21.yy’da Sosyalist Spor ve Teknoloji

Bilim ve Aydınlanma Akademisi
Kolektif Yaşamı Kurgulama BA--Spor ve Sosyalizm Komisyonu
Meltem Çolak [1], İsmail Sarp Aykurt [2]


Sporun gelişme tarihi sınıfsaldır ve spor, tarih boyunca bir ‘aidiyet mücadelesine’ konu olmuştur. Mücadeleler, iktidarlar, kültürel, ideolojik ve teknolojik değişimler, sporun içerik ve yapılma şeklinden, spora bakış açısına kadar türlü farklılıklar yaratmış ve spor, tarihsel dönemlerin ruhuna göre şekillenmiştir. İlk ve ilkel spor türlerinden, sosyalist spor deneyimine kadar geçen sürede ilk göze çarpan, sporun müthiş bir birikime konu olduğu, tarihten, teknik gelişmelerden, zamandan, nesnel koşul ve sınıfsal ilişkilerden bağımsız bir doğrultuya sahip olmadığıdır.

Başlarken: Sporun tanımlanma egzersizleri

Sporun tanımlanma tarihinin yapısında sınıfsal ilişkiler ve üretim biçimleri vardır. Kapitalizmin ekonomik gelişmesini belirleyen düşünsel, etik ve sosyal güçler ile modern sporun ilkelerine damgasını vuran güçlerin aynı zamanda ve aynı yerde ortaya çıkması sanayi toplumunun gelişimi ile sporun gelişmesi arasında kopmaz bir bağ olduğunu göstermektedir.[3] Bu durum, hiç kuşkusuz ki sporun tarih yapımının sosyal olgu, olay ve sınıflara bağlı bir değişken olduğu konusunda şüpheye yer bırakmamaktadır.

Bu nedenle spor üzerine yapılan tanımların, farklı anlamlar yüklenebileceği, eksikli kalabileceği ve de sınıfsal niteliğe ilişkin farklı içeriklerle sunulabileceği ortaya çıkmaktadır. Örneğin literatüre bakıldığında birçok spor tanımının olduğunu ve bu tanımların farklı odak noktaları olduğunu görmekteyiz. Bunlardan bir tanesinde spor, hareket ve mücadeleye dayanan, bunu gerçekleştirmek amacıyla da sürekli olarak yapılan birtakım antrenmanlar dizisidir.[4] Sovyet spor yazılarında ise spor kelimesi kimi zamanlar farklı şekillerde açıklanmıştır.

Önde gelen Sovyet spor teorisyeni Prof. Ponomaryov’un not ettiğine göre, bazı yazarlar sporu fiziksel kültürün baskın bir biçimi olarak ele almaktadır. Ancak Ponomaryov’a göre spor kavramı, fiziksel kültür kavramı ile eş anlamlı kullanılır.[5] Spor, sadece insan fiziki olgunluğunun amacına boyun eğerken suni bir üretim ilişkisini içinde barındırmadan aynı zamanda bir kültür sahasına dönüşmüştür.[6] Bununla birlikte yaygın bir biçimde kabul görmüş olan Sovyet teorisine göre spor, fiziksel kültürün bir bileşenidir ve ‘ayrı’ bir şey değildir. Birçok Sovyet otoritesi için ise spor, aynı zamanda toplumsallaşma işlevine sahip bir kurumdur. Böylelikle spor, kompleks bir olgudur denebilir.[7] Ancak unutulmamalıdır ki sporun temelinde sınıflar, siyaset, toplumsallık ve toplumsal mücadele deneyimleri vardır. Bunun eksik bırakıldığı bir tanımlama, spor olgusunun toplumsallığının iğdiş edilmesi anlamına gelecektir.

