için bir yol açmış olursunuz. Ama eğer bir şeyi kaydetmezseniz, kaybedersiniz. Sonuçta dünya kültür varlıklarının önemli bir bölümüne sahip olmak, kuşkusuz onları koruma sorumluluğunu da beraberinde getiriyor.
Akademisyenler dışında TAY kimlere yönelik olarak çalışıyor?
TAY insanlık kültürünün, geçmişinin korunmasını hedefleyen herkese yönelik bir proje. Öncelikle arkeoloji, sanat tarihi veya tarih öğrencileri, bilim insanları; tarihçiler, arkeologlar, müzeciler, mimarlar, restoratörler, sosyal bilimler ve fen bilimlerine ait diğer alanların uzmanları, geçmişe ilgi duyan ve kültürel varlıkların araştırılması, korunmasına inanan tüm insanlara yönelik bir proje. Bu projenin verilerinden genetikçiler de, deprem bilimciler de, kent plancıları da yararlanıyor; yani sadece arkeologlar ve tarihçiler, sanat tarihçileri değil…
Peki biraz TAY Projesi’nin “içini görebilmek” için yapısından söz eder misiniz?
TAY Projesi’ni 1993 yılındaki ilk çalışmalarımızda sadece basılı ortamiçin hazırlanacak bir envanter projesi olarak düşündük fakat daha sonra bilgi iletişim teknolojileriningelişmesiyle farklı pek çok durum gelişti.
Şimdi şöyle, TAY’ın beş tane ayağı var:
Birincisi, zamandizinsel olarak hazırlanmış arkeolojik yerleşme/yapıların bulunduğu klasörlerden oluşan bir basılı ortam.
İkincisi TAYCD: Eğitime ve turizme yönelik, her çağ için bir CD’nin bulunduğu ve bir çizgi karakter yoluyla bütün Anadolu ve Trakya kültürlerinin anlatılacağı; içerisinde fotoğraf, çizim, animasyon, müzik olan bir çoklu ortam (multimedia) ayağı. Ne yazık ki biz bu çalışmaları tamamlayamadan CD teknolojisinin artık kullanılmamaya başlamasıyla TAY’ın CD ayağını rafa kaldırdık.
Üçüncü ayağımız TAYWeb. Bu, TAY’ın basılı ortam verilerini bilgi iletişim teknolojilerinin gelişmesiyle birlikte veri tabanı yazılımına aktarmamızla ortaya çıktı. Kullandığımız veri tabanlarının internette yayınlanabilir olmasıyla 1998 yılında bir internet sitesi oluşturduk ve verilerimizi hem Türkçe hem İngilizce olarak yayınlamaya başladık.
Dördüncü ayağımız ise TAY Keşif Gezisi (TAYEx). Envanter, güncel verileri içeren bir veri tabanı olduğu için buna bir arazi ayağı eklemenin gerekliliğini düşündük. 1800’lerin sonlarından itibaren Anadolu ve Trakya’da araştırılmış, kazısı yapılmış tüm yerleşmelerin (ilk aşamada tarihöncesi) veri tabanlarıyla uyumluluğunu ve son durumlarını tespit etmek için bir arazi çalışması planladık. Sekiz yıl boyunca gerçekleştirdiğimiz arazi çalışmalarından elde ettiğimiz verileri hem klasörlerde hem de veri tabanlarında güncelledik.
Beşinci ve son ayağımız ise TAYCBS. Bu aslında tam olarak bir coğrafi bilgi sistemi değil, TAYEx çalışmalarımız sırasında aldığımız noktasal verileri katmansal haritalara yerleştirdiğimiz bir görsel veri tabanı. Zamandizinsel olarak dönemlerin yer aldığı bu haritalarda tahribat, müze, doğal çevre gibi katmanlar var ve bu uygulama üzerinde aramalar, sorgulamalar yapabiliyorsunuz.
TAY’da arkeolojik yerleşme envanteri dışında başka envanterler de var mı?
TAY’da internet üzerinden yayınladığımız birkaç envanter var. İlk olarak bizim yayınladığımız, yola çıkış amacımız olan arkeolojik yerleşme envanteri var. Onun dışında bir Bizans Dönemi yapı envanteri var. Türkiye Mağaralar Envanteri var. Aslında TAY’ın oluşturduğu envanter modeli, başka disiplinler için envanter çalışmalarına da uyarlanabilecek bir prototip ortaya koymuş oldu. Mesela bir batık envanterinin TAY’ın formatında yapılmasında yarar var. Özellikle sualtındaki fiziksel koşulların yıpratıcılığı yüzünden kültür varlıkları, batıklar gün geçtikçe yok olma tehlikesiyle karşı karşıya.
Nihayetinde, Türkiye’deki arkeolojik varlıklar son yüz yılda hızlı bir yok olma sürecine girmiş durumda. Bu eserlerin önemli bir kısmı belgelenmeden yitip gidiyor. Arkeolojik yerleşmelerde olduğu gibi, arkeolojik yapılara yönelik de bilimsel, eksiksiz ve güncel bir envanterin olması her şeyden önce bu yapıların bilinmesinin ve aynı şekilde korunmasının en önemli araçlarından birisi oluyor. Bu anlamıyla TAY’ın veri toplamak, derlemek, denetlemek ve elde edilen bilgiyi paylaşmak gibi özetlenebilecek olan sorumluluğunu, bu alandaki eşsiz deneyim ve modelinden de hareketle taşınamaz kültür varlıkları ve doğal alanlar gibi farklı gruplar için kullanmak bir yerden sonra bizler için kaçınılmaz olmuştu.
