Küba’da bilimlerin motor gücü: Biyoteknoloji
Devrimin 60. yılında ABD’nin yürüttüğü ticari ambargo ve ablukaya rağmen Küba biyoteknolojisi, önleyici sağlık hizmetlerinde ve tedavilerde gelişmiş ülkelerle karşılaştırılabilir başarı oranlarına sahip çok önemli atılımlar yapmıştır. Küba’nın bilim insanları sadece ada halkına değil, aynı zamanda dünyadaki milyonlarca insana fayda sağlayan benzersiz ve yenilikçi ilaçlar yaratmanın yeni yollarını aramak için geleceğe bakıyorlar.
[BAA – Umur Ayaz/ Biyolojik Hareket ve Evrim]
Biyoteknoloji; mikrobiyoloji, kimya mühendisliği ve biyokimyanın birlikte ele alınmasına dayanan canlı hücrelerin, özellikle tek hücreli organizmaların biyolojik ilişkilerinin araştırılmasında kullanılan yöntem ve teknikleri birleştirmesiyle ve mikrobiyoloji mekaniğinin kavranmasına olanak sağlamasıyla günümüzün yeni alanlarından biridir.
Küba’da biyoteknolojinin doğuşu, 1970’lerin sonuna kadar uzanır. Otuz yıldan uzun bir süre önce Küba, biyoteknolojinin etkin bir gücü olma yönünde hedefini belirlemişti. O yıllarda nüfusun giderek yaşlanması sonucu kanser insidansında[1] artma gözlenmeye başlandı. Bunun üzerine kesin olarak ilaç ithalatının yerini almak ve nüfusun yaşam kalitesini artırmak için 1970'lerin sonunda Küba, en iyi bilim insanlarını, gelişmekte olan biyoteknoloji alanındaki önde gelen araştırma merkezlerinde çalışmak üzere Avrupa'ya ve ABD'ye gönderdi. Bunlardan bir tanesi, anti-tümör bir ajan olarak kullanılma potansiyeli olan interferon’un[2] üretimini yapan Finlandiya Serum Enstitüsü idi. 80'li yılların başlarında dang humması salgını, güçlü virüsleri engelleyen bir ilaç olan interferon’u geliştiren Küba’nın biyoteknoloji endüstrisini başlatmış oldu. İnsan lökositi interferon alfaisimli bu ilaç, daha sonra Biyolojik Araştırma Merkezi (CIB) adını alacak olan bir laboratuvarda Finlandiya’da geliştirilen teknolojiyi kullanarak üretilen ilk biyoteknolojik ürün olmuştur. In vitro rekombinasyon yoluyla moleküller elde etme olasılığı araştırılırken bu ilk Küba ürününün elde edilmesi, ülkedeki dang humması ve yoğun viral konjonktivit (göz nezlesi) gibi salgınlarla savaşmaya yardımcı oldu ve böylece ilacın üretimini artırma ihtiyacı büyüdü.
CIB’in ardılı olan Genetik Mühendisliği ve Biyoteknoloji Merkezi (CIGB) ise 1986 yılında Küba’nın biyoteknoloji endüstrisinin önde gelen kuruluşu olarak hizmete girdi. Buradaki bilim insanları, genetik mühendisliği ile ilgili rekombinant teknikleri[3] kullanarak biyolojik ilaçlar üretmeye başladılar. Araştırma merkezinde, ilk araştırmadan ilaçların üretimi ve ihracatına kadar bütün bilimsel döngü gerçekleştirilmektedir. Burada bilimsel döngü ile kastedilen, Küba biyoteknolojisinin ayırt edici özelliği olan gelişim süreçlerinin “bütün evrelerinde” tam bütünleşmedir. Kurum içinde ve kurumlar arasında uzun erimli olarak karşılıklı etkileşim içinde olan araştırma, üretim ve satış tesisleri tek bir çatı altında bütünleşir. Bu karşılıklı etkileşimde kapitalist rekabet anlayışı ve dolayısıyla bilgi üzerinde patent hakkı yoktur, aksine tam anlamıyla işbirliği vardır. CIGB, 1990 yılında bir rekombinant Hepatit B aşısı geliştirmiştir ve Küba'daki hastalığı pratik olarak ortadan kaldırmıştır. Merkez, grip gibi hastalıklara karşı koruyan etkili aşılar (ör. Heberpenta) üretmeye devam etmektedir.