Spor, her şeyden öte ideolojisiz veya steril bir alan değildir. Kapitalizmin karakteristik ve yıkıcı işlevlerini; para, metalaşma, piyasacılık ve birey odaklı yönelimleri diğer alanlar gibi spor da iliklerine kadar hissetmektedir. Spor, fiziksel ve zihinsel bir gelişim süreci, organizmada fonksiyonel ve morfolojik kapasiteyi arttıran sistemli yüklenmeler zinciri olarak; insanların sağlıklı ve üretken bir hayat idame etmesini sağlayacak yekpare bir toplamı içerir. Lakin bu durumun işçi sınıfı adına ne kadar gerçekçi olduğu tartışmalıdır.

İşçiler; yoğun ve esnek çalışma saatlerinden, kendi özel hayatlarını düzenleyecek bir zaman dilimi edinemedikleri gibi; spor, eğlence ve sanatsal diğer faaliyetler de işçi sınıfı için ‘lüks’ bir ayrıntı olarak göze çarpmaya başlar. Zaten işçiler için tüm bunları yapacak bir pozitif enerji de kalmamış, tükenmenin eşiğine gelinmiştir. Bu açıdan, ekonomik sömürüye, entelektüel ve fiziksel sömürü de eklenmiş olur. Bu anlamda işçiler için spor ve oyun kavramlarının ilişkisi kadar, boş zaman kavramı da önem kazanmaktadır. ‘Boş zaman’ kavramının oluşu ile spor yapımı arasındaki ilişkinin de altını çizersek, işçi sınıfının spora olan ihtiyacının giderilmesinin kapitalizm koşulları altında ve günümüz koşullarında zaten olanaksız olduğunu görürüz.

Tüm aktarılanlardan ilişkili iki sonuç çıktığı anlaşılmaktadır. Bunlar, işçi sınıfının spora olan ihtiyacının, sosyalist spor anlayışı ile giderilmesinin zorunluluğu kadar, üretim güçlerinin eriştiği seviye ve teknolojik gelişmelerin sporun yeni bir perspektif ile değerlendirilmesine ihtiyaç yaratmasıdır.

Bir Polemik İhtiyacı: Spor ve Teknoloji İlişkisine Dair

Spor denilince aklımıza takımlar, oyuncular, saha ve sonuçlar geliyor. Hâlbuki günümüz toplumunda sporu bir üst seviyeye, özellikle de elit sporcuları bir üst seviyeye taşıyan bir başlık var: Teknoloji. Teknoloji deyince akla birçok şey gelmektedir. Bu kısımda, spor ve teknolojinin kesiştiği iki noktaya odaklanmaya çalışacağız. Giyilebilen malzemeler ve müsabaka teknolojisi.

Öncelikli olarak teknolojinin bu yazıda kullanılan anlamını açıklamaya çalışarak başlayalım:

Teknoloji, hedeflenen amaca uygun olarak geliştirilen teknik metot ve bilim esaslarının uygulanışıdır.

Daha detaylı bir başka açıklaması ise şu şekilde verilebilir:

Teknoloji, insan sağlığı ve rahatlığı için gerekli olan nesneleri sağlamak için kullanılan araçların bütünüdür.

Teknoloji, toplumsal yaşamı şekillendirmede güçlü bir araçtır; aynı zamanda tasarlandığı toplumların en belirgin değerleri ve güç ilişkileri ile de büyük ölçüde şekillenmektedir. Tarih, bu anlamda kapitalist bir belirlenimle ve özellikle üretim alanındaki teknolojilerin, toplumsal üretim ilişkileri değiştiğinde sorunsuz bir şekilde sosyalizmin hizmetine gireceği beklentisinin yanlış olduğunu gösterdi. Dünyayı ve toplumumuzu anlamlandığımız ve değiştirmeye çalıştığımız entelektüel ve fiziksel araçlar, yalnızca kapitalist hedeflere yönelikse sosyalist değerleri ilerletmek mümkün değildir.

Beden gücünün ve zekânın öne çıktığı, insanların uygarlığa kavuşmasından beri kendilerini ve güçlerini ispat etmek için yarıştığı bir alan olan spor, günümüzde insanlar sağlıkları için hareketsiz ofis ortamlarında geçirdikleri zamana karşı vücudun ihtiyacı olan hareketi oluşturmak için yaptıkları hobi olsa bile, günümüz teknolojisi ile tam ve doğru spor yapma imkânı bulmaktadırlar. İster amatör olarak sağlık için yapsın, ister profesyonel bir sporcu olsun teknoloji artık sporun merkezine girmiş durumdadır.