TAY’ın birçok farklı ayağından bahsettik. Bu ayakları detaylandırmak istiyorum. TAY Projesi’nin basılı ortam ayağında klasör hazırlama süreciniz nasıl gelişiyor?
Her yerleşme için bir fiş mantığını benimsedik.İçinde çeşitli veri alanlarının (field) olduğu bir fiş (record)… Yerleşmenin/yapının adı, türü (höyük, tümülüs, düz yerleşme vb.), yeri (bölge, il, ilçe, köy/mahalle), araştırma yöntemi, yerleşmenin dönemi/tarihi, konumu ve çevresel özellikleri, araştırma tarihçesi, yerleşmenin tabakalanması, bu yerleşmedeki buluntular; mimari, çanak çömlek, küçük buluntular, yorum ve tarihleme, çizimler ve kaynakça şeklinde ayrıntılı alanların olduğu bir yerleşme fişi. Klasörü hazırlanacak olan her çağın/dönemin bir uzman ekibi ve bu ekibin de bir kolaylaştırıcısı var. Bu ekip ilk olarak araştırmalarına tarihî ve coğrafî kapsamı açısından bir sınır getiriyor. Sonrasında yerleşme envanteri mi yapı envanteri mi yapılacağına karar veriliyor ve klasör oluşturma çalışmalarımız başlıyor (Doğal olarak yerleşme ve yapı envanterlerinin içerdiği alanlar farklılık gösteriyor: Tarihöncesi çağlar yerleşme fişi düzenindeyken, Bizans Dönemi’nde birimleri yapı fişi olarak modelledik). İlk olarak bir “kütüphane arkeolojisi” yaparak, Türkiye’de 1800’lerden beri klasörün hazırlanacağı dönem üzerine hangi araştırmaların yapıldığı, nelerin bulunduğu gibi verileri, Belleten gibi, Kazı Sonuçları Toplantıları gibi külliyatları tarayarak fişlere girmeye başlıyoruz. Fişlere girdiğimiz her bir yerleşmenin haritasını da o fişin içine bir alan olarak ekliyoruz. Klasörünü çalıştığımız dönem üzerine uzmanları tarafından yazılmış genel bir değerlendirme yazısını, kaynakçalarını, döneme ait bir mini sözlüğü, yerleşmelerin Anadolu ve Trakya’da dağılım haritasını da ekledikten sonra klasörümüzü yayınlıyoruz.
Paleolitik/Epipaleolitik Çağ yerleşmelerinden sonra hangi çağ/dönem yerleşmelerini içeren klasörleri yayınladınız?
Paleolitik/Epipaleolitik Çağ’ı 1997’de yayınladıktan sonra ikinci klasörümüz Neolitik Çağ’ı 1998’de yayınladık. Üçüncü klasörümüz Kalkolitik Çağ’ı 2002 Mayıs ayında, dördüncü klasörümüz İlk Tunç Çağı’nı 2004’te yayınladık. Beşinci klasörümüz yerleşme veri tabanlarından farklı olarak 14C (radyokarbon) tarihlerinin (kalibrasyonu yapılmamış ve kalibre edilmiş) yer aldığı bir 14C Veri Tabanı klasörü olarak yayınlandı. Bir de speleoloji envanteri yayınladık. Bizans yapı envanterini çalışmaya başladığımız sıralarda mağaracılar, TAY’ın formatına uygun bir mağara envanterini de bu yapının içine katmak istediklerini söylediler. Biz de memnuniyetle kabul ettik. Sonrasında bir mağaracı grup Türkiye Mağaralar Envanteri’ni çalışmaya başladı. Araştırılmış tüm mağaraların jeolojik, yapısal ve ulaşım bilgilerinin, mağaraların ölçüleri ve planlarının yer aldığı bir envanter hazırladılar. Üç yıl süren bu çalışmalardan sonra 2006 yılında bu envanteri de iki klasör olarak basılı ortamda ve hem İngilizce hem Türkçe olmak üzere internet sitemizde yayınladık. 2007 yılının Ocak ayında yayınlanan Yunan-Roma Dönemi Karia ve Pisidia bölgelerinin ardından, 2007 Nisan ayında yayınlanan Bizans Dönemi Marmara Bölgesi yapı envanterini, 2008 Ocak ayında yayınlanan Demir Çağı envanteri izledi. En son yayınlanan klasörümüz ise 2015 yılının Mart ayında Bizans Dönemi İç Anadolu Bölgesi yapı envanteri oldu.
Basılı ortam ayağınız sadece bu klasörlerden mi oluşuyor?
Hayır. Bunların dışında hazırladığımız bir yayın, 1995 yılından beri çalışmalarını birçok arkeoloğun, dil bilimci ve uzmanların katkılarıyla sürdürdüğümüz “TAY Sözcük Tabanı” var. Sözcük Tabanı dememizin sebebi, bu yayında, Türkçe, İngilizce, Fransızca, Almanca olarak dört farklı dilin bulunması, arkeoloji ve arkeolojiye yardımcı bilimler ile ilgili terimlerin bu dört dildeki karşılıklarının yer aldığı bir veri tabanı olması. Bir diğer nedeni ise bu sözcük tabanının araştırmalarımızın her aşamasında kullanılan kavramlardan oluşması. Sürekli yeni sözcükler ya da yeni sözcüklerin yabancı dildeki karşılıkları ekleniyor. Sözcük Tabanı’nı klasik arkeolojide, tarihöncesi arkeolojisinde ya da sanat tarihinde sıklıkla kullanılan sözcükleri, ki şu anda zannediyorum 3000’e yakın bir sözcük grubu var, Türkçe, İngilizce, Fransızca, Almanca olarak hem cep kitabı formatında, hem de internet sitesinde yayınlıyoruz. Yani bir terminolojik kavramın, mesela “açkı”nın Türkçe’sini yazıyorsunuz İngilizce, Fransızca ve Almancasına ulaşıyorsunuz.
