Erken Dönem Sovyet Sosyalizminin Psikiyatriye Özgün Katkısı: Nöropsikiyatri Dispanserleri
Original Contribution of Early Soviet Socialism to Psychiatry: Neuropsychiatry Dispensaries
Cem Taylan ErdenUzm. Dr., Psikiyatrist, Antalya.
[email protected]
Özet
Sovyet psikiyatrisi günümüzde çoğunlukla psikiyatrinin politik amaçlarla kötüye kullanılması ile anılmaktadır. Bu iddia kerameti kendinden menkul bir gerçeklik halini almış ve Sovyet sosyalizminin psikiyatri bilim alanına yaptığı katkının ve öncü uygulamaların üzerinin örtülmesine yol açmıştır.
Sosyalizmin tartışmasız olarak başarılı olduğu alanlarda Sovyet bilim insanlarını özgün olmamak ve kendilerinden önceki bilim insanlarının fikirlerini kopyalamak ile suçlamak ise Sovyet deneyimini hafife almanın örneği olarak görülebilir. Bu durumun psikiyatri alanına yansımalarından biri sosyalizm ile birlikte yaygın biçimde hayat geçirilen ve toplumun tamamını kapsamayı hedefleyen nöropsikiyatri dispanserleri ile ilgili tartışmadır.
Sovyetler Birliği’nin hemen ilk yıllarında hayata geçirilen nöropsikiyatrik dispanser modeli psikiyatrinin uygulanma biçimine yapılan ciddi bir katkıdır. Bu model ile psikiyatri hapishane benzeri kapalı depo hastanelerden çıkarak yaşam alanlarına, işyerlerine ve okullara girmiş; sadece akıl sağlığı ileri derecede bozulanlara bakım hizmeti vermenin ötesine geçerek akıl hastalıklarının ortaya çıkmasını önlemeye çalışan koruyucu bir çaba içine girmiştir.
1919 yılında ilk kez Moskova’da kurulmaya başlanan nöropsikiyatri dispanserleri zaman içerisinde ülkenin diğer şehirlerine de yayılmış, uyguladıkları tedavi ve bakım hizmetleri çeşitlilik kazanmıştır.
Anahtar kelimeler: Sovyetler Birliği, sosyalizm, psikiyatri, dispanser
Abstract
Soviet psychiatry is now often referred to as the abuse of psychiatry for political purposes. This claim has become a self-evident reality and has led to the concealment of Soviet socialism's contribution to the field of psychiatry and its pioneering practices.
To accuse Soviet scientists of being unoriginal and copying the ideas of scientists before them can be seen as an example of underestimating the Soviet experience in areas where socialism has undeniably been successful. One of the reflections of this situation on the field of psychiatry is the debate about neuropsychiatry dispensaries, which have been widely implemented with socialism and aim to include the whole society.
The neuropsychiatric dispensary model, which was implemented in the early years of the Soviet Union, is a serious contribution to the practice of psychiatry. With this model, psychiatry came out of prison-like closed warehouse hospitals and entered living spaces, workplaces and schools; it went beyond just providing care to those with severe mental health deterioration and went into a protective effort trying to prevent the occurrence of mental illness.
Neuropsychiatry Dispensaries, which were first established in Moscow in 1919, have spread to other cities of the country in time, and the treatment and care services they provide have diversified.
Key words: Soviet Union, socialism, psychiatry, dispensary
GİRİŞ
Bilim ve Aydınlanma Akademisi’nin geçtiğimiz yıl düzenlediği Moskova Arşiv ve Kütüphane Gezisi, geziye katılan birçok bilim insanı için çalışma alanlarında sosyalizm döneminde atılan adımları tanımak ve sosyalizmin insanlık tarihine yaptığı katkıların izini sürmek açısından heyecan verici idi.
Bu gezi kapsamında ziyaret ettiğimiz kurumlardan biri olan Alekseyev Psikiyatri Hastanesi Moskova’nın en eski psikiyatri hastanelerinden birisidir ve halen aktif olarak çalışmaktadır. Bu hastanenin tarihi aşağıda bahsedileceği üzere Rusya’da sosyalizmden önce psikiyatri hizmetlerinin nasıl organize edildiğini anlamak açısından önemlidir.