İnsanların büyük çoğunluğu açısından spor, keyif alınan bir şeydir. Yaşamlarındaki sorunlardan önemli bir kaçış mekanizmasıdır. Bazıları için ‘yoksulluktan kurtulmak’ anlamına bile gelebilir. Bazıları için spor yapmak ‘hayata anlam katmak’ demektir. Bazıları içinse kullandıkları malzemeler ile sınıfsal konumunu ifade etmektir. Milyonlarca insan açısından spor gündelik yaşantıların sıkıntılarından arınmayı (katarsis) sağlar. Birçok insan için statta ya da evde televizyon karşısında spor karşılaşmalarını izlemek, iş yaşamındaki baskılardan kurtulmayı ve bir birey, takım ya da ülke ile özdeşleşerek hayatlarına anlam katmayı sağlar.

Kapitalizm, masa başı işlerde çalışan ve bir farklılık olarak bedensel hareket yapmak isteyen büyük bir insan toplamı ortaya çıkarıyor. Kapitalizm, öyle bir uzmanlaşma yaratıyor ki, bedenleriyle çalışan insanlar bile ancak üretim için gerekli olan bedensel hareketleri yapıyorlar. Sosyalizm bu gidişatı ortadan kaldıracak ve insan bedeninin özgür gelişimi için gerekli koşulları yaratacaktır.

21. yüzyıl sosyalizminde spor toplumsal bir değişimin aracı olacaktır. Spor; sağlığın ve hijyenin önemsenmesi, üretkenliğin artması, çoklu etnik kimliğe sahip toplumların sosyalist devlet etrafında kenetlenmesi için çok önemli bir araç olacaktır.

Kapitalist toplumlarda, spor ekipmanlarının geliştirilmesinde teknolojinin kullanılması genellikle pahalı bir konudur. Dolayısıyla bu teknolojilerin kullanımının yarattığı maliyet nedeniyle, elde edilen faydalar, spor hiyerarşisinin üst sınıfının kullanımıyla sınırlı olma eğilimindedir. Örneğin, maliyet nedeniyle, teknolojinin uygulanmasıyla sporda meydana gelen değişiklikler, ilk önce elit seviyedeki sporcular ve takımlar için mevcut olma eğilimindedir. Tanımı gereği, elit düzeydeki sporcular ve sporlar özeldir ve bu nedenle spor hiyerarşisinin aşağısındaki daha geniş katılımcı tabanını denklemden çıkartır.

Bununla birlikte, bir ‘tabana yayılma’ etkisi de gözlemlenir. Daha fazla insan ‘en iyiyi ve en yeniyi’ aradıkça, pazar ekonomileri devreye girer ve teknolojik yenilikler yoluyla ortaya çıkan veya geliştirilen ekipmanın maliyeti, dağıtım genişledikçe düşer. Ne yazık ki, bu tabana yayılma etkisi genellikle yıllar içinde ölçülen bir süreçtir ve spor ekipmanlarına uygulanan teknolojik gelişme, ‘en yeni ve en iyinin’ yeni neslinin geliştirilmesiyle devam eder. Ve bildiğimiz kapitalist döngüde, en yeni ve en iyi olana parası olan, elit olan sporcular/spor yapmaya hevesi olanlar sahip olurlar.

Spor teknolojileri kapitalist üretim ilişkilerinin etkin bir parçasıdır. Üretkenliği kesintisiz artırma çılgınlığı ve örgütlenme biçimi sporun kapitalizmle yapısal bağlantısı olduğunu şüpheye yer bırakmayacak şekilde ortaya koyar.