TAY’ın bir diğer ayağı olan TAYWeb’den bahsetmek istiyorum. TAYWeb ne zaman ortaya çıktı? İnternet sitesi ihtiyacı neden oluştu? Çift dilli olduğundan bahsetmiştik, neden internet üzerinde çift dilli bir yayın benimsediniz?
TAYWeb 1998 yılında ilk defa yayına başladı (www.tayprojesi.org). Veri tabanı yazılımlarının internette yayınlanabilir hâle gelmesinden sonra, TAY’ın içindeki bilgi iletişim teknolojileriyle ilgili arkadaşlarla birlikte bir internet sitesi oluşturduk. Siteyi kullanıcı tarafından kolay kullanılabilir, arama, sorgulama yapılabilir bir şekilde tasarladık. Bir yandan da güncellenebilir olmasına özen gösterdik çünkü envanter, kapsamındaki yerleşmeler ve yapılarla ilgili yeni bilgiler edinildikçe, yerleşmelerin tahribat durumu değiştikçe sürekli güncellenmesi gereken bir veri tabanı. Sitenin bütün grafik çizimlerini, o sayfanın ruhunu, tasarımını, yıllar önce yarattığı Prof. Zihni Sinir karakteriyle bilinen İrfan Sayar yaptı. TAYWeb’i oluştururken Anadolu ve Trakya’daki kültür varlıklarının bilgisinin dünyaya açılması ve bu bilgiye dünyanın her yerinden ulaşılabilmesiiçin bunun açık kaynak (open source) ve çift dilli olmasına karar verdik. 1998 yılında Türkçe ve İngilizce olarak sitemizi yayınladık. Bugüne kadar da TAY Projesi’nin arkeolojik veri tabanları ve diğer bütün veri tabanları çift dilli olarak internet sitemizde yayında. Bu yayın, şimdilik, bir ülkenin, internet üzerinden ulaşılabilen ilk ve tek kültür, yerleşme, yapı ve mağara envanteri durumunda. İnternet sitemiz üzerinde şu anda Paleolitik/Epipaleolitik, Neolitik, Kalkolitik, İlk Tunç, Demir Çağları, Yunan-Roma (Karya ve Pisidya), Bizans Dönemi (Marmara, İç Anadolu), 14C ve mağaralara ait, arama ve sorgulamaların yapılabileceği veri tabanları, yerleşmelerin mimari ve buluntu çizimleriyle birlikte yayınlanıyor. Ayrıca, araştırmalarımızdan ve arazi çalışmalarımızdan elde ettiğimiz arkeolojik yerleşmelere veya yapılara ait fotoğraflar ve çizimleri veri tabanlarının içerisine ekliyoruz. Şu anda sitede yerleşmelere/yapılara ait 76 bin 276 fotoğraf ve 6 bin 570 çizim yer alıyor.
Sitenizdeki veriler ne sıklıkla güncelleniyor? Bu güncellemeyi yapmak ne kadar vaktinizi alıyor?
Sitede bulunan yerleşme/yapı veri tabanlarının dışındaki bölümleri, Kaynakça, Kazılar vs. Yayınlar gibi, sıklıkla güncelliyoruz. Arkeolojik yerleşme/yapı veri tabanlarının güncellenmesi bizim esas işimiz ve bunu her yıl gerçekleştiriyoruz. Yeni başlanan ya da sürdürülen kazıların; yapılan yeni ya da devam eden yüzey araştırmalarının yayınlarındaki verileri derleyerek veri tabanları üzerinde Türkçelerini ardından da İngilizcelerini hazırlayıp sitemizde açık kaynak olarak yayınlıyoruz.
TAY neden açık kaynak olarak çalışıyor?
Yerleşmelere ait veri tabanlarını bilim insanlarının, ilgililerin ve kamuoyunun öneri, düzeltme ve yorumuna açtık çünkü biz şuna inanıyoruz: Bilgi her şeydir, bilgi herkesindir.Bu yüzden tüm çalışmalarımızı karşılıksız olarak toplumun yararına sunuyoruz.Yani bir ülkenin kültür varlıklarına sahip çıkmak önce onun bilgisine sahip olmaktan geçer. Eğer bu veri grubu dar bir kesimin ya da devletin elinde kapalı kalırsa, insanlar o bilgiye ve koruma bilincine ulaşamazlar. Çevrelerindeki kültür varlıklarının korunmasına yönelik bilinci ve bilgiyi ulaştırabilirsek, insanların bu değerleri gelecek kuşaklara bırakmak için emanetlerine daha çok sahip çıkacaklarına inanıyoruz.
Sitenizde arkeolojik veri tabanları dışında yayınlanan kaynakça veri tabanı nedir? Neden arkeolojik yerleşme/yapı fişlerinin altına bir kaynakça koymak yerine ayrı bir veri tabanı oluşturdunuz?
