Bilim Emekçilerinin Sömürülmesinde Parayla Yayınlar

Bilim ve Aydınlanma Akademisi Yürütme Kurulu

1.Bilim emekçileri nasıl sömürülüyor?

Laboratuvarından çıkmayan ve pek ortalıkta gözükmeyen bilim emekçilerinin kapitalist bir sömürüye maruz kaldıklarını düşünmek, böyle bir süreci kafada canlandırmak kolay değildir. Bu görüş yazısında bilim emekçilerinin uğradığı sömürü mekanizmasını genelleyeceğiz ve içine “Parayla bilimsel yayın yapma” maddesini yerleştireceğiz.

Aşina olmayan okur için önce sömürüden ne anladığımızı tanımlamalıyız. Kapitalist sömürü ücret karşılığı çalıştırılan işçinin çalıştırıldığı zaman diliminde karşılığı ödenmemiş bir değer üretmesi ve bu artı değere patron tarafından el konması anlamına gelmektedir. Bu değer piyasada tüketilmesi için sunulmuş metaların (somun ekmekten cep telefonuna kadar çevremizi kuşatmış bütün mallar) içinde cisimleşmiş olarak bulunur.

Konunun anlaşılması için hizmet üretiminde eğer hizmetler (sağlık, eğitim vb.) piyasaya sunulmuşsa bu sektörlerde çalışan işçilerin de artı değer sömürüsüne tabi olacağını kabul ederiz.

Çerçeveyi tamamlamak için bir de kolektif işçilikten bahsetmemiz gerekir. Günümüzde hemen hemen hiçbir meta başından sonuna bir işçi tarafından üretilmemekte, değer zincirlerinde tüketime sunulacak hale gelene kadar birçok süreçten geçmektedir. Eğer sürecin geneline artı değer sömürüsü hâkimse o zaman kolektif emekçilerin tümü de şu veya bu şekilde sömürülmektedir.

Çok kısaca yapılan bu soyutlamalardan sonra kapitalist üretim ilişkileri içinde bilim emekçilerinin nasıl sömürüldüğünü alt başlıklar halinde somutlayabiliriz (Daha fazla bilgi için  bkz: Arslan ve Olpak, 2020)

a)    Hizmet üretiminde artı değer sömürüsü

Bilim emekçileri çoğu kez salt bilimle değil, eğitim başlıcası olmak üzere hizmet üretiminde de çalıştırılırlar. Ayrıca sağlık sektöründeki üretimler bu tip ilişkiye örnek olarak verilebilir. Eğer çalıştıkları üniversite özel sektöre aitse veya eğitim, sağlık gibi süreçler fiyatlandırılıyorsa ücretle çalışan bilim emekçilerinin sömürüsü kaçınılmaz olur.

b)    Kolektif emekçi olarak

Eğer bilim emekçileri öğretim üyesi olarak meslek insanı yetiştiriyor ve yetiştirdikleri kadrolar aldıkları eğitimi içselleştirilerek sömürüldükleri piyasa koşullarında çalışıyorlarsa ürettikleri her değerde öğretim üye ve görevlilerinin birikmiş emeği bulunur.

Ayrıca sistem sömürüye dayanıyorsa, sermaye her durumda sömürü oranını yükseltmek isteyecektir. Bilim emekçileri kamuda bile çalışsalar emek rejiminin bu özelliğinden etkilenirler. Ücretleri düşük tutulur, sosyal ücretleri (servis, lojman, kreş, dinlenme tesisi vb.) ellerinden alınır, iş güvencesinden yoksun niteliksiz işlere (proje bursu ile çalışma, yarım zamanlı çalışma vb.) mahkûm edilir veya sanayi ve hizmet sektöründe yaygın olarak kullanılan terletme sisteminin [1] bir türü olan performansa dayalı ücretlendirme dayatılır.

c)     Bilimde emeğin sömürüsü

Ancak hala ulvi bir uğraş olarak görülen bilimsel faaliyetin nasıl sömürü konusu olduğunu anlamış değiliz.

Bunun için daha önce Madde, Diyalektik ve Toplum’da tanımlanan bir mekanizmaya göz atmamız gerekir (Nalçacı, 2020). Bilim emekçileri uzun süredir kadro bulabilmek ve yükselebilmek için uluslararası yayın yapmaya sıkı bir şekilde yönlendirilmişlerdir. Yükseltme kriterleri içinde nasıl ders anlattıkları, topluma yararlı olup olmadıkları, hangi eserleri verdikleri önemsiz hale gelmiş, bilimsel yayınları kapsayan dosyanın dolması yaşamsal bir seviyeye yükselmiştir. Çoğu bilim emekçisi emeğine yabancılaşarak bu kriterlere ulaşmak için gece gündüz çalışmaktadır.

Bu süreçte araştırmalar yine bu alandaki şirketler tarafından indekslenmiş uluslararası hakemli dergilere gönderilir, etki düzeyi en yüksek dergilerde yayınlatılmaya çalışılır. Bilim emekçilerinin ürünü olan “bilgi” böylece uluslararası ortama mal olmuş olur.