Piyasanın spor üzerinde artan egemenliği en önemli ifadesini çok uluslu şirketlerin spor dünyası içinde geçmişe göre daha etkin bir konumda olmasıyla buldu. Spor dünyasında gücün simgesi haline gelen Nike markası bu açıdan ilginç bir tarihçeye sahip. Bir ithalatçı dağıtım firması olarak başladığı iş hayatında Nike, üretim halkasını ekledikten sonra aktivitelerini uluslararası boyuta taşımış ve akabinde Amerika iç piyasasında hem de küresel piyasalarda küçümsenmeyecek bir pazar payına sahip olmuştur.[8]

Spor ve giyilebilen malzeme teknolojisi

Malzemenin teknolojik altyapısına bakmak başka bir çalışmanın konusu olsun, onu ajandamıza yazmış olalım. Bu yazıda ise görece çok malzeme gerektirmeyen bir spor dalı olan koşu sporu örneklem olarak kullanıldı. Ancak günümüzde çok çeşitli sporlar var ve bunlar arasında ‘ekip-ekipman-tesis’ yoğun branşlar da bulunuyor. Bu branşların malzeme ihtiyacı elbette ki koşu spordan farklı olacaktır.

Koşu sporu için ihtiyacımız olan malzemeler dört başlıkta sayılabilir. Ayakkabı, tişört, şort ve şapka. Bu malzemelerden örnek olarak ayakkabıyı ele alalım.

Spor ayakkabısının tarihi 1800’lere kadar uzanır. 1839’da Charles Goodyear’ın ‘volkanlaşma’ tekniğini bulması ayakkabı teknolojisinde önemli bir kırılma yarattı ve böylece lastik taban üretimi başlamış oldu.

İlk Goodyear Teknolojisi: Goodyear Wingfoot - Michael Jordan ve Air Jordan 1


1860 yılında bir İngiliz’in lastik tabanlı bez ayakkabılarıyla kriket oynamaya gitmesiyle ilk spor ayakkabı ortaya çıktı.

1984’te Nike, ünlü kişiler ile iş birliği yaparak satışlarını katlayabileceğini gördükten sonra ‘Air Jordan’ için Chicago Bulls’un yıldız oyuncusu Michael Jordan ile anlaşma imzaladı.

2020’ye gelindiğinde ise Nike, Nike Adapt BB modeli ile ‘bağcıklarını otomatik olarak bağlayan’ bir teknoloji geliştirdi. Nike Adapt modeli bir basketbol ayakkabısı olarak tasarlandı.

Peki, ayakkabı pazarının dünyada ve Türkiye’de durumu nasıl? Nasıl bir üretimden ve kârlılıktan bahsediyoruz?

Kuzey Amerika Spor Ayakkabısı Pazar Büyüklüğü (milyar dolar)
Cinsiyete Göre Küresel Spor Ayakkabısı Pazarının Dağılımı, 2019

Ülkemizde ise Adım Adım Koşu Platformu [9] tarafından gerçekleştirilen araştırmada elde edilen verilere bakıldığında ciddi bir spor ayakkabısı pazarı ile karşılaşmak olanaklı.

Günümüzdeki spor ayakkabısı pazarına ve bu pazardaki rekabete baktığımızda ise aklımıza şu soru geliyor. 21. yüzyıl sosyalizminde sadece örnekleme için kullanılan ayakkabı üretimini ve bunun toplumsallaştırılmasını nasıl başaracağız? Şüphesiz, bugünün teknolojisine tam anlamıyla sahip olmayacağımızı düşünerek akla gelen soruları sıralayalım: Malzemeyi nasıl üreteceğiz ve herkes aynı kalitede, aynı standartta malzemeye nasıl ulaşacak? Faaliyet gösteren bu markaları tek bir çatı altında toplayacağız? Bu yazıda, bu gibi soruların cevaplarını vermektense konuyu tartışmaya açıp bu alanda daha detaylı çalışmalar yapılmasına kapı aralamayı ümit ediyoruz.