Yerleşme fişlerinin altında kaynakça olmaması konusunda eleştiriler alıyoruz fakat biz 1998 yılında internet yayınına başladığımızda teknolojik olarak böyle bir olanak yoktu. Bu yüzden Türkiye’deki arkeolojik ve speleolojik yayınların olacağı, bunun da güncelleneceği bir kaynakça veri tabanı oluşturduk. Bu veri tabanı, arkeolojik ve speleolojik yayınlar ekleyerek sürekli güncellediğimiz, sitemizin ayrı bir parçası oldu. Kaynakça veri tabanında şu anda 33 bin 372 yayın var. Bu veri tabanı içinde yazar, makale, kitap, yayın tarihine göre ya da yayında hangi bölgeden bahsediliyorsa o bölgeyle ilgili aramalar yapabiliyorsunuz.
TAY’ın diğer bir veri tabanı olan 14C veri tabanından söz eder misiniz? Bu veri tabanı neye dayanarak oluşturuldu? Nasıl bir yapısı var?
Aslında bizim bir 14C klasörümüz var. Türkiye’deki yerleşmelere ait 14C tarihlerinin dağınık olmasından ötürü, bu tarihleri bir araya toplayıp, aynı yerleşmelerde olduğu gibi bir klasör oluşturduk, yayınladık. Daha sonra bunu sitede yayınlamaya başladık. 14C veri tabanında arama yaparak yerleşmelerin kalibre edilmiş ve kalibre edilmemiş tarihlerine ve bu tarihlerin grafiklerine ulaşabiliyorsunuz. Mesela Alacahöyük’ün farklı tarihlerde gelen 14C sonuçlarını 14Cveri tabanının içerisinde topluyoruz. Bunun iki tane eki var: Biri tarihlemelerin yapıldığı laboratuvarların listesi. Mesela Aşıklı Höyük’ün Hd-19640 numaralı 14C örneğinin hangi laboratuvarda incelendiğini laboratuvar listesini açarak Hd–Heidelberg’deki bir laboratuvar olduğunu görebiliyorsunuz. Diğer eki ise 14C örneği alınmış ve analiz edilmiş tüm yerleşmelerin, birbirleriyle zamandizinsel bağlantılarının gösterildiği çubuk grafikler. Bu grafiğe baktığınızda Hacılar’ın Bademağacı’ndan ne kadar eski olduğunu ya da Çatalhöyük Doğu’nun Aşıklı Höyük’ten ne kadar yeni olduğunu görebilirsiniz. Bu grafikleri Batı ve Kuzeybatı Anadolu, Kuzey Anadolu, Orta Anadolu, Güney Anadolu, Doğu ve Güneydoğu Anadolu gibi bölgesel olarak görüntüleyebiliyorsunuz. Ayrıca bütün bölgelerin bir arada olduğu, tarihleri daha erken dönemlere ait yerleşmelerin yer aldığı genel bir grafik de yayınladık.
Veri tabanlarınızın nicelik olarak kapsamından söz edebilir miyiz? Mesela kaç yerleşme, kaç yapı, kaç mağara, kaç 14C tarihi vs. var?
Yerleşme veri tabanında 12 bin 267 yerleşme, yapı ve mağara var. Kaynakça veri tabanında 33 bin 559 kaynakça var. Sözcük tabanında 3 bine yakın sözcük var. Ayrıca sitede 4 bin 273 tane CBS noktası, 1.649 radyokarbon tarihi ve 31 bin 217 haber bulunuyor.
TAY’ın sitesinde (aslında belki portal demek daha doğru sanırım) sadece veri tabanları değil, farklı farklı bölümler var. Bunlardan bir tanesi de “Kazılar vs. Yayınlar” isimli bir kazı-yayın listesi. Bu listeyi oluşturma fikri nasıl ortaya çıktı? Neden böyle bir listeye ihtiyaç duydunuz?
Bu aslında 10-15 yıl kadar önce, TAYKokpit’te gerçekleşen bir tartışmadan ortaya çıktı. Şöyle bir tartışma gerçekleşti: Arkeologlar kazı ve yüzey araştırmaları yapıyorlar ama ne yazık ki iş yayına geldiğinde elleri biraz sıkı. Dolayısıyla Türkiye’de hangi kazıların yapıldığına, hangilerinin final yayınının olduğuna dair bir liste oluşturmaya karar verdik. Burada final yayınından kasıt ara yayınlar, takip yayınları, ön raporlar değil. Final yayını derken kazısı yapılmış olan eski bir kültüre ait bir yerleşme/yapı grubu ya da yapının, kazı çalışmasından sonra ortaya çıkan; içeriğinde, bölgenin jeomorfolojisi, coğrafyası, direy ve biteyinden başlayan; mimari, küçük buluntu (çanak çömlek, kemik, taş alet, cam vd.), istatistiksel dağılım, tabakalanma, zamandizin/tarihleme, analitik araştırmalar, o kültür ile ilgili yorumları/sorunları barındıran, sayısal ve görsel katalogların/listelerin de yer aldığı bir analog ya da dijital “kitap”tan söz ediyoruz. Bu tanımla yola çıkarak, 1800’lerden beri gerçekleştirilmiş kazıların ve yayınlarının listesini yaptık. Bu listeye baktığımızda gördük ki 1800’lerden beri gerçekleştirilmiş 1084 tane kazının içerisinde sadece 104 tanesinin –bizim ulaşabildiğimiz– final yayını var. Bu ne yazık ki çok az bir oran. Yeni kazılar ya da yeni yayınlar çıktıkça bu listeyi de yılda birkaç kez güncelliyoruz.