Hastaneye yaptığımız ziyaret sırasında temas ettiğimiz başhekim Dr. G.P. Kostyuk Sovyet psikiyatrisine dair araştırmacı tutumumuzdan memnuniyet duydu ve bize editörlüğünü yaptığı ve İngilizceye çevrilerek yayınlanmış tarihi belgelerin yer aldığı bir Sovyet psikiyatri tarihi derlemesini hediye etti. Bu kitap sosyalizmin psikiyatri alanındaki atılımına tanıklık etmemizi oldukça kolaylaştırdı.
Hastanenin koridorlarında dolaşırken ve yapılan uygulamaları dinlerken, uzun yıllardır iyi organize olmuş, kendi müzesi ve düzenli çıkardığı bir psikiyatrik dergisi olan kurumun diriliğine şahit olduk.
Ama bizi asıl heyecanlandıran bize hediye edilen tarih derlemesinde karşılaştığımız nöropsikiyatri dispanserleri oldu. Çünkü bu sosyalizmin devrimi psikiyatri alanına taşıdığının kanıtı idi. Devrimin temel mottolarından birisi olan herkes için ücretsiz, koruyucu/önleyici nitelikte ve merkezi olarak planlanmış bir sağlık organizasyonunun psikiyatri alanında kurulduğunu öğrenmek gurur verici idi. Hele de 70’li yıllarda Sovyet psikiyatrisinin dünya ölçeğinde yaşadığı prestij kaybı düşünüldüğünde, Sovyet psikiyatrisinin somut başarıları ile karşılaşmak bizim için daha da önemli idi.
Sovyet Psikiyatrisi alanımızda toplumsal açıdan niteliksel dönüşüm noktaları olarak görebileceğimiz gelişmelerin hiçbirisinde referans olarak gösterilmezken, psikiyatrinin politik bir baskı aracı olarak kötüye kullanılmasının evrensel bir örneği olarak en başa yazılmıştır. Bu, çok kez tekrar edilmiş bir söylem olarak artık gerçekliğinin sorgulanmasına dahi gerek duyulmayan bir üst gerçeklik olarak sosyalizmin tarihine kazınmıştır (Erden, Binbay, 2018).
Psikiyatri gibi insan aklının özgürlüğü için çabalayan bir bilim alanında bu söylem, alanın tamamen burjuva ideolojisine teslim olmasının işlevli bir aracı haline gelmiştir. İşçi sınıfı perspektifi ile birlikte sosyalizmin alana katkı ve başarılarının üzeri bu söylem ile örtülmüştür. 1980’li yıllarda neoliberalizmin saldırısı ve sosyalizmin çözülüşü ile birlikte psikiyatri bilim alanı ilaç ve teknoloji tekellerinin belirleyiciliğine mahkum edilmiştir. Bu söylem psikiyatride toplumcu, koruyucu, önleyici bakış açısının yerine bireyci ve tedavi edici yaklaşımın yerleşmesine önayak olmuştur. Psikiyatrinin felsefi ve terapötik yönü gerilemiş ve nörobilim çatısı altında biyolojik psikiyatri yeniden atağa kalkmıştır. Bu durum tarihsel kültürel koşulların insan ruh sağlığı üzerindeki etkisinin küçümsendiği ve biyolojik belirleyicilerin bu koşullarla diyalektik ilişkisinin görmezden gelindiği tek yönlü idealist bir bilimsel tutumun yaygınlaşmasını kolaylaştırmıştır.
Moskova’da sosyalizmin geçmişine yaptığımız yolculuk bu dosyayı yeniden açabilmemizi ve sosyalizmin kazanımlarını gözler önüne serebileceğimiz verilere ulaşabilmemizi sağladı.