Ancak bu bilgi nasıl kullanılacaktır? Söz konusu uluslararası yayın havuzuna akan bilgiler bunları teknoloji ürünlerine çeviren tekellerin AR-GE birimleri tarafından alınır ve kullanılır. Milyonlarca bilim emekçisinin dünyada benzer şekilde davrandığı düşünülürse bu bilgi yığını AR-GE’ler tarafından süzülür ve patentle korunmuş bir inovasyonda kullanılır.

Araştırmacıların bu katma değer üreten süreçten çoğu kez haberleri olmaz ve aşılarda olduğu gibi şirketler tekel kârları elde ederken onlara dosyaya bir yayın daha eklemenin sevinci düşmektedir.

AR-GE’deki bilim emekçileri de sömürülmektedir ama onlar hiç olmazsa emeklerinin hangi ürüne dönüştüğünü görebilirler. Milyonlarca bilim emekçisi ise bunun farkında bile olmaz, emekleri insanlığın mutluluğu ve refahına katkı yapmaktan uzaklaşmıştır, katkı yaptıkları ürünün ne olduğunu bile bilmeden aynı döngü içinde devineceklerdir.

2.Parayla bilimsel yayın bu sömürü sürecinde nereye denk geliyor?

Yukarıda milyonlarca bilim emekçisini kendi kölesi haline getiren tekellerin uluslararası yayın mekanizmasını nasıl kullandığına değinmiş olduk. Ancak bu kritik aracı kurum da tekelleşerek süreçten kendi payını talep etmektedir. Bilimsel yayın tekelleri çok sayıda değişik konu ve seviyelerdeki yayınları ile alanı kaplarlar.

Yakın zamana kadar bu yayın tekelleri dergilerini üniversite kütüphanelerine satarak gelir elde ediyorlardı. Üniversiteler ise mali güçlerine göre bu yayınların ancak bir kısmına abone olabiliyor ve üniversite mensuplarına sunabiliyordu. Bu koşullarda birçok bilim emekçisi için bazı yayınlar erişilmez olarak kalıyordu. Oysa bir araştırmanın makale olarak yazılabilmesi için o konuda çıkmış bütün önceki araştırmaların okunması gerekir.

Burada devreye en tanınmışı Aleksandra Elbakyan olan (Altınışık, Öztarhan, Güneş, 2021) “yayın korsanları” girdi. Kapitalist sistem tarafından telif hakları ile korunan yayın tekellerinin dergilerindeki makalelere özel yazılımlarla ulaşıp bilim emekçilerine parasız olarak ulaştırıldı.

Sisteme göre bu eylem hırsızlıktı ve yargı süreçleri ile karşılaştı, bize göre ise olması gerektiği gibiydi, yani bütün yayınlar, bilim emekçilerine parasız olarak sunulmalıydı. Zaten bu bilgi toplumsal olarak kendileri tarafından üretilmişti.

Bunun üzerine yayın tekelleri şeytani bir yola başvurdular: “Madem teknoloji tekellerinin kölesi olan bu işçilerin akademik kariyeri tamamen uluslararası yayınlara indirgendi, o zaman bilimsel bir dergide yayınlanan makalelerinin de parasını ödesinler.”

Yayın tekellerinin büyük çoğunluğu matbaa ve kâğıt parasından kurtularak açık erişime (open access) geçtiler, yani ücretsiz olarak dijital ortamda yayımlanan dergilerini topluma açtılar, ancak makale başına yazarlardan yüklüce bir para talep etmeye başladılar.

Böylece zaten bu süreçte terletme sistemine tabi tutulan ve en nihayet teknoloji şirketleri tarafından sömürülen bilim emekçileri bir de kendi ücretlerinin bir kısmı ile (tabii ücretleri varsa)  makalelerini yayınlatma parası ödemeye başladılar.

Yayın tekelleri; bazen editör sürecin başlaması için, bazen hakem sürecinden geçtikten sonra yayınlanması için, bazen daha erken yayınlanması için, bazen mutlaka o yayınevinin İngilizce düzeltmesinden geçmesi için para talep ettiler.

Bazı durumlarda araştırmacılar yayınlatmak istedikleri makaleleri için dergi tarafından istenen parayı projelerinin gider kalemlerine yazarak karşılamaya çalışıyorlar.  Ama bu da kabul edilebilir bir şey değil. Sonuçta proje paraları çoğunlukla o ulustaki emekçi halkın verdiği vergilerden sağlanıyor. Bir ulusun emekçi halkını patentle korunmuş ürünlerinin pazarı olarak gören tekellere bilgi yetiştirmek için bir de bu işe devlet bütçesinden kaynak aktarılması kadar saçma bir şey olamaz.

3.Paralı bilimsel yayınlara karşı ne yapmalı?

Öncelikle şunu belirtmek gerekiyor, bütün bilimsel yayınlar parasız ve açık erişimli olsalar bile teknoloji üreten tekellerin varlığı korunduğu sürece bilim emekçilerinin sömürüsü ve yaşam koşullarının her geçen gün kötüleşmesi sonlanmayacak.