Peki, sitenin bir diğer bölümü olan TAYHaber nasıl işliyor? Bir haberi yazarken ya da herhangi bir haberi sitenize eklerken nasıl bir yol izliyorsunuz?
TAYHaber, her hafta Pazartesi günleri güncellenen, basından derlediğimiz bir haberler bütünü. Bunun içinde kendi yazdığımız haberler de var ama genel olarak basında çıkan haberleri, bunlar 50-70 haber arasında değişiyor, derleyerek sitede yayınlıyoruz. Bu aslında arşive yönelik bir çalışma. Bu çalışmaya biz 2005 yılında başladık, 2005 yılından beri Türkiye’deki arkeoloji, sanat tarihi, mimari ve görsel sanatlarla ilgili bir sürü haberi TAYHaber’de yayınladık ve bunları arşivledik. Şu anda sitede 31 bin 217 haber mevcut. Aslında bu da TAY’ın sitesi içinde başlık, yayın organı, yayın tarihi ve anahtar sözcük kullanarak arama yapabildiğiniz ayrı bir veri tabanı. Bu veri tabanına haber eklerken bu haberlerin sadece arkeoloji, sanat tarihi, mimari, kültür varlıkları ve görsel sanatlar hakkında olması dışında belirli bir standartımız yok. Bu çerçeve içerisinde yakalayabildiğimiz kadarını -özellikle yerel basını da dikkate alarak- bir haber derlemesi yapıp yayınlıyoruz.
Sitenizdeki bir diğer bölüm olan TAYCBS nedir? Diğer coğrafi bilgi sistemlerinden farkı nedir?
TAYCBS, arazide yürüttüğümüz çalışmalar sırasında elde ettiğimiz koordinat bilgilerini ve Coğrafi Bilgi Sistemi - CBS teknolojilerini kullanarak hazırlanan ve sayısal haritalar üzerine işlenerek oluşturulan bir elektronik envanterdir. TAYCBS aslında bir haritalandırma (mapping) çalışması. Tam bir CBS değil. Şöyle ki, veri tabanlarındaki bütün noktaları, yerleşmeleri, yapıları katmansal haritaların üzerine yerleştiriyoruz ve arkeolojik yerleşmelerin konumlarını, niteliklerini, dönemlerini, korunma ve tahribat durumlarını, sürekli güncelleyerek yayınlıyoruz. Bu haritalar üzerinde arama, sorgulama yapabiliyor ve istediğiniz yerleşme/yapı/mağaraya tıklayarak TAY veri tabanlarına ulaşabiliyorsunuz.
“Katmansal haritalar” derken, tam olarak nasıl bir haritadan söz ediyorsunuz?
Katmansal haritalardan kasıt şu, aslında her bir dönemin kendi haritası var ve biz bu haritaları üst üste koyduk, katmansal harita denmesinin nedeni bu. Arkeolojide kullanılan stratigrafi, tabakalanma sistemi gibi düşünebiliriz. TAY’ın veri tabanlarındaki koordinatlar sayısal altyapıyla birleştiriliyor ve akıllı haritalar üzerine yerleştiriliyor. Zamandizinsel olarak ekranın solunda Paleolitik/Epipaleolitik Çağ’dan Bizans Dönemi’ne kadarki dönemlerin yer aldığı katmanlar var. Bu katmanlara tıklayıp çağa, döneme, yerleşmelere ulaşılabiliyor. Bunların arasında tahribat, müze ve mağara katmanları da var. TAYCBS’de yerleşme/yapının yerini, ne tür yerleşmelerin/yapıların olduğunu, yoğunluklarını, coğrafi ortamla bağlantılarını, araştırma yöntemlerini ve ne tür tahribat bulunduğunu sorgulayabiliyorsunuz. Buradaki amaç, araştırmacılara yön gösteren bir platform olmasının yanı sıra söz konusu bölgede yürütülecek olan çalışmaların ve koruma amaçlı projelerin doğru ve güvenilir bir veri tabanından yararlanmasını sağlamak.
TAY’ın arazi çalışmalarına gelirsek… Bir envanter projesi olarak neden araziye çıkma ihtiyacı duydunuz? TAYEx ne zaman başladı?
“Envanterdeki yerleşmeler yayınlardaki yerlerinde mi? Durumları nedir? Yayınlarda araştırmacılar tarafından betimlenen yerleri doğru mu?” gibi sorular neticesinde projeye bir arazi ayağı koymaya karar verdik. Biz bu kararı verdikten sonra, Remzi Oğuz Arık’ın 1933 tarihli bir yayınında, böyle bir çalışma fikrinin, daha önce, 1926 yılında, Alişar Höyüğü’nün hafiri ve o bölgede kapsamlı ve titiz bir yüzey araştırması yürütmüş olan arkeolog Hans Henning von der Osten tarafından ortaya atıldığına rastladık. Osten’in fikri şuydu: “(…) Anadolu’da uzun, geniş bir arkeoloji seyahati yapmak; diğer arkeolog – seyyahların gördüklerini yeniden görmek; yazdıklarını tahkik etmek, söylediklerini yeniden tevsik etmek; görmeden geçtikleri üzerinde durmak; sonra, gitmedikleri, görmedikleri sahalar, harabeler ve eserleri ziyaret ve tesbit etmek… Hulâsa burada arkeolojiyi alâkadar eden her şeyin bilânçosunu yapmak. Daha sonra bu görülenleri, yeniden öğrenilenleri bugüne kadar yazılmış, şayi olmuş bulunanlarla karşılaştırmak… ve nihaî bir fikir ortaya koymak. (…)” [1]. Bu yaklaşımda neredeyse bir tek “bunları bir veri tabanında toplayıp ilgili kesimlerin kullanımına sunmak” yoktu! Bu fikirden de güç alarak arazi çalışmasını, çalışmanın yöntemini planlamaya başladık. İlk aşamada yerleşmelerin/yapıların uzaysal konum, coğrafî ortam, boyut bilgilerinin; tahribat durumlarının, görsel arşivlerinin oluşturulması ve veri tabanlarının güncellenerek mevcut bilgilerin doğrulanması çalışmaları var. İkinci aşamasında da yeni yerlerin belgelenmesi planlanıyor.