Bu yazıda, Alekseyev Hastanesi başhekimi Dr.Kostyuk’un editörlüğünde yayınlanan ve Moskova Nöropsikiyatri Dispanserlerinin açılışlarının 20. ve 30. yılı dolayısıyla yapılan toplantılarda sunulan bildirileri, raporları ve yapılan konuşmaları içeren kitaptan yararlanılmıştır. Kitapta anlatılan ve oldukça özgün bir model olan Moskova Nöropsikiyatri Dispanserleri organizasyonu, anahatları ile anlatılacak, dispanserlerin faaliyetleri ve psikiyatri alanına katkıları tartışılacaktır.
DEVRİMDEN ÖNCE MOSKOVA’DA PSİKİYATRİ
Alekseyev Hastanesi, Rus Psikiyatri tarihinin yaşayan kitabı gibidir. Hastane’ye yaptığımız ziyaret sırasında gördüğümüz hastane müzesi de bunun en canlı örneği idi. 1890 yılında kurulan hastane Moskova’nın ikinci akıl hastalıkları hastanesi olarak şehrin gittikçe büyüyen nüfusunun ihtiyaçlarını karşılamak üzere yapılmıştır. Şimdi şehrin ortalarında kalsa da, o zamanların Moskova valisi Alekseyev ve eşinin himayesinde yürütülen bağış kampanyasından elde edilen gelirle şehrin dışına kurulan hastane de kısa sürede dolmuş ve ek tedavi merkezlerinin inşa edilmesi için çalışmalara başlanmıştır.
Zamanın psikiyatristlerinden P.Yakobiy bu durumun yetersizliğini şöyle açıklamaktadır:
Toplumun uygun bir psikiyatrik bakım hizmeti alması için psikiyatri hastaneleri inşa etmek yeterli değildir. Hastanelerin gerçekten kullanışlı ve yararlı olacağı bütünlüklü bir psikiyatrik bakım sistemi kurmak zorundayız (Kostyuk, 2019).
Rusya’nın Avrupa ülkelerine göre oldukça fakir olduğunu ve donanımlı hastaneler inşa etmekte zorlandığını da belirten Yakobiy, bu konuda batıdan öğrenilecek çok şeyleri olduğunu ve Rusya’nın koşullarına uygun bir sistemi uyarlamaları gerektiği düşüncesindeydi.
Aynı yıllarda çubuğu tedaviden çok koruma ve önleme çalışmalarına büken meslek profesyonelleri de vardır. N. Bazhenov 1911’de şöyle yazıyordu:
Akıl hastalarının tedavi ve bakımı, onları bir psikiyatri hastanesine yatırmaya indirgenmemeli. Tedavi ve bakım, sosyal açıdan hastalığın önlenmesine odaklanmalı. Bu yüzden hükümet akıl hastalıklarının tedavisinde erken dönemde ve kapsamlı bir bakım sağlamalıdır (Kostyuk, 2019).
Ama dönem, hükümetlerin toplum sağlığı için geniş kaynaklar ayırabilecekleri bir dönem değildir. Yirminci yüzyılın ilk yılları tüm dünyada olduğu gibi ekonomik krizin kendisini hissettirdiği ve dünyanın yeni bir paylaşım savaşına doğru döndüğü yıllardır. 1905 yılında Rusya’da devrimci bir kalkışma yaşanmış ve bu kalkışma iktidar tarafından ciddi bir zorbalıkla bastırılmıştır. Bundan sonrası için zorbalık bir yönetme biçimi olarak devrime kadar azalmadan devam etmiştir. 1905 yılından itibaren artan yaşam pahalılığı ve kentleşme ile birlikte Alekseya Hastanesi’ne yapılan başvuru sayıları da yıllar içerisinde katlanmaya başlamıştır. 1905 yılında 394 kişi hastaneye yatmak için başvurmuşken bu sayı 1906 yılında 536, 1907 yılında 635, 1908 yılında 757 ve 1909 yılında 889 olmuştur (Kostyuk, 2019). O yıllarda hastane yatışlarının oldukça uzun süreli olduğunu ve psikiyatrik bakım almanın neredeyse tek yolunun bu uzun yatışlar olduğunu hatırlatmak isteriz.