Kuruluşundan bu yana ve 2008 yılına kadar, CIBG, Devlet Konseyi’ne bağlıydı. Daha sonra Bilim, Teknoloji ve Çevre Bakanlığı'na devredildi ve şu anda ülkede 888 gerekli temel ilaçların 592'sinin üretilmesinden sorumlu olan BioCubaFarma Grubu'nun 32 işletmesi arasında yer alıyor. CIGB, yaklaşık 1600 kişilik bir işgücüne sahiptir, kendi buluşu olan 70'den fazla ürün üretmektedir ve şu anda terapötik amaçlı insan ve hayvan aşılarını, rekombinant proteinlerini, ayrıca sentetik peptidleri, monoklonal antikorları ve tanısal sistemleri kapsayan 50'den fazla araştırma ve geliştirme projesi yürütmektedir. Merkez ayrıca, proteomik ve biyoinformatik ile fonksiyonel gıdalar ve su ürünleri yetiştiriciliğini içeren bitki biyoteknolojisini kapsayan projeleri de yürütmektedir. Merkez’de hepatit B ve C, menenjit, lösemi, miyelom, melanom, cilt karsinomu, deri lenfomaları, böbrek ve mesane kanseri, infantil hemanjiyom, nötropeni ve anemi gibi 26 hastalığın tedavisi için önemli ilaçlar da üretilmektedir. CIGB ayrıca, Kamu Sağlığı Bakanlığı tarafından uygulanan ve anne ve bebek bakımı, yaşlılar, onkoloji, bulaşıcı olmayan kronik hastalıklar, kalp-damar hastalıkları, doğumsal hastalıkların teşhisi ve diğerleri üzerine odaklanan çeşitli programlara yanıtlar üretmektedir. Merkez, 2001'den bu yana 40'ın üzerinde ürün üretmiştir ve bu durum, ülke için de net bir gelir yaratmaktadır. Sonuçta, Küba biyoteknoloji sektörü ülkenin en hızlı gelişen öncü endüstrisi haline gelmiştir. CIGB'nin çabaları bugün tüm Kübalılara fayda sağlamaktadır ve sonuçlar, insanların karşı karşıya kaldığı sorunları çözecek sağlam bir siyasi iradenin öncülüğünde, Küba sosyalizmi için istikrarlı ve sürekli kalkınmaya doğru sıçramak anlamına gelmektedir.
CIBG’nin kuruluşundan sonra uluslararası bilimsel gelişimi ile birlikte, Küba, farklı tekniklerle ilaç üretmek için araştırma merkezlerini ve tıbbi merkezlerini genişletti. Bunlardan önemli bir tanesi 1994 yılında kurulan Moleküler İmmünoloji Merkezi (CIM)’dir. CIM, başlangıçta farklı tıbbi kullanımlar için monoklonal antikor teknolojisini geliştirdi. CIM’in ilk ürünü ise, OKT3 adlı, böbrek nakli için üretilmiş ve hastaların yeni organı reddetmesini önlemek için üretilen monoklonal bir antikordu. Yirmi yıldan uzun süren bilimsel araştırmaların ardından CIM, belirli kanser türlerine karşı etkili ilaçlar ve aşılar üretti. CIM’in en son yenilikçi ürünleri arasında akciğer kanseri enjekte edilebilir ilacı olan CIMAvax-EGF® vardır.CIM, 2008 yılında, yıllar sonra akciğer kanserli milyonlarca insana umut veren bu ilacı tescillemişti. CIMAvax-EGF® olarak adlandırılan aşı, akciğer kanseri hastalarının yaşam kalitesini iyileştirmeyi amaçlamaktadır ve Küba’nın sağlık sistemi tarafından ve diğer dört ülkede kullanılmaktadır. Bu ilaç, doğrudan hücreleri öldürmüyor, ancak epidermal büyüme faktörünün (EGF) hücre üzerindeki uygun reseptöre bağlanmasını önleyerek açlıktan öldürüyor. Aşı etken maddesi, immün cevabı daha fazla uyaran ve EGF proteinine karşı antikor üretmeye tetikleyen bir "taşıyıcı protein" ile birlikte bulunuyor. CIMAvax-EGF®, Küba'da ve dünyadaki kapsamlı klinik deneylerden geçmiştir ve yalnızca adada değil, aynı zamanda Kolombiya, Peru, Paraguay ve Bosna Hersek'te de akciğer kanserinin tedavisi için onaylanmış bir terapidir. Aşı, dünya çapında olası ticari kullanım için tüm kıtalarda tescillidir. Global klinik çalışmalarda 4000'den fazla akciğer kanseri hastası aşı ile tedavi edildi ve sonuçlar, uzun süreli tümör kararlılığını, önemli ölçüde iyileştirilen toplam sağkalım oranlarını ve yaşam kalitesini göstermektedir. Bugün istatistiklere dayanarak, CIMAvax-EGF®aşısı alan hastaların yüzde 30'unun üründen olumlu şekilde faydalandığı söylenebilir.