Son yüzyılda bilim ve teknolojideki hızlı gelişmeler, dünya düzeninin aktörlerini rekabetin içine çekti ve bu rekabet, insanları var olan kaynakların şekillerinin değiştirilmesi için seferber ederek imkânların gözden geçirilmesini teşvik etti. Teknik olanakların gelişimi, sporda dijitalleşmeyi de tetikledi ve lokomotif branşların kabuk değiştirmesine, yeni teknolojik aparatlarla takviye edilmesine ve yeni branşların doğmasına sebep oldu. Son tahlilde ise denilebilir ki insanların daha uzun, daha sağlıklı ve kaliteli yaşam arayışları, teknolojideki gelişmeleri hızlandırmış ve teknolojiyi kullanmak bir ayrıcalık olmaktan çok zorunluluk haline dönüşmüştür.

Yeni bir yüzyılın başlangıcı olarak tanımlanan bu dönem; siyasal, ekonomik ve kültürel sistemlerin değişimine ve dönüşümüne öncülük ederek insanın teknoloji ile tanışması ve yeni alışkanlıklar edinmesine, spor kültürünün oluşmasına katkıda bulunmuştur. Teknolojideki son gelişmeler sporu ‘şekil olarak’ geliştirmekte ve yenilemektedir.

Bu yazının temel eksenlerinden biri sporda kullanılan teknolojilerin ekonomik ve sosyal eşitsizliği açığa çıkarmasıdır. Piyasa ve piyasa aktörlerinin spor üzerindeki kontrolü, toplumu, sporun kültürünü, ideolojisini ve teknolojisini yönetme gücünü vermiştir. Burada akla gelen bazı sorulara cevap aramak için soruyoruz:

1) Çok uluslu şirketlerin spor dünyasındaki varlıkları, etkileri ve misyonları nasıl değişecek, bu misyonlar hangi kriterlere göre ve yeniden belirlenecek?

  • Kamuyla bütünleşmiş şirketler mi olacak?
  • Tüm bu markalar bir çatı altında toplanıp tek tip üretim mi yapacaklar
  • Üretilen malzemeler insanlara nasıl ulaştırılacak?

2) Sporcu için üretilen malzemelerin performans arttırıcı özelliklerini nasıl ele alacağız?

  • Performans arttırıcı giyilebilen malzemelerde, sporcuyu spora karşı yabancılaştırmayı nasıl önleyeceğiz?
  • Performans arttırıcı malzeme üretmeye devam edecek miyiz?

Spor, Müsabaka ve Yarışma Teknolojisi

Modern toplumun post-kapitalist ilgilere göre geçirdiği dönüşüm, bugün belirlenmemiş yaşam alanlarının varlığı konusunda önemli bir tartışmaya yol açmış ve toplumun, toplumsallık bağıyla bağlanmış öznelerden değil, tersine her türlü ortak bağdan yoksun atomize bireylerin kendileri dışında yaratılan bir bağıntı sistemi içerisinde varoluşlarını sürdürdükleri bir kütlesel kitleden oluştuğu bir zamanda özgür etkinliğin varlığının, bu dışsal bağıntı sisteminin ilgasına dayalı olduğu şeklinde tezler ileri sürmeye başlamıştır.[10]

Sporun tıpkı oyun gibi mekânsal ve zamansal ölçeklerle birbirinden ayrılan çok sayıda bedensel ve kültürel pratiği barındırdığını söyleyebiliriz. Tıpkı oyunda olduğu gibi her spor dalının kendine has, özel bir dizi kuralı bulunmaktadır. Her spor dalına ve onun özelliklerine göre özgül niteliklerini kazandıran donanım ve kurallar ona bir kimlik verir ve bu kimliğinin tanınabileceği alanı da sağlar.