1910 yılında yeni bir psikiyatri hastanesi daha inşa edilen Moskova’da1920’li yıllara kadar temel sorun, dünya savaşı ve sonrasında patlayan devrim ve iç savaş yılları boyunca, hastanede yatan hastaların ve çalışanların hayatta kalabilmelerini sağlayacak bütçeye ulaşabilmektir. Bu sorun 22 Mayıs 1919’da akıl hastalıkları ile ilgili bütün kurumların doğrudan devlet bütçesi ile finanse edileceklerini ilan eden Halk Komiserleri Konseyi kararı ile çözülmüş ve bu alanda yeni bir atılımın altyapısı hazırlanmıştır (Kostyuk, 2019).
SOVYET SOSYALİZMİNİN PSİKİYATRİYE SOMUT KATKISI: NÖROPSİKİYATRİ DİSPANSERLERİ
Sovyetler Birliği’nde yaşanan sosyalizm deneyimi ve çıktıları tartışılırken, uygulamaların aslında sosyalizmin özgün icatları olmadığı, eşzamanlı olarak kapitalist dünyada da benzer gelişmelerin olduğunu söylemek burjuva bilim dünyasında Sovyet deneyimini küçümsemenin en hafif örneklerindendir. Buna göre sosyalizmin hangi alanda nasıl yaşanacağına dair Marx ve Engels’in eserleri çok fazla veri sunmadığından, sosyalizmin insanları çağdaşları veya öncüllerinin fikirlerini alıp sosyalizm koşullarına uygulamaktan öte bir katkıda bulunmamışlardır (Zajicek, 2014).
Oysa sosyalizm gökten zembille yere inmemiş, aksine aynı topraklarda yaşayan insanların iradi zorlamaları ile hayat bulmuştur. O topraklarda yetişen buğdayın sosyalizm koşullarında yeniden yetiştirilmesi sosyalizmin sıradanlığına kanıt olarak sunulamaz. Sosyalizm açısından mesele o buğdayın herkesin emeği ile üretilip yine herkesin paylaşacağı şekilde tüketilmesidir. Dolayısıyla Sovyet bilim insanlarının yaşadıkları ve etkileştikleri burjuva bilim insanları ile aralarında bilimsel bir “dolaşım” olması olağandır ve iki dünya savaşı arasında bu etkileşim oldukça sıktır (Dufaud ve Rzesnitzek, 2016). Ama bu bilimsel bilginin farklı coğrafyalarda nasıl gerçeklendiği sosyalizmin ayırt edici yönüdür. Bu durumun bir örneği Amerika Mental Hijyen Hareketi kurucusu Meyers ve Sovyetlerde Nöropsikiyatrik Dispanserlerin öncülerinden Rosenstein arasındaki etkileşimdir (Sirotkina, 2002).
Kuşkusuz tıbbın hastalıklara karşı kullandığı silahlar bütün sistemlerde aynıdır ve sermayenin egemen olduğu ülkelerde de sınırlı da olsa kamusal sağlık hizmetleri örgütlenmiştir, fakat Sovyet sağlık sitemini “sosyalist” yapan, hastalıklara karşı eldeki silahın “nasıl” kullanıldığıdır. (Akalın, 2010)
Dispanser kavramı da ayaktan sağlık bakım hizmetlerinin “dağıtıldığı” ofis anlamında kullanılagelmiştir, dilimizdeki karşılığı sağlık ocağıdır. Dünyanın farklı bölgelerinde, 17. yüzyıldan itibaren, özel muayenehanelere gidemeyen yoksullar için hayır kurumları tarafından dispanserler kurulmuştur. Sovyetler Birliği’nde ise dispanserler koruyucu ve tedavi edici bakım hizmetlerinin bütüncül olarak ve devletin bir sorumluluğunda, bölgedeki bütün yurttaşlar için ücretsiz olarak sunulduğu kurumlar olarak yeniden yapılandırılmıştır (Akalın, 2010).