Ayrıca ister silah, ister ilaç ve aşı, ister telekomünikasyon alanlarındaki dev şirketlere karşı yayın tekellerinin ve dergi editörlerinin tarafsız ve nesnel davrandığını düşünmek saflık olur.

Buna karşılık parayla yayının çürütücü ve akıl dışı varlığına karşı mücadele edilmesi gerekiyor. Bu mücadelenin hem ulusal hem uluslararası ayağı olmalı, çünkü yaşanan sömürü sınır ötesi bir süreç.

İşin asıl noktasının bilimsel yayınların sermayeyle bağı olduğu hemen fark edilecektir. Yayınların kâr amaçlı bir döngüden çıkarılması ve kamulaştırılmaları gerekiyor.

Bu ise kolay olmayan bir tartışmanın kapısını açacaktır. Devlet eliyle yapılan yayınlar tarafsız olacak mıdır? Ulusal devletlere bırakılan yayınlar bilim üretiminin ulus ötesi niteliği ile nasıl bağdaşacaktır?

Bütün bunlar yararlı bir zihin egzersizi sağlıyor.

Bugün laboratuvarına kapanmış bir bilim emekçisinin işçi sınıfının iktidarında kamusal mülkiyeti sağlamış çok sayıda ulus devletinin bir araya gelerek bir dünya devleti oluşturma olasılığını hayal etmesi pek kolay değildir. Tarihin sıçramalı ve hızlı değişimlerle giden özelliğini bilenler için bu anlaşılır olabilir ama bu yöntemi edinme fırsatı bulunmayan çoğunluk etraflarına baktıklarında olumlu hiçbir iz bulamayacaklardır. Koyu bir karanlık, emperyalist rekabet, savaşa varan militarizasyon ile sarılmış durumda etrafımız.

O zaman somut olana dayanan şöyle bir egzersiz yapalım:

Bugün dünyada bulunan 193 ulusu temsil eden Birleşmiş Milletler (BM)’e kurumsal olarak bakalım. Evet, BM de emperyalist düzenin güçlü devletlerinin hegemonyasındadır çoğu kez. Yine de birleşmiş bir dünya devletini en çok somutlayan örnek olarak karşımızda durmaktadır.

Diyelim ki, bütün bilim alanlarında BM altında açık erişimli dergiler olsa ve bütün emekçi halk bu yayınlara parasız olarak erişme hakkına sahip olsa…

Bu tartışmanın zorluklarının farkındayız, ama tartışmalıyız.

BAA bu konuda bir tartışma platformu yaratmak için bir süreç başlatıyor.

Başlangıç olarak şu aşağıdaki taslağı ulusal ve uluslararası düzeylerde tartışmaya açacağız:

Parayla bilimsel yayına son

Biz aşağıda imzası bulunan bilim akademileri, bilimde uzmanlık dernekleri, bilim emekçilerini örgütleyen sendikalar, meslek odaları, siyasi parti ve çevreler, popüler bilim dergileri ve kişiler;

Bilim emekçilerinin yoğun uğraşlar sonucu elde ettikleri araştırma sonuçlarının yayınlanması için bedel talep edilmesini protesto ediyoruz. Özellikle nitelikli bir kadro arayışı içinde olan genç bilim emekçilerinin etki faktörü satan bilimsel dergi tekelleri tarafından köşeye sıkıştırılmasını kabul edilemez buluyoruz.

Bilim bütün insanlığın yararı için kâr peşinde koşan kurumlar olmadan yapılmalı ve sonuçları toplumla paylaşılmalıdır.

Bugünden itibaren;

1-Bilimsel hakemli dergilerin kamusal kaynaklarla dünya çapında parasız olarak yönetilmesi, editörlük süreçlerinin tekellerden bağımsızlığının garanti edilmesi için uluslararası düzeyde bir tartışma ve eylem platformu oluşturacağız.

2-Üyelerimizi bilimsel makalelerin yayınlanması için para talep eden dergilerde editör veya hakem olarak görev yapmamaya çağıracağız.

3-Yine üyelerimizi/üye olduğumuz kurumları yayın için para talep etmeyen bilimsel dergilere yönlenmeleri için teşvik edeceğiz.

Kaynaklar

Altınışık, N. E., Öztarhan, A. ve Güneş, E. (2021). Bilim dünyasında bir modern Robin Hood: Alexandra Elbakyan. Madde, Diyalektik ve Toplum, 4(1), ss.56-59.

Nalçacı, E. (2020). Bilim emekçilerinin sınır tanımayan sömürüsü. Madde, Diyalektik ve Toplum. 3(4), ss. 359-363.

Arslan, F. P. ve Olpak, M. A. (2020). Bilim emeği ve bilim emekçileri. Madde, Diyalektik ve Toplum. 3(4), ss. 364-369.


[1] Terletme sistemi birim zamanda işçinin daha çok çalışmasını sağlayarak sömürü oranını yukarı çeker. En bilinen örneği parça başına prim ödenmesidir.