Bir yerleşmeyi/yapıyı belgeleme yöntemleriniz neler?
Bir höyüğün/kentin/yapının üzerine giderek buradan bir koordinat alınıyor. Bu höyüğe ulaşmayı sağlayacak yolun ayrıntılı tanımları yazılıyor. Höyüğün durumuyla ilgili kapsamlı bir rapor tutuluyor, tüm ölçüleri de dâhil. Mimari kalıntılara ve küçük buluntulara bakarak tarihleme ile ilgili veriler toparlanıyor. Üzerindeki tahribat alanlarını ve tahribatın durumunu anlatan notlar alınıyor ve bir tahribat raporu tutuluyor. Haritalama ve çizim çalışmaları gerçekleştiriliyor. Sonrasında hem dijital hem analog fotoğraf ve film çekiliyor. Bu çalışmalar bittikten sonra TAY’ın ofisinde arazide topladığımız veriyi veri tabanlarına dâhil ediyor ve görsel arşivi güncelliyoruz. Ayrıca arazi çalışmalarımız sırasında, yerel halka ulaşması için okullara, kahvelere içerisinde “Arkeoloji nedir, höyük nedir, eski köyler neden yıkıldı?” gibi kısa bilgilerin, çizimlerin olduğu bir TAY Gazetesi de dağıtıyoruz.
Anladığım kadarıyla özgün bir yüzey araştırması (ya da tetkik diyebiliriz) yönteminiz var.
Tamamen öyle. Karavanımızla bir bölgeye gidiyoruz, kamp kuruyoruz, o bölgede kaç tane varsa o yerleşmeleri/yapıları tarıyoruz. Ondan sonra karavanı alıp başka bir bölgeye gidiyoruz. Ekipte ekip şefinin dışında bir sürücü, bir “navigatör” dediğimiz bizi bir yerleşmeden başka bir yerleşmeye götüren, haritalarla uğraşan bir arkadaşımız var. Bütün rota boyunca gelişen hareketliliği, yönleri dakikası dakikasına not alan “günceci” dediğimiz bir ekip üyesi, arazide bir yerleşmenin/yapının önüne geldikten sonra bunun raporunu tutan, ölçümleri yapan ve film-fotoğraf çeken arkadaşlarımız var. Bu ekip, Haziran ayında yola çıkıyor, bazen dönüşümlü olarak, Eylül-Ekim ayına kadar bir bölgenin ya da bir dönemin taranmasını tamamlamaya çalışıyor.
Arazi çalışmalarınız kaç yıl sürdü?
Toplamda —tarihöncesi çağlar ve Bizans Dönemi Marmara bölgesini kapsayan—altı yıllık bir arazi çalışmamız var. 2000 yılında Marmara ve Ege Bölgesi’ni, 2001 yılında Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ni taradık. 2002 yılında yerleşme yoğunluğu nedeniyle sadece İç Anadolu Bölgesi’ni taradık. 2003 yılında Karadeniz ve Doğu Anadolu Bölgeleri’ni taradık. 2004 yılında İç Ege’de eksik kalan yerleşmelere gittik. Bu çalışma sırasında 2 bin 795 yerleşmenin üzerine gittik. 2 bin 331 yerleşmede tahribat saptadık. Hatırlayabildiğim kadarıyla 91 bin km yol katettik. 14 GB kadar fotoğraf ve 151 saati bulan bir film arşivi oluşturduk.2008 yılında Bizans Dönemi arazi çalışmasında Marmara Bölgesi’ni taradık.479 yapı belgeledik. Bu yapıların 336 tanesinde tahribat saptadık. Burada da 16 bin 804 km yol kat ettik. 36 GB’lık sayısal fotoğraf 165 GB civarında film çektik.
Web sitenizde bir de Tahribat Raporu yayınlıyorsunuz. Bu Tahribat Raporları nasıl oluşturuluyor, kimlere yönelik ve içeriği nedir?
Arazi çalışmaları sırasında arkeolojik yerleşmeleri belgelemek dışında buralarda oluşan tahribatı ve tahribat türlerini de saptıyoruz. Her arazi dönüşünde bir basın toplantısı yaparak basına ve kamuoyuna gördüğümüz tahribatı anlatmak gibi bir ilkemiz var. Her sene bunu gerçekleştirdik. Bu tahribat raporu, içi özellikle siyah-beyaz olan, hangi yerleşmeye gittiysek o bölgedeki artık yok olmak üzere, yok olmuş ya da yoğun saldırıya uğrayarak tahrip edilmiş arkeolojik yerleşmeleri ve yapıları belirttiğimiz bir rapor. Ayrıca bu raporun içerisinde yerleşme ve yapıların bölgelerine ait tahribat istatistikleri de bulunuyor. Tahribat ile ilgili bilimsel sonuçları içeren raporların tümü TAY’ın web sitesinden pdf olarak indirilebiliyor. Tahribatın görüntülerini içeren fotoğraf sergisi de “Tahribatın Resmidir” adıyla sitede bulunuyor. Bunun yanında bir de fotoğraf sanatçısı Ali Kabaş’ın “Höyük – Sessiz Köyler” sergisi de TAY’ın web sitesinde çevrimiçi olarak yayında.