Bununla birlikte yine aynı çevrelerde bazı tartışmaların uca götürülmesi hızlıca Sovyetlere özgü bir sapkınlık olarak etiketlenebilir. Buna en iyi örnek şizofreninin “hafif” formu üzerinden dönen tartışmadır (Calloway, 1993). Belki şizofreni hastalığının tanımlandığı tarihten itibaren ve halen hastalığın sınır halleri ile ilgili dünyanın bütün coğrafyalarında yürütülen tartışma Sovyetler Birliği’ne gelindiğinde sapkınlık olarak görülür. Bu duruma devrimci eylemin sabık toplumsal koşullar ile süreklilik kopuş diyalektiği içinde ilişkilenmesi ve Rusya söz konusu olduğunda ölçeğin büyüklüğü de katkıda bulunuyor olabilir.
Psikiyatri bilim alanına Sovyetler Birliği’nin yaptığı katkıları maddeler halinde sıralayacak olursak en başa yazılması gereken sosyalizmin psikiyatrik uygulamayı hapishane benzeri kapalı depo hastanelerinden çıkarıp, şehrin ve yaşamın içine, semtlere, mahallelere ve hatta evlere, fabrikalara taşımasıdır. Psikiyatri böylelikle kurumsal olarak dünyada ilk kez “deli doktorluğu” olmaktan çıkıp, doğrudan üretim süreci içerisinde yer alan sıradan insanın gündelik yaşam sorunları ile ilgilenip, üretkenliğine katkıda bulunmaya çalışmıştır (Kostyuk, 2019).
Üstelik sosyalizm psikiyatrinin bu katkıyı o toplumda yaşayan insanların tümüne, ücretsiz ve sürekli olarak ulaşılabilir biçimde yapabilmesine olanak sağlamıştır.
Psikiyatri Sovyet Rusya’da ilk kez koruyucu, önleyici bir perspektifle uygulanmış, hastalıkların ortaya çıkmasından önceki süreçler tartışma konusu yapılmıştır.
Sosyalizm ile psikiyatri uygulamaları bireyseli aşıp toplumsal bir boyut kazanmıştır.
Sosyalizm ile psikiyatri insanın yaşadığı, çalıştığı ve hastalandığı ortama girmiş, yaşam alanına düzeltici müdahalelerde bulunma şansına sahip olmuştur. Takip edilen hastaların barınma, beslenme ve çalışma koşulları iyileştirilmeye çalışılmıştır.
Sosyalizm ile psikiyatride kolektif ekip çalışması hayata geçirilmiş, psikiyatrik uygulamalar sadece hekimin tedavi etkinliğinin ötesine taşınmıştır.
Sosyalizm ile belki de ilk kez psikiyatrik uygulamalar sayılabilir ve tartışılabilir hale gelmiş, kayıt sistemi sayesinde toplumun ihtiyaçları doğrultusunda yeniden ve yeniden düzenlenebilmiştir.
Sosyalizm ile psikiyatride ilk kez uygulanan tedavi yöntemleri de hayata geçirilmiştir. Şimdiki adı grup psikoterapileri olan “Kolektif Terapiler” bunlardan birisidir.
Sosyalizm ile yataklı psikiyatri servislerinde uygulanan tedavi yöntemleri ayaktan bakım birimlerinde uygulanmaya başlanmış ve psikiyatride “denstitüsyonalizasyon[1]” (kurumsuzlaşma) un önü açılmıştır.
Sosyalizm ile birlikte ilk kez psikiyatri kurumsal olarak ayaktan çocuk psikiyatrik bakım hizmetlerini örgütlemiş, bu amaç doğrultusunda çocuk hekimleri eğitilmiş ve bu alanda özelleşmiş alt birimler kurulmuştur.
Sosyalizm ile ilk kez psikiyatrik hastaların hastaneye taşınması için özelleşmiş bir hizmet verilmeye başlanmış, bu alanda eğitimli personel yine bu iş için dizayn edilmiş araçlarla hasta sevki ile ilgilenmiştir.
Sosyalizm ile ilk kez hastaneden taburcu edilen kişi yeniden hastalanmak üzere toplumsal koşulların insafına terk edilmemiş, bu kişi düzenli olarak takip edilerek; barınma, beslenme ve çalışma koşulları gözetilerek kişinin yeniden hasta olmaması için çaba harcanmıştır.