CIM’de üretilmiş biyoteknoloji endüstrisini dönüştüren bir diğer Küba ürünü ise 2006 yılında diyabetik ayak ülserlerini tedavi etmek için oluşturulan bir ilaç olan Heberprot-P'dir. İlacın uygulamasında her enjeksiyonla, amino asitler ve protein sentezi hücreleri bölmekte, ayak ülseri sağlıklı, kuvvetli dokularla dolmaya başlamakta ve ortalama olarak yaklaşık üç ayda yara tamamen kapanmaktadır. Halen Heberprot-P, tüm kıtalarda 23 ülkede tescillidir ve 10 ülkede kullanılmaktadır. Bu ürün, Küba'da 60,000'den fazla hastada ve dünya çapında yaklaşık 250,000 hastada kullanılmakta ve ampütasyonların yüzde 70'inden fazlasını engellemektedir.
CIM, ürünlerini önde gelen beş ilacı ihraç ederek 30'dan fazla ülkeye satmaktadır ve uluslararası alanda yaklaşık 100 ilacı tescillemiştir.
Küba’nın Biyoteknolojiye Yaklaşımı
Küba’nın sosyalist bir ülke olarak dünya pazarlarına açılmasında ve burada kendi ürünlerini satmasında, kapitalist ülkelerdeki şirketlerin kâr amaçlı yatırım perpsektifinden tamamen farklı bir güdü ile hareket etmesi vardır. Küba’da biyoteknoloji sektörünün kaynaklarının stratejik planlama doğrultusunda yenilikçi teknolojilere aktarılması, biyoteknoloji kurumlarının devlet yöneticileri ile uzun vadeli ve sıkı işbirliğinin sonucu olmaktadır. Devletin temsilcileri ile kurum temsilcilerini biraraya getiren Stratejik Karar Organı, yurt dışına yapılacak yatırımları ve biyoteknolojik ürün satışlarını onaylayan tek mercidir. Bu organ, araştırma projeleri hakkında düzenli olarak bilgilendirilir ve dolayısıyla kurumlar arası eşgüdüm sağlanmış olur. Biyoteknoloji kurumları ise sadece dikey bütünleşme yapısına sahip değildir, aynı zamanda birbirleriyle “yatay” olarak iletişime geçebilir, bilgi paylaşabilirler. Bu anlamda belirli “özerklikleri” vardır diyebiliriz. Küba’da biyoteknoloji şirketleri, ürettikleri ürünler üzerinden azami kâr hedefiyle değil, Küba halkının sağlık için gereksinim duyduğu ürünleri üretmektedir. Yurt dışındaki pazarlara açılmasında ve “sermaye-yoğun” bir sektörde “yenilikçilikte” dünya devleriyle yarışır hale gelmesinde ise Küba devletinin “uzun vadeli sosyoekonomik kaygıları” rol oynamaktadır diyebiliriz. Küba devleti, “pazar” araştırması yaparak yeni projelere karar vermemekte, aksine bu kararlarda “toplumun gereksinimlerinin” ne ölçüde karşılanacağı temel ölçüt olmaktadır. Bugün kapitalist dünyada oldukça revaçta olan “inovatif” (yenilikçi) terimi ise “teknolojik yenilik” getiren bütün ürünler için kullanılmaktadır. Fakat Küba burada da farkını ortaya koymaktadır. Küba’da inovasyon, tıbbi açıdan daha “ileri” ya da “etkili” ürünlerin geliştirilmesi anlamında kullanılmaktadır. Küba biyoteknoloji sektöründe öncelik, yeni ürünün mevcut ürünlere üstün olmasıdır. Dolayısıyla, kapitalist şirketlerin inovasyon dedikleri durum toplumun sağlık alanındaki gereksinimlerini karşılamayabilirken, Küba’nın geliştirdiği biyoteknolojik ürünler her zaman koruyucu, tanısal veya tedavi edici anlamda ilerleme sağlamakta ve piyasadaki ürünlerden daha ucuz olmaktadır.