Tahribat raporlarınıza göre Türkiye genelinde en yoğun tahribat türü hangisidir?
Bu sorunun yanıtını verebilmek için öncelikle Türkiye’de tahribatın genel bir fotoğrafını çıkartmak gerekiyor, ne yazık ki bunu hâlâ yapamadık. Yani bütün bölgelere ait farklı dönemleri kapsayan tahribatın genel bir hattını çizmek uzunca bir bilimsel çalışma gerektiriyor. Paleolitik/Epipaleolitik Çağ’da kullanılmış mağaraların tahribatından tutun, Bizans Dönemi’ne ait yapıların tahribatı gibi. Tahribatın türleri ülkemizde bölgeden bölgeye değişiyor. Örneğin Güneydoğu Anadolu’da tarihöncesi çağlara ait höyüklerin toprakları alınarak çağdaş evlerin yapımında kullanılmasıyla bir yapılaşma tahribatı varken Karadeniz’de yoğun bir definecilik tahribatı var. İç Anadolu ve Trakya’da tarımdan kaynaklı tahribat çok yoğun. Ama buna net bir cevap verebilmek için muhakkak bu tahribatın bilimsel olarak analiz edilmesi, “havadan” bir fotoğrafının çekilmesi gerekiyor.
TAY’ın tahribata yaklaşımı nedir?
Bize göre Türkiye’de arkeolojik tahribat hiç öyle sanıldığı gibi belirli bir kente, bölgeye özgü değil. Tüm Trakya ve Anadolu’ya yayılmış, bir geçmişi yok etme, hırsızlık türü. Özellikle günümüzdeki gibi ekonomik kriz dönemlerinde bu “eski insanların evini soyma” daha da geniş alanlara sıçrıyor. Yani yoğun, yaygın ve sürekli. Bu yaklaşımımızın tüm ayrıntıları, bölge bölge, öncesinde sözünü ettiğim tahribat raporlarımızda mevcut.
Arkeolojik kalıntılar için “kültürel miras” yerine “kültür varlığı” demeniz dikkatimi çekti. Bunun bir nedeni var mı?
Elbette var. Toplumda koruma bilincini ciddi bir şekilde yerleştirmek istiyorsak kullanılan sözcüklerin, kavramların bunda payı büyük. Miras genel anlamıyla, ölen bir kişiden başka bir kişiye kalan mal, mülk, para veya servet [2] demek. Bu malın, mülkün bırakıldığı kişi, söz konusu varlıklar üzerinde onları değiştirme, dönüştürme hatta yok etme hakkına sahip oluyor. Bu nedenle, 2863 numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nda yer aldığı gibi kültür varlığı kavramını yeğliyoruz. Ya da emanet: Birine geçici olarak bırakılan ve teslim alınan kişice korunması gereken eşya [3] demek. Dolayısıyla kültür varlıkları bize miras değil, emanet.
Bu arada yine bu “emanetlerin” korunmasıyla ilgili bir şeyi merak ediyorum: TAY’ın sitesinde yerleşmelerin il, ilçe, köy ve yön tarifleriyle yayınlanması definecilerin de işine yaramıyor mu?
Aslında yaşadıkları yerin bir parçası olan bu yerleşmeleri yerel insanlar zaten biliyor. Zaten arkeologlar arazi çalışmaları sırasında köylere gittiğinde tarlanın herhangi bir yerindeki bir höyüğü o kasabadan/köyden insanlara sorarak buluyor. Defineciler de çoğunlukla bu yerel halkın içinden insanlar olduğu için onlar bütün bu arkeolojik yerleşmeleri, yapıları, höyükleri, antik kentleri biliyorlar.
TAY Projesi’nin tam olarak nasıl bir yapısı var, yani bir sivil toplum kuruluşu, vakıf veya dernek olarak mı faaliyet gösteriyorsunuz?
TAY Projesi bir sivil toplum kuruluşu değil, dernek de değil, vakıf da. TAY Projesi bir çalışma grubu. Yani öğrenciler, akademisyenler, bir sürü başka alanın, disiplinin uzmanlarından, gönüllülerden oluşuyor. Tamamen yatay bir örgütlenme var, hiyerarşik bir yapı yok. Hangi çağla/dönemle ilgili bir veri paketi oluşturulacaksa o dönemin uzman ekibi, bir moderatör ile birlikte veri grubunu hazırlıyor, arazi çalışmasını yapıyor ve işini bitiriyor.
Sayılı kişiyle yola çıktığınız TAY Projesi’nin ekibi nasıl oluştu ve nasıl bir gelişme gösterdi?
TAY’da bugüne kadar çok fazla gönüllü insan çalıştı. Bunların içinde öğrenciler, akademisyenler, öğretim üyeleri, fotoğrafçılar, mimarlar, bilgi iletişim teknolojileri gibi çok çeşitli alanların uzmanları bulunuyor. Bir kısmı arazide, bir kısmı Kokpit’te, bir kısmı veri üreterek çalıştı. 200’e yakın insanın TAY’a büyük emekleri söz konusu.
Projenizde çalışan gönüllülere nasıl ulaşıyorsunuz? Herhangi bir üniversiteyle bağlantınız var mı?