Sosyalizm ile alkol ve madde bağımlılığı da toplumsal bir sorun olarak kabul edilmiş, özel olarak bu konuyla ilgilenen tedavi merkezleri ağı kurulmuştur.
Sosyalizm ile psikiyatri emekçileri muhteşem bir deneyim biriktirmişler ve “Bu konuda Batı’dan öğreneceğimiz bir şey yok” diyebilecek özgüvene ulaşmışlardır.
Sosyalizm ile psikiyatrik hastaların bakımı ve tedavisi hayırseverlik konusu olmaktan çıkmış, bu hastaların üretkenliklerine odaklanılarak emek sürecine yeniden katılmalarının yolları aranmıştır.
SAYISAL VERİLERLE NÖROPSİKİYATRİ DİSPANSERLERİ
1919 yılında Moskova Konseyi Sağlık Bölümü Psikiyatri Seksiyonu tarafından hazırlanan rapor, bölge psikiyatri merkezlerinin kuruluşuna zemin hazırlamıştır. Bu rapora göre toplumsal psikiyatri organizasyonu üç ilke çerçevesinde örgütlenmelidir: 1) Psikiyatrik bakım ulaşılabilir olmalıdır, 2) Psikiyatrik bakım psikiyatrik hastaların haklarını ve çıkarlarını koruyacak biçimde onların yatarak ve ayaktan bakım alabilecekleri şekilde ihtiyaçlarını gözeten çok yönlülüğe sahip olmalıdır, 3) Moskova halkının psikiyatrik hastalıklar görülme sıklığı verileri kaydedilmelidir (Kostyuk, 2019).
Bu ilkeler çerçevesinde Moskova 8 bölgeye ayrılmış ve bu bölgeler 8 psikiyatri hekiminin sorumluluğuna verilmiştir. Bu hekimlerin bir kısmı eskiden kendi özel muayenehaneleri olan mekanlarda bu merkezleri kurmuşlardır. Dispanser psikiyatrları birincil psikiyatrik bakım vermek, ihtiyacı olan hastaları psikiyatrik hastanelere yönlendirmek, evde bakım hizmetleri vermek, toplumsal tedaviler yürütmek ve psikiyatrik hastaların haklarını korumakla yükümlüdürler. Başlarda çok az olan bütçe ve yardımcı personel sayısı zamanla katlanarak artacaktır. Bu merkezlerin en önemli görevlerinden birisi de düzenli olarak kayıt tutmaktır (Kostyuk, 2019).
1919’da 8 psikiyatri hekimi ile işlemeye başlayan sistem, 1929 yılında 15 hekim ve 30 hemşire, 1939 yılında ise 110 hekim ve 150 hemşire ile çalışmalarını sürdürmüştür. 1930’lu yıllarda yaklaşık 250 bin ruble olan bütçe ise aynı on yılın sonlarına doğru bir milyon rubleyi aşmaktadır (Kostyuk, 2019).
Bu merkezlerde uygulanan tıbbi bakımın gittikçe toplumun daha büyük kesimlerine ulaştığını gösteren çalışmalar yürütülmüştür. Buna göre 1926 ve 1936 yılları arasındaki hasta serileri karşılaştırıldığında merkezlere ilk kez başvuran hasta sayısı üç katına çıkmış, aynı on yıl içerisinde hastaneye yatırılması gereken kişi sayısı 1,5 kat azalmış, merkezlere ilk kez başvuran hastalar arasında hastaneye yatırılması gereken kişi oranı ise %31,3’ten %7,1’e gerilemiştir. Bu oransal azalış dispanserlere daha hafif şikayetlerle başvuru sayısının artışı ile ilişkilidir ve psikiyatrik tedavinin toplumsal olarak kabul gördüğünün göstergelerindendir.
Yine psikiyatri hastanelerine başvuran hastaların yaklaşık 5/6’sının Nöropsikiyatrik Dispanserlerden sevk edildiği kaydedilmiştir (Kostyuk, 2019). Bu rakamlar ayaktan psikiyatrik bakım hizmetlerinin Moskova’da psikiyatrik bakım ve tedavi hizmetlerinin büyük bölümünü sırtlanacak kadar yaygınlaştığının, bu merkezlerin toplumsal kabul gördüğünün ve daha hafif psikiyatrik sorunları olan insanların bu merkezlere gittikçe daha çok başvurduğunun kanıtı olarak görülebilir.