Spor disiplinlerinin bazılarında kuralların, bunlara bağlı olarak aletlerin ve saha içi teknolojilerin geçirmekte olduğu değişim, bu yüzyılın dayatması içerisinde olağan ve yaşanması gereken bir süreç olarak değerlendirilir. Teniste kullanılan Hawk-Eye, masa tenisinde ping pong topunun büyümesi, voleybolda topun oyun içerisinde az kalması, futbolda Piero cihazı, VAR (Video assistant referee) ve yeni gündeme gelen robot yardımcı hakem teknolojisi, koşuda akıllı saatler ve daha niceleri…

Tüm bu teknolojik alt yapı, sporu salt kazanmaya odaklanan bir eyleme dönüştürüyor. Kullanılan teknolojiler, oyunu seyredenlerin ‘seyir keyfini’ artırmak için tasarlanmış durumda. Sporda adil sonuçlar almak ve skorları yoruma terk etmemek için geliştirilen teknolojiler var olmasına rağmen, bu gelişmeler son tahlilde sporu bir oyun olmaktan çıkartmakta ve sporun insancıl özelliklerini erozyona uğratmaktadır.

Sporda zamanın ölçülmesi, etkinliğin zamanla sınırlandırılması, bu zaman dilimindeki sonuca odaklanma ve teknolojinin sonuçları en hassas biçimde değiştirebilme yetisi değerlendirilirse, “paranın, zaman ve mekân üzerinde denetim için kullanılmasının ya da zaman ve mekân üzerindeki denetimin yeniden para üzerindeki denetime dönüşmesinin [11] farklı bir düzlemde yeniden üretildiği görülecektir.

Hiç kuşkusuz, sosyalizmde sporun toplumsal değişimin aracı olmak gibi devrimci bir rolü bulunacak. Siyasal devrimden sonra sporu ‘sadece spor olsun’ diye eğlencesine yapmak isteyen keyif düşkünü bir sınıf refleksi zaman içerisinde ‘paralize olacağı’ gibi günümüzden miras kalan müsabaka teknolojileri aşağıdaki sorulara cevap aranarak yeniden bir inşaya da konu olacaktır.

1) Bu teknolojileri sosyalist toplumda nasıl ele alacağız?

  • 21.yüzyıl sosyalizminde yarışmalar, ligler vb. olacak mı? Olmayacaksa, yerine neyi koyuyor olacağız?
  • Oyunlara ve oyunu seyreden toplama hem oyunları icrada hem de anlamlandırmada kolaylaştırıcı formüller/reçeteler sunabilecek miyiz? Spor dallarına yeni kurallar getirilecek mi? Futboldan bir örnek verirsek, gol atan, forvet mevkiinde oynayan bir sporcu, yenilen takımın forvet oyuncusu ile oyun ve takımların ihtiyaç duyması hâlinde yer değiştirebilecek mi?

Son notlar: Sosyalist Spor ve teknoloji hakkında

Sosyalist spor, tarihsel olarak en önemli deneyimlerini Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nde yaşadı. Ancak hiç kuşkusuz ki sosyalist spor dönemi, tarihsel uğraklar içerisinde en gelişkin form olarak öne çıktı. SSCB dışında var olan diğer tüm deneyimler, bir prototip olarak Sovyet spor anlayışını veri alarak ve farklılaştırarak açımlandı. Sosyalist sporu farklı kılanlar arasında ne vardı? Öncelikle sosyalist spor, Ekim Devrimi sonrasında dönemsel kimi referanslarla gelişim gösterdi.

Tüm yurttaki insanların spor yaparak kaynaşması için olanaklar seferber edilerek, bedelsiz spor yapabilmenin ve spora erişebilmenin önü hızlıca açıldı. Bunlar, o döneme kadar görülen ve alışılmış kapitalist spor birikimine, sosyalist bir müdahale sayesinde hızlıca geliştiler ve spor böylece halkın gündemine girerek, kitleselleşti. Sosyalist spor anlayışının topluma kazandırdıkları, yalnızca sportif alana da daralmadan ve günbegün yerleşiklik kazanarak yol aldı. Kültürel seviyenin artışı, bedensel sağlamlaşma, estetik, aktif toplumsal yaşam, bireyselciliğin kolektif yaşam uğruna feda edilmesinin öğrenilmesi, dayanışma gibi birçok ‘yeni insan’ faaliyeti, sporun topluma doğrudan ya da dolaylı olarak değdiğinin kanıtları oldu.