Hayır, hiçbir üniversiteyle ilişkimiz yok ama üniversitelerde görev yapan bir sürü meslektaşımızla ve kuruluşla bağlantımız var ama aslında gönüllülere biz ulaşmıyoruz, gönüllüler bize ulaşıyor.TAY’ın yapısını bilen gençler, öğrenciler, öğretim üyeleri, sanat tarihi, arkeoloji gibi alanların uzmanları bizimle iletişime geçiyor ve TAY’ın hangi parçasında çalışmak istiyorlarsa, hangi veri havuzuna katkıda bulunmak istiyorlarsa orada çalışıyorlar.
TAY Projesi’nin bir parçası olmak isteyenler size nasıl ulaşabilir? Herkese kapınız açık mı?
Öncelikle tarih, arkeoloji ya da sanat tarihi alanlarıyla ilgili olması lazım tabii. Sonuçta bu alanlarda çalışmış olmasının, katkı verecek kişinin TAY’ın yapısını kavraması ve ne iş yapacaksa o işi verimli bir biçimde gerçekleştirebilmesi açısından önemli olduğunu düşünüyoruz. Tabii veri havuzuna katkıda bulunmak isteyen mağaracılar, haritacılar, Bilgi İletişim Teknolojileri uzmanları, dil bilimciler/filologlar, çevirmenler, yayıncılar, haberciler de TAY yapısının önemli parçaları.
TAY gibi örnekler başka ülkelerde —farklı şekillerde de olsa—var mı?
Bazı ülkelerde devletlerin yıllarca yürüttüğü birtakım envanter çalışmaları var.İngiltere’de, kısmen Fransa’da ve Ürdün’de var fakat bunlar TAY gibi açık kaynak değil ve daha çok bir ada, pafta parsel türü o yerleşmenin ya da yapının nerede olduğuna dair bir envanter. Bize göre bilgiyi gizlemek erke hizmet eder. TAY, ayrıntılı bir arkeolojik yerleşme envanteri ve en önemli yanı Türkçe veya İngilizce bilen bütün insanlara açık bir veri grubu. Bunun yanında bizim ulaşamadığımız bazı verileri bize yine internet sitemiz aracılığıyla ulaştırabiliyorsunuz. Sitede “Ben bu yerleşme/yapı/mağara hakkında sizin bildiğinizden daha fazla şey biliyorum” diyebildiğiniz bir düğme var, bu düğmeye tıklayıp bir form doldurup gönderebiliyorsunuz. Biz de bunu bilimsel süreçten geçirip gerçekliği olanları güncelleme sırasında veri tabanlarına ekliyoruz.
Sizce TAY yola çıkış amacına ulaştı mı? Ne umuyordunuz? Neler oldu? Neleri başardınız ya da başaramadınız?
TAY devingen bir proje. TAY bir sorundan, bir sıkıntıdan yola çıktı. Yoğun bir tahribat vardı ama neyin nerede olduğu bilinmiyordu. Biz neyin nerede olduğu bilinsin, Trakya ve Anadolu’da Paleolitik/Epipaleolitik Çağ’dan Bizans’ın sonuna kadar bu kadar yoğun bir şekilde bulunan kültür varlıkları silsilesi kayıtsız kalmasın diye yola çıktık. TAY, sadece kazısı ya da yüzey araştırması yapılan yerleşme/yapıların değil, Türkiye’nin herhangi bir yerindeki bütün yerleşmelerin/yapıların bir envanteri. Dolayısıyla içerik, model ve tasarım sürekli olarak değişiyor. Herhangi bir kazıda yeni bir gelişme olduğunda ya da bir yüzey araştırmasında yeni bir yerleşme/yapı bulunduğunda TAY bunları veri tabanlarına ekliyor. Bu projenin, bahsettiğim sorunlardan ötürü bir başı vardı, ama bir sonu yok. Dolayısıyla bunun sonu ancak Türkiye’deki bütün arkeolojik araştırmaların durmasıyla mümkün. Böyle bir şey de şimdilik söz konusu olmadığı için TAY Projesi bu yerleşmeleri envanterlemeye, bu envanteri sürekli güncellemeye devam edecek.
TAY’ın önümüzdeki yıllar için bir planı var mı? Neler düşünüyorsunuz?
Önümüzdeki yıllar için hayata geçirilmesi hedeflenen çeşitli alt projeler var. Bunlardan bir tanesi Yunan-Roma Dönemi’nin eksik bölgelerini envantere eklemek. İkincisi, Bizans Dönemi yapılarının, Marmara ve İç Anadolu envanterleri dışında kalanlarını tamamlamak. Akdeniz Bölgesi şu anda çalışılıyor. Bir başka işimiz Orta Tunç ve Son Tunç Çağı yerleşmeleri klasörlerini yayınlamak. Onun dışında Demir Çağı ve Yunan-Roma’nın arazi çalışmaları gibi hedefleri var TAY’ın. Tüm bunları da sırasıyla hayata geçirmeyi planlıyoruz.
Teşekkür ederim.
[1](von der Osten’dan [Exploration in Hittite Asia Minor, 1926, s.VIII] aktaran Remzi Oğuz Arık [“Anadolu Arkeologya Tarihinde Alişar Hafriyatı”, Türk Tarih ve Arkeologya ve Etnografya Dergisi, Temmuz 1933, Sayı: 1, Maarif Vekaleti, İstanbul])
[2] tdk.gov.tr, 17.05.2019
[ 3] tdk.gov.tr, 17.05.2019