Hayatları Kurtarmak İçin Çözümler
CIM, geçen sene Uluslararası Havana Fuarı FIHAV 2018’de, kanser ve diğer bağışıklık sistemi hastalıklarına karşı savaşmak için, esas olarak monoklonal antikorlar, rekombinant proteinler ve terapötik enjekte edilebilir ilaçlar olan, ülke içinde ve yurt dışında dağıttığı birçok ürünü sundu.
CIM’de ticari direktör olan Alina Hernández Santana, şu anda CIM'in son birkaç yılda üretilenler üzerinde çalışmalar sürdüğü için herhangi bir yeni ürün sunmadığını açıkladı. Ayrıca, geliştirilmekte olan diğer ilaçlar ile ilgili araştırmalarda ilerleme kaydedilmektedir ve bu araştırmalar çok sayıda basamak ve karşılanması gereken zorunlu ihtiyaçları içeren uzun bir süreçtir.
Kurumun Küba halk sağlığı sistemi için ne anlama geldiğiyle ilgili bir soruya verdiği yanıtta, kurumun en önemli katkısının, hastanın hayatta kalma oranlarını ve yaşam kalitesini arttırmak için erişilebilirliğini garanti ederek ithalatın yerini alan ilaçları sağlamak olduğunu vurguladı.
Ticari direktör, çok uluslu ilaç şirketlerinin sahip olduğu patentlerin süresi dolduktan sonra, CIM’in piyasadaki çok pahalı ilaçlara muadil olan biyobenzer ilaçları geliştirmiş olduğunu açıkladı. Bunu başaramamış olsalardı, ilaçları hastalara tedarik etmek için ülke dışarıya çok fazla para harcıyor olacaktı.
Alina Hernández Santana, örnek olarak kronik böbrek yetmezliği ve hemoglobin problemi olan hastalara uygulanan bir rekombinant insan eritropoetininden bahsetti. Molekülün 1998'den beri Küba'da tescilli olduğunu ekledi.
Yurtdışından satın alımlarda tasarruf etmenin ötesinde, hayata bir başka katkı ise Filgrastim'dir. Filgrastim, kanser hastalarının tedavisi üzerinde belirgin bir etkisi olmuş olan bir ilaçtır. Uzman direktör, Filgrastim’i şöyle açıkladı: “Bu ürün, iki ucu keskin bir kılıç olan sitostatik ilaçların neden olduğu zorlukları da çözüyor, çünkü sitostatik ilaçlar, hastalığa olduğu gibi diğer hücrelere de saldırıyor. Bu ilaç olmadan kemoterapi gören hastalar hayatta kalamaz. Tıbbi prosedürü tolere edemedikleri için hayatlarını uzatmak mümkün olmayabilir”. Santana, bu iki ürünün destek terapileri olduğunu, Merkez'in Kübalıların sağlığına önemli bir katkı yapmasını sağladığını belirtti.
Küba biyoteknoloji endüstrisinin ABD’nin yürüttüğü ticari ambargo ve ablukaya rağmen tedavilerde yaptığı atılımlar, gelişmiş ülkelerle karşılaştırılabilir başarı oranlarına sahip ulusun evrensel sağlık sistemi ile işbirliğinde yatıyor. Küba bilim insanları sadece ada halkına değil, aynı zamanda dünyadaki milyonlarca insana fayda sağlayan benzersiz ve yenilikçi ilaçlar yaratmanın yeni yollarını aramak için geleceğe bakıyorlar.
Kaynaklar:
http://en.granma.cu/cuba/2018-11-05/a-new-milestone-in-cuban-biotechnology
http://en.granma.cu/cuba/2016-04-25/at-the-forefront-of-the-sciences-in-cuba
Görsel: https://cuba-solidarity.org.uk
Dipnot:
[1]İnsidans: Belirli bir nüfusta belirli bir zaman dilimi içerisinde belirli bir hastalık veya hastalıkların yeni olgularının sayısı.
[2] İnterferon: Bağışıklık sistemi hücreleri tarafından bakteri, virüs, parazit ve tümör hücrelerine karşı yanıt olarak üretilen doğal proteinlerdir.
[3]Rekombinant teknikleri: Doğada kendiliğinden oluşması mümkün olmayan, çoğunlukla farklı biyolojik türlerden elde edilen DNA moleküllerinin, genetik mühendislik teknolojisiyle kesilmesine ve elde edilen farklı DNA parçalarının birleştirilmesi işlemlerini kapsayan tekniklerin toplamı.