Sporda teknoloji ise toplumsal bir olgu olarak yer aldı ve spor, ‘teknolojik indirgemecilik’ rolüne daraltılmadan emekçi sınıfların sporu daha iyi icra edebilmeleri için bir araç olarak kullanıldı. “Sovyetler Birliği’nde sporsal düzeyin artışı, 1917 yılından sonra gerçekleşen temel toplumsal değişimlere bağlı olarak Sovyet bilim alanının nitelik düzeyinin artması ve sporsal antrenman ortamı için uygun koşulların yaratılması ile sağlanmıştır”.[12]

Sosyalist spor anlayışının, kapitalist spor ile arasındaki en temel farklar, tam da bu örnekler üzerinden ayrıksılaşır.

Sosyalizmde, sporun kitleselleşmesi, halk kesimlerinin tamamının spora erişiminin önünün açılması, kamusal bir hak olarak sunulan sporun bir aydınlanma yaratmasının teşvik edilmesi ve kültürel, sosyal bir gelişkinlik hem bir amaçtır hem de bir sonuç olacaktır. Sporda teknoloji kullanımı ise spor yapan insanın rolünü azaltmayacak şekilde ve toplumun yararına olacak sonuçları hesap ederek ve bunu önceleyerek planlanacaktır.

Sonuç Yerine

Spor, insanlığın tarihsel ilerleyişinde çok önemli bir birikime konu olmuştur. Sporun bu toplumsal yer alışı, onu bir ‘aidiyet sorununa’ da itmiş ve spor, tarihsel momentlerin ve sınıfsal faktörlerin etkisi altında biçimlenmiştir. 21. yy. kapitalizminde, bir kültür endüstrisi unsuruna dönüşen ve yaratılan yeni nesil ‘haz politikası’ ile post-fordist tüketim rejimlerinin bir alt başlığı hâline gelen spor, metalaşmanın, kültürel dezenformasyonun ve yabancılaşmanın kucağına bırakılmıştır.

Yine 21. yy.da, sosyalizmin açacağı yeni çağda spor, bilimsel-teknik devrimin, sporda teknolojinin kolektif ve insancıl kullanımının, yaratıcı bir uğraş ve faaliyet olarak sporun ve biriktireceği proleter ve estetik kültürün temsilcisine dönüşecektir. 21. yy’da sosyalist spor, emekçi halkla buluştukça toplumsallaşacak, toplumsallaştıkça da sporun ‘aidiyet sorunu’ ortadan kalkmış olacaktır.


[1] BAA Spor ve Sosyalizm Komisyonu Üyesi

[2] Maltepe Üniversitesi, Disiplinlerarası İletişim Bilimleri Doktora Öğrencisi, BAA Spor ve Sosyalizm Komisyonu Üyesi

[3] M. Kurt, V. Atayman ve T. Kurultay, Modern Sporun Dünü ve Bugünü, Sorun Yayınları, 1997.

[4] M. Keten, Türkiye’de Spor, Ayyıldız Matbaası, 1974.

[5] N. I. Ponomaryov, ‘K voprosuo predmete marksistkoi sotsiologii fizicheskoi kul’tury i sporta’, Teoriya i praktika fizicheskoi kul’tury, 1973.

[6] T. Niva, Funktsiya Sporta v Sovremennom Obşestve, 1979.

[7] Ponomaryov, N. I. ‘Fenomen igry i sporta’, 1972.

[8] C. Emrence, Toplum ve bilim sayı:103, Marksizmden Küreselleşme Okuluna Spor Sosyolojisi, Birikim Yayıncılık, 2005.

[9] R. Onur, Türkiye’nin İlk ve Tek Spor Ayakkabı Anketi, 2018.

[10] N. Toker, Toplum ve Bilim Dergisi, Oyuna girme- Oyunu seyretme: Platon’a karşı Aristoteles, Birikim Yayıncılık, 2005.

[11] D. Harvey, Postmodernliğin Durumu, Metis Yayıncılık, 2014.

[12] L. P. Matwejew, Antrenman Dönemlemesi, Bağırgan Yayımevi, 2004.