Bu merkezlerde tutulan kayıtlar bir yandan psikiyatrik bakım hizmetlerinin hangi yönde gelişmesi gerektiğine ışık tutarken diğer yandan Sovyet psikiyatrisine dair asılsız iddiaları da çürütmektedir. Bu iddialardan biri Sovyet psikiyatrisinin şizofreni hastalığı ile aşırı bir uğraş içerisinde olduğu ve Sovyet psikiyatrisinin bir tür “şizofrenoloji” ye doğru evrildiği yönündedir (Zajicek, 2014) . Oysa ki 1938 yılına ait veriler, bu merkezlere başvuran hastaların sadece %15’inin şizofreni olduğu yönündedir (Kostyuk, 2019).
Yine 1938 yılına ait verilere göre Moskova’da bulunan nöropsikiyatrik dispanserlere 365.000 kişi başvurmuş, 78.000 ev ziyareti/araması yapılmış, 5000 hasta hastanelere sevk edilmiş, 7500 hastaya psikoterapi uygulanmış, 950 hasta iş-uğraş terapileri ile tedavi edilmiş, 510 hasta işe yerleştirilmiştir (Kostyuk, 2019).
1929 yılına kadar nöropsikiyatrik dispanserlerde ağırlık olarak ilaç tedavileri uygulanırken, bu tarihten sonra fizyoterapi, biyoterapi, motor psikoterapi, kültürel terapi, iş/uğraş terapileri gibi yenilikçi tedavi yöntemlerinin uygulandığı özelleşmiş merkezlerin çalışmaları hız kazanmıştır. Elektroterapi ve hidroterapi yöntemlerinin ayaktan bakım ünitelerinde uygulanmasının dünyada ilk örnekleri Moskova nöropsikiyatri dispanserlerinde gerçekleştirilmiştir (Kostyuk, 2019).
SONUÇ
Nöropsikiyatri Dispanserleri toplumsal iyilik halini artırmak amacıyla kurgulanan; herkes için ulaşılabilir, ücretsiz ayaktan ruhsal bakım hizmeti sunmaya çalışan merkezlerdir. Dünyada ilk kez yaygın olarak devrimin kalbi Moskova’da uygulanmaya başlanan bu model psikiyatrinin rüyalarından biridir ve bunu ancak sosyalist bir devrim gerçekleştirebilmiştir. Çünkü sosyalizmde sağlık hizmetlerinin örgütlenmesinin temel motivasyonu ekonomik çıkarlar değildir. Farklı coğrafyalardan toplumcu bilim insanlarının, toplumun ruh sağlığını iyileştirmek için kurguladığı ve kendi çalışma alanlarında sınırlı olarak hayata geçirebildiği bu modeli yaygın olarak toplumun tamamı için uygulanabilir hale getirmek ancak sosyalizm ile mümkündür, yaşadığımız son yüzyıl bunu ispat etmiştir.
Psikiyatrik bakım hizmetlerinin koruyucu ve önleyici yöntemler çerçevesinde kullanılması, psikiyatrinin yataklı depo hastaneleri modelinden çıkıp toplum içinde yaygınlaşması ve psikiyatrik hastalıkların toplumsal yaşantıdan izole edilmemesi için tüm dünyada İkinci Dünya Savaşı sonrasında atılan adımların öncülleri Sovyet psikiyatrisinde aranmalıdır. Sosyalizmin psikiyatri alanındaki uygulamaları dünya çapındaki denstitüsyonalizasyon (kurumsuzlaşma) akımlarının öncüsüdür. Üstelik denstitüsyonalizasyon Sovyetler Birliği’nde olduğu gibi yaygın bir ayaktan psikiyatrik bakım sistemi ile birlikte yürütülmediğinden özellikle ABD’de hapishane nüfusu içindeki psikiyatri hastalarının oranını ciddi biçimde arttırmıştır (Lamb, 2004).
Sovyet psikiyatrisi devrimin olanca gücü ile toplumla arasındaki bütün bariyerleri yıkmış, emeğin üretkenliğini arttırmak için çaba sarf etmiş ve bütün bu deneyimleri kendinden önceki bilimsel üretimi geliştirerek ve dönüştürerek başarmıştır. Bu başarı aynı zamanda Sovyet sağlık emekçilerinin devrimci iradesi ve azminin eseridir.
1939 yılında Nöropsikiyatri Dispanserlerinin 20. yılı nedeniyle düzenlenen toplantıda Leningrad’dan gelen temsilciler Moskova’lı meslektaşlarına o dönemin yine özgün bir Sovyet olgusu olan “sosyalist yarışma” teklif ederler ve teklif oybirliği ile kabul edilir (Kostyuk, 2019). Emek üretkenliğini kolektif biçimde artırmanın bir aracı olarak kurgulanan sosyalist yaratıcı yarışmalar Sovyetler Birliği’nde 1930’lu yıllar ile birlikte aynı işkolunda çalışan fabrikalar, atölyeler vs. arasında düzenlenmiştir. Stahanov ve İzotov gibi işçilerin kırdığı üretim rekorlarının öncülüğünde hayat bulan bu yarışmaların amacı emeğin niteliksel artışıdır (Gersberg, 1978). Leningrad ve Moskova dispanserleri arasında imzalanan bu sosyalist sözleşme, dönemin sağlık emekçilerinin kendilerini işçi sınıfının bir parçası olarak gördüklerinin ve ülkedeki yaygın coşkulu ruh hali ile işlerine sarıldıklarının da bir göstergesidir. Bu ruh halini nöropsikiyatrik dispanserlerin emektarlarından Dr. Kerbikov şöyle ifade eder:
Stalin döneminde bu iyimserlik böylesine yaygınken, (bu merkezlerde) çalışanların kendi alanları ile ilgili olarak samimi bir iyimserliğe sahip olduğunu eklemeye gerek var mı? Onların coşkunlukları şimdiye kadar ulaştıkları başarı ile güdülenmektedir (Kostyuk, 2019).
KAYNAKÇA
Akalın, M.A. (2010). Toplumcu Tıp. İstanbul: Yazılama Yayınevi.
Calloway, P. (1993). Russian/Soviet and western psychiatry. USA: John Wiley&Sons.
Dufaud, G., Rzesnitzek, L. (2016). Soviet Psychiatry through the Prism of Circulation: The Case of Outpatient Psychiatry in the Interwar Period. Explorations in Russian and Eurasian History 17, 4, 781–803.
Erden, C.T., Binbay, T. (2018). Sovyetler Birliği’nde Psikiyatri Kötüye mi Kullanıldı? Madde, Diyalektik ve Toplum, 1, 5-9.
Gersberg, S. (1978). Sosyalist toplumda yaratıcı yarışma. (B. Arıbaş, Çev). İstanbul: Konuk Yayınları.
Kostyuk, G.P. (Ed.) (2019). Outpatient mental health services in Moscow. Moskova: KDU.
Lamb, H.R.,Weinberger, L.E. (2004). Mentally ill persons in the criminal justice system: some perspectives. Psychiatric Quarterly, Cilt. 75, Sayı. 2.
Sirotkina, I. (2002). Diagnosing Literary Genius: A Cultural History of Psychiatry in Russia, 1880–1930. Baltimore: John Hopkins UniversityPress.
Zajıcek, B. (2014). Soviet Madness : Nervousness, Mild Schizophrenia, and the Professional Jurisdiction of Psychiatry in the USSR, 1918–1936. Ab Imperio, 4/2014
[1] Denstitüsyonalizasyon (kurumsuzlaşma) batılı ülkelerde İkinci Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan, psikiyatrinin akıl hastalıklarını toplumun dışında depo hastanelerinde tedavi etmeye çalışmasını eleştiren ve bu türden hastanelerin tasfiye edilerek, bu hastalıkların toplum içinde tedavi edilmesini sağlamaya çalışan yaklaşımlara verilen addır.